๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Tarihül-İslam => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 18 Nisan 2011, 14:43:29



Konu Başlığı: Mute savaşı
Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Nisan 2011, 14:43:29
Mu'te Savaşı

 

Muhammed b. Sa'd, Muhammed b. Osman'dan naklediyor: Bana Rabî'a b. Osman, Amr b.el-Hakem'in şöyle dediğini anlattı: Resûlullah (s.a.v) Haris b. Umeyr el-Ezdî'yi eline bir mektup vererek, Busrâ kiralına gönderdi.

Haris, Amman yakınındaki "Mu'te"ye geldiğinde Şurahbil b. Amr el-Gassânî yolunu kesip: "nereye gitmek istiyorsun?" dedi. "Şam'a" deyince, "her halde sen Muhammed'in elçilerinden biri olacaksın?" dedi. Haris, "evet" deyince emir verip yakalattı ve bir direğe bağlaya­rak boynu vuruldu. Peygamber Efendimizin bunun dışında öldürülen elçisi olmadı.

Haber Resûluilah'a ulaşınca bu kendisine çok ağır geldi ve insanları harbe teşvik etti. Onlarda sür'atle hazırlandılar Cürufta askeri kamp kurdular.[242] İşte Müslümanların Mu'te harbine gitmelerine bu olay sebeb olmuştur.

Yunus b. Bükeyr, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana Muhammed b. Ca'fer b. ez-Zübeyr, Urve'nin şöyle dediğini anlattı: Resûlullah (s.a.v.) Zil-Hicce ayında Ümretü'l Kazadan geri gelmiş, Medine'de bir süre i-kâmet edip sekizinci yılın Cemâdiye'l Ulâ ayında Mu'teye ordu gön­dermiş ve komutanlığa Zeyd b. Harise (r.a.)'ı tayin ederek :

Zeyd vurulursa Ca'fer komutan olsun, Ca'fer vurulursa Ab­dullah b. Ravaha, Eğer Abdullah da vurulursa, Müslümanlar ara­larından bîrinin komutanlığına razı olsun" buyurdu.

Yola çıkış hazırlığı yapıldı. Üç bin kişi idiler. İnsanlar Resulü Ek­rem'in tayin ettiği komutanlara veda ettiler. Veda sırası Abdullah b. Ravâha'ya gelince ağladı. "Sen niye ağlıyorsun?" diye sorduklarında; "Vallahi benim dünyaya ait ne bir sevgim ne arzum var. Lakin Allah'ın Resulünü;

"Sizden oraya (cehenneme) uğramayan olmayacak" ayetini okurken[243] işittim. Bilemiyorum oraya girdikten sonra oradan çıkışım nasıl olabilecek" dedi.

Bunun üzerine ashab: "Yoldaşınız Allah (c.c.) olsun, Allah (c.c.) size gelecek belaları def edip Salih amellerle bize gelmenizi nasib et­sin" dediler. îbnü Ravâha da şu şiiri okudu:

1- Lâkin ben Rahmandan affedilmemi ve kanın kaymağım fışkırta­cak tam bir darbe..

2- Veya çok hürlerin elindeki öldürücü bir darbe ile gelen hançerin ciğerlerimi ve bağırsaklarımı parçalamasını istiyorum.

3- Öyleki kabrime uğradıklarında, Allah (c.c.) onu gazilerden biri yapsın, diye dua etsinler de o da o mertebeye ulaşsın.

Abdullah b. Ravâha sonra Peygamber (s.a.v.)'e geldi veda için şun­ları söyledi:

 sana verdiği bu güzelliği, Musa (a.s.)'ın sebatı ile ve zafere erenlerin zaferi ile sabit kılsın.

- Firaseten anladım ki, sendeki tanı Allah (c.c.) vergisi hayırlıdır. Allah (c.c.) biliyor ben sabit gözlüyüm.

-Sen Allah Resulüsün! Allah'ın ihsanına ve O'nun rızasına kim mahrum olmuşsa kader onu rezil ve rüsvay etmiştir.

Sonra ordu hareket etti. Resûîullah da onlarla yola çıkıp ileri bir yerde onları uğurlayıp geri döndü. Ordu ta Maan'a kadar varıp orada konakladı. Orada, Bizans kiralı Hıraklius'un Belkâ arazisindeki Meâb şehrine geldiği, yanında yüzbin kişilik Rum, yüz bin de Müsta'ribeden (yani oradaki Lahm, Cüzam, Kayn, Behra ve Beliy gibi Bizansa bağlı arap kabilelerinden) olmak üzere, iki yüz bin kişilik bir kuvvet bulun­duğu haberi Müslümanlara ulaştı.

Bunun üzerine Müslümanlar Maan'da iki gün eğleşip durumu mü­zakere ettiler ve "Resûlulîah'a bir mektup yollayıp düşmanımızın çok­luğunu bildirelim "Ya bize destek gönderir ya bir şey emreder, ne em­rederse onu yaparız" dediler.

Abduılah b. Ravâha ise onlara cesaret vererek: "Ey Kavmim! Şimdi istemediğiniz şey varya, işte istekle çıktığınız şehitlik idi. Biz insan­larla sayısına gücüne ve çokluğuna göre savaşmıyoruz. Biz onlarla, Allah'ın (c.c.) bize ikramı olan şu din ile savaşıyoruz. Eğer Allah (c.c.) bizi galib getirirse ne güzel, yok eğer diğeri olursa, o da şehitliktir o da iki durumdan kötüsü değildir. (Haydi cihada gidin! Zira o iki güzellkten biriyle, ya zafer ya şehitlikle sonuçlanacaktır)" dedi.

Ordudakiler de, "Vallahi Abdullah doğru söylüyor" deyip paçaları sıvadılar. Sonra Müslümanlar yola çıktı. Üç bin kişiydiler. Belka diya-

rındaki, Meşârif denen köyde Rum ordusuna rastladılar. Sonra Müs­lümanlar El-Hısâ suyunun yukarısındaki Mute köyüne doğru gittiler. Çarpışma o köyün yanında oldu.[244]

Vakîdi der ki; Bana Rabîa b. Osman, Makburî yoluyla Ebû Hüreyre'den (r.a.) naklediyor:

-Ben Mu'te Harbine katıldım. Müşrikleri gördüğümüzde yanlarında şimdiye kadar hiç kimsenin göremeyeceği kadar harp malzemesi, si­lah, harb atı, ipekli ve altın vardı. Gözümün içi parlamıştı. Sabit b. Akram (r.a.) bana: "Yâ Ebû Hüreyre ne oluyorsun? Sanki sen karşı­mızda büyük bir kalabalık görüp hayrette kalmış gibisin" deyince, ben, "evet" dedim. O da bana, "Tabi sen Bedir'de bizimle bulunmadın biz orada çokluğumuzdan kazanmamıştık" dedi.[245]

Muğîra b. Abdirrahman, Adullah b. Sait b. Ebî Hind - Nafı isna-dıyla Abdullah b. Ömer (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatır:

-Resûîullah (s.a.v.) Mûte Harbinde ilkin Zeyd b. Hârise'yi, eğer Zeyd şehid olursa Ca'feri, Ca'fer şehit olursa, Abdullah b. Ravâha'yı emir olmak üzere tayin etmişti. Bende o ordu ile beraber idim. Harpten sonra -şehitlerimizi ararken- Onu - yani Abdullah b. Ravâhayı- da araştırdık. Cenazesini yetmiş küsur yerinden ok ve mızrak darbesi almış olarak bulduk.

Bu hadisi Buharı nakleder. Yine bu hadisi Muğîra'dan nakleden Mus'ab ez-Zübeyrî ve diğerleri" doksan küsur yerinde" diye naklederler.[246]

Vakîdi anlatıyor: Bana Rabîa b. Osman, Ömer b. el-Hakem aracılı­ğıyla babası Hakem'den şöyle naklediyor:

-Yahudi Nu'man b. Fünhus gelip insanlann arasında durdu. Nebi (s.a.v.)

"Ordunun emîrî Zeyd b. Hârise'dir. Eğer şehit edilirse, Ca'fer b. Ebî Talib'dir. Eğer bu da şehit edilirse, Abdullah b. Ravâha'dır. O da şehit edilirse, Müslümanlar bir adama razı olup onu emir yapsınlar." buyurdu.

Bu Yahudi Nu'man bunu duyunca, "Ebu'l-Kâsim! Eğer sen Peygambersen az ya da çok adlarını saydığın bu kimselerin hepsi vurula­caklardır. Çünkü İsrailoğullarındaki Peygamberler de bir orduya birini tayin ederken, "eğer falan öldürülürse falanca yerine geçsin" derlerdi. Eğer bu arada yüz kişinin adını verirlerse yüzü de şehit düşerdi" dedi.

Sonra bu Yahudi gelip Zeyd b. Hârise'ye, "bak aklında iyi tut, eğer Muhammed gerçekten Peygamberse sen artık geriye dönmeyeceksin!" dedi. Zeyd'de ona: "Ben onun gerçekten doğru sözlü, her türlü şaibe­den uzak, hak bir Peygamber olduğuna şehadet ederim" dedi.[247]

Yunus b. Bükeyr (yukarıdaki isnadla) İbni İshâk'tan nakletmeye şöyle devam ediyor: (İnsanlar gidip harbe hazırlandı) Müslümanların sağ kanat komutanlığına Kutbe b. Katâde el-Uzrî, sol kanat komutan­lığına da, Abâye b. Mâlik el-Ensari getirildi. İki taraf birbiriyle karşı­laştı.[248]

İbni İshak derki: Bana Yahya b. Abdillah b. ez-Zübeyr babasından nakletti: Bana Mürra b. Avf oğullarından olan süt babam da hadiseyi şöyle anlattı: Vallahi ben hala, Mute harbi günü Ca'fer b. Ebî Tâlib'in kor renkli atından atlayıp -harpten sıkışınca kaçmamak için- bu atın ayaklarını keserek sonra harp meydanına girip şehit düşene kadar sa­vaştığını görür gibiyim. İbni İshâk der ki:

-İşte İslâm tarihinde bineğinin ayağını keserek savaşan ilk insan Ca'fer olmuştur. Ca'fer şöyle diyordu:

içecek şeyleri güzel ve soğuk olan Cennet ve O cennete yaklaşmak ne güzel.

Rum öyle rum ki, azabı baha pek yaklaştı. Eğer ona rastlarsam o -ölümle- evlenmek boynuma borç olsun.

Ca'fer (r.a.) şehid olunca, sancağı Abdullah b. Ravâha eline aldı.[249]

İbni İshâk-Muhammed b. Ca'fer b. ez-Zübeyr, vasıtasıyla Urveden şöyle nakleder: Sonra bayrağı Abdullah b. Revâha aldı ve bir kısmım dürüp atının üzerinde ileri fırladı. Orada atından inmek istedi ama te­reddüt etmeye başladı. Abdullah b. Ebî Bekr'in bana anlattığına göre İbnü Ravâha o esnada şu şiiri söyledi:

-Ey Nefsim, ben kesinlikle senin ineceğine yemin ettim ister gönüllü ol ister gönülsüz.

- İnsanlar harb için toplanıp haykırışlar ve feryatları yükselttiler de ben senin cennet istemediğini görüyorum.

-Nice zaman gayet emniyette idin. Aslında sen, kurumuş su kırba-sındaki son damlasın.

Sonra atından inip şehit düşene kadar çarpıştı. İbni İshâk O'nun şu şiiri de söylediğini anlatır:

£y Nefs! Öldürülmesen de öleceksin. İşte bu ölüm kaderi olup sana ulaşmuştur.

Ne istedinse hep verildi, eğer o ikisinin yaptığını yaparsan hidayeti bulacaksın. Eğer geri kalacak olursan gerçekten şaki olacaksın.

İbni Revâha atından inince, amcasının oğlu ona bir et parçası ge­tirdi ve "şunu ye de biraz kuvvet al!" dedi.

İbni Revâha ondan bir lokma ısırıp çiğniyordu ki, meydanın bir tarfından insanların çarpışma seslerini duydu ve "Sen hâla dünyadasın ha!" diyerek elindeki eti attı, harbe gidip şehit olana kadar savaştı.[250]

Bana Muhammed b. Ca'fer, Urve'den şöyle nakletti: Sonra bayrağı Sabit b. Akram aldı ve: "Ey Müslümanlar, bir adamı emir seçmek için anlaşın" dedi. Onlar da, "sen ol" dediler. Sâbt ise, "hayır" dedi onlar da Hâlid b. Velîd'i seçtiler.

Halid, insanları harbe da'vet etti. (Onların saftaki yerlerini değiştir­di) Müdafa harbine başladı, onlara bir saldırdı, bir çekilme bir yer de­ğiştirme taktiği uyguladı. Sonra orduyu toplayıp geri çekildi.[251]

Hammâd b. Zeyd, Eyyûb es-Sahtiyânî-Humeyd b.Hilâh isnadiyla Enes (r.a.)'ın şöyle anlattığını nakleder:

-Nebî (s.a.v.) Ca'fer'e, Zeyd, b.Hârise'ye ve İbnü Ravâha'ya ölü sa­lası verdirdi. Bu ilanı daha onların ölüm haberi ulaşmadan önce yapmıştı. Gözlerinden yaşlar boşamyordu. Haberi Buharı naklediyor.[252]

Yine Buharî'nin bir rivayetinde şu ilaveler var: Nebi (s.a.v.) onların ölümünü şöyle ilan etti:

"Sancağı Zeyd aldı ve şehîd oldu. Sonra O'nu Ca'fer aldı O da şehid oldu. Sonra İbnü Ravâha aldı. O da şehit oldu. Sonra Onla­rın ardından O'nu Allah'ın (c.c.) kılıçlarından biri olan Halid b. Velîd aldı." diyerek insanlara Mute Harbi'ni anlatmaya başladı. Gözlerinden de yaşlar akıyordu.[253]

Süleyman b. Harb anlatıyor: Bize El-Esved b. Şeybân-Halid b. Sümeyr'in şöyle dediğini anlattı:

-Abdullah b. Rabâh el-Ensarî bize gelmişti. Ensar ona fıkhı şeyle­rini danışırdı. Gelince etrafını hemen çeviriverdiler. Bende onu çevre­leyenler arasındaydım. Dedi ki: Bize, Resûlullah'ın süvarisi olan Ebû Katâde (r.a.) şöyle anlattı:

-Resûlullah (s.a.v.) (üç emir birden tayin edilmesi sebebiyle, adı) emirler ordusu-olan orduyu- yola çıkarırken:

"Size Emir olarak Zeyd b. Harise'yi tayin ediyorum. O ölürse, Ca'fer, Ca'fer ölürse, Abdullah b. Ravâha emir olacak" buyu-runca, Ca'fer yerinden fırlayıp: Yâ Resûlallah! Ben, Zeyd'i bize ko­mutan tayin edeceğini sanmıyordum" dedi. Nebi (s.a.v.)de:

"Yürü yoluna! Zira sen bunun hangisi hayırlı olduğunu bile­mezsin" buyurdu. Onlarda yola çıkıp Allah'ın (c.c.) dilediği kadar git­tiler.

Resûlullah (s.a.v.) minbere çıktı. "İnsanlar, Camiye gelin!" diye dellal çağrıldı. Onlarda Nebi (s.a.v.) yanında toplandı. Onlara:

-"Ben size şu ordunuzdan anlatayım mı? Onlar gidip düşmanla kar­şılaştı ve Zeyd şehid oldu." buyurup, Zeyd'e istiğfar etti.

Sorna, "Sancağı Ca'fer aldı Rumlara saldırdı. Şehit düşene kadar savaştı. Ona Şehadetini gördü., sonra bağrağı Abdullah bin Ravaha al­dı ve şehit olana kadar ayağını sağlama aldı. Sonra onun için istiğfarda bulundu. Sonra bayrağı Halid b. Velid aldı..

Halid Komutan değildi ama Kendini komutan yaptırmıştı. Efendi­miz: "Allah'ım, O Senin kılıçlarından biridir. O'na yardım et !" buyurdu. İşte o günden sonra Halid'e "Seyfullah" adı verildi.[254]

Bekkâî, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana ulaştığına göre Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu:

-"Bayrağı Zeyd aldı. Onnnla beraber şehit olana kadar savaştı. Sonra onu Ca'fer alıp o da şehit olana kadar onunla savaştı." de­yip sustu. Ensar'm yüz renkleri değişti. Abdullah b. Ravâha da hoş­lanmayacakları bir durum oldu sandılar. Sonra Nebi (s.a.v.):

-"Sonra onu Abdullah aldı ve şehit düşene kadar onunla sa­vaştı" buyurup ardından; "Onlar uyuyan kişinin rüyasında gördüğü gibi altın koltuklar üzerinde Cennete götürüldüler. Ben Abdullah'ın koltuğunda bi­raz eğrilik görüp, "bu neden eğildi?" diye sordum. Bana, "O ikisi Ölüme koşarak gittiler "Abdullah bir tereddüt geçirdi sonra gitti" denildi." buyurdu.[255]

Vakîdi der ki: Bana Abdullah b. el-Hârîs b. Fudayl babasından nak­lediyor:

— Halid b. Velîd bayrağı alınca Nebi (s.a.v.) :

İşte harp şimdi şiddetlendi" buyurmuştu.[256]

Vakîdi, el-Attâf b. Hâlid'in kendisine şöyle anlattığını söyler: Ab­dullah b. Ravâha geceleyin şehit olunca, Halid geceyi istirahatla ge­çirdi. Sabahleyin düşmana taarruz ettiğinde, Ordunun öncü gücünü ge­riye, geridekilere öne, sağdaki kanadı sola, soldakileri sağa almıştı. Düşman önceki belledikleri bayrak ve heyetin bu değişikliğini bilemeyip: "her halde bunlara takviye güçleri geldi" deyip müthiş bir korkuya düşerek bozguna uğrayarak dağıldılar. Kaçarken hiçbir kavmin başına gelmeyecek şekilde kılıçtan geçirildiler.[257]

İsmail b. Ebî Halid, Kays'tan naklediyor: Halid b. Velîd'i şöyle der­ken duydum: Mute Harbi günü elimde tam dokuz tane kılıç kırıldı, elimde kırılmadan sadece Yemen yapımı bir kılıç kalmıştı.

Haberi Buharî rivayet ediyor.[258]

Vakîdi, Muhammed b. Salih et-Temmâr aracılığıyla Asım b. Ömer b. Katade'den Nebi (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu nakleder: "Zeyd öl­dürülüp de Ca'fer bayrağı alınca, şeytan gelip ona yaklaştı ve dünyayı ona sevdirecek, ahireti çirkinleştirecek ve dünyayı temenni ettirecek vesveseler verdi. Bunun üzerine Ca'fer "İşte mü'minlerin kalbinde îmanın kökleşme zamanı tam şimdidir. Demek sen dünyayı istiyorsun ha? diyerek öne doğru fırladı ve şehit düşene kadar savaştı."

Nebi (s.a.v.) ona salat okuyup dua etti ve :

"Ona istiğfar ediverin. Zira O artık cennete girmiştir. Cennetin dilediği  yerinde  yakuttan  yapılma   kanatlarıyla  uçmaktadır.[259] Sonra bayrağı Abdullah aldı şehit olup cennete zorlukla girdi"

buyurdu. Ama bu haber Ensar'a ağır geldi ve: "Yâ Resûlallah onun bu zorluğu ne idi?" dediler. Nebi (s.a.v.)de :

"Yaralandığı zaman bir korkuya kapılmıştı. Sonra nefsini a-zarlayıp gayrete getirdi ve şehit düşerek cennete girdi" buyurdu. Ensar da bu habere sevinip renkleri açıldı.[260]

İsmail b. Ebî Hâlid, Şa'bî'den naklediyor: Abdullah b. Ömer (r.a.) Ca'fer (r.a.)'ın oğlu Abdullah'a rastladığı zaman, "Esselâmû aleyke ey iki kanatlının oğlu" diye selam verirdi.

Bu haberi Buharı naklediyor.[261]

Abdü'l Vehhâb es-Sakafî, Yahya b. Saîd'den naklediyor: Bana Amra, "Aişe (r.a.)'dan şöyle duyduğunu haber verdi: Ca'fer, Abdullah b. Ravâha ve Zeyd b. Harise'nin ölüm haberleri gelince Resulü Ekrem, üzüntüsü yüzünden gayet belirli bir şekilde Mescit'de oturdu. Ben kapı aralığından onu görüyordum. Birisi yanma geldi ve "Yâ Resûlallah! Ca'ferin hanımları..." diyerek onların ağlaştıklarını söyledi. Peygamber de o adama, o kadınları böylesi ağıttan menetmesi emrini verdi. Adam gidip geri geldi "ben onları men ettim ama" deyip kendini dinleme­diklerini söyledi. Nebi (s.a.v.)de ona, yine gidip onları men etmesini emretti. Adam gidip geldi ve "Vallahi onlar beni yendiler" dedi.

Hz. Aişe: Resûlullah'm bunun üzerine: "Onların ağzına toprak doldur!" dediğini söyler. Hz. Aişe der ki: Bende bu adama: "Allah burnuna toprak doldursun, vallahi ne kendin yapabildin, ne de Resûlullah'ı yormaktan vazgeçtin" dedim. Hadisi Buharı ve Müslim Muhammed b. Müsennâ tarıkıyla tahric eder.[262]

Yunus b. Bükey, İbni îshâk'tan naklediyor; Bana Abdullah b. Ebî Bekr B. Hazan, Ümmü îsâ el-Cezzâr el-Huzâiyye'den, o da Ümmû Ca'fer (Ümmü Avn binti Muhammed b. Ca'fer) yolu ile ninesi Umeys kızı Esma (r.a.)'dan şöyle dediğini anlattı:

-Ca'fer ve arkadaşları vurulduğunda, Resûlullah yanıma geldi. Ben hamurumu yoğurmuş çocuklarımı yıkayıp pansuman ettirmiş ve te­mizlemiştim. Nebi (s.a.v.):

-Ca'fer'in çocuklarını bana getir!" buyurdu. Ben onları Efendi­mize getirdim. Onları kokladı ve gözleri boşandı. Ben: "Yâ Resûlallah! Anam babanı sana feda olsun neye ağladın? Ca'fer ve ar­kadaşlarından sana herhangi bir haber mi ulaştı?" dedim.

"Evet bu gün şehit edildiler" buyurunca bağırarak ayağa kalktım. Kadınlar başıma toplandı. Resûlullah ailesinin yanma gitti ve onlara;

"Ca'fer ailesine yemek yapmayı unutmayın. Zira onlar efendi­lerinin başına gelenle meşgul bulunuyorlar" buyurdu.[263]

İbni İshâk der ki: Abdullah b. Ebî Bekr'i şöyle derken duydum: Ben Medine'de bizden önceki insanlara yetiştim. Birisi öldü mü komşuları o gün onların yemeklerini üstlenirlerdi. Hâlâ onların ufak ufak yap­tıkları ekmekleri, pişirdikleri etleri bir çanağa koyarak ölü evine getir­dikleri gözümün önüne geliyor. Cenaze sahipleri ölülerine ağlamakta meşgul oldukları için bu gelen yemekleri yerlerdi. Daha sonra insanlar bu adeti bıraktı.

Bu adeti Peygamber (s.a.v.)'in; "Ca'fer ailesine yemek yapmayı unutmayın, zira onlar bugün efendilerinin ölümü ile meşgul bulu-nuyorlar" hadisine binaen yapıyorlardı.[264]

Müslim Sahih'inde, Avf b. Mâlik el-Eşcaî'nin şöyle dediğini nakle­der: Mute savaşına katılmak için yola çıkmıştım. Yolda bana Yemen destek kıtasından biri arkadaşlık yaptı. Kılıçtan başka silahı yoktu. Yolcia adamın biri bir deve kesmişti. Bu da ondan bir parça deve derisi ile devam etmektedir.(M.Can) istedi. O da verince, O onu zırh gibi yaptı. Gidip Rum ordusuyla kar­şılaştık. İçlerinde dor ata binmiş biri vardı ki, atının yuları ile silahları altın kaplamalı idi. O Müslümanlara saldırmayı teşvik ediyordu.

Bu Yemenli bir kayanın arkasına saklanıp onu gözetledi. Rum onun olduğu yerden geçerken atının incik damarını kesti, mm da yere sür­çüldü. Yemenli üzerine atılıp onu öldürdü, atma ve silahına el koydu.

Halid b. Velîd -duyunca gelip- bunları onun elinden almış. Ben Halid'e gidip: Sen bilmiyorsun ki, Resûlullah, "maktul düşmanın üzrindeki harp malzemesinin, onu öldürene verileceğine "karar ver­mişti" dedim. Halid, "tabi biliyorum ama ben bu aldığım -harp mal­zemesine göre- çok fazla buldum." dedi.

Ben de, "ya sen bu aldıklarını geri vereceksin, ya da ben sana onu Resûlullah'm yanında tanıtacağım" dedim. Bir araya geldik, ben du­rumu Resûlullah'a anlattım. Halid'e "Böyle yapmana seni iten sebeb ne?" diye sorunca, "aldığım çok buldum" dedi. Nebi (s.a.v.) de| "sen bunu O'na geri ver!" buyurdu. Halid, Avfâ uğrayınca Avf onun elbi­sesinden asılıp: "Dur ya Halid, ben sana Resûlullah'm yanında göste­receğim dediğim sözümü gerçekleştirdim mi? Resûlullah bunu işitince :"bu ne?" diye sordu. Avf da anlattı. Bunun üzerine Efendimiz öfke­lendi ve:

- "Yâ Halid O'na geri verme, geri verme! Siz benim komutan­larımın emrini terk mi ediyorsunuz? Siz ve onlar tıpkı deve yahut koyun otlatan çobana benzersiniz. Onu otlatıp sonra da onu su­lama vakti gelince bir havuza getiriyor. Hayvanlar suyun temizini içip kirli yerini bırakıyor. İşte sizde bunlar gibisiniz. İdarecinin saf ve halis şeyi sizin, kirlisi de emirlerindir" buyurdu.[265]

Vakîdi, Muhammed b. Müslim'in kendisine Yahya b. Ya'la aracılı­ğıyla  Abdullah  b.   Ca'feri  şöyle  derken  duyduğunu  söyler:  Ben

Resûlullah (s.a.v.)'in annemin yanına girip de, ona babamın ölüm ha­berini bildirdiği anı hala hafızamda tutuyorum. O benim, ve kardeşimin başını okşuyorken ben ona bakıyordum. Gözlerinden yaş akıyor ve sa­kalına damlıyordu:

"Allah'ım Ca'fer, Sana en güzel sevabla geldi. Sen onun nesli içinde, kulların arasından babasına en iyi halef olacak evlad ihsan eyle" deyip sonra: "Yâ Esma, seni müjdeleyeyim mi?" buyurdu. Esma, "evet, anam babam sana feda olsun" deyince Nebi (s.a.v.):

"Allah Ca'fere cennette uçacağı iki kanat verdi" uyurdu. Es­ma, "bunu insanlara ilan etsen!" deyince, kalktı elimden tuttu, başımı okşayarak minbere çıktı. Beni önündeki bir alt basamağa oturttu. Ü-züntüsü yüzünden okunur bir halde:

"Bir insan kardeşi ve amca çocuğu ile çok olabilir. Bilin ki, Ca'fer şehit oldu. Allah ona cennette uçabileceği iki ka'nat verdi." buyurup indi. Evine beni de götürdü. Benim ailem için yemek yapıl­masını emretti. Kardeşimi de getirdi. Bu yemeği O'nun yanında yedik. Vallahi çok güzel mübarek bir yemek olmuştu. Hizmetçisi Selma arpa öğüttü, eleyip hamur yaparak pişirdi, yağladı ve üzerine biber attı. Ben ve kardeşim Efendimizle birlikte yedik. Üçgün evinde kaldık. Diğer hanımlarının evlerine de beraber gittik. Sonra biz evimize döndük. Ben kardeşime ait bir keçiye pazarlık yaparken Resûlullah yanımıza geldi ve;

"Allah'ım Abdullah'ın -alışverişteki- el tokalaşmasını bereketli kıl!" buyurdu. Bundan sonra aldığım ve sattığım bereketli oldu.[266]

Vakîdi der ki: Bana Süleyman b. Bilâlj Abdullah b. Muhammed b. Akîl'den Câbir b. Abdillah'ın şöyle dediğini anlattı: Mûte Harbinde Müslümanlardan bir kısmı şehit edildi. Bazı Müslümanlar da müşrik­lere ait bir kısım mallan ganimet aldılar. Bu ganimetler arasında bir de Zehebî ihtisar ettiği için metni Vâkidîden terceme ettik.

yüzük vardı. Bunu birisi Resûlullah'a getirdi ve "ben bu yüzüğün sahi­bini o savaşta öldürmüştüm?" diye yüzüğün durumunu sordu. Resulü Ekrem'de onu bu adama ganimet olarak verdi.[267]

Avf b. Mâlik el-Eşcaî anlatıyor: Biz Rum ordusuna, Huzâa ve diğer Hıristiyan arap kabilelerinden katılmış olan birliklerle beraber rastla­dık. Rumlardan biri Müslümanlara çok sert hamle yapıyordu. Ben kendi kendime, "bu adamla düello edecek kimse yok mu ki? diyor­dum. Himyer kabilesinden bize desteğe gelenlerden biri benimle yol­daş olmuştu. Yanında kılıçtan başka hiçbir silahı yoktu. Yolda iken bi­risi deve kesmiş bu Himyer'li de derisinin birazını istemişti. Sahibi bir kısmını ona verince o bunu alıp güneşe serdi ve etrafına kazık çakıp gerdirerek kuruttu. Ondan bir kısmını elle tutacak hale getirip kalkan yaptı. Himyerli o Rum'u görünce bir kayanın arkasına gizlenip onu gözetlemeye başladı. Rum oradan geçerken çıkıp atının incik kaslarını kesti. At çökünce bu güçlü adam üzerinden yere düştü. Himyerî'de üzerine atılıp kılıcını vurup öldürdü.[268]

Yine Vakîdi der ki: Bana Bükeyr b. Mismâr, Amâra b. Gaziyye b. Sabit aracılığıyla babası Amara'nın şöyle dediğini anlattı:[269]

-Ben Mu'te Savaşı'nda bulundum. Rumlardan biriyle düello ettim ve onu öldürdüm. Üzerindeki tolgasında yakutlar vardı. Ben onu al­dım. Harp bittiğinde hezimete uğramış ve Medine'ye dönmüştük. Bu miğferi, Peygamber'e getirince onu bana ganimet hediyesi olarak ver­di. Ben onu Hz. Osman'ın hilafeti zamanında yüz dinara sattım. Onun­la bir hurma bahçesi satın almıştım.[270]

Yunus b. Bükeyr, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana Muhammed b. Ca'fer, Urve'den şöyle dediğini anlattı: Mu'te ordusu geri gelmeye baş­ladıklarında, Resûlullah (s.a.v.) ve Müslümanlar onları karşılamaya çıktılar. Ordunun -yenildiği ve kaçtıkları zanmna kapılıp- üzerlerine toprak atıyorlar ve: "Ey Firariler! Allah yolundan firar mı ettiniz?" di­yorlardı. Nebi (s.a.v.):

-Onlar firarı değil inşallah tekrar savaşacak erlerdir" buyurdu.[271]

Yine îbni îshâk anlatıyor: Bana Abdullah b. Ebî Bekr, Âmir b. Abdillah b. Zübeyr aracılığıyla Ümmü Seleme (r.a.)'tan, Seleme b. Nişâm b.el-Muğîra'nın hanımına şöyle dediğini anlattı: "Ne oluyor, ben Seleme'yi Peygamber (s.a.v.)'le birlikte namaza gelirken göremi­yorum? dedi. O da "vallahi Seleme evden çıkmaya güç yetiremiyor. Ne zaman dışarı çıksa insanlar "firari firari!" diye bağırıyor, Allah yo­lundan çarpışmaktan kaçtınız geldiniz" diyorlar" dedi. Bu hadise Mu'te savaşı sonrası olmuştur.[272]

Vakîdi der ki: Ebû Abdullah, Zeyd b. Erkâm (r.a.)'ın şöyle dediğini anlatır: Ben Abdullah b. Ravâha'nm ocağında besleme idim. (Ondan daha hayırlı bir yetim velisi görmedim). Bu Mu'te Seferi'ne beni de gö­türdü ve bineğinin terikesine aldı. Vallahi o şiirini duyduğumda hem gidiyor hem okuyordu:

-Ey devem! Sen yükümü yüklenip te El-Hasa'dan (41) dört günlük bir yolculuktan sonra hedefe yaklaştırdığında.......

-Vaziyetin iyidir, senin dışındakiler kötülenmiştir.Artık benim ai­leme geri dönüşüm olmayacaktır.

-Müslümanlar evlerine döndüklerinde, beni Şam topraklarında uzun sürecek bir ikamete bırakıp gitmiş olacaklar....

-Seni yakın akrabaların bile kardeşlik bağları koparılmış olarak Rahmana bırakacak.....

-Artık orada ne hurmaya ve nede diğer meyvelere aldırırım, zira en güzel manzaralar onun ötesindedir.

Ben bunları duyunca ağladım. Bana elindeki sopayı dürttü ve "bire ahmak! Allah beni şehitlikle rızıklandınnca sen bu bineğin -artık tere­kesinde değil- ortasına binerek geri dönecek olduktan sonra sana ne" dedi.[273]

Abdû'l Melik b. Hişam der ki: Bana sözüne güvendiğim birinin an­lattığına göre: Ca'fer (r.a.) sancağı sağ eline almıştı. Savaşta bu eli ke­sildi. O da sancağı sol eline aldı. Sol eli de kesilince, onu pazulanyla tutup göğsünde taşıyarak çarpışmaya devam edip şehit oldu. Öldüğün­de otuz üç yaşındaydı. Cenâb-ı Allah'da onun bu iki koluna karşılık cennette ona dilediği yere uçurabilecek iki kanat verdi. Rivayet olun­duğuna göre o mızrakla şehid edilmiştir.[274]

Derim ki: Ca'fer (r.a.) ilk Müslümanlardan idi. İki defa hicret et­mişti. Nebi (s.a.v.) ona; "Sen hem beden, hem de huy olarak bana benziyorsun" buyurmuştu.[275]

İkrime, Ebû Hureyre'nin şöyle dediğini naklediyor: Ca'fer'in oğlu Abdullah, Resûlullah'dan sonra ne bineğe bindi, ne ayakkabı giydi.[276] Biz ona "Ebû'1-Mesâkîn" adını takmıştık.[277]

Mücâlîd, Şa'bî arcılığryla Abdullah b. Ca'fer'den şöyle dediğini nak­leder:

-Ali (r.a.)'a, "Ca'fer hakkı için" diyerek ne istemişsem bana vermiştir.[278]

İbni Ömer (r.a.) anlatıyor: Mu'te günü Ca'fer'in cesedinin öjı tara­fında kırk küsur kılıç yarası buldum.[279]

Rivayet olunduğuna göre Ca'fer (r.a.) Hayber Fethi esnasında Ha­beşistan'dan geldiği zaman Nebi (s.a.v.) onu kucaklamış ve:

-Ca'ferin gelişine mi, Hayberin fethine mi sevineceğimi bileme­dim" buyurdu.[280]

Mehdî b. Meymûn, Muhammed b. Abdillah b. Ebî Eyyûb-Hasan b.Sa'd isnadıyla Abdullah b. Ca'fer'den şöyle nakleder: Nebi (s.a.v.) -babama Ca'fer'in Ölümünü haber vermek için bize geldiğinde;

-Kardeşimin çocuklarını yanıma getirin" buyurdu. Annem bizi alıp üç küçük çocukcağızı sanki kuş yavruları gibi alıp yanma getirdi. Abdullah, Avn ve Muhammed idik.[281]

Üsâme'nin babasına gelince: O, Harise b. Şerâhil el-Keîbî'nin oğlu Zeyd b. Harise'dir. Resûlullah'ın sevgilisi, O'na ilk iman eden köledir. O İslâmda Öncülük şerefine eren ilk Müslümanlardandır. Adı geçen meşhur ok atıcılarrındandır. Nebi (s.a.v.) onunla Hamza b. Abdi'l muttalib'i âhiret kardeşi yapmıştı. Ellibeş yıl yaşadı. Allah'ın; kendi ki­tabı Kur'ân'da' "Zeyd ondan -evlilik- ihtiyacını giderince (ihtiyacı kalmayın­ca)" (yani Zeynep bn. Cahş'a evlilik ihtiyacı kalmayınca;

Biz onu sana nikahladık"[282] ayetiyle bizzat adını andığı zat odur. Bu zamana kadar insanlar Zeyd'e, Zeyd b. Nebi (Peygamber oğlu Zeyd) diyordu. Sonunda;

"Muhammed sizden hiçbir adamın babası olmamıştır"[283] ayeti geldi. Yine "Evlatlıklarınızı öz oğlunuz saymadı"[284] ayetiyle;

"(Artık) onları babalarıyla (falanoğlu diye) çağırın. Allah ka­tında doğru olan budur. Eğer babalarını bilemiyorsanız, onlar si­zin dinde kardeşleriniz ve mevalinizdir. Sizin hata ettiğiniz şey­lerde size bir günah yoktur. Lâkin kalplerinizin kasıtladığı şeyde -günah vardır"[285] ayetleri geldi.

Hz. Zeyd'den oğlu Üsâme ile kardeşi Cebel'e rivayette bulunmuş­lardır.

Hz. Zeyd'in yaşı konusunda, tarihçiler ihtilaf ediyor. Vakîdi rivaye­tinde kendisine, Muhammed b. Hasen b. Üsâme b. Zeyd'in babası Hasen b. Üsâmeden şöyle dediğini anlatır: Resûlullah (s.a.v.) ile Zeyd b. Harise arasında on yaş vardır. Resûlullah ondan on yaş büyüktür. Kısa boylu, simsiyah derili ve yassı burunlu idi.[286] Muhammed İbni Sa'd (tabakatmda) der ki: Şu rivayette Zeyd'in sıfatı böyledir. Ama bir başka rivayette ise, Zeyd'in beyaz renkli, oğlu Üsâme'nin siyah renkli olduğu bunun için Peygamberimizin (o dönem ileri bir meslek olan) iz sürücü (Kâif) Mücezziz el-Müellicî'nin -yatakta Zeydle Üsâmeyi ya-

tarken görüp ayaklarına bakarak- "Şu ayakların biri diğerinden mey­dana gelmedir" sözü çok hoşuna gitmişti.[287]

Derim ki, bu rivayete göre Zeyd (r.a.)'m ömrü ya tam elli, ya da elli civarında yapar.

Ebû İshâk es-Sübey'î der ki: Cahiliye döneminde ufak bir çocukken Zeyd b. Harise'ye Tihameden bir atlı saldırmış onu ele geçirip esir et­mişti.[288] Daha sonra Hz. Hatice'(nin yanına getirilmişti. Hz. Hatice Zeydi satın aldı. Sonra da onu Nebi (s.a.v.)e hediye etti. Rivayete göre onu yediyüz dirheme almıştı.[289]

Zührî der ki: İslâm'da Zeyd'den daha önce Müslüman olan kimse bilmiyoruz.[290]

Musa b. Ukbe der ki: Bize Salim b. Abdillah, İbni Ömer (r.a.)'tan: "Biz Zeydi sadece "Zeyd b. Muhammed" diye çağırırdık. Ta ki :

" onları öz babasına nisbetle çağırın" (Ahzab 5) a-yeti gelince vazgeçtik.[291]

Yezîd b. Ebî Ubeyd, Seleme b. el-Ekva'dan naklediyor: Ben Zeyd b. Harise ile (İbni Sa'd'da Peygamberle) dokuz defa gazveye çıktım. Nebi (s.a.v.) daima bize O'nu komutan ta'yin ederdi. Fesvî'de tarihinde bunu Ebû Âsim yolu ile Zeyd'den böyle rivayet ediyor.[292]

Süfyan b. Uyeyne, Abdullah b. Dinar'dan, Abdullah b. Ömer'i şöyle derken duyduğunu rivayet eder:

"Resûlullah (s.a.v.) Üsâme'yi bir müfrezeye komutan yapmıştı. İn­sanlar -yaşı küçük diye- O'nun komutan olmasını uygun bulmadıkları dedikodusunu yapıyorlardı. Nebi (s.a.v.) bunu duyunca:

"Siz bugün Üsâme'nin emirliğine kötü söylüyorsanız zaten da­ha öncede babasının emirliğine de kötü söylemiştiniz. Eğer bu c-mirlik, insanlar arasında bana en sevgili olana veriliyorsa, Zeyd'den sonra da onun bu oğlu, bana insanların en sevgilisidir."

buyurdu.[293]

İbni İshâk, Zeyd b. Abdillah b. Kuseyf-Muhammed b.Üsâme yolu ile Üsâme'den naklediyor: Nebi (s.a.v.) babam'a :

"Yâ Zeyd, sen benim kölemsin, bendensin, banasm, sen bu topluluğun bana en sevimli olanısın" buyurdu.[294]

Muhammed b. Ubeyd der ki: Bize ismail, Mücâlid-Amir isnadıyla Aişe (r.a.)'nın şöyle dediğini anlattı: Eğer Zeyd, Nebi (s.a.v.)'in ölü­münde sağ olsa idi, kesinlikle onu Halife ta'yin ederdi.[295]

Muhammed b. Ubeyd bu haberini bir de, bize Vail b. Dâvûd, el-Behiyy yolu ile Aişe (r.a.)'dan "Resûlullah (s.a.v.), gönderdiği her as­keri guruba kesinlikle emir ta'yin ederdi. Eğer kendisinden sonra yaşa­saydı kesinlikle onu Halife yapardı" dediğini nakleder.[296]

Hasan b. Vâkıd, Ubeydullah b. Büreyde aracılığıyla Babası Bürayde'den Resûlullah (s.a.v.) Efendimizin:

"Cennete girmiştim. Beni genç bir kız karşıladı. "Sen kime ait­sin?" diye sorduğunda, "Zeyd b. Hârise'ye" diye cevap verdi" dediğini anlatır.[297]

Bu hadisin isnadı "hasen" dereceli olup Onu Er-Rûyânî "Müsned adlı eserinde rivayet eder.[298] Yine bu hadisi Hammad b. Seleme, Ebû Hârûn el-Abdî-Ebû Saîd el-Hudri isnadıyla merfu olarak nakleder.

Hammad b. Zeyd, Halid b. Seleme el-Mahzûmî'den naklediyor: Zey b. Harise (r.a.) şehid olduğunda Nebi (s.a.v.) evlerine geldi. Zeyd'in kızı Resûlullah'a doğru hıçkırarak ağlamaya başladı. Bunu duyan Resulü Ekrem'de ağlamaya başlayıp sesini koyuverdi. Sa'd b. Ubâde: Yâ Resûlallah! Bu ne?" diye sordu. Efendimiz de ;

"Bu sevgilinin sevgiliye duyduğu özlemdir" buyurdu.[299]



[242] Zehebî buraya kadarım alıp gerisini İbni İshaktan vereceği için metne almaz. An­cak Zehebî'nin burada verdiği sened İbni Sa'd'ın elimizdeki nüshasında yok. îsnad aynen Vakîdî'nin isnadıdır. Meğazî 2/755; Zehebî kıssanın devamım az ilerde nak­ledecektir orjinal sayfa 482.

[243] Meryem Suresi ayet 71.

[244] İbni Hişâm 4/72; İbni Sa'd 2/129; Vâkidî 2/760; Taberî 3/39; Urve Meğazî sayfa 204, 205.

[245] Vâkidî Meğazî 2/270; Beyh. Delâil 4/362; Taberî 3/40.

[246] Buhârî Meğazî 64 Gazvetü Mute 44. h. no: 4261; Beyh. Delâil 4/360; Müsned 1/256; Bey. S. Kübra 8/154. Zehebî'nin ve Beyhakî'nin bu son metninde bir karı­şıklık var. Zehebî "Mus'ab ve diğerleri" diye naklettiği "doksan dokuz yara" Buhârî'de  yoktur.   Beyhakî   ise   Delâil'inde   kendi   rivayet   silsilesi   içerisinde "Buhârî'den o da Ahmed b. Ebî Bekr Ez-Zührî'den oda Muğîra'dan bu rivayeti nak­ledip Buhârî bunu sahih'inde böyle naklediyor. Bir başka rivayette de "doksan kü­sur" diyor ki İbrahim b. Hamza da bunu Muğîra'dan böyle naklediyor" diyor. Bu rivayet Buhârînin Sahihindeki değil Beyhakî'nin rivayetidir. Sanırım Zehebî'de Beyhakî'ye uyup böyle dese gerek. Ama Zehebfnin dediği Mus'ab'm bu kaynaklar­da adı geçmez.

[247] Vâkidî 2/756. Bu haber bu konunun başındaki haberin devamıdır. Beyh. Delâil 4/361.

[248] İbni Hişâm Sıra 4/72; Beyh. Delâil 4/362; Taberî 3/39. Burada Zehebî İbni İshak'ın bir rivayetini atlıyor: Urve derki: "İnsanlar savaşa başladı. Çok şiddetli bir çarpışma oldu, ve Zeyd şehid oldu. Bu kere bayrağı Ca'fer eline alıp ölene kadar savaştı."

[249] Beyh. Delâil 4/363; İbni Hişâm 4/72; Taberî 3/39; Ebû Dâvûd 2573; İbni Sa'd 4/27; Ebû Nüaym Hılye 1/181; Üsdül Ğâbe 2/271.

[250] İbni Hişâm 4/73; Taberî 3/40 Beyh. Delâil 4/363, 364.

[251] İbni Hişâm 4/73; Taberî 3/40; Beyhakî Delâil 4/364.

[252] Buhârî 64/44. h. no: 4222; Nesâî 4/26; Hâkim 3/298.

[253] Buhârî Meğazî h. no: 4223, ve Cild 2/92, 4/21, 88, 5/34, 182; Müsned 3/113; Ha­kim 3/42; Beyhakî Deiâil 4/366; Bey. S. Kübra 8/154.

[254] Beyhakî Delâil 4/367; Taberî 3/41; Hakim 3/42; İbni Ebi Şeybe 14/513.

[255] İbni Hişâm Sîre 4/73; İbni Sa'd Tabâkat 2/130; Beyhakî Delâil 4/368; Heysemî Mecmau'z Zevâid 6/160.

[256] Vâkidî Meğazî 2/764; Beyh. Delâil 4/368; İbni Sa'd Tabakat 2/129; Taberânî Ke­bîr 7/358; Müsned 1/207.

[257] Vâkidî Meğazî 2/764; Beyh. Delâil 4/370.

[258] Buhârî Meğazî 14/44; Beyh. Delâil 4/373.

[259] Vâkidî 2/761, 762; Beyh. Delâil 4/369.

[260] Bu kısım kaynaklarda olduğu halde, Zehebî merhum metne almamış, biz Vâkidî ve Beyhakî'den naklettik.(M.C)

[261] Buhârî Meğazî 64/44. h. no: 2460 ve /fezailü ashabın nebî 62/10; Beyh. Delâil 4/372.

[262] Buhârî Meğazî 64/44 h. no: 4263; Müslim 1935; İbni Hişâm 4/73; Beyh. Delâil 4/372; Vâkidî 2/767; İbni Sa'd 4/40.

[263] İbni Hişâm 4/73; Beyh. Delâil 4/370; Müsned 6/370.

[264] Beyh. Delâil 4/370. Bu adet bizim ülkemizde bilhassa anadoluda bütün canlılığı

[265] Müslim Cihad 1753; Müsned 6/26; Tab. Kebîr 18/50; Beyhakî Delâil 4/373; Vâ-kidî 2/768; Tahâvî S. M. Âsâr 3/281; Ebû Dâvûd Cihad/bab 148; Beyhakî Sü. Kübrâ 6/310; Said b. Mansur Sünen 2697; Ebû Nüaym Tarih'i İsfahan 1/337.

[266] Beyh. Delâil 4/371; Vâkidî Meğazî 2/767; İbni Ebî Şeybe 12/103; İbni Sa'd Tabakat 4/39; Taberânî 3/230;

[267] Vâkidî 2/768; Beyh Delâil 4/373.

[268] Vâkidî'nin tahkikini yapan Dr. Marsden Jones buradaki "el-Ilcü" kelimesini bile­meyince Cevherî'nin Sinan'ından naklen "Acem kafirlerinden biri" diye dipnot düşmüş. Ğarib olan, Dr. Abdüsselam Tedmurî gibi Muhakkik bir zatın, bu anlam­sız manayı aynen dipnotuna geçirmesidir. Doğrusu İbni Esîr'in de dediği gibi "güç­lü adam" dır.(M.C)

[269] Vâkidî 2/768. Bu haber 22 nolu dipnottaki haberle aynıdır. Beyh. Delâil 4/374.

[270] Vâkidî 2/769.

[271] İbni Hişâm 4/74; Beyh. Delâil 4/374; Vâkidî aynı konuyu 2/464 te Ebû Saîd el Hudrî'den nakleder. İbni Sa'd 2/129.

[272] İbni Hişâm 4/74; Beyhakî Delâil 4/374; Vâkidî olayı 2/765te daha tafsilatlı anlatır.

[273] Vakidi 2/759. 

[274] IbniHişâmSîre4/72.

[275] Buhârî h. no: 2698 ve 4251; Tirmizî 3769; Müsned 1/98, 115; Ebû Dâvûd 2280. Bu hadis daha önce de geçti. İbni Sa'd 4/36.

[276] İbni Sa'd 4/41 de bu hadisi Abdullah için değil Ca'fer için nakleder.

[277] İ. Sa'd Ebû Hüreyre'nin "Ca'fer fakirler için en hayırlısıdır" dediğini nakleder 4/41.

[278] Yerini bulamadım.

[279] İbni Sa'd 4/38 de bu İbni Ömer rivayetlerini verir.

[280] İbni Sa'd 4/35; Taberânî Kebîr 2/110; Tab. Sağır 1/19; İbni Ebî Şeybe 12/106, 535, 14/349; Hakim 2/624, 3/208; Bey. S. Kübrâ 7/101.

[281] Kaynağını tam bu şekilde bulamadım.

[282] Ahzab Suresi ayet 37.

[283] Ahzab Suresi ayet 40.

[284] Ahzab Suresi ayet 4

[285] Ahzab Suresi ayet 5 İbni Sa'd 3/42, 43, 44, 45, 46 da buna benzer bir rivayeti İbni Abbas'a nisbet eder.

[286] İbni Sa'd Tabakat 3/444.

[287] Müsned 6/226, 82; Buhârî Menâkıb 2555; Fezail 3771. ve Feraiz 6770; İbni Sa'd

[288] 4/63; Son bölümü Buhârîde (Fezâilü Ashabın Nebî/Bab Fazli Zeyd) de geçer.

[289] İbni Sa'd Tabâkat 3/40, 41, Lâkin İbni Sa'd "Onu dörtyüz dirheme aldı" der.

[290] İbni Sa'd 3/44.

[291] İbni Sa'd 3/43.

[292] İbni Sa'd 3/45; El- Ma'rife vet-Târih 1/299; Buhârî Meğazî h. no: 4272.

[293] Buhârî Eymân ven Nüzûr 6627. ve Fezailüssahabe 3730; Meğazî 4250; Ahkâm 7187; Müslim 2426; Müsned 2/20, 98, 106, 110; Bey. S. Kübra 3/128, 8/145, 10/44; İbni EbîŞeybe 12/139.

[294] İbni Sa'd 3/44; Hakim 3/217; Müsned 5/204.

[295] İbni Sa'd Tabakat 3/46 da yalnız Muhammed b. Ubeyd, Vail-el-Behiy- Aişe isna­dıyla bunu Zehebi bir altta nakledecek.

[296] Müsned 6/226,227, 218, 254. İbni Sa'd 3/46; Hakim 3/251.

[297] İbni Asakir T. Tarih-i Dımeşk 5/462; Elbanî Sahîha 1859; Kenz 33299.

[298] Er-Rüyânî.

[299] İbni Sa'd Tabâkat 3/47; Ahlakun-Nebî h. no: 91; Tehzîb-i Tarih-i Dımeşk 5/462.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/154-175




Konu Başlığı: Ynt: Mute savaşı
Gönderen: Mehmed. üzerinde 03 Eylül 2021, 19:42:03
Esselamu aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Mute savaşı
Gönderen: Sevgi. üzerinde 05 Eylül 2021, 02:15:43
Aleyküm Selâm. Bilgiler için Allah sizlerden razı olsun kardeşim