๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Tarihül-İslam => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 17 Nisan 2011, 14:01:04



Konu Başlığı: Kab Bin Züheyr in gelişi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Nisan 2011, 14:01:04
Ka'b Bin Züheyr'in Gelişi

 

İbni İshak der ki: Rasulullah (sav) Taif dönüşü Medine'ye geldi­ğinde Büceyr b. Züheyr, kardeşi Ka'b'a bir mektup yazıp Peygambe­rin kendisini hicveden ve sataşan kimseleri Mekke'de öldürdüğünü, Kureyş şairlerinden Abdullah b. Ez-Zeb'ari, Hübeyre b.Ebi-Vehb gibi hayatta kalanların ise civara kaçtıklarını haber verip "eğer canına ihti­yacın varsa derhal Peygamberin yanına uçarak gel. Zira O, kendi ya­nına tevbe ederek gelen kimseleri öldürmez. Yok böyle yapmazsan canını kurtaracak yeryüzünde kendine bir yer ara" dedi. Ka'b daha ön­ce kardeşine şu şiiri yazmıştı:

-Büceyr 'e benden şu mektubumu ulaştırın. Yazıklar olsun sana söy­lediğinde senin lehine ne var?

-Eğer sen (o dediğim) yapmamışsan bize açıkla sana Muhammed bundan başka ne gösterdi?

-Anamı ve babamı tatbik ederken görmediğin, kardeşini de üze­rinde bulmadığın bir ahlak mı gösterdi!

-Sen bu işi yapmadıysan ben üzgün değilim. Tökezlediğinde de (Al­lah saklasın!) diyecek de değilim.

-Sana Güvenli kişi kandırıcı bir kadeh sunmuş. Güvenli zat o ka­dehten sana ilk ve ikinci yudumuda içirmiş.

Sonra bu şiiri kardeşine yolladı. Mektup Büceyr'e ulaşınca mek­tubu Pyegamberden saklamayı hoş görmedi ve şiiri Peygambere oku­du. Şiirin; "güvenli kişi sana kandırıcı bir kadeh sunmuş" kısmını du­yunca Peygamber (sav): "Doğru söyledi! Çünkü o kendisi yalan­cıdır" buyurdu. "Anamı ve babamı üzerinde bulmadığım bir ahlakı mı!" kısmını duyunca da "Doğru söylüyor zira O, ne anasını ne de babasını böyle bir şey üzerinde buldu" buyurdu.

Sonra Büceyr kardeşine şu şiiri yazıp gönderdi :

-Ka 'b 'a benim nasihatimi kim ulaştıracak! (senin batıl diye ayıpla­dığın şeyde senin lehine çok şey var ve O çok sağlam bir yoldu)

-Lat ve Uzzaya değil tek başına olan Allaha...Kurtuluş olacaksa kurtulacak ve selamete erecektin.

-O kurtuluşu olmayan günde sen insanlardan kaçamazsın o gün kurtuluş temiz kalpli Müslümanındtr.

-Dini hiçbir şey olmayan Zühüyer'in dini de Ebu Sülmâ'nın dini de artık bana haramdır.[552]

Büceyr'in mektubu Ka'b a ulaşınca dünya ona dar göründü, kendi canına acıdı. Çevresinde bulunan düşmanları da hemen dedikoduya başlamış ve "artık bundan sonra Ka'b öldürülmüş sayılır" Çaresiz kalan Ka'b, meşhur kasiddesini yazıp ardından Medine'ye geldi. (Eski dostlarından orada oturan Cüheyne kabilesinden birine misafir oldu. Arkadaşı onu Peygambere götürdü. Efendimizin arkasında sabah na­mazını kıldı ve Ka'b a; Peygamberi işaret ederek: "haydi yanına git de can güvenliği iste!" dedi. Ka'b da yerinden kalkıp Peygamberin huzu­runa vardı ve: "Yâ Resûlallah ! Ka'b b. Züheyr Müslümanlığı kabul ederek senden canını bağışlamanı rica etmeye geldi. Onu yanınıza ge­tirsem isteğini kabul edip onu bağışlamasın!" dedi. Peygamber (s.a.v.): "Evet bağışlarım" buyurdu. Ka'b da, "işte o, benim Yâ Resûlallah !" dedi.[553]

İbrahim b. Dîzil ve diğerleri derler ki: İbrahim b. el-Münzir el-Hi-zâm'î-Haccac b.zûr-Ruaybe b.Abdürrahman b.Ka'b b.Züheyr b.Ebû Sülmâ el-Müzenî-babası zû-r-Rukaybe isnadıyla dedesi Abdürrahman 'in şöyle dediğini haber verir :

Ka'b b. Züheyr kardeşi Büceyr'Ie beraber Mekke'den ayrılıp Ebrak el-Azzaf adındaki su başına kadar gelip konakladılar. Büceyr Ka'b'a, "Sen burada kal, ben şu Peygamber dedikleri zata kadar gideyim de ne söyleyip ne anlattığına bir kulak vereyim" dedi. Sonra oradan ayrılıp Medine'ye gelip Allah rasûlünün huzuruna çıktı. Kendisine teklif edi­len İslam dinini kabul ederek Müslüman oldu. Onun Müslüman olup Medine'de kaldığı haberi Ka'b'a ulaşınca, son derce üzülüp kardeşine şu beyitleri yazıp yolladı:

1- Büceyr'e benden şu mektubu ulaştırın! Yazıklar olsun sana, de­diklerinde sana bir yarar, bir kar mı var!

2- Güvenli zat sana susuzluğunu kandıracak bir kadeh sunmuş, (şii­rin bir diğer rivayaetinde -güvenli zat- yerine Ebû Bekir) Emin zat sana ilk ve ikinci yudumu taddırmış.

3- Sen Hidayet sebeplerim bırakıp Ona uydun, o acep sana ne gös­terdi de ona kapıldın, senden gayriye de yazıklar olsun.

4- Ananın ve babanın bulamadığı bir yolumu gösterdi? Halbuki kardeşini de böyle bir yolda görmüş değilsin.

Ka'b'ın bu şiiri Hz. Peygambere ulaşınca, Nebi (s.a.v.) Ka'b'ın ka­nını helal ilan etti. Bu durumu kardeşi Büceyr bir mektupla kardeşine bildirdi ve ona "senin kaçıp kurtulabileceğini sanmıyorum, gelde ca­nını kurtar!" dedi. Büceyr mektubunda, "bilki Resûhillah (s.a.v.) suç­lu biri kendine gelir ve şahadet kelimelerim söylerse, onun dilediği öz­rü kesinlikle kabul ediyor, Önceki suçlarını kesinlikle af ediyor." de­mişti.

Ka'b da Müslüman oldu. Resûlullah'a övgüler yaptığı meşhur kasi­desini kaleme aldı. Sonra kalkıp Medine'ye geldi. Devesini Mescidin kapısında ıhtırıp (ıh,ih diyerek dört dizi üzerine çöktürüp) mescide girdi. Resûlullah ashabıyla beraber yemek sofrasmdaki gibi oturu­yordu. İlk topluluk etrafını çevirmiş diğerleri onları çevirmiş, böylece halka halka üstüne gelerek mescidi doldurmuşlardı. Peygamber (s.a.v.) bir o yandakilere bir bu yandakilere dönerek konuşuyordu. Ka'b der ki:

"Ben devemi mescidin kapısı önünde çöktürüp içeriye girdim. Bana yapılan tarif ile Peygamberi görür görmez tanıdım. İlerleyip önüne ka­dar vardım ve;

"Eşlıedü enlâ ilahe illalah ve eşhedü enneke Resûlullah, Ya Resûlallah! Zatından can güvenliğimi isterim" dedim. Resûlullah bana "kimsin?" dedi. "Beb Ka'b b. Züheyr'im" dedim. Nebî (s.a.v.) de; "sen hakkımda şu şu sözü söyleyen misin!" deyip orada bulunan Ebû Bekr'e dönüp, "Nasıl söylemişti ya Ebû Bekir!" dedi. Ebû Bekir bu beyti :

"Ebû Bekir sana hararetini söndürecek bir bardak sundu Güvenli olan zat da ondan sana ilk ve ikinci yudumu içirdi. "

Şeklinde okuyunca ben: Ya Resûlallah ! ben bunu böyle söyleme­miştim, dedim. Resûlullah (sav) : " sen nasıl söylemiştin ?" buyurunca ben:

"Ebû Bekir sana hararetini söndürecek bîr bardak sundu. (Allah tarafından) Görevli zat da ondan sana ilk ve ikinci yudumu içirdi" şeklinde söyledim, dedim. Bunun üzerine Resûlullah (sav): "Vallahi Görevli!" dedi.

Sonra Ka'b, Efendimiz hakkında yazdığı kasidesini Peygamberin huzurunda baştan sona okudu.[554]

İşte Ka'b in kasidesi:

1- Suâd(ciğım artık benden) uzaklaştı da, bu gün gönlüm, yıkık, Suâd'ın ardından perişan, fidyesi verilmeyen bir prangalı.

2- (Kafile) yola çıktığı o ayrılık sabahında, Suâd'a sadece kudretten sürmeli, gözlerinin ucu yere indirilmiş, iniltili sesler çıkarana -yaban öküzüne- benziyordu.[555]

3- Sanki birinci yudumunu, ardından da ikinci yudumunu şarap (do­lu kaseden içerek) sulanmış gibi tebessüm ettiğinde sulu dişleri parıldıyordu.

4- (O şarab ki) kumlu vadinin bükünde (büküldüğü, kıvrıldığı yer­de) saf berrak ve poyraz rüzgarını alarak ayazlatılmış su ile (sertliği) kırılmış, (veya kuşluk vaktine kadar serinletilmiş.)

5- (Şarabın sertliğim kıran bu su öyle bir su ki, üstünde bazı çerçöp görülse bile) Rüzgarlar onun çapaklarını alıp götürüyor ve (vadideki su çukurunu) bembeyaz (tepeli) dağlar gece bulutlarının yağmurundan doldurulmuştur.

6- Eğer Suâd sözünde dursaydı veya nasihat kabul etseydi, onun dostluk yönü ne mükemmel olurdu!

7- Lâkin Onun dostluğu, acı verme, yalan söyleme, sözünde dur­mama ve dostunu değiştirme (gibi kötü huyların) kanına işlediği bir dostluktan ibarettir.

8- (Bu kötü huylar sebebi ile) Olduğu hali üzere devam edemez. Tıpkı elbisesinde gulyabanî (peri) renkten renge bürünerek görünür gibidir.

9- 0 yapacağım diye üstlendiği sözü de yerine getirmez, (onun sö­zünde duruşu) sadece kalburun suyu tutuşu gibidir.

10- Sakın onun umdurduğu (ümit verdiği) ve va'd ettiği şeyler seni aldatmasın. Zira arzular ve düşler kesinlikle yoldan saptırırlar.

11- (Bu Öyle bir sevgili ki) Urkûb'un[556] randevuları sanki ona darb-ı misal olmuş. Zira Onun randevuları sadece boş sözlerden ibarettir.

12- Ben hâla onun dostluğunun yakın olacağını umar ve beklerim. Halbuki-bu arzuyu senden nail olma hususunda bizde hiçbir tahmin de yok.[557]

13- (Kuşluk yola çıkan) Suad öyle (uzak) bir yerde gecelediki, beni oraya ancak soylu, cinsi iyi ve hızlı adimlı develer ulaştırabilir.

14- Beni o topraklara gayet meşakkatli olmakla beraber, tabiatında tez adımhhk ve katır yürüyüşlülük bulunan güçlü develerden başka hiç bir şey ulaştıramaz.

15- (Öyle güçlü bir deveki) Terlediği zaman kulak tozu (kulak arka­sındaki çukurluklar) terleyen, hedefi, işaretleri (bu gün yol levhaları) silik, meçhul yol olan bir deve....

16- Taşhk arazi ve kum yığınları sıcaktan tutuştuğu vakit (bu deve bakışlarıyla tıpkı) eşini yitirip tek başına kalan beyaz yaban öküzü gözleriyle işaretleri kaybolan yolların izine bakıyor.[558]

17- Geniş gerdanlı, büyük buğcak (ayaktaki bağ vurulan incik)'lı. Yaratılışında babasına çeken dişi deve üzerine bir üstünlüğü var.

18- 0, (hafif meyilli ve kısaca) iri boyunlu, geniş yanaklı, güçlü ve erkek'gibi (bir deve) iki tarafı geniş önü meyilli (boynu uzun) bir hilkata sahib.

19- 0nun derisi -sanki- Deniz kaplumbağası derisi, de sırtının gü­neşe gelen yerinde (emecek kan bulamadığından) zayıf kene ona hiç etki edemez.

20- Kardeşi babası gibi, amcası da dayısı gibi olan, belli aynı soydan gelip soyunda karışıklık olmayan- soylu develerden gelme fıtratın zir­vesinde bir deve.

21- Kene bu devenin sırtında yürüyor -ama- devenin (yağlı ve etli olması hasebiyle) dümdüz olan göksü ve böğrü keneyi üstünden kay­dırıp atıyor.

22- (Sanki deve değiide) Enine doğru etle şişmanlayıp ön dirsekleri göğüslerinden (yani kaburgalarından) biraz uzakça sapasağlam (ba-sışlı) olan yaban eşeği (gibi güçlü ve hareketli bir hayvan)

23- Sanki yular vurulan burun ve çevresi ile kilbiten çenelerinden i-tibaren gözleriyle koynundaki kesim yerini öne geçmiş bir balyoz (gibi iri başlı).

24- Uzun yumşak tüylü yaprak bitmemiş hurma fışkını misali kuy­ruğunu, (yavru yapmadığı için) süt deliklerinin (süt emzirmeme sebe­biyle) noksanlaştıramadığı bir memenin üzerine getirip yapıştırır.

25- Çekme (Doğan kuşu gibi) burunlu, Ona bakan onun kulakla­rında (ki yapısında) açık şekilde bir üstün yaratılışta olduğunu, yanak­larında da yumuşaklık olduğunu görür.[559]

26- 0, arık, etsiz kupkuru -zayıf- yere pek az basan/ (yere basışı ye­minden kurtuluş gibi) ayakları üzerinde süratle gidiyor.

27- Simsiyah ayak sinirleri çakılları -bastıkça- darmadağın edip bı­rakıyor, O ayakları sert tepelere karşı- nal (veya nal yerine ayağa giydi­rilen şeyler- de korumuyor. (Yani bu deve yola giderken ayakları sert olduğu için çıplak ayakla gider, Nal'a ihtiyaç duymaz.

28- (Sıcaklar çöküpte) Terlediğinde ayağının hızla gelip gidişi, san­ki serap bürümüş küçük tepecik gibi..

29- (Bu tepeler) Güneşte kalan tarafı kızartılmış ekmekte dönen Bukaiemun'un sıcak ve güneşten yandığı günde... (Serab gibi görünür).

30- Çekirgelerin koyu yeşil renklileri çakılları -sıçrayıp- dağıttığı bir -sicak-vakitte kervancı başı topluluğa: "haydi istirahat edin!" dedi..

31- (Bu halde bu devenin ayaklarının gidip gelişi) Orta yaşta-güçlü bir kadının- çocuğu öldüğünde çırpınarak uzun kollarının gidip gelişi gibi idi. Ona cevabı çocukları yaşamayıp ölen çok ağıt yapan kadınlara verdi.

32- İşi gücü ağıt, ölüm habercileri ilk evladının ölüm haberini getir-diğindeki gibi, kollarını salmış, aklını kullanmaya mecali kalmamış kadmgibi...

33- Elleriyle göksünü parçalıyor, gömleği parçalanıp göğüs kemiği görünüyor... (Yani bu kadın çocuğunun ölümü sebebiyle üstünü başını parçalıyor, parçalanan yerden göksü görünüyor, aklını yitirmiş oldu­ğundan ne yaptığını bilmiyor. Bu deve de öyle olup nasıl yol gittiğini bilmiyor.)

34- Jurnalciler onun etrafında koşuşturuyor, sözleri de, "Ey Ebû Sülmâ'nın çocuğu artık sen Ölmüş sayılırsın" demekten ibaretti.

35- Hayatını- Umduğum her dost, "Senin -içinde bulunduğun bu tehdit sebebiyle meşgul olamayacağım zira ben senden başkası ile meşgulüm" dedi.

36- (Dostlar böyle korkup kaçınınca) Bende -onlara;- "çekilin yo­lumdan, babasız kalın! Rahmeti bol olan Allah ne takdir etmiş ise ola­caktır" dedim.

37- Her kadının çocuğu, sağlıklı hayatı ne kadar uzun olsa da, birgün eğri tahta âleti üzerine (teneşire) yüklenilecektir. (Yani her a-nanın doğurduğu çocuk ne kadar mesut, uzun bir hayat sürsede ölüm­den kurtuluş yok öyleyse bu tasa ve şamata ne?)

38- Haber verildim ki, "Resûlullah beni tehdid etmiş!" Halbuki Al­lah Rasûlünün katında umulan aftır.

(Buraya kadar ki sözler bir nevi mukaddime olup esas konuya şair (r.a) bu sözlerle giriyor.)

39- İçinde öğütler ve açıklamalar bulunan Kur'anı sana -verdiği i-limlere- ilave olarak veren zat, sana hidayet versin, acele etme...[560]

40- Ne olur beni, -bu- jurnalcilerin sözleriyle cezalandırma, hak­kımda her ne kadar bir sürü dedi kodu edilmişse de -sana karşı- ben herhangi bir suç işlemedim.

41- And olsun- Ben öyle bir (zatın heybetli bir) makamında bulu­nuyorum ki, Orada -Fil- durup gördüğümü görecek olsa yahut fil duy­duğumu duyacak olsa...

42- Kesinlikle tüyleri korkudan ürperirdi. Ancak Allah'ın izniyle Peygamberden kendine bir (af) bağışı olması müstesna.

43- Sağ elimi onun intikamlı, dediği dedik olan zatın eline -biat ve taat için- koyup onu hiç geri çekmedim.

44- Bana "sen -bir takım aleyhte laflara- nisbet ediliyor ve bunlar­dan sorumlu bulunuyorsun" denilmiş bir halde -Peygamber (s.a.v)'le konuşmaya başladığımda Resûlullah bana daha heybetli geldi.

45- Yırtıcı hayvanlar vadisi (olan Asser vadisi)'ndeki üst üste sık ağaçlık çevrili ininde gizlenen aslanlar aslanından (daha ürkütücü).

46- Bu aslan sabah erkenden gidip yiyecekleri paramparça edilip toprağa atılmış insan eti olan güçlü iki yavrusuna et yediriyor.

47- Kendine kuvvetçe dengi olan bir aslana saldırıp üzerine sıçra­yınca -kemikleri kırılıp- yere serilmedikçe, bu dengi olan aslanı bı­rakması kendine helal olmayan bir aslan bu...

48- Ondan, karada yaşayan yırtıcı hayvanlar ağzını kapatarak kor­kar, yaya giden insanlar onun vadisinde yürüyemez.

49- Hâla onun vadisinde, kendine güvenen yiğit kardeş silahlan ve elbiseleri parçalanıp atılmış kendisi yenilmiş halde durmakta...

50- Gerçekten Resûlullah, kendi ile -hak yolun- aydınlığı aranan bir kılıç- helak eden bir kılıç değil- Allah'ın kılıçlarından kınından sıyrıl-mış bir Hindistan -yapımı- kılıcı.[561]

51- Müslüman olduklarında Mekke vadisinde Kureyş'lilerden bir gurup genç içinde onların sözcüleri, "haydi -Medine'ye- ayrılıp gidin!" dedi.

52- Onlarda gidip -Medine'ye intikak ettiler... Aralarında- düşmanla karşılaştıklarında gevşek, kalkansız, semerde durmayı beceremeyen si­lahsız biri de yok.

53- Onlar burun direkleri kalkık, harpte kuşandıkları harp malze­meleri Dâvud (a.s)'ın dokuması (zırh) gömlek olan yiğitlerdir.

54- Sanki el-Kafâ' bitkisinin kıskıvrak bükülen -beyaz çiçekten-halkalan gibi, halkaları birbirine geçmiş uzun bembeyaz gömlekler.

55- Mızrakları bir topluluğa nail olunca -zafer elde edince- sevin­mezler, mızrak kendilerine isabet ederse de tasa ve üzüntüye kapıl­mazlar.

56- Onlar beyaz develerin yürüyüşü tarzında -vakarla- yürürler, kısa boylu kara adamlar -harpten- korkup kaçtığında bu yiğitleri -indirdik-leri- darbeler korur.[562]

57- (Harpten kaçmadıkları için) Darbeler onların -sırtına değil- sa­dece göğüslerine iner. Onların ölüm havuzundan geri kaçmak gibi bir durumları yoktur.[563]




[552] Züheyr b. Ebî-Sülma, meşhur cahiliye şairlerinden birisi olup, Büceyr ile Ka'b in babasıdır. Züheyr'in babası Ebî-Sülma da meşhur bir şairdir. Ka'b (ra)'m hem ba­bası hemde dedesi muallaka şairlerindendir.

[553] İbni Hişâm,4/157.Hâkim,3/582,583.Ebû'Ferec ,EI-Eğânî, 17/89.

[554] Hakim , Müstedrek,3/579,580. Beyhaqî Delâil,5/207,208. Ebu'l Ferec el-Isfahâni el-EğâniI7/91.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 4/

[555] Bu kısım İbni Hişâm (4/154 Tedmurî baskısından alınmıştır. Ayrıca Hakim Müstedrekte 3/585, 586, yirmi iki beyit olarak alır. Ayrıca Hizânetü'l edep 4/243. Eğanî 15/15. İbnü'l Esîr el-Kamil 2/210. Tabakat-i İbni Selâm s. 21. Şiir ve Şuarâ sayfa 69. Semtu'l Leâlî 1/491. Taberânî Kebîr 19/179. Divanü Ka'b b. Züheyr s. 25. Uyûnü'l Eser 2/212

[556] Urkub: Medine'nin ilk sakinleri sayılan Amelika'dan birisidir. Kardeşlerinden birine hurma meyvesi vereceğini va'detmiş ve "hurma çiçek açınca gel!" demişti. Adam gelince "hurmaya alaca düşünce gel!" dedi. O vakit gelince, "iyice renklenince gel!" dedi. Hurma rengini alınca, "Taze hurma olupta yenecek şekle gelince gel!" dedi. Meyve yaş hurma olunca da, "sen hurma kuruyup tatlanınca gel!" dedi. Hurma kuruyunca bir gece gelip meyvelerin salkımını kesip götürdü ve arkadaşına birşey vermedi. İşte o gündön sonra arablar bu olayı sözünden dönenler için deyim haline getirip Urküb'dan daha allık" tabirini kullandılar.

[557] Şair burada "İltifat" san'atı yapıyor. Sözü takviye için "sakın seni... aldatma­sın" cümlesindeki muhataba olan hitabı bırakıp "Bu gün kalbim hastadır" cümlesinde ifade ettiği mütekellime dönerek "umarım..." diye başlıyor. Yine "Onun dostluğu" cümlesinden sonra "senden" diye hitabı sevgilisine çevirmesi de bir "iltifattır."

[558] Burada Teşbihi beliğ vardır. Teşbihin bir tarafı olup, teşbih edatı terkedildiği için istiare değildir. Ka'b (r.a) burada "bu deveyi bu sıcak vakitte evladını veya eşini arar gibi gözlerini etrafa gezdirişini ve çabukluğunu yaban öküzüne benzetiyor.

[559] Bu beytin bir rivayetinde "Kanvâü" yerine "Vecnûü" diye de rivayet edilirki, haşin ve iri yanaklı demektir.

[560] Ka'b (r.a) burada "Nafılete'l-Kur'an" lafızları ile, "Allah'ın Peygamberimiz (s.a.v) e muazzam bir ilim verdiğine ve Kur'ân'ı da bu ilme ilaveten lütfettiğine işaret etmektedir. İşte bu da En'am suresi 154'cü ayette geçen "Sonra Musa'ya -öğrenimini tam manasıyla sağlam yaptığı ilim-üzerine ilave olarak kitabı ta­mam olarak verdi." şeklindeki ifade ki, birkaç çeşitli tefsirin en güzelidir.

[561] Rivayete göre Ka'b (r.a) burada "Mühennedün min süyufı'l Hindi" Hind yapı­mı olan kılıçlardan bir Hind kılıcı" deyince Efendimiz: "Allah kılıçlarından" diye düzeltilmiştir. Burada Efendimizin kılıca benzetilişi Teşbîhi müekked'dir.

[562] Ka'b (r.a) bu "kısa boylu kara adamlar" sözü ile, Peygamber (s.a.v)'in huzurunda kendini öldürmek isteyen Ensarlılarata'riz yapıyordu.

[563] Şiirde İbni Hişâm rivayetini esas aldım. Zira Zehebî'de yarısı yok. Şiir ve Haber için bak. Hakim Müstedrek 3/580, 582; El-Eğanî 17/81, 88; Taberânî Mucemü'l Kebîr 19/176, 178, İbni Hişâm 4/158; Ka'b b. Züheyr Divan sayfa 6/25; (Tebrizi Şerhi) İstîâb 3/298; İbni'l Esîr El-Kâmil 2/275.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 4/314-328


Konu Başlığı: Ynt: Kab Bin Züheyr in gelişi
Gönderen: Mehmed. üzerinde 23 Ağustos 2021, 20:22:47
Esselamü aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Kab Bin Züheyr in gelişi
Gönderen: Sevgi. üzerinde 25 Ağustos 2021, 01:41:13
Aleyküm Selâm. Bu bilgileri bizlerle paylaşan kardeşlerimizden Allah razı olsun