๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Tarihül-İslam => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 20 Nisan 2011, 17:12:34



Konu Başlığı: Uhut tân sahneler
Gönderen: Sümeyye üzerinde 20 Nisan 2011, 17:12:34
Uhut'tân Sahneler


 

İbni İshâk, Zührî'nin şöyle dediğini anlatıyor:

- Uhut günü bozguna uğradıktan ve bir kısım insanların "Rasûlüllah öldürüldü" dedikodusunu çıkarmasından sonra, Allah Rasûlünü ilk tanıyan kişi Ka'b b. Mâlik (r.a.) olmuştur. Ka'b bu konuda derki:

-  Ben Efendimizin miğfer altında parlayan gözlerini tanıdım, ve "Ey Müslüman topluluğu, müjdeleyin! Allah Rasûlü işte sağ" diye bağırdım. Efendimiz bana susmamı işaret etti. Beraberinde bir gurup vardı. Koyaktan yukarı doğru ilerlerken, Übey b. Halef denen müşrik, "Yâ Muhammed! sen kurtulursan ben kurtulmayayım" diye bağırarak arkadan yetişti.

İbni İshâk hadiseyi, yukardı (Musa b. Ukbe rivayetinde geçtiği şe­kilde) nakletti.[282]

Hâşim b. Hâşim ez-Zührî anlatıyor: Saîd b. Müseyyeb'i Sa'd (r.a.)'ı şöyle söyledi derken duydum:

-  Uhut harbinde Peygamber (s.a.v.) bana, okluğundan okları çı-karıveriyor ve "Anam babam sana feda olsun at

buyuruyordu.

Hadisi Buharî rivayet etmiştir.[283]

İbni İshâk derki; Bana Yahya b. Abbâd b. Abdillah, babası Abbâd'ın dedesi Abdullah aracılığıyla Zübeyr (r.a.)'in şöyle dediğini anlattı:

-  Unut günü Allah Rasûlünü iki zırha bürünerek ortaya çıktığını gördüm. (O vakit Allah Rasûlü bedenlenmiş olduğundan dağdaki ka­yaya çıkmak için) fırlayıp çıkmaya gücü yetmemiş, Talha (r.a.) da altına çökmüş, Efendimiz onun sırtına basarak, kayanın üstüne çıkmış­tı. İşte Orada Rasûlüllah (s.a.v.) "Talha Cennet'i haketti" buyurmuştu.[284]

Humeyd et-TavîI, Enes (r.a.)'in şöyle dediğini anlatır:

-  Enes b. Malik'in amcası Enes b. Nadr, Bedir harbinde bulunma­mıştı. "Peygamberimizin savaştığı ilk harpde bulunmak nasib olmadı. Ama Allah bana bir harpte bulunmaya imkan verecek olursa ne yapa­cağımı Allah bilir" demişti. Uhut harbi başlayıp ta Müslümanlar boz­guna uğrayıp dağılınca da: "Allah'ım! şu müşriklerin yaptıkları şeyler­den sana sığınırım; şu müslümanlann yaptıkları şeylerden dolayı da senden özür dilerim" deyip kılıcını alarak düşmana doğru yürümüştü. O sırada kendisine rastlayan Sa'd b. Muâz (r.a.)'a, "Ey Sa'd! Nefsim elinde olan Zat'a yemin ederim ki Uhut dağının eteğinden Cennet ko­kusu almaktayım. Cennet kokusu ne güzel!" dedi.

Sa'd; "Yâ Rasûlellah! Onun yaptığını yapmaya benim gücüm yet­medi." dedi.

Enes (r.a.) devamla derki: Biz Enes b. Nadr'm cesedeni ölüler ara­sında bulduk. Kendisinde kılıç yarası, mızrak darbesi ve ok isabeti olarak tam seksen yerinden yaralanmıştı. Burnu, dudakları, kulakları ve diğer organları kesilerek işkence yapıldığı için onu tanıyamadık. Sonra bacısı gelip onu parmaklarından tanıyabildi.

Enes derki: Biz Enes b. Nadr Hakkında;

"Mü'minlerden Allah'a ver­dikleri sözü yerine getiren-yiğit- kimseler vardır. (Ahzab âyet; 23)" âyeti indiği kanaatinde idik.

Bu hadis, Buharı ve Müslim'in ittifakla naklettiği bir hadistir. Şu varki Müslim onu sabit el-Bünânî aracılığıyla Enes'ten nakleder.[285]

Muhammed b. Anır, Ebû Seleme yolu ile Ebû Hüreyre (r.a.)'den naklediyor: Amr b. Ukayş, Cahiliye döneminde faizle para dağıtan bir tefeci idi. Paralarını geri topîayıncaya kadar Müslüman olmak is­temedi. Uhut harbi günü Medine'ye gelip, "amca oğullarım nerede?" diye sordu. "Uhutta!" dediler. "Falanca, falanca nerde?" diye sordu, yine "Uhutta!" cevabını aldı. O da harp malzemelerini kuşanıp atına bindi ve oraya doğru hareket etti. Müslümanlar onu görünce; "Yâ Amr! Bizden ırak ol!" dediler. O da, "Ben îman ettim" deyip çarpış­maya başlayıp bir ara yaralandı ve yaralı olarak ailesinin yanma gö­türüldü. Sa'd b. Muâz gelip, bacısına "Sor Amr'a bakalım, milletini müdafa gayretiyle mi yoksa, onlara kızdığından mı veya Allah için öfkelenerek mi savaşa katılmış?" dedi. Amr da:

- Başka gayem yok, ben Allah ve Rasûlü için öfkelendim de harbe geldim, dedi. Bir müddet sonra öldü ve bir tek rekat namaz bile kılma­dan cennete giren o oldu.

Bu haberi Ebû Dâvud rivayet etmiştir.[286]

Hayyeveyh b. Şüreyh el-Mısrî anlatıyor: Bana Ebû Sahr Humeyd b. Ziyad anlattı ki, Yahya b. Nadr kendisine Ebû Katâde'nin şöyle dedi­ğini anlatmış:

- Amr b. el-Cumûh Rasûlüllah (s.a.v.)'a gelerek: "Yâ Rasûlellah! Ne buyurursun, ben Allah yolunda şehid olana kadar çarpışsam, şu ayağımla sağlıklı olarak Cennette yürüyebilecekmiyim?" diye sordu. Amr topal idi. Rasûl-ü Ekrem ona: "Evet" diye cevap verdi. Uhut har­binde bu Amr, kardeşinin oğlu ve bir köleleri şehit edildiler. Rasûlüllah (s.a.v.) onların na'şlarının yanına geldiği zaman:

"Sanki ben seni Cennette şu sakat ayağın iyileşmiş de yürüyorken görüyor gibi oluyorum" buyurup sonra onunla yeğeni ve kölelerinin birlikte defnedilmelerini emretti. Onlarda birlikte defnolundular.[287]

Süfyan b. Uyeyn'e, Yahya b. Saîd aracılığıyla Saîd b. Müseyyeb'den naklediyor: Abdullah b. Cahş (r.a.) dediki:

- Yarabbi sana yemin veririmki, yarın düşmanla beni karşılaştırasın da çarpışarak beni öldürüp karnımı deşip, burnumu ve kulaklarımı kessinler. Sonra bana; "bu kimin için oldu?" diye sorasmda "senin için" diye bileyim. Said b. Müseyyeb derdiki: Umarımki, Allah onun yemininin ilk bölümünde -şehitlik bölümünde- şehitlik nasib ederek-doğru çıkardığı gibi, son bölümünde de doğru çıkaracaktır.[288]

Zübeyr b. Bekkâr "El-Muveffe kıyyât" adlı eserinde Abdullah b. Cahş (r.a.)'dan naklederki: Uhut harbinde kılıcı parçalanmıştı. -O da Nebî (s.a.v.)'e gelmiş ve -Rasûlüllah (s.a.v.) ona bir âsa (veya Hurma dalı) verdi. Ağaç birden Abdullah'ın elinde kılıç haline geliverdi.[289]

Bu kılıca "Urcûn" adı verildi. Kılıç elden ele dolaşa dolaşa, ikiyüz dinara Türklerden Boğa adlı birine satılana kadar kullanılıyordu.[290]

Abdullah b. Cahş (r.a.) ilk îman edenlerden birisi olup, Müslüman­lar daha Erkam (r.a.)'ın evinde toplanmaya başlamadan önce İslâm'a girmiş ve kardeşleriyle birlikte Habeşistana hicret etmiş, daha sonra gelip Bedir harbine de katılmış idi.

Yukardaki olayın aynısını Ma'mer, Saîd b. Abdirrahman el-Cahşî'den şöyle nakleder: Bize şeyhlerimiz anlattılar ki: "Uhut günü Abdullah b. Cahş (r.a.), Rasûlüllah (s.a.v.)'a gelerek -kılıcının kırıl­dığını- anlatmıştı. Rasûl-ü Ekrem de ona bir hurma dalı verdi. Abdul­lah onu eline alınca, birden dal kılıç haline geliverdi." Lakin bu riva­yet Mürsel'dir.[291]

Harize b. Zeyd b. Sabit, babası Zeyd b. Sabit (r.a.)'den şeyle dedi­ğini nakleder:

- Peygamberimiz, Uhut günü beni Sa'd b. er-Rabî'i aramaya gön­dermiş ve bana:

"Eğer onu görür­sen benden selam söyle ve onu; "Rasûlüllah senin kendini nasıl hissettiğini soruyor" de" buyurdu. Ben ölüler arasında Sa'd'"ı ara­maya başladım. Ben ona son nefeslerinde rastladım, tam yetmiş tane yara almıştı. Ona: "Rasûlüllah sana selam eder ve "kendini nasıl his-

settiğini bana haber vermeni söyler" eledim. Sa'd (r.a,) da: "Rasûîüllah (s.a.v.)'a da sanada selamlar olsun. Sen Ona: "Yâ Rasûlellah! Cennet kokusu alıyorum" dediğimi söyle. Kavmim Ensar'a da, "Eğer Allah Rasûlüne bir göz bile ilişecek olsa, yarın Allah katında öne sürecek hiçbir ma'zeretiniz olmayacaktır" dediğimi anlat" dedi. Zeyd derki: "sonra" Sa'd çok geçmeden vefat etti. [292]

Bu hadisi Beyhakî rivayet etmiştir. Beyhaki daha sonra bu hadiseyi Muhammed b. İshâk hadisi olarak Muhammed b. Abdillah b. Abdirrahman el-Mâzinî'den "Munkatı" bir isnadla da rivayet etmiş­tir.[293] Munkati olmasına rağmen bu rivayet yukardaki Harice hadisinin şahididir.

Musa b. Ukbe (meğazisinde), şöyle anlatmaya devam ediyor. - Sonra müşrikler harb ağırlıklarını toplamaya koyuldular. Müslü­manlar onların ne istediklerini anlayamıyorlardı. Nebî (s.a.v.):

"Eğer onları atlarına binmiş ve ağırlıkları atların peşi sıra gel­meye bırakmış bir halde görüyorsanız bilinki, onlar Medine'deki çocukların bulunduğu ev ve sığmaklara saldırmayı düşünüyorlar­dır. Allah'a yemin olsun ki, onlar böyle birşey yapacak olurlarsa onları evlerin içinde kıstırırız. Yok, eğer ağırlıkları yükler ve atla­rı yanlarına alırlarsa kesinlikle kaçmak istiyorlardır." buyurdu.

Kâfirler dönmeye başladıklarında Sa'd b. Ebî Vakkas'ı izlerini sür­mek için peşlerinden gönderdi. Sa'd geri geldiğinde: "Onları ağırlıktan üzerinde gider bir halde, atları da yedeklerine almış olarak gördüm" dedi.

İşte o zaman Müslümanların yüzü güldü ve vakit geçirmeden şehit­lerini aramak üzere harp meydanına dağıldılar. İşkence edilerek organı kesilmemiş hiç bir şehide rastlamadılar. Sadece Hanzala b. Ebî Amir (r.a.) işkence görmemiş idi. Babası kâfirlerle birlikte olduğundan onun hatırına Hanzala'nın organları kesilmemişti. Ravilerin iddiasına göre, Hanzala öldürüldüğünde babası başucuna gelip, ayağıyla göksüne tekme atmış ve "sen iki günahı birden işledin. Bre hurma balım! Ben şu vurulduğun yerde, senin yakınına kadar geldim. Allah'a yemin ol­sun ki, sen akrabalığı gözetmedin ve babana iyi davranmadın." demiş­ti.

Harp meydanında Abdülmuttalib oğlu Hamza (r.a.)'yı karnı deşilip ciğeri çıkarılmış bir halde buldular. Vahşî Onu öldürüp ciğerini çı­karıp götürmüş ve Utbe kızı Hind'e teslim etmişti. Hind, Bedir har­binde babasını öldüren Hamza'nm, fırsat eline geçerse ciğerini söküp yiyeceğine dair nezir, etmişti. Hamza (r.a.)'nın na'şı üzerinde bulunan çizgili bir kumaş parçası içine sarılarak defnedildi. Bu bez ufak geldiği için başına doğru çekilse ayaklan açıkta görünüyordu. Bu yüzden ayaklan üzerine ağaç yapraklarından bir şeyler örtmüşlerdi.[294]

Musa b. Ukbe devamla Zührî'den şöyle dediğini anlatır:

Rasûlü Ekrem şehitlerin defnine gelince;

"Onları kanlarıyla örtün! Zîra Allah yolunda açılan hiç bir ya­ra sahibi yokturki kıyamet günü, rengi kan renginde, kokusu misk gibi olduğu olan yarası kanar bir halde gelmesin" buyurdu.[295] Efendimiz (s.a.v.):

"Müşrikler bize bu yaptıkları zulmü bir daha asla yapamayacaklar" buyurdu.

Müşrikler hareket edeceklerinde Ebû Süfyan Müslümanlara sesle­nerek, "gelecek mevsim çarpışmak için buluşma yerimiz Bedir'deki panayır mevsimi olsun" teklifinde bulunmuştu. Bu panayır her yıl

Bedir'de kurulurdu. Rasûlüllah (s.a.v.) da ona, "olur" diye cevap verin buyurdu.[296]

Zührî derki: Nebî (s.a.v.) Medine'ye girince evlerde kadınların ağıt­lar yaktıklarını gördü ve "bu ne?" diye sordu: Kendisine, "Ensar'ın hanımları; şehitlerine ağlıyorlar" dediler.

Zührî kadının biri, şehid olan oğlu ile kocasını bir deveye yükleyip Uhut'tan Medine'ye doğru götürüyordu. Onları bir iple bağlayıp kendi de aralarına binmişti. Diğer şehitlerden de getirilenler oldu. Bunların Medine mezarlığına defnedildiği söylenir. Nebî (s.a.v.) bunu yasakla­mış ve, "Onları vuruldukları yere defnedin" buyurdu.[297]

Nebî (s.a.v.), kadınların ağıtlannı duyunca;

"Lakin Hamza'nın ağlayanı yok" diye hüzünlendi ve Hamza için istiğfarda bulundu.

Efendimizin bu hüzünlü sözlerini Sa'd b. Muâz b. Ubâde, Muâz b. Cebel ve Abdullah b. Ravaha işitince doğru evlerine gittiler; Medi­ne'de ne kadar ağlayan ağıt yakan kadın varsa onları toplayıp, "Valla­hi, Allah Rasûlü'nün amcasına ağlamadıkça, Ensar şehitlerine ağla­mayacaksınız! Zîrâ Efendimiz, "Onun ağlayanı yok" buyurdu, dediler.

Bu kadınlar ağıt yakmaya başlayınca Efendimiz ağıt seslerini duymuş ve: "bu neyin nesiş" diye sormuştu. Kendisine Ensar kadınla­rının yaptığı anlatılınca, onlara istiğfar ediverip hayırlı sözler söyle­dikten sonra;

"Ben böyle yapılmasını arzulamamiştım, ben ağıt sevmem" buyurarak bunu yasakladı.[298] Nebî (s.a.v.) bu konuda şöyle buyurdu:

"Üç şey vardır ki, bunlar cahiliyye adetlerinden olduğu halde. Ümmetim bunları asla bırakamıyacaktır:

1- Ölülere ağıt yakmak;

2- Sülaleye sövmek;

3- şu yağmur, şafak yıldızı tarafından veya şafak vakti batıdan kaybolan yıldız tarafından yağdırıldı sözü. Oysa yağmur bu yıldızla yağmaz O Allah'ın bir lütfü ve verdiği bir rızkıdır[299]

Yunus b. Bükeyr, İbni îshâk'tan naklediyor: Bana Kasım b. Abdürrahman b. Rafı' el-Ensarî şöyle anlattı:

- Enes b. Nadr (r. a.), Hz. Ömer ile Talha ve diğerlerinin yanına varmıştı. Baktı ki bunlar ellerindeki silahları atmış duruyorlar. Onlara "size ne oldu da oturakaldmızş" dedi. Onlar, "Rasûlüllah (s.a.v.) öldü­rüldü." dediler. Enes de, "Öyleyse Hz. Muhammed'den sonra yaşama­yı ne yapacaksmizş Haydi kalkın ayağa! Allah Rasûlü hangi gaye uğ­runa ölmüşse sizde o gaye ile ölün!" dedi ve kâfirlere doğru gitti; şehit olana kadar çarpıştı.[300]

İbni îshâk anlatıyor: Hanzala b. Ebî Âmir ile Ebû Süfyan b. Harb karşılaştılar. Hanzala (r.a.) Ebû Süfyanı altına almıştı ki, şeddâd b. Evs durumun vehametini görüp, fırladı ve Hanzala'ya bir kılıç indire­rek şehidetti.[301]

İbni İshâk devamla derki: Bana Âsim b. Ömer b. Katâde'nin nak­line göre, Rasûlüllah (s.a.v.) Hanzalayi kasdederek:

"Şu arkadaşınız varya, kesinlikle onu Melekler yıkamaktadırlar" buyurdu. Ashab Hanzala'mn durumunu ailesinden sorunca, onlarda hanımına sordurdular. Hanımı da; "Harp için düşman naraları atıldığında o cünüb idi, yıkanmaya vakit bula­madan harbe koşmuştu" dedi. Bunun üzerine Nebî (s.a.v.) de:

"Bu sebeble Melekler onu yıkadılar" bu­yurdu.[302]

Bekkaî, İbni İshâk'tan naklediyor:

- Müşrikler, Rasûlü -Ekremin yakınma kadar sokulup onu taşa tuttular. Bunlardan biri yüzüne isabet etti ve ön yan dişleri kırıldı, yü­zü yaralandı, dudağı parçalandı. Ona bu taşı isabet ettiren kimse, Utbe b. Ebî Vakkâs melunu idi.[303]

İbni İshâk derki: Bana Humey et-Tavîl, Enes (r.a.)'ten şöyle de­diğini nakleder: Uhut harbi günü Nebî (s.a.v.)'in ön yan dişleri kırıldı, yüzü yarıldı. Nebî (s.a.v.), bir yandan yüzünden akan kanları siliyor, bir yandan da:

"Kendilerini Rablerine çağırmakta bulunan Peygamberleri­nin yüzünü kana bulayan bir kavim, nasıl felaha erebilir" diyordu. Bunun üzerine (Âl-i İmran Sûresi 128'ci âyeti olan) "Bu işten sana göre birşey yoktur; Yâ tevbelerini kabul eder, veya onlara azab eder. Zîra onlar zalimlerdir." âyeti nazil oldu.[304]

Abdülazîz b. Ebî Hazim, babası aracılığıyla Sehl b. Sa'd (r.a.)'ın şöyle dediğini nakleder:

- Rasûlüllah (s.a.v.) yaralanıp dişleri kırıldı, Başındaki miğfer par­çalandı. Rasûlüllah'ın kızı Fatıma (r.a.) kanları yıkamakta, Ali (r.a.) de kalkan ile getirdiği suyu yaraya dökmekte idi. Fatıma (r.a.) suyun akan kanı arttırmaktan başka bir işe yaramadığını görünce, bir hasır parçası alıp yaktı, kül haline gelince onu yaraya basıp sıvadı. Böylece kan durdu.

Bu hadisi Buharı ve Müslim rivayet ederler. Ancak Müslim bunu, Saîd b. Ebî Hilal aracılığıyla Ebû Hazim'den, o da Sehl b. Sa'd (r.a.)'dan; "Uhut günü Rasûl-ü Ekrem'i dişleri kırılıp başındaki miğferi kırılmış olarak gördüm..." şeklinde başlayıp, hadisi diğer rivayetteki gibi nakleder.[305]

Ma'mer, Hemmâm aracılığıyla Ebû Hûreyre (r.a.)'den Nebî, (s.a.v.)'nin ön yan dişlerine işaret ederek:

"Allah'ın elçisine bunu yapan bir topluma, Allah'ın gazabı çok şiddetlenmiştir. Allah Rasûlünün Allah yolunda öldürdüğü bir kimse­ye de Allah'ın gazabı çok şiddetlenmiştir" buyurduğunu anlatır.- Bu hadis, Buharı ve Müslim'in ittifakla naklettiği bir haberdir. Buharî'de de Ikrime aracılığıyla İbni Abbas'tan nakledilen bunun aynısı bir hadis vardır.   Ancak  bu  hadiste:   "Dişleri  yerine"[306],  "Rasûlüllah'ın yüzünü kana bulayan" ifadesi yer almaktadır.[307]

Abdullah b. Mübarek derki: Bana İshâk b. Yahya b. Talha b. Ubeydillah, İsâ b. Talha aracılığıyla Hz. Âişe'den şöyle anlattığını naklediyor:

- Uhut günü hatırlatılınca, babam Ebû Bekir ağladı ve "O öyle bir gündü ki, onun bütün şan ve'şerefı Talha'ya aitti" dedikten sonra, Uhut gününü şöyle anlatmaya başladı:

-  İlk bozgundan sonra, Uhut günü Rasûlüllah'ın yanma ilk dönen ben oldum. Rasûlüllahla beraber, onu korumak için önünde çarpışan bir adam gördüm. Sanıyorum ki, "sadece onu himaye etmeye çalışıyordu" dese gerek. Kendi kendime 'Talha olsa bari" Zîra ben, kaçı­racağım -cihad faziletini- zaten kaçırmıştım.

Dedim ki: Rasûlüllah'ı koruyan kimsenin, benim kavmimden ol­ması bence daha iyidir. Benim ile müşrikler arasında tanıyamadığım biri daha vardı. Ama ben Rasûlüllah'a ondan daha yakın idim. Öyle hızlı yürüyordu ki ben ona yetişemiyordum. Birde baktım ki o, Ebû Ubeyde b. Cerrah değilmi. Rasûlüllah (s.a.v.)'ın yanına vardık ki, ön yan dişleri kırılmış, yüzünde yaralanma olmuş, miğferin halkalarından ikisi yüzüne saplanmıştı.

Rasûlüllah (s.a.v.) bize; "İkiniz arkadaşınızın yardımına koşun!" buyurdu. Talha'yı kasdediyordu. Talha -çarpışa çarpışa- bitkin bir hale gelmişti. Biz Efendimizin bu sözüne aldırma­dık. Ben hemen Nebî (s.a.v.)'nin yüzüne batmış bulunan halkaları çı­karmaya geldim. Ebû Ubeyde bana, "Bu işi bana terket, sana hakkım üzere yemin veririm!" dedi, bende onu kendi başına bıraktım. Ebû Ubeyde, "elimle çekersem Peygambere eziyet veririm" diye korkup bu halkayı ağzıyla ısırıp çıkarmaya uğraştı. Bu halkalardan birisini dişi ile çıkardı ama, halkayla beraber ısırdığı azı dişide yere düştü. Ben de kalkıp onun yaptığım yapmaya çahştımsa da, Ebû Ubeyde yine: "Sana hakkım üzere yemin veririm, bu işi bana bırak" diye ısrar etti. Sonra da aynı birincisinde yaptığını tekrarladı. İkinci halka ile birlikte diğer azı dişi de yere düştü. Ebû Ubeyde insanlar arasında diş sökmeyi en iyi bilen kimsedir.

Böylece Efendimizin durumunu biraz düzelttik. Sonra orada ağzı Örülmemiş geniş kuru kuyulardan birinde bulunan Talha'nin yanına geldik. Birde ne görelim, üzerinde eksik yada fazla, yetmiş kadar ok,

kılıç ve mızrak yarası olup, parmağıda kesilmişti. Onu da orada tedavi etmeye çalıştık.[308]

Vakidî, İbni Ebî Sebra, İshâk b. Abdillah b. Ebî Ferve, Ebû'l Huveyris isnadıylaNafî' b. Cübeyri'in şöyle dediğini rivayet eder: Ben Muhacirin-i kiramdan bir zatı şöyle derken işittim:

- Uhut harbinde bulundum. Baktım ki; her taraftan oklar yağmur gibi yağıyorken Rasûlüllah (s.a.v.) tam ortada bulunuyordu. Ama her defasında ok Peygamberden başka yere çevriliyordu. Abdullah b. şihâb ez-Zühriyi gördüm, O gün; "bana Muhammed'i gösterin! Eğer o kurtulursa ben kahrolayım" diye bağırıyordu. Halbuki Rasûlüllah (ş.a.v.) onun yanıbaşında olup, yanında hiç kimse de yoktu. Sonra Efendimizin yanından geçip gidiyordu. Safvan bu hususta ona serze­nişte bulunup: "Vallahi sen onu görmüyorsun. Allah'a yemin ederim ki, onu ele geçirmek bize yasaklanmıştır. Biz tam dört kişi akit yapıp onu öldürmeye sözleştik, ama ona bir türlü ulaşamadık"[309] dedi.

Vakidî derki: Bu konuda bize göre doğruluğu kesin olan şey, Rasûlüllah (s.a.v.)'m iki yanağına taş atan kişinin İbni Kamîe olduğu, dudaklarına atıp dişlerine değdiren kimsenin de Utbe b. Ebî Vakkas olduğudur.[310]

Yine İbni İshâk derki: Bana Salih b. Keysân, kendisine anlatan bi­rinden Sa'd b. Ebî Vakkas (r.a.)'ın şöyle dediğini haber verdi:

-  Utbe b. Ebî Vakkas'i (kardeşini) öldürmeye hırslandığım kadar hayatımda hiçbir kimseyi Öldürmeye o denli hırslanmadım. Her ne kadar ben onun kötü huyluluğuna ve kendi kavmin arasında sevil­meyen biri olduğuna dair bir bilgim olmasada, Onun hakkında Allah Rasûlünün  " Rasûlüllah'ın yüzünü   kana   bulayan   kimseye   Allah'ın   öfkesi   pek   şiddetli olmuştur" buyurması benim için kafi delil idi.[311]

Ma'mer, Zührî -Osman el-Cezerî- Miksem (b. Bücra) isnadıyla Miksem'in şöyle dediğini rivayet ediyor:

-  Rasûl-ü Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, ön yan dişlerine taş atıp on­ları kırdığı zaman Utbe'ye beddua etmiş ve:

"Allahım! Üzerinden bir yıl geçmeden Utbeyi öldür" bu­yurmuştu. Gerçekten bu bedduanın üzerinden bir yıl geçmemiştiki Utbe kâfir olduğu halde ölüp cehennemi boyladı.

Lakin bu rivayet Miksem'in sahabe olmaması yüzünden "Mürsel" dir. [312]

İbni Vehb, Amr b. el-Haris'ten naklediyor. Bana Ömer b. es-Sâib'in anlattığına göre kendisine şu bilgiler ulaşmış:

Ebû Saîd el-Hudrî'nin babası (Mâlik b. sinan), Uhut harbi günü Peygamberimiz yaralandığında, Onun yarasını emip cerahati temizlemis ve yeri bembeyaz olmuştu. Kendisine "emdiğini tükürsene" de­nilmişti, Oda, "Hayır! Vallahi onu asla tükürmem" demiş sonra dur­madan dönüp çarpışmaya gitmişti. Bunun üzerine Nebî (s.a.v.):

"Cennet halkından bir kimseyi görmek isteyen, şu adama baksın" buyurdu. Mâlik b. Sinan orada şehit oldu.[313]

İbni İshâk'ın nakline göre Hassan b. Sabit (r.a.) şu şiiri söyledi:

1- Allah (c.c), bir toplumu, yaptıkları ile mükâfatlandırdığı ve şark ve garbın sahibi Rahman onlara yardım ettiğinde..

2- Ey Mâlikoğlu Uteyb! Rabbim seni rüsvay etti ve seni ölümden önce yok eden sayhalardan biri ile karşılaştırdı.

3- Bile bile Nebî (s.a.v.)'nin yüzüne vurmak için sağ elini uzattın ve Onun yüzünü kanattın, böylece bir çok silahla parçalandın.

4- Belalardan biri başa gelince dönecek olduğun menzilini ve Allah'ı hatırlasan olmazmıydı.[314]

İbni İshâk, Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)'den nakleder ki; Utbe, Nebî (s.a.v.) ön dişinden sağ ait dişine vurup kırmış ve alt dudağını yara­lamış idi. Abdullah b. şihâb'da Efendimizin yüzüne vurarak alnında yara açmıştı. İbni Kamie ise Efendimizin yanağını yaralamıştı. Miğfe­rin halkalarından ikisi yanaklarına batmıştı. Efendimiz o esnada Ebû Amir denilen mtişriğin, Müslümanları düşürmek için kazmış olduğu çukurlardan birinin içine düştü. Ali, Rasûlüllah (s.a.v.)'ın elini tuttu, Talha'da kalkmasına yardımcı oldu'da Nebî (s.a.v.) ayak üzerine doğ-rulabildi. Ebû Saîd el-Hudrî'nin babası olan Malik b. Sinan (r.a.)'da emerek yaradaki kanlarını temizledi ve o kanları (tükürmeyip) yuttu. Rasûlüllah (s.a.v.)'de:

"Kanı kanıma dokunana ateş dokunamaz" buyurdu.

Lakin bu "Munkatı" bir isnaddır.[315]

Bekkâî, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana Asım b. Ömer anlattı ki; "Uhut harbinde RasûIülİah (s.a.v.), kendi yayı ile o kadar ok attı ki, yayın iki ucu eğrilip kırıldı. Bu yayı Katâde b. Nu'man hatıra olarak aldı. Hâlâ da yanında duruyor. O gün Katâde'nin gözü çıkıp yanağı üzerine düştü ve orada sallanıp kaldı. Asım b. Ömer'in bana anlat­tığına göre, Rasûlüllah (s.a.v.) elleri ile O gözü alıp yerine koydu. O göz Katâde'nin en güzel ve en keskin gören gözü haline geldi.[316] -Bu ko­nuda Vakîdî'de, Musa b. Ya'kub ez-Zemeî, Halası -ve halasının Anne­si isnadiyla Mikdad b. Amr'dan şöyle nakleder:- Ben, Rasûlüllah'ı Uhut harbinde bazen yayından ok atarken, bazende taş atarken gör­düm. Nihayet araya girilinceye kadar bu böyle sürdü, Rasûlüllah ye­rinden hiç kıpırdamadan öylece sabit kalmıştı. Zaten o kendisi ile bir­likte kaçıp dağılmadan, sabreden bir topluluğun arasında idi.[317]

Lâkin bu son iki hadis de zayıftır. Bu iki hadise göre Efendimiz bizzat ok atmış olmaktadır.[318]

Vasit şehrinin konuğu Süleyman b. Ahmed anlatıyor: Bana Muhammed b. şuayb anlattı ki, kendisi îshâk b. Abdullah b. Ferve'yi Iyaz b. Abdillah b. Sa'd b. Ebî Serah-ı, Ebû Said el-Hudrî aracılığıyla Kata'de b. Nu'man'dan şunları anlattığını işitmiş: -Katâde Ebû Saîd'in anadan kardeşi idi- Katâde'nin Uhut günü gözü çıkmış, o da bu gözü alıp Nebî (s.a.v.)'ye getirmiş. Nebî (s.a.v.) o gözü yerine koymuş ve göz eskisi gibi kusursuz bir hale gelivermiş.[319]

Yahya el-Hınnânî derki: Bize Abdürrahman b. el-/asîl, Âsim b. Ömer b. Katâde -bunun babası Ömer b. Katâde isnadıyla Katâde b. Nu'mân (r.a.)'dan şöyle nakletti:

-Katâde (r.a.)'nin Bedir harbinde gözüne darbe isabet etmiş ve gözbebeği çıkıp yanağı üzerine akmıştı. Onu kesip atmak istediler ve gelip Nebî (s.a.v.)'ye sordular. Nebî (s.a.v.)'de "hayır! kesmeyin" bu­yurup Katade'yi çağırttı ve avucurmn içi ile onun göz bebeğini yerine koydu. Artık Katâde hangi gözünün yaralandığını bilmiyordu.

İkinci ravî Abdürrahman b. el-/asîl'de bu olayın Uhut değil Bedir günü olduğunu söyler.[320]

Musa b. Ukbe anlatıyor;

- Huzeyfe b. el-Yemân'ın babası olup, Ensar'ın Halit'i (anlaş­malısı) olan Huseyl b. Cübeyr (r.a.) Uhut günü Müslümanlar tara­fından -yanlışlıkla- vurulup öldürüldü. İddiaya göre harp sırasında kimin vurduğu belli olmadı. Huzeyfe onun kanını, vuran kimseye sa­daka olarak bağışlayıp kan davası gütmedi."[321]

Musa b. Ukbe, "o gün Müslümanlardan şehit edilenlerin toplamı kırkdokuz kişidir. Müşriklerden öldürülenlerin sayısı da on altı kişi­dir" demektedir.[322]

İbnü Lehî'a, Ebû'I Esved aracılığıyla Urve b. Zübeyr'in, "O gün Übey b. Halef denen müşrik öldürme kastı ile Rasûlüllah (s.a.v.)'m üzerine hücum etti. Mus'ab b. Umeyr onu karşıladı. Çarpışmada Übey, Mus'ab'ı şehit etti. Rasûlü Ekrem miğferle zırh boşluğu arasındaki yerden onun köprücük kemiğini gördü ve mızrağıyla oraya dürterek onu atından düşürdü. Oradan herhangi bir kan çıkmadı. Arkadaşları gelip onu yüklenip götürürken oda acı acı böğürüyordu.[323]

Bu kıssanın bir benzerini de Zührî, Said b. Müseyyep'ten nakletmiştir. [324]

Aynı haberî Vakıdî'de Yunus b. Muhammed, Asım b. Ömer b. Katade, Abdullah b. Ka'b b. Malik isnadıyla Ka'b b. Malik (r.a.)'den nakletmiştir.[325]

- İbni Ömer (r.a.) derdiki; Ubey -Mel'ûnu- Rabığ vadisinin ortala­rında bir yerde öldü. Ben gecenin ilerlediği bir saatte Rabığ vadisin­deki bir obadan geçiyordum; birde baktım ki önümden bir alev yükseliverdi. Ben bundan korkaladım. Birde ne göreyim o ateşin içinden zincire vurulmuş bir adam zincirlerini sürüyerek çıktı ve "su su, yan­dım!" diye bağırıyor, bir başkası da, "sakın ona su verme!. O Allah Rasûlünün katlettiği kişi olan Ubey b. Haleftir." diyordu.

Abdürrahman b. Ebî'z Zinâd da babası aracılığıyla Ubeydullah b. Abdullah b. utbe'nin İbni Abbas (r.a.)'tan şöyle dediğini rivayet eder:

- "Rasûlüllah (s.a.v.) hiç bir yerde Uhut'ta almış olduğu destek gi­bi bir yardımı Allah'tan almamıştır" Ubeydullah derki, "biz bunu du­yunca kabul etmedik." İbni Abbas'ta, "Benimle bu söylediğimi red edenler arasında Allah'ın kitabı şahit olsun. Allah Uhut günü hakkında Kur'an'da "Kendi izniyle onların "kökünü kazıdığınız" sürece Allah (c.c), size olan va'dini tasdik etmiştir"

âyetindeki "El-Hass, kökünü kazımak" "öldürmek" anlamına gelir. "Ta ki, siz korktunuz ve size sevdiğinizi gösterdikden sonra verilen emir hakkında çekiştiniz ve isyan ettiniz" (A!-i İmrân âyet: 152) âyetin­deki, "isyan edenler'den" kasdedilen Uhut günü okçu olarak gözetlemeye bırakılanlardır. Nebî (s.a.v.) onları münasib bir yere yerleştirmiş ve:

"Siz bizi arkadan koruyun. Bizim öldürüldüğümüzü görseniz bile sakın yerinizden ayrılıp bize yardıma gelmeyin. Bizim onları yenip ganîmeti bölüştüğümüzü görseniz bile sakın bize katılma­yın" buyurdu.

Rasûlüllah (s.a.v.) zaferi kazanıp ganimeti almaya başlayınca, müşrik ordugahı da ordusuz kalınca, bu okçular tepeden inip ordugaha gelerek yağmalamaya giriştiler. -İbni Abbas burada iki elinin parmak­larını birbirine geçirerek,- işte Rasûlüllah'ın ashabı bu şekilde birbirine kenetlenmiş bir halde idi. Lakin okçular o tepeyi boşaltınca, iki tepe arasındaki gedikten müşrik süvarileri Rasûlüllah'ın ashabına arkadan saldırınca ortalık karmakarışık oldu ve -ashab- müşrikleri tanıyamadı, rast gele birbirlerine girdiler. Bu yüzden pek çok Müslümana şehid oldu. Gündüzün ilk saatlerinde ise zafer Allah Rasûlü ile ashabında idi. Hatta müşriklerin yedi yahut dokuz tane sancaktan öldürülmüş idi. Müşrik atlıları arkadan saldınpta, Müslümanlar dağa doğru kaçışmaya başlayınca da, şeytan olanca sesi ile "Muhammed öldürüldü" diye bağırdı. Bu söz doğrumu, değilmiş, kimse şüpheye bile vakit bulama­dı. Sonra İbni Abbas hadisenin gerisini diğer rivayetlerdeki gibi anlat­tı.[326]

Saîd b. Arâbe de Katâde aracılığıyla Enes (r.a.)'ten Ebû Talha (r.a.J'nın şöyle dediğini rivayet ediyor:

- Uhut günü Ben, (Allah'ın Aİ-i îmran Sûresi âyet 154'de "Sonra o üzüntünün ardından size bir güven ve bir uyku indirdi ki -O- sizin bir bölüğünüzü buruyordu. Bir bölüğünüz de can derdine düşmüştü......"

diye belirttiği) uykunun bürüdüğü gurup arasında idim. Hatta kılıcım elimden kaç kere yere düştü, o düştü ben aldım, o düştü ben aldım.[327]

Hammad b. Seleme, sabit el-Bünânî- Enes (r.a.) isnadıyla Ebû Talha (r.a.)'dan: "Uhut günü başımı kaldırdım ve etrafıma bakmaya başladım. Uykunun bastırmasından dolayı onlardan kalkanının altında gözlerini açıp kapamayan hiç kimse yoktu. İşte bu Kur'an'da ki,

"Sonra o üzüntünün ardından size bir güven, bir uyku indirdi -ki- sizin bir bölüğünüzü buruyordu. Bir bölüğü de can derdine düşmüş......." âyetinde belirtilen durum idi.[328]

Yahya b. Abbad b. Abdillah b. Ez-Zübeyr, babası Abbad- dedesi Abdullah isnadıyla Zübeyr (r.a.)'in: "Vallahi -uhut günü- beni uyku bürümüş bir halde, sanki Mu'tib b. Kuşeyr'in sözlerini işitir gibiydim; ama sanki rüyada işitir gibi bir haldeydim. O  "Bize bu işten bir şeyler -düşecek- olsaydı burada öldürülmezdik (Âl-i îmran: 154)" âyetini okuyor gibiydi.[329]

Zührî, Abdurrahman b. Misver b. Mahreme aracılığıyla babası Misver'in, "Uhut günü üzerimize uyku indirilmişti." dediğini rivayet eder.[330]

İbni İshak, Asım b. Ömer b. Katade, Zührî ve bir gurup âlimden şöyle dediklerini nakleder:

-Uhut günü bir imtihan ve arınma günü idi. Allah(cc), Uhut harbiyle inananları denedi, dili ile İslâm olduğunu söyleyen münâfıklarıda mahvetti. O, Allah’ın nice kimselere şehitlik ikram ettiği bir gündür. Uhut harbi hakkında âl-i İmran Surêsinde altmış kadar âyet indirilmiştir.[331]

El-Medînî, Selâm b. Miskîn-Katade isnadıyla Said b. Müssüyyeb’in şöyle dediğini nakleder:

-Rasûlü Ekrem’in bayrağı, Hz. Aişe ait olan, söyah renkli Mınt denilen bir üst giysiden bozularak yapılmıştı. Ensar’ın bayrağına Ukâb adı verilmişti. Sağ cenahın başında Ali ‘r.a.) vardı. Sol cenah üzerinde ise el-Meysere b. El-Münzir b. Amr es-Sâidî vardı, Zübeyr b. elAvvâm da ortadaki bir gurup insanın başında idi. Bir rivayete göre ordununu kalbi mesafesindeki kısmın başında Mükdâ7 b. Amr ile Hz. Hazma b. Abdri’l Muttalib vardı. Allah cümlesinden razı olsun.

Kureşx müşriklerinin sancaktarı Talha b. Ebî Talha idi. Harp başlar başlamaz Hz. Ali onu öldürdü. Yere düşen sancaklarını Sa’d bs. Ebî Talha aldıysa da Sa’d B. Mâlik (r.a.) onu öldürdü. Bu kere sancağı kardeşi Osman b. Ebî Talha aldıysa da onu da Asım b. Sâbit b. Ebî’l aklah öldürdü. Sancaklarını Cülûs b. Talha aldı. Onu da yine İbni Ebî’l Aklah öldürdü.

Sonra sırasıyla bayraklarını Talha’nın oğulları Kilâb sonrada Haris aldı. Bu ikisini de, beni Zafer kabilesinin anlaşmalısı olan Kuzman öldürdü. Bayrak Era b. Abdi xüreyh’in eline geçti, bu kezde onu Mus’ab b. Umeyr (a.a.) öldürdü. Bayraklarını bu kez Ebû Yezîd b. Umeyr el-Abderî, bir rivayete göre Abdüddar oğullarından Habeşli bir köle –almış sada onuda Kuzman öldürdü.[332] İbni İshâk der ki: Böylece müşriklerin sancağı yerde sahipsiz kaldı, onu kimse almadı. Artık yenilgi Kureyşe ait idi.[333] Mervân b. Eymen, Ubeydillah b. Rifâ’a ez-Zurakî aracılığıyla babası Rifâ’a’nın şöyle dediğini anlattı:

-Uhut harbi başlayıp da müşrikler defedilince Rasûlüllah (s.a.v.) bize: “Haydi!, düz durunda Rabbime sena edeceğim” buyurdu. Ashab da arkasında saf bağladı. Peygamberimiz (s.a.v.)de şöyle dûa etti:

Állah’ım! Bütün Hamdler sana yapılır. Allah”ım senin salıverdiğini tutan olamaz, ırak ettiğini kimse yakın, yakın ettiğini kimse ırak edemez. Verdiğini verditmeyecek, verditmediğini verdirecek kimse olamaz, Allah’ım bize bereketlerini indir, senden değişmeyen ve devam eden sürekli ni’metlerini isterim bize verdiğin şeylerin kötülüklerinden ve bize yasakladıklarıyın şerrinden sana sığınarak Allah'ım! Allah'ım! Bize imânı sevdir, kalblerimizde onu parlat. Bize küfrü fasıklığı ve isyanı çirkin gös­ter ve bizi doğru yola ulaşanlardan eyle.

Allah'ım! Bize Müslümanca Ölüp, Müslümanca dirilmeyi nasib et ve bizi fitnelere düşmeden rüsvay olmadan salih kullarına dahil et!

Allah'ım! Kendilerine kitab verilen kâfirleri kahret Ey İlahî hakikî..... "

İşte bu dûa -burada söylenmiş bir rivayet olarak- Münker bir ha­distir. Buharı ona "El-Edebül Müfred" adlı eserinde Alî b. el-Medînî vasıtasıyla Mervan'dan rivayet etmiştir.[334]




[284] İbni İshâk Sîre 332; İbni Hişâm 3/168; Tirmizî 3738; Müsned 1/165; B. Delâil 3/238; Beyh. S. Kübra 6/370 ve 9/46; Hâkim 3/25, 373; Ebû Avane Müsned 2/6; Tirmizî Şemail 53; İbni Sa'd 3/141; îbni Hibbân (Mevarid) 2212; İbni Ebî Âsim 2/612; Taberî Tarih 2/21.

[285] Buharı Cihad 56/12. hadis no 2805; Meğazî 64/Babu Gazvet-i Uhut; Müslim, El îmâratü 33/41. h. no 148; İbni îshâk Siyer 230.

[286] Ebû Dâvud Cihad h. no 25 37; Beyhakî Delâil 3/248; Üsdü'IĞabe, Terceme no 3854; Matbu Nüshada Riba yerine "Rab" olarak hareketienmişki doğrusu "riba"dır.

[287] Buna benzer bir hadiseyi Beyhakî Delâil'inde 3/246 ve İbnü'I Esîr Üsdülğâbesinde (Terceme no 3885) naklederler. Ancak orada Abdullah b. Amr b. Haram ile beraber defnolduğu şe­kilde geçer.

[288] İbnü Abdi'l Ber İstîab 2/274. Beyhakî Delâil 3/250. Beyhakî Sünen-i Kübra 6/307, 308.

[289] El-Ahbârû'1-Muvaffakıyyât sayfa 390, 391   ve 623. Aynı haberi Beyhakî Delâil'inde, Abdiirrezzak -Ma'mer-Saîd b. Abdirrahman kanalı ile verir 3/250; İbni Abdİ'l Ber de İstîâb'ında 2/272 de nakleder.

[290] Bu kısmı Zehebî ve diğerlerinin verdiği bilgidir.

[291] Bak 8 nolu kaynak. Burada Saîd b. Abdirrahman'ın bu haberi kimden aldığı meçhuldür.

[292] Mâlik Muvatta Cihad 310 no 1004; Hâkim Müstedrek 3/201; Beyhakî Delâil 3/248; İbni İshak Siyer 334; El-Eğânî 15/200. Hâkim bu hadise "sahîh" der, Zehebî de onu tasdik eder.

[293] İbni Hişam 3/171; Taberî Tarih 2/24; Beyhakî Delâil 3/285; Hâkim Müstedrek 3/201; Beyhakî bu haberi Hakim yolu İle Muhammed b. Ya'kub, Ahmed b. Abdül Cebbar -Yunus b. Bükeyr- İbni İshâk isnadıyla verir. Fakat acayİb olan, Hâkim'in naklidir. Hâkim bu hadisi Hasen b. Hakîm -Ebû'l-Müvecceh- Abdan- Abdullah- Muhammed b. İshâk -Abdullah b. Abdirrahman- Abdürrahman b. Ebî Sa'sa'a şekliyle verir. Zehebî bu habere Miistedrek'e yapögı Zeyl'inde de "mürsel" der. Beyhakî rivayetinin sonu şöyledir:

"Allah seni bir Peygamberi kavminden dolayı mükafatlandırdığı en hayırlı şeyle mükafatlandırsın. Kavmine de benden selam söyleyip onlara deki: "Sa'b b. Rabî size diyorki; Eğer sizin göz kapaklarınızda bile hareket edecek güç varken Peygamberinize herhangi bir zarar ulaşacak olursa Allah katında öne sürecek mazeretiniz olmayacaktır."

[294] Urve, Mcgazî s. 334; İbni Hişâm sîre 3/170, 171; Taberî Tarih 2/527, İsfahanî El-Eğanî 15/201; Beyhakî Delâil 3/213, 214. Buradaki esas rivayet Beyhakî'nİn rivayetidir. Hadiste adı geçen Hanzala b. Ebî Amir (r.a.) ilerde geleceği gibi Meleklerin cenazesini yıkadıkları zattır.

[295] Nesaî sünen (mücteba) 4/7S, 6/29; Müsned 5/431; Müstedrek 2/120; Beyhakî S. Kübrâ 4/11; Bey. Delâil 3/214, 290; İbni Sa'd 3/562; Said b. Mansûr Süren h. no 2589, 2584; İbni Ebî Hatem Ilelü'l Hadîs, h. no 1015 Hadis buradaki haliyle mürseldir. Bütün tarikler zühri yoluyla gelir. İbni Sa'd bu hadisi, Velîd b. Müslim -Evzaî-Zührî- Câbir isnadıyla ve­rir. Said b. Mansur iki isnadla

Birincisi: Süfyan -Ma'mer-Abdullah b. Sa'Iebe

İkincisi: Hüseym -İbni îshâk -Zühri- Abdullah b. Sa'lebe b. Suayr. Beyhaki, doğru­dan Zührî'den verirken Nesaî'de onu iki isnadla;

1- Hennâd -İbnü'l Mübarek- Ma'mer -Zühri- Abdullah b. Sa'lebe,

2- Muhammed b. Mansûr -Süfyan- Ebû'z Zinâd -A'rac- Ebû Hüreyre isnadıyla verir.

İbni Ebî Hatem "el-Ileli'nde bu hadisin Zührî -Abdullah b. Sa'lebe- Cabîr şeklindeki (İbnİ Sa'd) haberini babasına sorduğunu Onun'da "mahfuz olanın Cabİr olmadan Mürsel olduğudur" dediğini ve Abdullah b. Sa'lebe'nİn küçük sahabelerden olduğunu açıklar. La­kin Nesaî'nin İkinci rivayeti apayrı bir isnadla Ebû Hüreyre'den geliyor ki haber sahihtir.

[296] İbni Hişam 3/170; Beyhakî Delâil 3/282. Burada Zehebî Merhum ihtisar İçin kıssayı çok kısaltınca hadisle Zühri'nin sözü birbirine girmiştir. Beyhakî bunu Deİâilde (3/215) tam olarak verir. Kıssanın daha iyi anlaşılması için onu Beyhakî'den nakledeceğiz.

Zührî derki:

- O gün Haris b. Abdimenât oğullarından İbni Kamie denen birisi Efendimize ok at­tı. (Oku atanın Utbe b. Ebî Vakkas olduğuda söylenir) Efendimiz yaralanınca Ali (r.a.), Fatıma (r.a.)'ya "darılmaksızın şu kılıcımı tut" diyerek Mihras pınarına koşup kalkanının içinde su getirmişti. Rasûlüllah (s.a.v.) ondan içmek İstediyse suda hoş olmayan bir koku hissetti ve; "bu bozulmuş bir sudur" buyurup, sadece ağzını çalkaladı. Fatıma (r.a.), baba­sının yüzünü yıkadı. Efendimiz, Ali'nin kılıcını kana bulanmış görünce:

"Sen iyi çarpıştınsa, kesinlikle Asım b. Sabit ile Haris b. Sume ve Seni b. Huneyf de iyi çarpıştılar. (Efendimiz sonra) Bana bu insanların ne yapıp nereye git­tiklerini haber verin" buyurdu. Onlarda, "ekserisi gizlendi" dediler. Nebî (s.a.v.) de: "Müşrikler şimdiye kadar örneği görülmemiş şekilde bizi anlamamışlardı. Hatta en ufak gurupları bile bize saldırdı. Sonra evlerine döndüler" buyurdu. Müşrikler yola koyulurken Ebû Süfyan "bir dahaki buluşma zamanımız, Bedir panayırı olsun" dedi. Efendimizde "Ona onlar, kabil ettik deyin" buyurdu. Ebû Süfyan da, "işte randevumuz o gündür" dedi.

[297] Beyhakî Delâil 3/216. İbni İshâk'da buna benzer bir rivayet nakleder. Bak İbni Hişam 3/172; Beyh. Delâil 3/290. Bu konuda Cabir {r.a.) "Şehitleri kendi yataklarına geri götü­rün" hadisini nakleder. Bak: Müsned 3/297; Tirmizî Î717; İbni Hibban Mevarid 775; Hatîb Tarih 2/291; Nesaî 4/79; Beyh. Delâil 3/290.

[298] Urve Megazî 171; İbni Hişâm 3/173; Beyhakî 3/216, 301; Müsned 2/40, 84, 92; İbni Mace 1591; Bey. S. Kübra 4/70; Hâkim 1/381, 3/190; Taberanî 3/159, 11/392; Said b. Mansur 2911; t Ebî Şeybe 3/394; Abdürrezzak 6694.

[299] Müsned 2/262; İbnİ Hibban Mevarid 839; Ttrmizî 1001; Bey. Delâil 3/216.

[300] İbni Hişam 3/157, 158; Beyhakî Delâil 3/245.

[301] İbni Hişam 3/154; Taberî Tarih 2/522; Beyhakî Delâil 3/246.

[302] Beyh. Delâil 3/246; İbni Hişam 3/154; Hâkim 3/204; Ebû Nüaym Hılye 1/357; Beyh. S. Kübra 4/15.

[303] İbni Hişam 3/154; Beyh. Delâil 3/265.

[304] İbni Sa'd 2/44, 45; İbni Hişam 3/156; İbni Mace 4022; Müsned 3/206.

[305] Buharı Meğazî 64/24 ve 56/85; Müslim 1793.

[306] Buharî Meğazî 64/24 h. no 4073; Müslim Cihad 1793; Hâkim 4/275, Saîd b. Mansur Sünen 2876; Tarih-i İsfahan 1/316; Müsned 2/317; Beyhakî Delâil 3/261; Müsned 1/288; Tahavî ş. Meâniü'l Asar 1/502; Taberanî Kebîr 10/366.

[307] Buharî üst kaynak hadis no 4076.

[308] Tayalisî Müsned h. no 6; İbni Hibban Sahih Beyhakî Deiâii) 3/363; Nüaym Hılye 1/87 ve 8/175; Vakidî 1/246,247.

[309] İbni Hişam 3/156; Tabert 2/515; Beyhakî Delâil 3/264. Zehebî bu rivayeti Vakîdî'den direk değil, Beyhakî aracılığıyla verir. Vakîdî'nin rivayetinde şu ilaveler vardır: "Abdullah b. Şihab, Safvan b. Ümeyye'ye rastladığında Safvan kendisine: "çok tasalandın, ayakların yere indi! Muhammed'e bir kılıç indirip de şu tabanın altında çıkan (şe'fe) çıbanını kesip atman mümkün olmadı mı? Halbuki Allah sana o İmkânı vermişti." deyince Abdullah b. Şihab onu, "sen Muhammed'i gördün mü?" dedi. Oda, "evet sen onun tam ya-nıbaşjndaydın" deyince, "Vallahi onu görmedim. Allah'a yemin ederimki o bizden esir­genmektedir. Biz dört kişi onu Öldürmek üzre anlaşıp kararlaştırarak yola çıktık, lakin bir türlü ona ulaşamıyoruz" dedi. Vakîdî Meğazî 1/238.

[310] Vakîdî 1/244; Beyh. Delâil 2/265.

[311] İbni Hişam 3/167; Taberi 2/519; Tahavî Meaniü'l asar 1/502; Beyh. Delâil 3/265; Taberanî 10/366; Müsned 1/288; İbni Hibban Mevarid 2212; Vakidî Megazî 1/245.

[312] Taberi Tefsir 4/58; Abdürrezzak Musannef Beyhaki Delâil 3/265.

Ravi Miksem Tabiinin meşhurlarından biridir. Onu yalnız İbni Harun zayıf saymıştır. İbni Abbas ve Emsali sahabeden nakli vardır. Buharı bu zatı hem "Zuafa" adlı eserine almış hemde sahihinde Miksem -ibni Abbas isnadıyla "Efendimizin hacamat olduğu" hadisini nakleder. Zehebi Mizanında bu duruma hayretini belirtir.

[313] Beyhakî Delâi! 3/266; Bey. Sünen-i Kübra 4/83.

[314] İbni Hişam 3/157; Hassan b. Sabit Divan sayfa 191.

[315] Taberanî 6/41; İbni Hişam 3/156; İbni İshak, Ebû Sâİd el-Hudriyi görmesi zaten imkansız.

Arada en az iki kişi senetten koparılmış oluyor. Haberi Vakidide 1/244'de İsnadstz olarak verir. Hadisin metnini biraz değişik farklarla 247 de nakleder.

[316] İbni Hişam 3/ ; Taberî 2/ ; Beyhakî Delâil 3/251; Vakîdî Meğazî 1/242.

[317] Vakîdî Meğazî 1/240; Vakîdî, "bunlar 14 kişi olup yedisi Muhacirin'den yediside Ensar'dandır" diyerek bunların adlarımda verir.

[318] İbni İshâk'ın haberi "Munkatî" dir. Asım b. Ömer Meğazî sahib biri olup sika ise de hicri 120'lerde ölmüş biri olup bu olayı görmesi veya görenlere yetişmesi söz konusu olmaz. Vakîdî'nin haberindeki Musa b. Ya'kub'da Sedûk biri olup hıfzı kötü idi. Halası ve baba­sının annesi kimdir? Haberin her ikiside sahih rivayetlere aykırı düşmektedir.

[319] Darakutnî… Beyhakî Delâil 3/253; Vakîdî 3/242 de bunu benzer bir rivayet yapar.

[320] Beyhakî Delâil 3/252. Beyhakî aynı yerde Malîk b. İsmail vasıtasıyla bu îbnü'l Üasîl'den ayrı bir rivayet daha verirki ikiside birdir. Her iki rivayette Bedir diye geçtiği için Beyhaki Onu Bedir harbinde de zikreder. Zehebî ise lafzın yanlış olduğu kanaatıyla onu buraya a-lır. Burada Vakîdî Meğazî 1/242'de Beyhakî aynı yerde Vakîdî'ye varan bir isnadla şunu nakleder:

- Katâde derki: "gözümden yaralanınca Rasûlüllah (s.a.v.)'ın yanına geldim ve "Ey Allah'ın Rasûlü! Benîm nikahım altında genç ve güzel bir kadın var, ben onu seviyorum, o da beni seviyor. Gözüm sebebiyle benden nefret edeceğinden korkuyorum" dedim Rasûlü Ek rem'de gözümü yerine koydu. Gözüm eski haline geldi ve görmeye başladım. Üzerinden ne gece ne de gündüzden bir saat geçti."

Sa'd yaşlandığında da, "vallahi, gözlerimin en iyi göreni" derdi. Gerçektende gözlerinin en güzeli idi.

[321] Bey. Delâil 3/218; Musa b. Ukbe'nİn Zühri aracılığıyla yaptığı aynı yerdeki Urve ri­vayetinde, "O gün Müslümanlar yanılarak düşman diye Huseyli öldürdüler. Huzeyfe "a-man o babam der, o babamdır" desede onu duymadılar. Huzeyfe "Allah size acısın O ra­him ve rahmandır" dedi" şeklinde bir İzahı da vardır.

[322] B. Delâil 3/219, 279; Urve ise, 44 kişidir, der.

[323] Burası önceki bölümde daha etraflıca geçmişti. Beyhakî Delâil 3/259.

[324]  Beyhakî Delâil 3/211; Vakıdî 1/250; tbni Sad Tabakat 2/46.

[325] Vakîdî 1/251.

[326] Daramı Sünen-Beyhakî Delâil 3/271; Taberî Tarih 7/282; Taberî Tarih 2/; Vakidî bunun başındaki İbni Abbas'm sözünü kısaca "derierki" diye alır 1/229.

[327] Buharı Meğazî 64/21. Hadis no 4068; Tefsîrî Âl-i tmran/U; Müsned 4/29; Beyh. Delâil 3/272.

[328] Bey. Delâil 3/273.

[329] Beyhakî Delâil 3/273; Vakidî 1/296.

[330] Beyhakî Delâil 3/274; Taberanî cl-Evsat Mecma uz-Zevaid 6/117.

[331] İbni Hişam 3/181; Beyhakî Delâil 3/274; Zehebî haberin baş kısmını alır.

[332] Vakîdî bu bölümü daha tefsilatlı ama rivayet zinciri  olmadan verir. Meğazî 1/225,228.

[333] İbni Hişam 3/

[334] Müsned 3/424. Buharı El-Edebü'I Müfred h. No 699; Hâkim 1/506, 3/23; Taberânî 5/40; Ebû Nüaym Hılye 10/128;

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam  Meğazi 3/249-274




Konu Başlığı: Ynt: Uhut tân sahneler
Gönderen: Mehmed. üzerinde 24 Şubat 2022, 19:16:40
Esselamü aleyküm Rabbim bizleri doğruların yoluna katsın Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Uhut tân sahneler
Gönderen: Sevgi. üzerinde 25 Şubat 2022, 05:51:41
Aleyküm Selam. Rabb'im bizleri herzaman sevdiklerinin yolundan gidenlerden eylesin inşaAllah
 Bilgiler için Allah sizlerden razı olsun kardeşim