๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Tarihül-İslam => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 19 Nisan 2011, 13:15:58



Konu Başlığı: Safiyye nin r.a. kıssası
Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Nisan 2011, 13:15:58
 

Safiyye (R.A.)'Nın Kıssası


Bekkâı, İbni İshâk'm şöyle dediğini anlatır: Resûlullah Hayber mal­larına varıp onları birer birer aldı, kaleleri teker teker fethetti. İlk fet­hettiği Nâim'in kalesi idi. Muhamrned b. Mesleme'nin kardeşi Mahmûd b. Mesleme de orada şehid edildi. Kaleden üzerine bir de­ğirmen taşı atıldı ve şehid oldu. Sonra el-Kamûs adlı İbnü Ebî'l Hukayk'ın kalesi fethedildi. Resûlullah (s.a.v) onlardan bir çok esir al­dı. Bunlar arasında Huyey b. Ahtab kızı Safıyye ile amcasının iki kızı da vardı. Resûlullah bu kızları Dıhyetü'l Kelebî'ye verdi.[138]

Yûnus b. Bükeyr, İbni İshak'tan nakleder: Bana bu olayı Muham med b. Mesleme el-Ensarî'nin bir oğlu ailesinden birinden, aynı za­manda Miknef de bu olayı bana şu şekilde anlattılar:

- Resûlullah (s.a.v) hayber halkını önce El-Vatîh ve Es-Sülalim de­nen   iki   kalede  kuşattı.   Yahudiler  helak   olacaklarını   anlayınca, Resûlullah (s.a.v)'e haber salıp, kendilerini başka yere sürerek kanla­rını korumasını istediler. Oda kabul etti. Artık Nebî (s,a.v) malların hepsine: Eş-Şık, En-Netâ, el-Küteybe kaleleri ile, az önce adı geçen iki kale dışındaki bütün kalelere sahip oldu. Yahudilerin bu yaptıkları Fedek halkı tarafından duyulunca onlar da Resûlullah'a elçi gönderip, kendilerininde sürülüp canlarının korunmasını ve O'nunla malların a-rasından çekilmelerini teklif ettiler. O da kabul etti.

Bu hususta onlarla Resûlullah arasında anlaşdırıcı olarak gidip ge­len Muhaysa b. Mes'ûd idi. Bu şartı kabule razı olduklarında mallar hususunda Peygamber (s.a.v)'in kendilerine "yarıcı" muamelesi yap­masını isteyerek, "Biz bu malların kullanmasını ve imar etmesini siz­den daha iyi biliriz" dediler. Peygamber (s.a.v)'de "Yarı yarıya" onlarla bu konuda anlaşma yaptı. Ancak, "biz sizi buradan çıkarmak istediği­mizde çıkarabüme" şartıyla anlaşmayı kabul etti. Fedek halkıda bunu evet dediler.

Hayber malı bütün mücahitlerin arasında Fey yani ganimet malı olarak dağıtıldı. Fedek bahçelikleri ise Resûlullah'a tahsis edildi. Çünkü Müslüman ordusu orayı almak için ne at ne deve göndermişti.[139]

Hammâd b. Zeyd, Abdülazîz b. Suheyb ve Sabit aracılığıyla Enes (r.a)'dan nakleder:

- Resûlullah (s.a.v), Hayberlilere galib gelip savaşçılarını öldürmüş ve çoluk çocuğunu esir almış olduğunda, Safıyye'de Dıhyetü'l Kelebî'-nin sehmine düşmüş idi. Sonra Resûlullah (s.a.v)'in oldu. Efendimiz (s.a.v) onunla evlendi, âzât edilmesini de mihrinin bedeli yaptı.

Hadisin ravisi Abdü'laziz, öteki Ravî Sabite:

"Yâ Ebû Muhammedi Sen Enes'e, "peki, ya mihir olarak Ona ne verdi idi." diye sordun mu? deyince Sabit, "Efendimiz O'na kendini mihir olarak verdi" deyip gülümsedi.

Bu hadis Buharî ve Müslim'in ittifakla naklettikleri bir hadistir.[140]

Ya'kub b. Abdirrahman, Amr b. Ebî Amr aracılığıyla Enes (r.a)'dan şöyle nakleder: Nebî (s.a.v)'e Safıyye'nin güzelliği anlatıldı. O henüz yeni gelin olmuş, kocası Kinâne b. Rabî1 b. Ebi'l Hukayk harpte öldü­rülmüş idi. Resûlullah (s.a.v) onu kendine seçmişti. Biz -geri dönerken Hayberle Medine arasındaki- Seddû's Sahbâ mevkiine geldiğimizde Safıyye (hayızı bittiği için) evlenebilmesi helal olmuş, Resûlullah da onunla zifaf yapmıştı. Ufak bir deri üzerinde -düğün yemeği olarak-Hays (denen hurma ezmesi yemeği) ikram etti.

Ben Peygamberimizi bineğinde arkasına doladığı bir aba ile ona o-turak yaptığını, deveye bindireceğinde devesinin yanına gelip oturdu­ğunu, Safıyye'nin de gelerek ayağını Nebî (s.a.v)'in dizine basarak de­veye bindiğini gördüm.

Nihayet Uhut dağı görününce Resûlullah (s.a.v.) : Bu öyle bir dağdır ki, biz onu severiz o bizi sever" buyurdu. Buharî hadisi buradakinden daha uzun naklettiği gibi Müslimde nakletmiştir.[141]

Muhammed b. Ca'fer b. Ebî Kesîr, Humeyd'in Enes (r.a)'tan şöyle duyduğunu anlatır: Resûlullah (s.a.v) Hayber ile Medîne arasında üç gece ikamet ederek Safıyye ile düğününü yaptı. Ben ashabı Resûlullah' in düğün yemeğine da'vet ettim. Ziyafette ne ekmek ne et vardı. Ancak Bilal'e deri bir sofra getirmesini emretti, sofra serilip üzerine hurma, katık ve yağ konuldu.

Müslümanlar, "Safıyye'nin Efendimizin Cariyesi mi, yoksa hanımı olarak "Mü'minlerin annesi" sıfatım mı aldığı" hususunu konuştular ve kendi aralarında, "eğer onu hicaba büründürmezse o zaman cariye ola­rak almıştır, hicaba büründürürse o da mü'minlerin annelerinden biri olmuştur" dediler. Göç Medine'ye doğru harekete geçince Efendimiz devesinin hörgücünde kendi oturduğu yerin ardında Safîyye'ye de yer hazırlattı ve Onun artık görünmemesi için insanlarla arasına örtü çekti.

Bu hadisi Buharî rivayet etmiştir.[142]

Hammad b. Seleme derki, sandığıma göre bize Ubeydullah b. Ömer Nâfı aracılığıyla Abdullah b. Ömer'den nakletti ki: Resûlullah (s.a.v) Hayberlilerle çarpışarak onları kalelerine sığınmaya mecbur etti. Ora­daki arazilere, ziraata ve hurma bahçelerine el koydu. Onlarda, Hayber'den sürülmeye hayvanlarına yükleyebilecekleri kadar yanlarına eşya almaya altın ve gümüşlerini Resûlullaha bırakmaya ve can gü­venliğiyle oradan çıkmaya razı olarak Nebî (s.a.v)'le anlaşma yaptılar.

Nebî (s.a.v) onlara hiçbir şeyi saklamama şartı koşup, eğer saklar­larsa ne zimmîlik koruması, ne de verilen sözde durma, kalacaktı. La­kin Yahudiler Huyey b. Ahtab'a ait içinde para ve ziynet bulunan bir deri tuluğunu sakladılar. Huyey bunu Benû Nadr, Medine'den sürül­düğü zaman alıp Haybere getirmişti. Resûlullah (s.a.v), Huyey'in am­casına;

"Huyey'in Benû Nadır'dan getirdiği o zinet tuluğu ne oldu?" diye sorunca O, "O'nu geçim masrafı ve Harp masrafı alıp götürdü," dedi. Efendimiz de:

Bu malın Benü Nadr'dan geldiği-süre pek yakındır. Mu malda bu kadar kısa süre içinde harcana­bilecek mikdardan çok fazladır." buyurup bu adamı Zübeyr (r.a)'a teslim etti. O da ona biraz işkence yapınca, "Ben Huyey'i şurada bir yerde bir harabe etrafında dolaşırken görmüştüm" dedi. Gerçektende Huyey harpten Önce bir harabeye girip çıkardı. Oraya gidip etrafı ara­dılar ve tuluğu harabede buldular.

Bunun üzerine Resûluîlah (s.a.v), Ebî'l Hukuyk'm iki oğlunu da öl­dürttü ki, bunlardan birisi Safıyye'nin eşiydi. Resûlullah onların çoluk ve çocuklarını esir olarak aldı, onların mallarını da -kendi yırtıp atmış oldukları anlaşmayı bozma suçu ile- taksim etti. Yahudileri oradan sürgün etmek isteyince onlar, "Yâ Muhammedi bırakta bu topraklarda kalıp onu İslah ederek arazileri işletmeye devam edelim" dedi. Rasûlü Ekremİn ve ashabının bu toprakları işleyecek işçileri yoktu, kendileri­nin de orayı İslaha ayıracak zamanlan yoktu. Efendimiz (s.a.v)'de On­lara Hayberi, "Ziraatın, hurmanın ve Resûlullah'm gözüne değen her şeyin yarısı Müslümanlara verilmek şartıyla" verdi.[143]

Artık her yıl Abdullah b. Ravaha (r.a) oraya gelir, ziraat ve meyveyi tahmin ederek ölçer ve yarısını onlardan tazmin ederdi. Yahudiler o-nun tahminindeki katı tutumunu Peygamber'e şikayet ettiler, herri de ona rüşvet teklif ettiler. O da, "Bre Allah düşmanları! Siz bana pis, ha­ram şeymi yedireceğinizi sandınız? Vallahi ben sizin yanınıza bana in­sanların en sevgilisi olan zatın yanından geldim. Sizin Kur'ân'da may­mun ve domuzlardan addedilmeniz yüzünden siz benim en sevmedi­ğim kişilersiniz. Lakin benim size olan buğzum ve Muhammed (s.a.v) olan sevgim size karşı beni asla adaletsiz davranmaya sevk edemeye­cektir." Deyince, Yahudiler: "İşte yer ve gök böyle bir adaletle ayakta durur" dediler.

Resûlullah (s.a.v), Safıyye (r.a)'mn gözünde bir morluk görüp, "bu ne?" diye sorunca, "Benim başım uykuda iken İbni Ebî'l Hukayk'ın göksünde idi. Rüyamda kucağıma sanki bir ayın indiğini gördüm ve bunu ona anlattım. O da bana bir tokat attı ve sen Yesrib (Medine) kiralıyla evlenmeyi mi içinden geçiliyorsun?" dedi. Safiye derki: Resûlullah bana insanların en sevimsizi gibi geliyordu. Hem babamı hemde kocamı öldürmüştü. Ama bana sürekli olarak, "Baban arabları hep aleyhime kışkırtırdı ve yapacağı her türlü kötülüğü yapmıştı"'diye­rek özür diledi. Nihayet gönlümdeki bu nefret sökülüp gitti.

Resûlullah (s.a.v), her yıl hanımlarına Hayber'den gelen seksen Öl­çek hurma, yirmi ölçek arpa verirdi. Nihayet Hz. Ömer zamanında Yahudiler, Müslümanlara hileye başladı. Hatta Abdullah b. Ömer'in üzerine bir evin damından bir taş atıp ellerini sakat bıraktılar. Bunun üzerine Ömer (r.a), ashab'a, "kimin Hayberde ortakta hissesi varsa be­nimle gelsinde, orayı bölüşelim" deyip vardı ve araziyi sahiplerine taksim etti. Yahudilerin reisi, "Bizi buradan çıkarmayın, bırakmda bu arazide Resûlullah'ın ve Ebû Bekr'in bıraktığı gibi yine kalalım" diye rica etti. Sen Resûlullah'ın sana söylediği şu sözün benim aklımdan çıktığımmı sanıyorsun:

"Senin deven seni Şam tarafına doğru gün be gün, gün be gün alıp götürdüğü zaman halin ne olacak" demişti." dedi ve Hudeybiye Musalahasında bulunupta Haybere gelenler arasında Hayber arazisini taksim etti.

Buharı bu hadisi Kitabında başka bir rivayete şahit olarak getirdi ve "Ona da Hammad b. Seleme rivayet etmiştir" dedi.[144]

Ebû Ahmed el-Merrâr b. Hameveyh, Muhammed b. Yahya el-Kinânî -Malik- Nâfi1 isnadıyla İbni Ömer (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet eder: Hayberde elimin mafsalından sakat kaldığımda Ömer hitap için kalkıp: "Resûlullah (s.a.v) Hayber Yahudilerini bıraktıkları mallarını çalıştırmak için işçi muamelesi yapmış ve " ^L^jSİ U f&jîj Allah hakkınızdaki bu hükmü böyle bıraktığı sürece bizde -değiştirmez-öyle bırakırız." buyurmuştu. Ömer'in oğlu Abdullah Haybere oradaki malına bakmaya gelmişti. Geceleyin ona bir zulüm yapıldı ve elleri sakat kaldı. Orada bize onlardan başka düşman olan ve itham edebile­ceğimiz bir başkası olan yok. Ben onların artık oradan sürgün edilmesi görüşündeyim" dedi.

Hz. Ömer bu görüşünü infaza karar verince, Ebû'l Hukayk'm oğul­larından biri O'na geldi ve: "Ey Mü'minlerin emîri! Muhammed bizi burada yerleştirmiş ve işçi tutmuş olmasına rağmen sen sürecek mi­sin?" dedi. Ömer (r.a) O'na; "sen benim Rasûlü Ekrem'in senin hakkı­nızda söylediği;

"Senin Hayberden çıkarıldığın ve deveyin seni gün be gün alıp gö­türdüğünde halin nice olacak" sözünü unuttuğumu mu sanıyorsun." dedi. O da "bu söz Muhammed (s.a.v)'in ciddi olarak söylemediği bir sözdü" deyince Ömer (r.a.):

"Yalan söylüyorsun ey Allah düşmanı, deyip onları sürdü. Buna rağmen onların meyvalardan kalan alacaklarım, nakit, deve ve ip, se­mer ve diğer şeylerden karşılayarak verdi. Hadisi Buharı Ebû Ahmed'den naklediyor.

Muhammed b. Fûdayl, Yahya b. Saîd, Beşîr b. Yesâr isnadıyla-Nebî (s.a.v)'in ashabından bir gurub'tan naklediyor:

-Resûlullah (s.a.v), Hayberi ele geçirince onu otuz altı hisseye ayır­dı. Bunlardan her bir hisseyi yüz hisseye ayırdı. Resûlullah (s.a.v) ile Müslümanlara bundan yarısı ayrıldı. Diğer yarısını da kendisine gelen elçilere, devlet işlerine ve insanların başına gelen felaketlere sarfedilmek üzere hazineye ayrıldı. Haberi Ebû Davûd naklediyor.[145]

Süleyman b. Bilal, Yahya b. Saîd -Beşir b. Yesâr isnadıyla, derki: Nebî (s.a.v), Hayber'i Otuz altı hisseye ayırdı. Bunun on sekiz hissesi­ni Müslümanlara ayırdı. Her hisse yüz hisseden oluşuyordu. Peygam­ber (s.a.y) de, Müslümanlar arasında normal hissedar olup aynen di­ğerleri kadar hisse aldı. Bunun yarısını, tabiî afetlerde ve Müslümanla­rın meseleleri için yanma gelen elçilere sarfedilmek üzere ayırdı.

Bu hisseler El-Vatîh, Sülâlim ve Kûteybe denen yerlerle oraların çevresindeki yerlerdi. Bu mallar Peygamber ve Müslümanların eline geçtiği zaman -gördüler ki- bu arazileri işleyecek işçileri yoktu. Bu yüzden Yahudileri çağırıp onlarla işçi olarak anlaştılar.[146]

Beyhakî derki: Bunun böyle olması, Hayberin bir kısmının harp, bir kısmınmda sulh ile fethedilmesidir. Harple ele geçen yerlerin mallarım Humus alacaklilanyla Ganimeti hak edenler arasında taksim etti. Sulh ile fethedilen yerleri ise, tabi afetler ve Müslümanların menfaatlerinde kullanmak üzere ayırdı.[147]

Abdürrezzak, Ma'mer -Ubeydullah b. Ömer- Nafi isnadıyla İbni Ömer (r.a)'dan nakleder: "Hayber savaşı, Nebî (s.a.v)'inde iştirak ettiği bir gün idi. Orada ziraat ve hurmalık vardı. Her yıl hanımlarının her birine yüz ölçek hurma, yirmi ölçek de arpa bölüştürürdü."

Bu haberi Zührî, Abdürrezzak'dan nakleder. Ne varki silsileden "İbni Ömer"i kaldırarak "mürsel" alarak nakleder.[148]

İbnü Vehb, Yahya b. Eyyûb'dan nakleder: Bana İbrahim b. Sa'd, Benî Mahzum'un kölesi Kesir'den Ata aracılığıyla İbni Abbas (r.a)'ın şöyle dediğini anlattı:

- Resûlullah (s.a.v), Hayber günü iki yüz ata ikişer ikişer hisse ver­di.

Yine İbnü Vehb, "bana Yahya b. Eyyûb Yahya b. Saîd ve Salih b. Keysan'dan bunun aynısını haber verdi" der.[149]

Süfyan b. Uyeyne, Yahya b. Saîd'in Sabih b. Keysan'dan şöyle nak­lettiğini bildirir: "Hayber günü Müslümanlar bin dörtyüz kişiydiler. O zaman onlarda iki yüz at vardı."[150]

Yûnus, İbni İshak'dan naklediyor: Bana Zührî, Said b. Müseyyeb aracılığıyla Cübeyr b. Mut'im (r.a)'dan naklediyor:

-  Resûlullah (s.a.v), Hayber arazilerinin mallarından elde edilen hisselerden  "Zevî'l  Kurba (Akraba)  hisselerini  Haşim  oğullarıyla Muttalib  oğullarına  bölüştürdüğünde  Osman  ve  ben  gidip,   "Ya Resûlallah! Şu gurub, Allah'ın seni onlardan biri yapması ile üstün­lükleri inkar olunamayan kardeşlerin Haşim oğullandır.

Lakin şu Muttalib oğullarından olan kardeşlerimize hisse verip de bizi terket menize ne diyorsun? Zîra onlarla bizim sana olan akrabalı­ğımız aynı derecededir." dedik. Nebî (s.a.v)'de ellerinin birini diğerine kenetleyerek:

"Haşim oğullarıyla Muttalib oğulları aynı şeydir. Ancak onlar bizden ne cahiliye ne de İslâm döneminde ayrıldılar." buyurdu. Buharî bu hadisî (hüccet değil ama) şahit olarak kullanmıştır.[151]

Şu'ben Humeyd b. Hilal aracılığıyla, Abdullah b. Muğaffel (r.a)'ın

şöyle dediğini anlatır:

- "Hayber kuşatması esnasında, insanın birisi içinde iç yağı bulunan bir tulum atmış ve yanıma düşmüştü. Ben onu almak için fırladım ve bunu kimseye vermeyeceğim" deyip kaptım. Birde dönünce ne göre­yim, Nebî (s.a.v) bana gülümsemiyor mu! O'ndan çok utanmıştım." Bu hadisi Buharî ve Müslim nakletmişlerdir.[152]

Ebû Muâviye, Ebû İshak eş-Şeybânî -Muhammed b. Ebî Mücâlid-isnadıyla şöyle nakleder. Abdullah b. Ebî Evfâ (r.a)'a, "Resûlullah  (s.a.v) zamanında yiyecekleri de (Humusa tabi tutup) beşte bire bölermiydiniz?" dedim de, "Hayber günü bir yiyecek ele geçirmiştik. Ordudaki kişiler gelip ondan ihtiyacı kadar alıp gidiyordu" dedi. Haber Ebû Davud'dandır.[153]

Ebû Muaviye, Asım eI-Ahvalfdan Ebû Osman en-Nehdî veya Ebû Kılâbe'nin şöyle dediğini anlatır: Nebî (s.a.v) Hayber gazvesine geldi­ğinde meyveler daha yeşil idi. İnsanlar ham meyvaya hücum edip hep­si sıtmaya yakalandı.

Bu durumu Nebî (s.a.v)'e şikayet ettiler. O da eski bir kırbada su soğutulmasını sonra sabah ezanı ile fecir doğumu arası bunları üzerle­rine boşaltmalarını ve buna besmeleyle başlamalarını emretti. Ashab bunu yapınca sanki bağı çözülmüş (salıverilen hayvan) gibi oldu.[154]

Bişr b. Müfaddal, Muhammed b. Zeyd'den naklediyor: Bana Ebu'l Lahm'ın kölesi Umeyr şöyle anlattı: Ben Hayber savaşında Efendimiz­le beraber bulundum. Benim hakkımda Resûlullah (s.a.v) ile konuş­muşlar, O da benim harbe katılmamı emretmiş, böylece kılmç kuşan­dım.

Baktımki ucunu yerde sürümekteyim. Efendimize benim köle oldu­ğum haber verilince bana ev eşyasından birşey verilmesini emretti. (Hurseyy) kelimesi ucuz, işe yaramaz demektir. Bunu Ebû Dâvud Sü-nen'inde rivayet etti.[155]





[138] Halife b. Hayyat Tarih s. 82; İbni Hişâm kıssayı İbni İshak'dan değişik olarak nakleder Sire 4/43.

[139] İbni Hişâm sîre 4/43, 44; Beyh. Delâil 4/226; Taberî 3/14, 15; Halife b. Hayyat Tarih s. 63; Fûtuh'ül Buldan 1/34.

[140] Buharî Salat 8/12; Meğazî Gazvetü Hayber 64/38 cilt 5/74; Beyh. Delâil 4/227; İbni Sa'd 8/85; Ebû Ubeyd Tesmiyetü ezvacı-n -Nebiy s. 66. Müslim Nikah babü Fazileti İ'tâku emetihî.

[141] Buharî Meğazi 64/38/H. no 4211; Müslim Menasih 85; İbni Ebî Şeybe 14/398; Said b. Mansur sünen 2676; Abdürrezzak Musannef 17169; Tahâvî Ş. M. Aşar 4/193; Tirmizî 3922; Müsned 3/149, 159, 243; Beyh. S. Kübra 5/197, 6/309, 9/125; Delâil 4/228; Muvatta 889.

[142] Buhârî Meğazî 64/37, h. no: 4213; îbni Sa'd 8/122; Beyhakî Delâil 4/229.

[143] Ebû Dâvûd Haberi aynı isnadla buraya kadar nakleder. H. No: 3006.

[144] Buhârî Şurut 54/13, Cilt 3/177; Buhârî'nin Hüccet olarak kullandığı hadis bundan sonra gelecektir. Beyhakî Delâil 4/231.

[145] Ebû Davut 3013; Beyhakî Delâil 4/235.

[146] Ebû Dâvûd h. no: 3014; Beyhakî Delâil 4/235.

[147] Delâil 4/235.

[148] Beyh. Delâil 4/236.

[149] Beyhakî Delâil 4237,238.

[150] Delâil 4/238; Uyunû'l Eser 2/139.

[151] Buhârî Meğazi/Bab Hayber 64/38 Beyh. Delâil 4/240; Taberî Tefsir 10/5; İbni Ebî Şeybe 14/461; Nesâî 7/131; Müsned 4/81; Taberânî K. 2/147; Beyh. S. Kübrâ 6/340, 7/31; Ebû Nuaym Hılye 9/66; Ebû Dâvûd 2978; Zehebî'nin buradaki "Buhârî bunu şahit olarak aldı" sözü Beyhakrden kısaltmadır. Beyhakî ise, "Buhârî bu rivayetini, Ukayl'in Yunus aracılığıyla Zührî'den yaptığı rivayetten sonra şahit getirdi" der. Oysa Buhârî'nin Hiçbir yerinde Ukayl -Yunus- Zührî- isnadlı hadisten sonra bu rivayet yoktur. Zehebî sanırım Beyhakîye uydu ki rivayet zinciri onunki-dir. Beyhakîyi yanıltan Buhârî bu haberdeki isnadı değil Humus'ün taksimi husu­sundaki -Kitabü'l Humus/Bab. Vemineddelîli.... de geçen Ukayl Zührî -Said b. Müseyyeb- hadisindeki humusla ilgili bilgiye şahit yapmış olabilir.

[152] Buhârî Humus/Bab Ma yusîbe minet-Taam ve Meğazî 64/37 Müslim Cihat h. no: 72.

[153] Ebû Dâvûd Cihad h. no: 2704; Beyh. Delâil 4/241,

[154] Beyh. Delâil 4/242.

[155] Beyhakî Delâil 4/242; Ebû Dâvûd 2737; Tirmizî 1557; Hakim Müstedrek 1/327; 2/131; Zehebf bilemiyorum neden metindeki, "Hurseyy" kelimesini "İşe yaramaz değersiz" anlamındaki "Redî'" kelimesiyle açıklamış. Halbuki o İbni Esir ve diğer­lerinin belirttiği gibi ev eşyasıdır. Sadece "Hursey'il-Kelâm" denirse, "işe yaramaz söz" anlamına gelir.



Konu Başlığı: Ynt: Safiyye nin r.a. kıssası
Gönderen: Mehmed. üzerinde 11 Eylül 2021, 14:11:43
Esselamü aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Safiyye nin r.a. kıssası
Gönderen: Sevgi. üzerinde 13 Eylül 2021, 10:01:16
Aleyküm Selâm. Bilgiler için Allah sizlerden razı olsun kardeşim