๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Tarihül-İslam => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 18 Nisan 2011, 14:49:56



Konu Başlığı: Umretül kaza
Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Nisan 2011, 14:49:56
 

Umretü'l-Kaza


NâfT b Abdirrahman b. Ebî Nüaym, İbni Ömer'in kölesi Nafî'nin: "Umretü'1-Kaza, yedinci yılın Zilka'de ayında yapılmıştı" dediğini ri­vayet eder.[208]

Mu'temir b. Süleyman, babasından naklediyor: Resûlullah (s.a.v.), Hayberden Medine'ye döndüğünde, askeri gurupları çevreye seriyyeye yolladı. Kendisi Medine'de Zilkade ayının başlangıcına kadar eğleşti, sonra insanlar arsında "Umreye hazırlanın!" ilanı yaptırdı. Ashab da yol hazırlığını yapıp Nebi (s.a.v.) ile beraber Mekke'ye doğru yola çıkti.[209]

İbni Şihâb-ı Zührî anlatıyor: Sonra Resûlullah Hudeybiye'nin ertesi yılı Zilkade ayında umre için yola çıkıp, (Mekke'ye sekiz mil mesafe­deki) Ye'cec denen yere kadar vardı ve eşyaların hepsini, okları, mız­rakları, kalkanları, deri zırhları bıraktı. Mekke haremine sadece süvari silahı denen kılıçla girdiler.

Resûlullah (s.a.v.) orada Ca'fer b. Ebî Talib'i, Meymûne binti-1-Hâris b. Hazin el-Âmiriyye'ye kendisine düğürcü olması için önden

gönderdi. O da düğürcü oldu. Meymûne'de bu işini Abbas b. Abdilmuttalib'e havale etti. Zira Abbas'ın nikahı altında bacısı Ümmü Fazl binti Haris vardı. Böylece Resûlullah'ı (s.a.v.) amcası Abbas ev­lendirmiş oldu.

Kabe'ye geldiğinde, müşriklere küvetlerini ve güçlerini gösterme­leri için ashabına;

"Omuzlarınızı açın ve tavafta koşun" buyurdu. Gücünün yetti­ğince onlara hiyle yapardı. Mekke halkı kadını, erkeği ve çocuğuyla gelip tavaf yapmakta olan Resûlullah (s.a.v.) ile ashabını seyretmek i-çin üst üste yığıldılar.

Abdullah b. Ravaha kılıcını kuşanmış olarak, Resûlullah'ın önünde şöyle diyerek Recezler söylüyordu:

1- Küffar çocuklarını O'nun yolundan çekin, Ben O'nun Allah elçisi olduğuna şahidim.

2- Rahman olan Allah kitabında, okunan sahifelerde Resulüne -kitab- indirdi.

3- Bugün işte biz, dün onun indirilişini inkarınız yüzünden size na­sıl darbe vurmuşsak, bu kerede o kitabın tevili üzere size darbe vur­duk.

4- Öyle bir darbe ki, başı gövdeden ayırır, dostu dosta unutturur. Mekke eşrafından bazıları da kin, öfke, kıskançlık ve hasetlerinden Peygambere (s.a.v.) bakmak için ortalıktan kaybolup Mekke'deki Handeme dağına çıktılar, Peygamber de Mekke'de rahatça kaldı. Orda üç gece eğleşti. Bu Hudeybiye gününde yapılan anlaşmanın son şartı idi.

Dördüncü günün sabahı olunca, Süheyl b. Amr ile Huveytib b. Abdiluzza, Peygamberin yanına geldiler. Peygamber o sırada Ensar'ın meclisinde Sa'd b. Ubade ile konuşmaktaydı. Huveytib b. Abdiluzza bağırarak: "Allah'a, aramızdaki sözleşme konusunda sana ant veririm. Üç günlük anlaşma gereği verilen süre bittiği halde sen hâlâ toprakla­rımızdan çıkmadın" dedi. Sa'd b. Ubâde de, "Bre anasız kalasıca! ya­lan söylüyorsun. Mekke ne senin ne de babanın arazisidir. Vallahi biz asla çıkmayız" dediler. Sonra Resûlullah Süheyl ve Huveytıb'a sesle­nip :

- Ben sizden bir hanımla nikahlandım. Onunla zifafa girene ka­dar burada kalmamın size bir zararı olmaz. Düğün yemeği yapa­rız, biz de yeriz, siz de bizimle yersiniz" deyince,

Onlar yine: "Allah'a ve aramızdaki antlaşmaya yemin veririz, sen mecburen çıkmalısın" dediler. Resûlullah (s.a.v.)de kölesi Ebû Rafı'ye hareket izni verdi.

Allah Resulü hayvanına binip Mekke'den bir kaç mil ötedeki Şerif Vadisi'ne gelince konakladı ve Müslümanlarda orada eğleşti. Efendi­miz (s.a.v.) akşam kararınca, Meymûne'yi alıp gelmesi için onu arkada bırakmıştı. Meymûne gelene kadar Efendimiz orada ikâmet etti. Meymûne (r.a.), Kureyşin alçaklarından işkence ve sıkıntı görmüştü.

Resûlulİah orada Zifafa girdi. Sonra geceleyin yola koyulup Medi­ne'ye geldi. Allah yıllarca sonra Meymûne'nin ölümünü yine Şerifte olacağını takdir etmişti.[210]

Füleyh, Nafı aracılığıyla Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan naklediyor: "Resûlullah (s.a.v.) Umre yapmak üzere yola çıktı. Lakin Kureyş kâfırleri Beytullah ile Resûlullah'ın arasına engel koydular. O da, Hubeydiye de kurbanını kesti ve başını tıraş etti ve Kureyş'lilerle gele­cek yıl Umre yapmak üzere anlaşma yaptı.

Bu anlaşmaya göre Mekke'ye kılıç dışında silahla girmeyecek ve orada ancak Kureyş'liîerin istediği kadar ikamet edebilecekti. Ertesi yıl olunca Peygamber (s.a.v.) Mekke'ye aradaki anlaşmaya uygun olarak girdi. Mekke'de üç gün eğleşince müşrikler Mekke'yi terketmesini is­tediler. Nebi (s.a.v.)de oradan ayrıldı."

Haberi Buharî naklediyor.[211]

Vakıdî derki: Bize Abdullah b. Nafı' babası vasıtasıyla Abdullah b. Ömer (r.a.)'ın şöyle dediğini haber verdi:

 Bu Umre aslında kaza olarak yapılan bir umre değildi. Lakin Müslümanlar üzerine, müşriklerin kendilerini Umreden menettikleri Hudeybiye yılındaki ayın gelecek yıl aynı ayda yapılması şart koşulan bir Umre idi.[212]

Muhammed b. Seleme, İbni İshâk yoluyla Amr b. Meymun'dan nakleder: Ebû Hâdır el-Hadramîyi, "Meynıûn b. Mihran'ın şöyle söy­lediğini" naklederken duydum: Şam ordusunun Abdullah b. Zübeyr'i Mekke'de muhasara ettikleri yıl Umre yapmak üzere yola çıkmıştım. Kendi oymağımdan bazı adamlar benimle oraya (Hedy Kurbanı)[213] yol­lamışlardı. Şam ordusunun yanına geldiğimde bizi Kabe'ye girmekten men ettiler. Bende Hedy'imi olduğum yerde kestim, ihramımdan çıkıp sonra Yemen'e geri döndüm. Ertesi yıl olunca, Umremi kaza etmek i-çin tekrar yola çıktım. Abdullah b. Abbasa (r.a.) gidip, kurbanı nasıl edeceğimi sordum da bana, "Kurbanına bedel başka bir kurban kes. Zira Resûlullah (s.a.v.) Umretü'l Kazâ'da ashabına Hudeybiye yı-

lında kestikleri kurbanın yerine bir kurban daha kesmelerini emret­mişti" dedi.[214]

Yine aynı hadiseyi Yûnus b. Büheyr yolu ile İbni îshâk'tan şöyle an­latır: "Ebû Hasır el-Hımyevî derki: İbni Büheyr (r.a.), Kabe muhasara edildiğinde hac etmiş ve hedy kurbanımı beraberimde götürmüştüm. Şam ordusu buna engel olunca, Harem mıntıkasında kurbanımı kesip Yemen'e döndüm ve "benim için Allah Resulünde alınacak örnek var­dır" diyordum.

Ertesi yıl yine hacca geldiğimde İbni Abbas'a rast gelip "O kestiğim kurbanın yerine bir başka daha kesip kesmeyeceğimi?" sordum. O da, "Evet yerine bir daha kes. Zira Resûlullah (s.a.v.) ve ashabı, müşrikle­rin kendilerini Beytullah'tan menettikleri yıl kestikleri kurbanın yerine Umretü'l Kaza'da tekrar kurban kestiler. Hatta ashab deve bulup kes­mede zorlanınca Resûlullah onlara deve yerine sığır kesme ruhsatı verdi."[215]

Vakîdi anlatıyor: Bana Ganim b. Ebî Ganim, Abdullah b. Dinar yo­luyla İbni Ömer (r.a.)'tan naklediyor:

— Nebi (s.a.v.) Umretü'l Kaza'da Hedy Kurbanı olarak altmış deve şevketti. Neciye b. Cündüb el-Eslemîyi de bu kurbanları otlatıp gö­türmesi için dört Eslemli gençle beraber şevketti.[216]

Yine Vakîdi şöyle anlatır: Resûlullah (s.a.v.) ve ashabı Telbiye ge­tirerek yola çıktı. Muhammed b. Mesleme de atları Merri Zahrân de­nen yere götürdü. Orada rastlayan kureyşli bir gurup, Muhammed b. Mesleme'den Peygamber'in (s.a.v.) yarın oraya geleceğini öğrenip, bir de Beşîr b. Sa'din getirdiği bir sürü silah görünce, acele gidip durumu Kureyş'e anlattılar. Kureyş paniğe kapılıp: "Vallahi biz Hudeybiye anlaşmasındaki hiçbir şeyi ihlal etmedik, şimdi Muhammed ashabıyla bize neye harbe geliyor?" diye konuştular.

Efendimiz de Mevvi Tahran'a ulaştı. Resûîullah silahları Kabe'deki putların görüldüğü yer olan, "Batn-ı Ye'cec"e yolladı. Kureyş Mikrar b. Hafs'ı oraya gönderdi. Efendimiz ashabının arasındaydı. Onlar: "Yâ Muhammed! Sen Hareme neye silahla giriyorsun. Halbuki Kureyş'in büyük ya da küçük hiçbir cürümleri olmadı. Üstelik sen oraya sadece kılıçla gireceğin şartını da o anlaşmaya koymuştun." dediler.

Nebi (s.a.v.): "Ben silahla girmiyorum." sözünü söyleyince Mikraz, "sen vefa ve doğrulukta böyle bilinirdin zaten" deyip acele Kureyşe geldi ve durumu anlattı. Mikraz'ın bu haberi üzerine Kureyşliler Mek­ke dağlarına çekilip. Orayı boşalttılar. Nebi (s.a.v.) Kusvâ adlı devesi­ne bindi. Ashab kılıçlı olarak Efendimizin etrafım sarmış telbiye getir­diler. Sonra Ti Tuwa denen yerden geçerek, Hucun tarafındaki tepe-cikten Kabe'ye geldi.[217]

Ma'mer, Zühri aracılığıyla Enes (r.a.)tan naklediyor: Umratü'l Kazâ'da Resulü Ekrem (s.a.v.) Mekke'ye girdiğinde Abdulah b. Ravâha önünde yürüyor ve şöyle diyordu:

1- Çekin yolundan kâfir çocuklarım, Rahman olan Allah kitabında indirip bildirdi ki:

2- En hayırlı çarpışma onun yolunda olandır. Biz sizlerle onun îe 'vili hususunda çarpışıyoruz.

3- Nitekim O'nun indirilişi hususunda da sizle çarpışmıştık.  Yâ Rabbi ben O'nun sözüne iman ettim.[218]

Eyyûb es-Sahtiyâni, Said b. Cübeyr'in İbni Abbas'tan şöyle dediğini nakleder: Resûîullah (s.a.v.) Mekke'ye geldiğinde Yesrib sıtması ken­dilerini zayıflatmış bir haldeydi. Onları gören müşrikler, "Size bir ka­vim geliyor ki, sıtma onları çok zayıflatmış ve sıtmadan müthiş zarar görmüşler" dediler. Onların bu dedikodularına Allah, Peygamberini haberdar edince ashabına tavafın ilk üç şavtında remel (çalımla yürü­yüş) yapmalarını ve bunu iki rükün arasında yapmalarını emretti.

Müşrikler Müslümanların Remelli yürüyüşünü görünce, "Şu sizin Yesrib sıtması zayıflattı dedikleriniz bunlar mı? Bunlar bizden daha sağlam" dediler.

İbni Abbas (r.a.) der ki: Resûlullah'm onlara sadece üç şart değil de yedi şartın hepsinde bu Remel'i emretmesine ashabına merhamet et­mesi dışında bir mani yoktu. Hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmiş­lerdir.[219]

Yezîd b. Harun anlatıyor: Bize el-Cürayrî, Ebu't-Tufeyl'in şöyle de­diğini haber verdi: İbni Abbas'a: "Senin kavmin, Resûlullah'm bizzat remel yürüyüşü yaptığı ve bunun -böylece- sünnet olduğunu iddia edi­yor." dedim.

Bana, "hem doğru hem de yanlış söylemişler. Re&ûlullah (s.a.v.) Mekke'ye girdiğinde müşrikler Mekke'deki Kuaykıân dağının üzerindelerdi. Mekke halkı çok hased bir milletti. Kendi aralarında, "Muhammed'in ashabı çok zayıflamış" diyorlardı.

Bunun üzerine Resûîullah (s.a.v.)de, "Onlara sizden en hoşlanmayacakları şeyi gösterin" buyurup, kendisinin ve as­habının gücünü göstermek için Tavafta Remelli yürüdü. Bunun sebebi bu olduğundan şartlar ve zaman geçtiği için artık Remel sünnet değil­dir, dedi. Hadisi bu haliyle Müslim rivayet etmiştir.[220]

(Beyhakî derki); Remel, kudüm tavafında sünnet olarak kalmıştır. Her ne kadar sünnet sebebi ortadan kalkmış ise de bunun meşruiyeti duruyor. Zira Cabir (r.a.), Nebi (s.a.v.)'in son haccındaki şeklini anlatırken: Cirâne Umresini yaparken hem kendisinin hem de ashabının Remel yaptığını anlatır.[221]

İsmail b. Ebî Halid, İbni Ebî'l Evfa (Abdullah)lnın, şöyle dediğini işittim diyerek anlatıyor: Resulü Ekremle beraber Umreye gittik. Tavaf ederken, ona eziyet vermesinler diye, Mekke çocuklarından Onu koru­yarak tavaf ederdik. İsmail b. ebî Halid der ki:

-Abdullah b. Ebî Evfa bize Huneyn harbinde Peygamberle beraber savaşta iken almış olduğu bir yara izini de göstermişti.[222] Haber Buharî'dedir.[223]




[208] Beyh. Delâil 4/313; İbni Sa'd 2/120 isnadsız olarak İbni İshakta bu yıl Zilkade'de olduğunu söyler.

[209] Delâil 4/314; İbni Sa'd İsnadsız olarak 2/120.

 

[210] Beyhakî Delâil 4/315, 316; İbni Sa'd 2/120, 122; İbni Hişâm 4/69; Ebû Ubeyde Tesmiyetü Ezvâci-n'Nebiyyi s. 67.

Beyhakî Delâilinde bu hadiseyi aynen verir ve "İşte bu Musa b. Ukbe'nin rivaye-tindeki metindir. Urve'nin metninde ise şu farklılık vardır: "Sa'd b. Ubade, bu Huveytib ile Süheyl'e: "Vallahi Peygamber buradan kendi rızasıyla, sözü dinlenmiş olmadıkça asla çıkmayacak" deyince, Nebi (s.a.v) gülerek:

Bizi kervanımızda ziyaret eden kimseyi azarlama" buyurdu" dediğini nakleder.

[211] Buhârî Meğazi 64/43. h. no: 4252; Beyh. Delâil 4/317

[212] Vakıdî Meğazî 2/731; Ibni Ishak da buna benzer bir lafzı senetsiz olarak verir.

[213] Hedy zaten kurban demektir. O zaman "Hedy kurbanı" demenin bir anlamı yoktur, diye akla gelebilir. Bu ilk bakışta doğru görünsede Türkçede bütün kurbanlara "Kurban" denir. Hedy ise sadece hac kurbanı olduğundan "hedy kurbanı" dedim.

[214] Ebû Dâvûd 1864; Hakim Müstedrek 1/486; Beyhakî Delâil 4/319; Taberî 3/25.

[215] Zehebî bu konuya sadece işaretle yetindiği için biz Hadisi kaynağından naklettik.

[216] Bak. Hakim müstedrek 1/486. Beyhakî Delâil 4/320.(M.Can) Vakıdî Meğazî 2/733; Beyh. Delâil 4/320.

[217] Vâkidî 2/734, 735; Beyhakî Delâil 4/321; Zehebî çok kısaltmışsada biz biraz tasar­rufla Meğazî'den terceme ettik.(M.C)

[218] Vâkidî 2/736; Beyhakî Delâil 4/322, 323.

[219] Buhârî Meğazi 64/42. h. no: 4251; Buh Hac 25/55. h. no: 1602; Müslim Hac 1264; İbni Sa'd 2/123; Beyh. Delâil 4/325, 326.

[220] Müslim Hac 1266; Beyhakî S. Kübra 5/82; Delâil 4/327; Tahâvî Ş. M. Asar 2/180.

[221] Beyh. Delâil 4/327, 328; Zehebî burada bu sözü Beyhakîye isnad etmese de söz aynıyla onun'dur. Cabir Hadisi diye işaret ettiği hadis uzun bir hadis olup Müslim 1218; E. Dâvud 1905; İbni Mâce 3074; Müsned 3/320; İbni Ebî Şeybe Musannef 4/398. h. no: 2578; Beyhakî S. K. 5/90, 93; İbni Hibban 3933. naklettikleri hadis olup Buhârî onu parça parça pek çok yerde kullanmıştır.

[222] Buhârî Meğazî h. no: 4255; Buh. Hac h. no: 1600; Beyhakî Delâil 4/328.

[223] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/131-138


Konu Başlığı: Ynt: Umretül kaza
Gönderen: Mehmed. üzerinde 05 Eylül 2021, 22:22:10
Esselamü aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Umretül kaza
Gönderen: Sevgi. üzerinde 06 Eylül 2021, 03:46:44
Aleyküm Selam. Bu bilgileri bizlerle paylaştığınız için Allah sizlerden razı olsun kardeşim