Konu Başlığı: Huneyn savaşı Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Nisan 2011, 14:11:22 Huneyn Savaşı Yunus b. Bükeyr, ibni Ishâk'tan, Asım b. Ömer b. Katâde Abdurrahman b. Cabir b. Abdillah yoluyla Cabir (r.a.)'dan.... Amr b. Şuayb, Zührî, Abdullah b. Ebî Bekr b. Hazm ve Abdullah b. el-Mukaddem b. Abdurrahman es-Sakafî'de; Huneyn hadisesinde Peygamber (s.a.v.)'in Huneyn vadisindeki Hevasinlere, onların da E-fendimiz üzerine yürüdükleri seferi şöyle anlatırlar; Ancak bir kısmı diğerlerinin anlatmadığı şeyi de anlatıyor. Hepsinin rivayetleri şu şekilde cem olmaktadır:[460] -Resûlullah (s.a.v.) Mekke fethini tamamladığında -bunu duyan-Mâlik b. Avf Nasrî denen adam; Nasr oğullarını, Cüşem oğullarını, Sa'd b. Bekr oğullarını, az da olsa Hilal oğullarından birkaç gurubu, Amr b. Amir oğullarından birkaç insanı, Avf b. Âmir'den birkaç kişiyle, onlarla anlaşmalı Sakifin ve Benümâlik'in hepsini topladı. Sonra'da bunlarla Resûlullah'ın üzerine doğru yürüdü. Beraberlerinde mallarını, kadınlarını ve çocuklarını da getirdiler. Resûlullah (s.a.v.) onların gelişini duyunca, Abdullah b. Ebî Hadrad el-Eslemî'yi haber almaya yollayıp; "Git, onların arasına gir ve onların maksatlarını bize öğren!11 buyurdu. O da gidip onların arasına girdi. Bir veya iki gün aralarında kalıp, sonra Peygamber (s.a.v.)'e gelip onların haberlerini anlattı. Resûlullah (s^yO: Ömer Îbnü'l-Hattaba; "İbnü EbFTladrad'ın ne anlattığını duyuyor musun?" buyurdu. Ömer de, "Yalan söylüyor!" dedi. Bunun üzerine Ebû'l-Hadrad, "Yâ Ömer, eğer beni yalanlıyorsan vallahi herhalde hakkı yalanlamış olacaksın" dedi. Ömer de, "Yâ Resûlallah! Ebû Hadrad'ın ne dediğini duyuyor musun!" deyince Resulü Ekrem (s.a.v.); "Sende Yâ Ömer, kesinlikle delaletteydin. Allah sana doğru yolu verdi" buyurdu. Sonra Nebi(s.a.v.) Safvân b. Ümeyye'ye haber salıp, yanında bulunan yüz tane zırhı ve harb aleti olarak bulunan şeyleri istedi. O da; "Gasbederek mi alacaksın yâ Muhammedi" deyince Nebi (s.a.v.): "Kefaletli bir ödünç olup, sana geri verene kadar (sana garanti verilecek)" buyurdu. Sonra da o tarafa doğru yola çıktı.[461] İbni İshâk derki: Bunu Zührî, "Resûlullah (s.a.v.) ikibin Mekke'den, onbin de yanında bulunanlardan alarak, Huneyn üzerine yürüdü.[462] İbni İshâk, "Efendimiz (s.a.v.) Attab b. Esîd'i b. Ebî'1-Lys b. Ümeyye'yi Mekke'ye vali bıraktı" der.[463] Yİne aynı isnadla îbni İshâk der ki: Malik b. Avf[464] denen herif, yanma toplayabildiği Kays'hlar ve Sakîf lileri alıp, yaşlı biri olan şair Düreyd b. Es-Sımme'yi de bir deveye bindirip çekerek gelip Evtas vadisine konakladı. Evtas vadisine indiklerinde, develerin bozulamalarını, eşeklerin a-mrmalarim, koyunların melemelerini, bebeklerin ağlamalarını duyan şair Düreyd: "siz hangi vadiye geldiniz?" dedi. "Evtas!'1 dediler. "Atlar için ne güzel dolaşacak yerdir, ne katı sert ne de gevşek, yumuşak bir yer, ne oluyor ben deve bozulaması, çocuk ağlaması ve koyun melemesi işitiyorum" deyince onlar, "Malik b. Avf orduyla beraber mallarını ve çocuklarım da getirdi." dediler. Düreyd, "O nerde?" dedi. Mâlik'i çağırdılar. Düreyd: "Yâ Mâlik! artık sen kavminin başı oldun. Bu öyle bir günkü bunun birde sonrasında günler olacak, seni bu insanlarla beraber mallarını, hanımlarını ve çocuklarını buraya getirten sebeb ne?" dedi. Mâlik; "Ben her savaşçının arkasına malını ve ailesini koydum ki, onları -bırakıp kaçamamak- için savaşsınlar" dedi. Düreyd onu hayvan azarlar gibi "heest!" diye azarladı ve "Keçi çobanı! Vallahi hiç yenilgiye uğrayıp ölümden kaçanının yüzünü geriye çevirebilecek şey var mı? Eğer bu harbin galibiyeti sana kısmetse, sa-na-bunlann değil-sadece savaşçının kılıcı- ve mızrağının faydası olur. Eğer harb senin aleyhine biterse o zaman sen ailenin ve malının arasında rezil ve rüsvay olacaksın. Bu malları, kadınları ve çocukları kendi kavimlerinin en yüksek yerine yurtlarının en koruyucu bölgesine gönder" dedi. Mâlik, Düreyd'in görüşünün onları etkileyeceğinden korkarak onun bu konuda fikir beyan etmesini hoşlanmadı ve: "Ey Hevazin toplululğu! ya bana itaat edeceksiniz ya şu kılıcı karnıma dayayıp sırtımdan çıkarıncaya kadar üzerine yatacağım" deyince topluluk, "sana itaat ettik!" dediler. Sonra Mâlik, "Müslümanları gürdüğünüzde kılıcınızın kınını kıracaksınız, sonra hep birden tek kişi gibi saldıracaksınız" dedi. Vakîdi anlatıyor: Resûlullah (s.a.v.) Şevval ayının altısında Mekke'den on iki bin kişiyle hareket etti. O kalabalığı gören Ebû Bekir (r.a.): Bugün artık azlıktan dolayı yenilmeyeceğiz!" deyiverdi. Nihayet Huneyn'e Şevvalin onunda ulaştılar. Nebi (s.a.v.) ashabına hazırlık emri verip, bayrak ve sancakların layık olan kimselere verilmesini sağladı. Katırına bindi. İki zırhı ile miğfer ve tolgasını takındı. (Safları yönlendirdi. Onları harbe teşvik edip sabredenlere zafer müjdesi verdi. Tam Huneyn vadisine girince) 233 Zehebî rivayeti kısaltarak nakleder. Vâkidî derki: Ebû Bekr (r.a)'ın bu sözü üzerine: "Allah size birçok yerde zafer nasib etmiştir ve Huneyn gününde hani çokluğunuz hayretinize gitmişti, halbuki (o çokluk) size hiç bir fayda sağlamamış ve yeryüzü bu kadar genişliğine rağmen size dar gelmişti de dönerek kaçmıştınız" (Tevbe, 25) ayeti geldi. Hevazin kabilesinden öyle kalabalık bir gurup Müslümanları karşıladılar ki, Müslümanlar şimdiye kadar, bu kadar çok bir ordu görmemişlerdi. Vadiye girildiğinde sabahın alacakaranlığı idi. Vadinin ortasından ve kayalıklarından gönüllü küfür ordusu sanki hepsi birtek kişiymişcesine topluca fırlayarak saldırdılar. Öndeki Süleym oğulları süvarileri geri dönüp kaçmaya başladılar, Mekke'Iiler de onların arkasından geri döndü, arkasından da diğer insanlar geri dönüp kaçıştılar. Resulullh (s.a.v.) sağma ve soluna dönerek kaçanlara bakıyor ve; "Ey Allah'ın Ensarı, ey Resulü'nün ensarı! Ben Allah'ın kulu ve Resulü'yüm" buyuruyordu. O gün kaçmadan Peygamberle birlikte Abbâs, oğlu Fazıl b. Abbâs, Ali b. Ebî Tâlib, Ebû Sûfyan b. el-Hâris, Rabîa b. Haris, Eymen b. Ubeyd, Usame b. Zeyd, Ebu Bekir ve Ömer (r.a.)'Iar ve bir gurup insan sebat göstermişlerdi.[465] Yunus, İbni İshâk-Ümeyye b. Abdillah b. Amr b. Osman isnadıyla nakleder: Umeyyeye anlatılmış ki: "Malik b. Avf Müslümanları teftiş etsin diye bir takım casuslar göndermişti. Casuslar Malik'in yanına kollan kesilmiş olarak geri geldiler. Malik, "Vay size, bu haliniz ne?" dedi. Onlar'da, "Dor atlar üzerinde bembeyaz bir gurup adam bize doğru geldi. Vallahi bize temas eder etmez bu gördüğün vaziyet başımıza geldi." dediler. Vallahi bu durum bile Malik'i istediği hedefe gitmekten alıkoyamadı." Bu haber sened yönünden "Munkatı"dır.[466] Rabi b. Enes'in rivayetine göre; O gün yola çıkarken adamın biri, "biz azlıktan dolayı yenilmeyiz" demiş, bu sözde Peygamber (s.a.v.)e ağır gelmiş idi. Bu hususta Allah (c.c); "Ve çokluğunuzun sizi hayrette bıraktığı Huneyn gününde de size zafer nasib etti" ayetini indirmişti. Muaviye b. Sellâm, Zeyd b. Sellam aracılığıyla Ebû Sellâm'dan nakleder: Bana Es-Selûlî anlattı ki ona Sehl b. el-Hanzaliyye -bu konuda- şunları söylemiş: Huneyn günü onlar Peygamber (s.a.v.)'Ie birlikte hareket edip yatsıya kadar süren uzun bir yolculuk yapmışlar. Sehl (r.a.) derki: Öğle namazında ben de Peygamberle beraber bulundum. Bir süvari geldi "Yâ Resûlallah, ben sizin önünüz sıra yola çıkıp şu şu dağlara tırmandım, ben bir de ne göreyim! Hevazin'lilerin hepsi birden;[467] kabilesi, hanımları, develeri ve koyunlarıyla beraber Huneyn vadisinde toplanmışlar...." diye gördüğünü anlattı. Resûlullah (s.a.v.) tebessüm ederek: "Bu, yarınki Müslümanların ganimetidir inşallah!" buyurup, sonra da "Bu gece bize kim nöbetçilik yapacak?" buyurdu. Enes b. Ebî Mersed el-Ganevî "ben beklerim Yâ Resûlallah!" dedi. Efendimiz (s.a.v.) "Öyleyse bin!" emrini verdi. Enes atına binip Efendimizin yanına geldi. Efendimiz (s.a.v.) ona: "Sen şu koyağı karşına alarak en yüksek yerine çıkana kadar git. (Namaz ve tuvalet ihtiyacı haricinde sakın atından yere inme ki) Bu gece senin gittiğin tarafta bulunanların hücumuna uğramayalım.[468] buyurdu. O gece geçip sabah namazı olunca, Nebi (s.a.v.) iki rek'at -sabah sünnetini- kılıp, "Süvariniz'den bir haber alabildiniz mi?" diye sorunca, "Hayır yâ Resûlallah, bir haber alamadık." dediler. Böylece kanaat getirilip namaza başlandı. Resûlullah (s.a.v.) hem namazını kılıyor hem de o süvariyi yolladığı koyağı gözlüyordu. Namazını kılıp selamını verip bitirince: "Müjdeler olsun süvariniz geliyor." buyurdu. Biz de önümüzdeki ağacın dalları arasından koyağa bakmaya başladık. Süvari gelip Resûlullah'ın yanında durdu ve: "Ben Peygamberin emrettiği şekilde gidip şu koyağın en yukarısına varıp durdum. tiğİ şekilde gidip şu koyağın en yukarısına varıp durdum. Sabah olunca -Huneyn vadisindeki iki koyağa da baktım ama hiç kimseyi göremedim!" dedi. Peygamberimiz (s.a.v.) de: "Geceleyin atından indin mi?" diye sorunca Enes b. Ebi Mersed, "hayır! ancak namaz kılmak ve tuvalet ihtiyacını gidermek için indim!" dedi. Efendimiz (s.a.v.) de: "Sen kesinlikle cenneti hak ettin. Bundan sonra -bu tür- nafile amel yapmasan bile bir sakıncası yok" buyurdu.[469] Hadisi Ebû Dâvud nakleder. Yunus b. Bükeyr, İbni İshâk'dan naklediyor: Bana Asım b. Ömer, Abdurrahman b. Câbir aracılığıyla babası Cabir b. Abdillah (r.a.)'tan şöyle haber verdi: Malik b. avf ve beraberindekiler, Huneyn'e doğru hareket edip Resûlullah (s.a.v.)'den önce oraya ulaştı. Vadinin daraldığı yerde ve o civarda harp malzemelerini düzenleyip harbe hazırlandılar. Resûlullah (s.a.v.) ve ashabı da gelip sabahın köründe onların olduğu yere konakladı. Daha insanlar oraya ayak basar basmaz, karşılarında kendilerine doğru hızla saldıran kafir süvarilerini buluverdiler. Ashab -paniğe kapılıp- bozguna uğrayarak geriye doğru kaçışmaya başladı. Hiç kimse kimseye doğru yönelmiyordu. Resûlullah (s.a.v.); "Ey insanlar! Gelin, ben kesinlikle Allah Resulüyüm, ben Abdullah oğlu Muhammed'im." diyerek vadi girişinin sağma doğru çekildi. Ama-ona doğru-meyleden hiç kimse olmadı.[470] Develer birbirine girip kaldı. Resûlullah (s.a.v.) insanların bu halini gördüğünde, beraberinde ehli beytinden bir gurup insanla muhacirlerden bir gurup kalmış idi. Abbas (r.a.) Efendimizin beyaz katırının gem altından tutmuş bir halde, geri kaçmadan Onunla beraber, Hz. Ali, Ebû Sûfyan'la kardeşi Rabîa b. el-Hâris, Fazl b. Abbas, Eymen b. Ümmü eymen, Usame ile, Muhacirlerden, Ebû Bekir ve Ömer (r.a.) sebat etmişlerdi. Yine o gün Hevazin kabilesinden bir adam kızıl devesi üzerine binmiş, elinde uzun bir mızrağa taktığı siyah bir bayrak ile Hevazin'lilerin önünde durmuş, yetişebildiği insanları mızrakla vuruyor, yetişemeyip kaçanları da mızrağını kaldırıp arkasmdakiîere işaret ediyor, onlarda kaçanların peşine düşüyorlardı. (Onlar bu şekilde çarpışırlarken, Hz. Ali ile Ensar'dan biri ona doğru gittiler. Hz. Ali arkasından gelip devesinin ayak kaslarını kesti, adam da kıç üstü yere düştü. Ensarlı da fırlayıp öyle bir darbe attı ki, ayağının baldırını yarısına kadar kesip onu eğerden yere yuvarladı. İnsanlar kılıçla çarpışmaya başladı. Vallahi yenilip kaçanlardan hiç biri daha geri gelmeden esirler Resulü Ekrem'in yanında elleri omuzlarında olarak toplanmaya başla-dılar).[471] Resûlullah (s.a.v.) ile beraber bulunan Mekke halkının kaba huylu adamları bozguna uğrayınca içlerinden bir takım kimseler gönüllerinde sakladıkları kini açığa vurarak dedikodu etmeye başladılar. Bunu duyan Ebû Sûfyan b. Harb: "Onların hezimetleri şehir dışında da sona ermiyecek. Zira fal okları ondan tarafa işaret etmekte ve ok torbasında bulunmaktadır." dedi.[472] İbni İshâk derki: Bize Abdullah b. Ebî Bekr b. Hazm: "Resûlullah (s.a.v.) ile beraber Ebû Sûfyan b. Harb de o gün Huneyn'e geldi ve İslâm olduğunu ilan etmekte idi, ama falcılıkta kullandığı okları hâla torbasında bulunuyordu." diye anlattı.[473] Babası daha önce Uhutta öldürülen Şeybe b. Osman el-Abderî: "İşte bugün intikamıma ulaşacağım, bugün Muhammed'i öldüreceğim" diyordu. Şeybe b. Osman der ki: "Ben böyle diyerek Resûlullah'ı öl- dürmek için dolandım, ama birşey gelip gönlümü bürüdü de öldürmeye gücüm yetmedi. Anladım ki, Resûlullah korunulmaktadır...."[474] İbni İshak der ki: Bana Asım (b. Ömer b. Katâde) Abdurrahman b. Câbir yolu ile Câbir (r.a.)'tan şöyle nakletti: -Resulü Ekrem insanların hezimetle kaçıştığını görünce: "Yâ Abbâs,"Ey Ensar topluluğu, ey semure ağacı altında biat eden topluluk!" diye bağır!" buyurdu. (Ben böyle bağırınca) onlar "Lebbeyk, lebbeyk!" diyerek davete katılmaya başladılar. Onlardan devesine binmek üzere varıp uzananlar binmeye muvaffak olamıyorlardı. Zırhını boynundan geçirip kılıcını ve yayını alarak sesin geldiği tarafa yöneliyordu. Böylece Resûlullah'ın yanında yüz kişi toplanı-verdi. Hemen müşriklerin önünü kesip çarpıştılar. Davetin ilki "Haydin Ey Ensarhlar!" şekli ile Ensara yapıldı. En son davette Hazreçlilere yapıldı. Bunlar harb esnasında çok sabırlı idiler. Resûlullah (s.a.v.) bineğine binip savaşçıların çarpışmasına bakınca: İşte Tandır şimdi kızıştı" buyurdu.[475] Cabir derki: Vallahi daha gidenler geri bile gelemeden Esirler Resûlullah'ın yanında toplanmaya başlamıştı. Allah onlardan kimini katletti, kimini hezimete uğrattı, mallarını, kadınlarını ve çocuklarını da Peygamberine harp ganimeti olarak verdi.[476] İbnü Lehî'a Ebu'l Esved yolu ile Urve b. Zübeyrden, yine (İsmail b. İbrahim de amcası) Musa b. Ukbe'den bu mevzuda şunu naklederler: Resûlullah (s.a.v.) Huneyn'e doğru hareket etti. Mekke halkı da onunla beraber çıktı. Onlardan kimse bu seferden geri kalmadı, gerek atlı gerek yaya, hepsi hatta kadınlar bile yürüyerek geldiler. Onlar duruma bakıp ganimet elde etmeyi umuyorlardı. Resûlullah ve ashabına gelecek olan bela umurlarında bile değildi. Musa b. Ukbe derki: Ashabdan birinden bir kalkan veya kılıç yere düştükçe Ebû Sûfyan b. Harb, Resulü Ekrem (s.a.v.)'e, "düşenleri verinde ben taşıyayım" diye sesleniyordu. Bu yüzden devesinin yükünü çok ağırlaştırmıştı. Urve ve Musa b. Ukbe devamla şöyle anlatırlar: Sabah olunca, kimin gâlib olacağını görebilmek üzere, Ebû Sûfyan, oğlu Muaviye Safvan b. Ümeyye ve Hakîm b. Hizam bir tepenin arkasına çekildi. Reslullah (s.a.v.) katırına binip, safları karşısına aldı. Onlara yapacakları emirleri verip harbe teşvik etti. Onlar bununla meşgulken, müşrikler birden bire sanki tek kişi imiş gibi hep birden hücum ettiler. Müslümanlar gerisin geri kaçıştılar. Haris b. Nu'man derki: "İnsanlar kaçıştığında ben Resûlullah'la beraber kalanların kaç kişi olabileceğini tahminleyip, herhalde yüz kişi kadar kalmışlar, dedim." Bu esnada Kureyşli biri Safvan b. Ünıeyye'nin yanma vardı ve: "Muhammed'le ashabının yenilgisini müjdeliyorum. Vallahi, artık bu yarayı bir daha saramayacaklar!" dedi. Safvan'da, "Sen bana, bedevilerin galibiyetini mi müjdeliyorsun? Vallahi, Kureyşten olan bir Rab, benim için bedevilerden olan Rab'dan daha iyidir" dedi ve kölesini harp sahasına yollayıp, "bir dinle bakayım, kimin parolası konuşuluyor!" dedi. Köle gidip geldi ve "Ben onların, "Ey Abdurrahman oğulları, Ey Abdullah oğulları, Ey Ubeydullah oğulları diye seslendiklerini duydum!" deyince Safvan: "İşte Muhammed galib gelmiştir!" dedi. Huneyn harbinde Müslümanların parolası bu geçen sözlerdi. Harp iyice kızışıp düşman etrafını çevirdiğinde Resûlullah (s.a.v.) devesinin özengilerine basarak doğruldu. Anlattıklarına göre ellerini Allah'a uzatarak şu duayı yapmaya başladı: "Allah'ım ben, bana vadettiğin şey hususunda sana yalvarırını. Allah'ım onların bize üstün gelmeleri asla layık olmaz" sonra ashabına; "Ey Hudeybiye günü biat edenler, haydi Allah'a, Allah'a gelin, Peygamberinizin yanında toplanın" buyurdu. Bir rivayette; "Ey Allah'ın yardımcıları Ey Peygamberin ensarı ve ey Hazreç oğullan!" diye seslenmişti. Ashabından bu sözleri ilan edenlere de bu şekilde söylemelerini emretti. Bir avuç çakıl alıp onu müşriklerin yüz ve alınlarına serpti ve: "Yüzleri kararsın" buyurdu. Ashabı bu davete hemen katıldı. Allah müşrikleri bozguna uğrattı. Müşrik reisi Mâlik b. Avf kaçıp yanında bulunan kendi kavminden bir takım adamla Taif te bir kabileye sığındı, işte bu zaferle birlikte, Allah'ın Peygamberine nasib ettiği bu zaferi ve dinine izzet verişini gören pek çok Mekke'li Müslüman oldu. Bu haber Musa b. Ukbe'nin hadisinin biraz kısaltılmış şeklidir. Urve'nin rivayetinde ise Nebi (s.a.v.)'in katır üzerinde özengilere basarak kalkışı, olmadığı gibi "Ey Allah'ın ensarı!" diyen ibarede yoktur.[477] Şube Ebû İshâk'tan naklediyor: Ebû îshâk der ki: "Ben Berâe b. Azib'i (r.a.), Kays kabilesinden birinin kendisine "Huneyn günü Resûlullah'i bırakıp kaçtınız mı ey Ebû Umara?" diye sorması üzerine ona şöyle dediğini duydum: -Biz ettik- ama Resûlullah asla geri çekilmedi. O gün Hevazin müşrikleri okçuluk görevini üstlenmişti. (Onlar bunda usta idi) Biz düşmanla karşılaşıp onlara saldırınca bozguna uğradılar. Onlar bozulunca bizimkiler ganimetleri almaya yöneldi. Müşrik Hevazin'Hler bize ok yağdırdılar, bu kere biz bozguna uğradık. İşte ben o esnada Resulü Ekrem'i beyaz katın üzerinde gördüm. Ebû Sûfyan yularını tutuyor Nebi (s.a.v.) de: "Ben, hiç yalan yok Peygamberim, ben Abdülmuttalib'in oğluyum" diyordu. Hadisi Buharı ve Müslîm naklediyor.[478] Yine aynı haberi, Buharı ve Müslîm -Şu'beden değil de- Züheyr b. Muâviye yolu ile Ebû İshâktan naklederler. İşte bu rivayette şu ilave vardır: Berâe (r.a.) bu adama: "Hayır-aslında firar etmedik- vallahi Resûlullah asla firar etmedi. Lâkin ashabından tecrübesiz gençlerle, üzerlerinde fazla bir silah olmayan zırhsız piyadeler hızla varıp Hevazin'lilerin okçu bölüğüne rastladılar. Onlar da öyle ok atmaya başladılar ki, neredeyse hiçbir okları boşa gitmiyordu.[479] Müslim ise Zekeriyya b. Ebî Zâide'nin Ebû İshâk'tan naklinde Peygamberimizin "Allah'ım yardımım indir!" diye dua ettiğini ve Berâe'nin; "Vallahi biz harp kızışınca Peygamber'e sığınırdık, bizim en yiğidimiz harpte Peygamberle aynı hizada savaşabilen idi" dediğim ilave eder.[480] Hüşeym, Yahya b. Saîd, yolu ile Amr b. Saîd b. el-Âs'tan nakleder: Bana Siyâbe b. Âsim Huneyn günü Peygamber (s.a.v.)'in; "Ben Atike'lerin (Yani sülâlemde üç Atike adlı kadının, 1- Abdi Menâfoğullarmın anası Atike bînti Hilâl 2- Haşim'in anası Atike binti Mârra 3- Amine'nin babası Vehb'in anası olan Atike binti el-Evkas) oğluyum" buyurduğunu anlattı. Yine bu haberi Ebû Avâne Katâde'den: "Nebi (s.a.v.) gazvelerden birinde: "Ben Atike'Ierin oğluyum" buyurmuştu" dediğini nakleder.[481] Yunus, İbni Şihab-ı Zührî'den naklediyor: Bana Kesîr b. el-Abbâs b. Abdü'l Muttalib, Hz. Abbas(r.a.)'ın şöyle dediğini haber verdi: -Resûlullah (s.a.v.) beraber Huneyn savaşında ben de bulunmuştum. Ben ve Ebû Sûfyan b. el-Haris ondan hiç ayrılmadık. Resûlullah (s.a.v.) beyaz katırı üzerindeydi. Bu katın ona Ferve b. Nüfâse el-Cüzâmî hediye etmişti. Müslümanlarla kâfirler karşılaşınca, Müslümanlar geriye doğru kaçmaya başladılar. Resûlullah (s.a.v.) katırın kâfirlere doğru eştirmeye (koşturmaya) başladı. Ben katırın geminden tutuyordum ki, onu daha hızlı gitmekten alıkoymak istiyordum. Ebû Sûfyan da yuları tutmuştu. Nebi (s.a.v.): "Ey Abbas! Semuru ağacı altında biat edenlere seslen!" buyurdu. Abbas (r.a.) der ki: Abbas (r.a.) gayet gür sesli idi. Ben olanca gücümle: "Ey Semure ağacı altında biat edenler!" diye öyle bir bağırdım ki, Vallahi benim sesimi duyduklarında; tıpkı yavrusunun sesini duyup da ona doğru fırlayan inek şefkati ile geri döndüler ve "Yâ Lebbeykâh yâ Lebbeykâh diye bağırdılar. Böylece onlarla kâfirler çarpışmaya başladı. Ensar arasında harbe davet parolası, "Yâ ma'şera'l-Ensâr, yâ Ma'şera'l-Ensâr şeklinde idi. Sonra bu davet sadece Haris b. Hazreç oğullan adına yapılarak, "Yâ benî'l-Hâris b. Hazreç, yâ benî'l-Hâris b. Hazreç" diye seslenildi. Resûlullah (s.a.v.) devesi üzerinden uzanırcasına onların çarpışmasına bakarak: "İştebu fırının tam kızıştığı andır" buyurdu. Sonra yerden bir avuç çakıl alıp bunları kâfirlerin yüzlerine attı ve ardından: "Muhammed'in Rabbine andolsun ki, onlar artık yenilmişlerdir1' buyurdu. Abbas der ki: Ben hemen dikkatle bakmaya başladım. Gördüğüm kadarıyla savaş aynı şekilde cereyan ediyordu. Vallahi Nebi (s.a.v.) bu çakılları onlara atar atmaz müşriklerin gücünün zayıfladığını ve tek çarenin geri kaçmaları olduğunu görüyordum. Hadisi Müslim rivayet etmiştir.[482] Ma'mer b. Raşîd, Zûhrî yolu ile Kesîr b. Abbas'dan bu isnadla bu hadisi aynı şekilde nakleder. Ancak -Ferve b. Nüfâse yerine Ferve b. Nûânıe el-Cüzâmî adım verir. Bu rivayette Efendimiz: "Yenildiler, Kabe'nin Rabbine yemin olsun ki yenildiler, Kabe'nin Rabbine yemin olsun yenildiler" buyurmuştur.[483] İkrime b. Ammâr der ki: Bana İyas b. Seleme babası Seleme b. Ekva' (r.a.)'ın kendisine şöyle dediğini anlattı: -Resûlullah (s.a.v.)'le beraber Huneyn gazvesine gitmiştik. Düşmanla yüzyüze gelince hemen ilerleyip bir tepeye çıktığım anlayamadım. Sonra adamlara baktım gördüm ki, onlarda bir başka tepeye çıkmışlardı. Müslümanlarla onlar çarpışmaya başladılar. Müslümanlar birden geri döndü. Ben de kaçarak geri dönmeye başladım. Üzerimde iki parçadan oluşan birini don diğerini gömlek yerine kullandığım bir elbisem vardı. Acelemden don olarak giydiğim çıktı bende ikisini birden kuşanarak kaçarak giderken Resululah (s.a.v.)'e rastladım. Kır renkli katırının üzerinde idi. Beni görünce; "İbnü'1-Ekva her halde dehşetli bir şey görmüş olacak" buyurdu. Kâfirler Peygamberin etrafını çevirince katınndan indi, sonra topraktan bir avuç toprak aldı ve bunu onların yüzlerine fırlatıp "Yüzler kararmıştır" buyurdu. Allah'ın onlardan adam olarak yarattığı her kişinin gözüne bu topraktan girdi. Düşmanlar bozulup gerisin geriye kaçmaya başladılar. Allah onları bozguna uğrattı. Resûlullah'da ganimetlerini Müslümanlar arasında paylaştırdı. Hadisi Müslim rivayet etmiştir.[484] Ebû Davûd Müsnedinde der ki: Bize Harnmâd b. Seleme, Ya'lâ b. Atâ, Abdullah b. Yûsr (ebû Henmanı) isnadıyla Ebû Abdirrahman el-Fihrî (r.a.)'tan şöyle anlattığını nakleder: Huneyn savaşında Resûlullah (s.a.v.)le beraber bulundum. Biz sıcağın şiddetle kaynadığı bir günde yola çıkmıştık. Bir ağacın gölgesi altında konakladık. Gün orta vaktini geçince harb edevatımı kuşandım, atıma bindim ve Resûlullah'a geldim. Efendimiz çadırındaydı. Selam verip, "Yâ Resûlallah şu vakit gidiş vakti değil mi?" dedim. O da "Evet" buyurup "Yâ Bilâl!..." diye seslendi. Bilâl (r.a.) -istirahat ettiği- gölgesi kuş gölgesi kadar küçük olan Semure ağacının altından öyle hızlı fırladı ve "Lebbeyk ve Sa'deyk buyur canım sana feda olsun! dedi. Efendimiz: "hemen atımın eğerini vur!" buyurdu. Bilâl iki tarafı liften yapılma bir semer getirdi ki, ne allı ne pullu, (sıradan bir şey) Onu hayvanın sırtına vurdu. Resûlullah bindi, biz de binip sonra tekrar yola koyulduk. Düşmana rastgeldiğimizde safımızı tuttuk. Atlılar birbirine yaklaşınca çarpışmaya başladık. Müslümanlar dönüp kaçmaya başladı. Nitekim Allah bunu Kurân'da bahsediyor. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.); "Ey Allah'ın kulları! Ben Allah'ın kulu ve Resulüyüm. Ey Muhacirler! Ben Allah'ın kulu ve Resulüyüm." buyurup sonra atından atladı, Bana, Peygambere orada daha yakın olan biri anlattı ki, Nebi (s.a.v) bir avuç toprak alıp onu düşmanın yüzüne savurdu ve; "Yüzler çirkinleşti!" buyurdu. Ravi Ya'lâ b. Atâ der ki: Bize, o gün müşrik olan o kavmin çocukları babalarından naklettiler ki, onlar: "Bizden o gün ağzına ve gözüne toprak dolmayan kimse kalmadı. Hem o esnada gökle yer arasında, tıpkı demirin, demir leğene sürtüldüğündeki çıkan ses gibi bir ses işitildi" demişler. Böylece Allah onları hezimete uğrattı.[485] Abdû'l-Vâhid b.Ziyâd derki: Bize Haris b. Hasıyra, Kasım b. Abdirrahman yoluyla Babasından, İbni Mes'ûd (r.a.)'ın şöyle dediğini haber verdi: -Huneyn günü ben Resûluîlah (s.a.v.)'le beraberdim. İnsanlar onu bırakıp kaçıştılar. Ben muhacir ve ensardan oluşan seksen kişiyle beraber sebat edip kaldım. İşte Allah'ın o anda kendilerine sekinet indirdiği kimseler bunlardı. Resûlullah katırı üzerindeydi ve hep ileri gidiyordu. Katırı birden bire sapınca Efendimiz semerden sarktı. Hemen onu kendi istikametine doğru çevirdi. Ben: "Allah seni yüceltsin, doğrul! dedim. Bana: "Bana bir avuç toprak alıver" buyurdu. Toprağı alıp O'na verdim. Toprağı müşriklerin yüzüne saçtı. Gözleri toprakla doldu. Efendimiz: "Muhacir ve Ensar nerede?" buyurdu. Ben: "Onlar işte şuradalar" dedim. "Onlara seslen!" buyurdu. Ben onları çağırdım. Onlar sanki şimşek gibi kılıçları sağ ellerinde geldiler. Müşrikler de yüzüstü geri kaçtılar.[486] İmam Buharı Tarih-i Kebîrin'de der ki: Bize Ebû Âsim, Abdullah b. Abdirrahman et-Tâifî'den o da Abdullah b. Iyaz b. el-Haris aracılığıyla babası Iyaz'dan şöyle dediğini anlattı: - Resûlullah (s.a.v.), oniki bin kişilik bir ordu ile Hevazin kabilesinin üzerine yürümüştü. Huneyn günü bu (Hevazin'Ii) Taif halkından Bedir'de öldürülen insan sayısı kadar adam öldürüldü. Resûlullah (s.a.v.) bir avuç çakıl alıp bunları yüzüme serpti. Biz de hezimete uğradık.[487] Ca'fer b. Süleyman, Avf-Ümmü Bürsün'ün kölesi Adurrahman ya'la ile Huneyn harbine kâfir olarak katılmış olan birisinden şöyle rivayet ediyor: -Biz harbde karşı karşıya gelince Müslümanlar bize -keçiden- süt sağacak zaman kadar bile dayanamadılar. Bizde gelip Peygamberin önünde kılıçlarımızı sallayarak dolaşıyorduk. Onu tam ortamıza alıp etrafını çevirmiştik ki, ne görelim, bizimle Onun arasında güzel yüzlü adamlar vardı. Bize: "geri dönün yüzler kararmiştr!" dediler. İşte biz bu sözden dolayı bozulup hezimete uğradık. Bu, isnadı Ceyyid (gayet sağlam) olan bir haberdir.[488] Velîd b. Müslim ve bir başka âlim derler ki: Bana Abdullah b. Mübarek, Ebû Bekr el-Hüzeli'nin ikrime aracılığı ile Şeybe b. Osman'dan şöyle anlattığı rivayet etti: -Huneyn savaşında, Peygamberi, etrafında kimse kalmamış olarak görünce babamla amcamı ve onları Ali ile Hamza'nın öldürdüğünü hatırladım. Kendi kendime: "İşte Muhammed'den intikamı bugün alabileceğim" deyip hemen sağ tarafına dolaştım. Baktımki Abbas ayakta önümde duruyor, üzerinde öyle beyaz bir zırh vardı ki sanki üzerine konan tozları bile gösteren bir gümüştü. "Amcası O'nu rüsvay ettirecek değil ya!" deyip oradan ayrılıp sol tarafına geçtim. Baktım orada da Ebû Sûfyan b. el-Hâris duruyor. Yine, "Bu da amcasının oğlu, onu yardımsız koymaz!" diye düşündüm. Sonra onun arkasına geldim. Öyle ki, aramızda ona kılıçla bir hamlede saldıracağım kadar bir mesafe kalmıştı ki, onunla aramızda ansızın yıldırım çakar gibi bir ateş parçası yalındandı. Ateşin beni yakacağından korktum. Elimi gözüme koyup geri geri gittim. Resûlullah (s.a.v.) bana baktı ve; "Yâ Şeybe, yâ Şeybe yaklaş bana" buyurup sonra da, "Allah'ım! Şeytanı ondan uzaklaştır" diye dua etti. Ben gözümü Ona çevirdim. O anda bana Onun gözümden ve kulağımdan daha sevimli olduğunu farkettim. Nebi (s.a.v.) bana: "Yâ Şeybe, Kâfirlerle savaş" buyurdu. Bu gerçekten garib bir haberdir.[489] Eyyûb b. Câbir, Sadaka b. Saîd yolu ile Şeybe'nin oğlu Mus'ab'dan babası Şeybe'nin şöyle dediğini anlatır: "Huneyn günü ben de Resûlullah'la beraber gelmiştim. Vallahi oraya ne Müslüman olduğumdan ne de onu tanıdığımdan değil, sadece Hevâzin kabilesinin Kureyş'e üstün geleceği onuruma dokunuyordu. Ben Onun yanında durup: "Yâ Resûlallah, ben alaca renkli atlar görüyorum!" dedim. Bana: "Yâ Şeybe! O dediğini ancak kâfirler görür" deyip elini göğsüme koyup: "Allah'ım Şeybe'ye hidayet et!" diye üç kere tekrarladı. Artık Allah'ın yarattıklarından hiçbiri bana ondan daha sevimli değildi." Şeybe hadisinin gerisini aynen yukardaki gibi; çarpışmayı, Müslümanların kaçışını, Abbas'ın nida edişini, Nebi (s.a.v.)'in yardım dile-yişini ve müşriklerin hezimetini anlatır.[490] îbni îshâk, Hevazin'den bir adamın, Mâlik b. Av'f in Müslüman olduktan sonra oraya beraberce gidişlerini anlatan şu şiirini nakleder:[491] -Hatırla onların toplanıpta insanlara doğru gidişini! Malik'in o gün üzerinde sancaklar salınıyordu. -Mâlik, o gün herşeye mâlikti. Üstünde başka lider yoktu. Huneyn günlerinde üzerindeki tac pırıl pırıl parlıyordu. -Nihayet insanlarla karşılaştılar. İnsanların en hayırlısı onlara geliyordu. Üzerlerinde tolga, zırh ve kalkan vardı. -İnsanlara saldırdılar, hatta Peygamberin etrafında kimseyi görmüyorlardı. Hatta karanlık öyle iken basmıştı. -Sonunda Cebrail zaferle geldi. Onların kimi kaçmış bizden kimide gırtlaklanmıştı. -Eğer bizimle savaşan Cebrailden başkası olsaydı o takdirde kılıçlarımız yine bizi koruyacaktı. -Bozguna uğradıklarında Ömeru'l Faruk vefa gösterdi de bir darbe ile atının eğeri kana bulandı.[492] İmam Mâlik Muvatta adlı eserinde Yahya b. Saîd -Ömer b. Kesîr b. Eflah- Ebû Katâde'nin kölesi Ebû Muhammed isnadıyla Ebû Katâde (r.a.)'tan naklediyor: -Huneyn günü Resûhillah'la beraber çıktım. Düşmanla karşılaştığımızda ilk raundu biz kazanmıştık. Müşriklerden birinin Müslümanlardan bir adamı altına aldığını gördüm. Hemen ardına dolanıp boynu ile omuzu arasındaki kuma kılıcı İndirdim. Adam kalkıp bana saldırdı, beni kucaklayıp Öyle bir sıktı ki, ölümün yelini hissettim. Lâkin devam edemedi, ölüm ona yetişince beni koyuverdi. Ben gidip Ömer (r.a.)'a yetiştim ve "İnsanlara ne oldu?" diye sordum. O da "ne yapalım Allah'ın emri böyle" dedi. Sonra insanlar geri geldi. Resûlullah (s.a.v.) oturdu ve: Kim birini-harpte-öldürür ve üzerinde buna delil bulunursa ö-lenin harp malzemeleri (üzerinde çıkanlar) öldürene aittir11 buyurdu. Ben kalkıp, "bana kim şahit olur?" dedim. Sonra oturdum. Sonra Nebi (s.a.v.); "Kim bir kâfiri öldürür ve buna delili varsa, onun harp ağırlığı öldürene ait olacaktır11 buyurdu. Kalkıp, "bana kim şahit olacak!" deyip oturdum. Efendimiz aynı sözü üçüncü kere söyleyince yine kalktım. Efendimiz (s.a.v.); "Yâ Ebû Katâde sana ne oluyor?" buyurunca durumu ona anlattım. Toplumdan birisi: "Bu adam doğru söylüyor Yâ Resûlallah!, O ölü-. nün harp malzemeleri bendedir. Ancak sen bunu razı et de bu eşyaları bana versin!" dedi. Bunu duyan Ebû Bekir (r.a.): "Hayır, o takdirde Nebi (s.a.v.) bu e-devatı, Allah ve Resulü yolunda çarpışmakta olan Allah'ın aslanlarından bir aslana vermeyecek de, sana verecek demektir vallahi olmaz!" dedi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.)de; "Değru söylüyor, hadi malı sahibine ver!" buyurdu. O da bunları bana verdi. Ben zırhı sattım, parasıyla Seleme oğulları yurdunda bir hurma bahçeciği aldım. Bu benim İslâm'da kazandığım ilk malımdı. Hadisi Buharı ve Müslim de naklediyor. Ebû Dâvud'da bu hadisi El-Ka'nebî 'den nakleder.[493] Hammad b. Seleme, İshâk b. Abdillah aracılığıyla Enes (r.a.)'tan Nebi (s.a.v.)'in, Huneyn savaşı gününde: "Kim bir kâfiri öldürmüş ise, onun üzerinde çıkan malzemeler öldürene aittir" buyurduğunu nakleder. Hadis sahihtir.[494] Yine aynı isnad ile Enes (r.a.)'tan şöyle dediği nakledilir: -Huneyn savaşı günü Ebû Talha, Ümmû Süleym'e rast geldi. Ümmü Süleymde hançer vardı. Ebû Talha, "Yâ Ümmü Süleym! bu yanındaki hançer niye?" diye sordu. Kadın da: "Vallahi eğer onlardan birisi bana yaklaşacak olursa karnım deşeyim diye düşünüyorum" dedi. Ebû Talha da Peygamber'e anlattı. Nebi (s.a.v.) ona "bu hançerde ne?" diye sorunca aynı cevabı verdi. Resûlullah gülmeye başladı. Ümmû Süleym, "Yâ Resûlallah! seni bırakıp kaçışarak hezimete sebeb olan şu Tulekâ'yı (Yani Mekke fethinden sonra Efendimiz (sav)'in öldürmeyip af ederek düşünme süresi verdiği kimseler öldürsene" dedi. Nebi (s.a.v.)de: "Yâ Ümmü Süleym! Allah bu kadarını kafi görmüş ve en iyisini yapmıştır," buyurdu. Bu hadisi Müslim rivayet eder.[495] [460] Bu şekildeki izah Zehebî'nin adeti değilsede, olayı bu şekilde veren Beyhakî olduğundan Zehebî aynen ona uyuyor. [461] İbni Hişâm 4/122; Beyhakî Delâil 4/121; Taberî 3/72; İbni Sa'd 2/150; Vâkidî Meğazî 3/885-892. [462] Ust kaynak. [463] İbni Hişâm 4/122; Beyhakî Delâil 8/321; Taberî 3/72. [464] Metinde alt üst olup "Avf b. Malik" yazılı isede doğrusu Malik b. Avfdır. [465] Vâkidî bu konuyu onbir sayfa ile izah eder 3/889-900; îbni Hişâm 4/124; İbni Sa'd 2/130; Taberî 3/74; Urve Meğazî sayfa 215; Beyhakî Delâil 5/124. [466] İbni Hişâm 4/122; Beyh. Delâil 5/123; Taberî 3/82; Vâkidî 3/892 ve devamı. [467] "Bekrate Ebîhi" hakiki anlamı yoktur. "El-Bekratû" çıkrık, makara anlamına gelir. Burada ise istiare yolu ile "Tamamı birden gelip, hiç biri geri kalmadı" demektir. [468] Parantez arası Vakîdi'nin rivayetindendir. Mana o zaman tam anlaşılıyor. Birde Zehebî metninde "Uğranmıyalım" yerine "Uğranılmasın" diye geçerki, Ebû Dâvûd rivayetine göre tashih ederek terceme ettik. [469] Ebû Dâvûd Cihad 2501; Beyhakî Delâil 5/126; Vâkidî 3/893, 894; Bey. S. Kübra 9/119; Hakim 2/84; Taberânî K. 6/116. [470] Bu "Yensenî" kelimesi İbni Hişâm ve Beyhakî'nin Delâilinde "Felâ Şey' " diye geçerse de, doğrusu Zehebî metnindekidir. [471] Parantez arası Sübülü'l Hûdâ'daki rivayetten alınmıştır 5/471. [472] İbni Hişâm 4/124; Beyhakî Delâil 5/128; Taberî 3/73; Vâkidî 3/898; El-Kamil fit-Tarih 2/263. [473] Beyhakî Delâil 5/128; Vâkidî Meğazî 3/896. [474] İbni Hişâm 4/124; Beyh. Deiâil 5/128; Vâkidî Meğazî 3/910; Taberî 3/75; El-Kamil 2/263. [475] El-Vatis: Fırın, Tandır ve çukur ocak iken, mecazen Harp anlamındadır. Bu cümle bu şekilde Efendimiz (s.av)'den önce araplar arasında hiç duyulmayan bir tabirdir. Unut harbinde Ebû Izze el-Cumehî'ye söylediği "Mü'min bir delikten iki defa sokulmaz" hadisi de böyledir. Bu savaşa Evtas denilmesi de bu sebepdendir. [476] Beyhakî Deiâil 5/129; İbni Hişâm 4/125; Vâkidî 3/899; Taberî 3/76 İbni Sa'd 2/151; EI-Kamil 2/263; Müsned 1/207; Tab. Kebîr 7/358. [477] Urve Meğazî 214, 215; Beyhakî Delâil 5/131, 132; Eddürer, 226; "Şâhet'il-Vucûh" hadisi için bak. İbni Ebî Şeybe 14/230; Daremî Sünen 2/220; Müsned 5/286; Taberânî 3/227; Buhârî Tarih-i Kebîr 8/317; Taberî Tefsir 9/13, 10/71, 73; İbni Sa'd 2/156; Müslim 1778. Dr. Ömer A. Tedmurî bu kısmın dip notunda, Zehebî'nin Urve rivayetindeki eksik demesine itiraz eder ve bu kısmın Urve'nin Meğazî'sinde mevcut bulunduğunu söyler. Tabi bu rivayet Zehebİ'yi bağlamaz. Zîra Zehebî bu rivayeti o "Meğazî'den" değil, Beyhakî'nin Delâil'inden nakleder ki, Zehebî'nin sözleri Beyhakî'de de vardır. [478] Buhârî Meğazî 65/54; H. 4315 ve Cihad 56/52. h. no: 2864, 2874; Müslim Cihad 1776; Beyh. Del: 5/133; Tirmizî 1738; Müsned 4/280, 289, 304; İbni Ebî Şeybe 14/251. h. no: 18829, 18830; Daramı 1/289; Bey. S. K. 9/155; BuhârîT. Sağîr 1/6; Ebû Nuaym Hıiye 7/132; Tahâvî Müş. 2/40; Tab. Kebîr 6/43, 7/357; Said b. Mansur 2839; Temhîd 6/489. [479] Buhârî Cihad 56/97. h. no: 2930. [480] Müslim 1776/79; Beyhakî Delâil 5/134; İbni Ebî Şeybe 14/522. h. no: 18829. [481] Said b. Mansur 2840, 2841; Taberânî Kebîr 7/201. h. no: 6724; Beyhakî Delâil 5/136. [482] Müslim Cihad 1776/76; Beyhakî Delâil 5/138, 139; İbni Hişâm 4/125; Taberî 3/76; Vâkidî 3/899; İbnü'l Esîr el-Kamil 2/263; Hakim 3/328; Beğavî Sünne 14/32; Vâkidî 3/898. [483] Müsned 1/207; Müslim 1775/77; İbni Sa'd 2/155 Abdürrezzak 5/379, 380. h. no: 9741; Beyh. Delâil 5/139. [484] Müslim Cihad 1777/81; Beyh. Delâil 5/140; İbni Ebî Şeybe 14/532. [485] Zehebî'nin sadece son bölümünü aldığı kıssayı önemine binaen kaynaklarından naklettik. E. Dâvud-u Tayalîsi Müsned h. no: 1372; Ebû Dâvûd sünen 5233; İbni Ebî Âsim EI-Âhâd 863; Daramî 2/219; Taberânî Kebîr 22/741; Dölâbî 1/42; İbni E. Şeybe 14/529, 530; Müsned 5/286; Beyh. Delâil 5/141; İbni Sa'd 2/156, 5/455. Ravî Abdullah b. Yesâr Ebû Hemmâm Meçhuldür. Ancak ona İbni Hibban sika der. Ebû Dâvûd bu hadisi "Nebil asîl" bir hadis diye övüp Hamnıad b. Seleme rivayet ettiği için makbul sayar. [486] Müsned 1/433, 454; Beyhakî Delâil 5/142; Hakim 2/1 17; Taberânî K. 10/209, 11/285; İbni Sa'd 2/157. [487] Buhârî Tarih-i Kebîr 7/19; Beyhakî Delâil 5/142; Beyhakî burada der ki: "Buhârî Tarih'inde bu haberi rivayet eder, ama Iyaz'ın nesebine dair bilgi vermez." [488] Beyh. Delâil 5/143; Vâkidî 3/906 da buna benzer ifadelerle Amr b. Abdullah yolu ile adını vermediği birinden nakleder. [489] Vâkidî 3/909, 910; Beyhakî Delâil 5/145; İbni Hişâm daha kısa olarak 4/125; Taberî 3/75; Tehzîb-i Tarihi Dımışk 6/350; Taberânî Kebîr 8/358. [490] Beyhakî Delâil 5/146; Taberânî Kebîr 7/357. [491] Zehebî şiir sanki Malik'in gibi bir ifade kullanırsa da biz İbni Hişâm rivayetine göre düzelttik. Şair belli değildir. [492] İbni Hişâm 4/137; Beyhakî Delâil 5/147. [493] Buhârî Fezaü'l Humus 57/18; Megazî 64/54 Buyu 34/37; Müslim 1751/41; Ebû Dâvûd Cihat 2717; Beyhakî Delâil 5/148; Müsned 5/12, 295, 306; Tirmizî 1562; Bey. S. Kübra 6/220, 306, 8/133, 9/205; Şafiî Müsned 233; Muvatta1454. [494] Müslim Cihad 2718; İbni Ebî Şeybe 14/524. h. no: 18834 ve 12/369; Tahâvî S. M. Âsâr 3/247; Müsned 5/306. [495] Müslim Cihad 2718; Müsned; 3/109, 190, 279, 286; İbni Konu Başlığı: Ynt: Huneyn savaşı Gönderen: Mehmed. üzerinde 25 Ağustos 2021, 19:43:34 Esselamü aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun
Konu Başlığı: Ynt: Huneyn savaşı Gönderen: Sevgi. üzerinde 27 Ağustos 2021, 03:10:07 Aleyküm Selâm. Bilgiler için Allah sizlerden razı olsun kardeşim
|