๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Tarihül-İslam => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 17 Nisan 2011, 14:03:08



Konu Başlığı: Huneyn ganimetlerinin bölüştürülmesi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Nisan 2011, 14:03:08
Huneyn Ganimetlerinin Bölüştürülmesi


İbni İshâk anlatıyor: Sonra Resûlullah (s.a.v.) yola çıkıp Ruhayl ü-zerinden insanlarla birlikte Ci'râne'ye kadar gelip konakladı. Berabe­rinde Hevâzin esirlerinden altı bin kişi vardı. Deve ve koyunların sayısı ise hiç bilinmiyordu.[521]

Mu'temir b. Süleyman, babası Süleyman-Es-Semt isnadıyla Enes (r.a.)'m şöyle dediğini anlatır:

-Mekke'yi fethetmiş ve ardından Huneyn vadisine harbe çıkmıştık. Müşrikler o güne kadar gördüğüm en iyi tanzim ile düzenli bir ordu kurup gelmişlerdi. Öne süvarileri saf tutturmuşlar, sonra piyade savaş­çılar saf olmuş. Onların arkasında da kadınlar dizilmişlerdi .Kadınlardan sonra koyunlar, koyunların ardına da hayvanlar dizil­mişti. Bizde çok kalabalık idik, sayımız altı, bine ulaşmıştı.

-Ravi derki: Enes sanıyorum sadece Ensarın sayısını söylüyor. Bi­zim süvarilerin yan kanat komutanı Halid b. Velîd idi. Harp başlayınca bizim süvariler bizim arkamıza sığındılar. Çok geçmeden bizim süva­riler dağıldı ve bedeviler firar ettiler. Resûlullah (s.a.v.)de:

"Ey Muhacirler, ey muhacirler gelin, Ensar'lar ey Ensarlar gelin!" diye seslendi. Enes der ki: Bu benim kavmimin-yada amcala­rımın- hadisidir. Efendimizin sesini duyunca, "Lebbeyk Yâ Resûlallah!" dedik. O da yammıza-gelip, önümüze- geçti.

Allah'a yemin olsun ki, daha biz müşriklerin yanına gelmeden onlar bozguna uğradı. Biz de onların bıraktığı bu malları aldık. Sonra da Ta­ife gittik. Onları kırk gün kuşatma altında tuttuk. Sonra Mekke'ye dö­nüp orada konakladık. Nebi (s.a.v), bir kişiye yüz deve veriyordu, ensar kendi aralarında konuyu görüşüp, "Savaşana versin, ama savaşmayana vermesin" dediler. Bu söz Peygamber'e ulaşınca, muhacir ve ensarın lider konumunda olanların yanına girmelerini emretti. Bizde çadıra girdik ve orayı tıklım tıklım doldurduk ve:

"Yanıma yalnız Ensarh olan girebilir" buyurdu. Bize: "Ey Ensar topluluğu! diye üç kere seslendi ve: "Bana gelen bu söz ne?" buyurdu. Onlar: "Sana ne ulaştı? Yâ Resûlallah!" dediler. Efendimiz (s.a.v.) de:

Siz, insanların malı götürüp, sizin de Allah'ın Peygamberini gö­türüp evinize koymanıza razı olmaz mısınız?" buyurdu, ensar, "Biz razı olduk bile" dediler. Nebi (s.a.v.) de:

Eğer insanların hepsi bir yola girse, Ensar da başka bir yola girse, ben de Ensar'ra yoluna girerdim" buyurdu. Onlar da: "Yâ Resûlallah! Razı olduk" dediler. O da, "Razı olun" buyurdu. Hadisi Müslim rivayet etmiştir.[522]

İbni Avn'da, Hişam b. Zeyd isnadı ile Enes (r.a.)'ın şöyle dediğini rivayet eder: Huneyn harbi günü gelip çatınca (Hevazin ve Gatafan kabileleri, Peygamber'e karşı savaş için pekçok kuvvet topladılar. Ne­bi (s.a.v.)'in de on bin veya daha fazla gücü vardı. Beraberinde Mekke fethinde affa uğrayan "atlılar"da vardı.

Müşrikler hanımları ve çocuklarıyla gelip, onları saflarının arkasına aldılar. Harp başlayınca bu "atlılar" kaçıverdi. Resûlullah sağına dö­nüp "Ey Ensar!" dedi. "Lebbeyk!" seninleyiz dediler. Soluna dönüp; "ey ensarlılar" dedi. "Lebbeyk seninle beraberiz" dediler. Resûlullah atından yere indi ve iki taraf savaşa başladı. (Müşrikler yenildiler.)

O gün Nebi (s.a.v.) çok ganimet aldı ve bunları Muhacirler ile, bu "Tulekâ" denen affa uğrayan Mekke'liler arasında bölüştürüp Ensâr'a birşey vermedi. Ensar da: "harp zamanında biz davet ediliyoruz, ga­nimet bizden başkasına veriliyor" dediler. Bu söz Peygamber'e ula­şınca onları bir çadırın altında topladı ve onlara "kendine ulaşan sözle­rinin mahiyetini" sordu. Onlar sustular.

Bunun üzerine Nebi (s.a.v.): "Siz, insanların dünyalığı alıp gi­derken, sizin Allah'ın Resulünü alıp götürerek evinize katmanıza razı olmaz mısınız?" buyurdu. Onlar da, "Yâ Resûlallah! Tabî razı oluruz" dediler. Nebi (s.a.v.) de: "Eğer bütün insanlar bir vadiye gitse, Ensar'da bir koyağa gitse, kesinlikle ben Ensar'm gittiği ko­yağı seçerdim" buyurdu.

Bu hadis, Buharı ve Müslim'in ittifakla rivayet ettikleri haberdir.

Şuayb ve diğerleri Zührî'den naklediyor: Bana Enes (r.a.) anlattı ki: Ensardan bazı adamlar: "Huneyn harbinden sonra Allah (c.c.) Pey­gamberine Hevazin'1 ilerden ele geçen malları harp ganimeti olarak nasib edip te, Nebi (s.a.v.) de Kureyş'ten olan adamlara develerden yü­zer tane verince, dedikodu edip; "Allah (c.c.) Peygamberine mağfiret etsin, Kureyş'e verip bizi terkediyor, halbuki bizim kılıçlarımızdan on­ların kanları damlıyor" dediler.

Onların bu sözleri Peygamber'e anlatıldı. O da haber salıp onları deri bir çadırın altında topladı. Onlarla beraber başkalarını çağırmadı. Toplandıklarında;

"Sizden   bana   ulaşan   dedikodunuzun   gerçeği   ne?"   dedi. Ensar'ın fakih olanları: "Yâ Resûlallah! içimizde fikir sahibi olanlar hiç birşey söylemediler. Ama bazı yaşı küçük olanlarımız "o size ula­şan sözleri" söylediler." dedi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.): "Ben, bir takım (İslâm'a yeni girmiş) küfür döneminden yeni kurtulmuş insanlara, kalblerini İslâm'a ısındırayım diye bu mal­dan (fazlasıyla) veriyorum. İnsanlar bu malı götürürken, siz, Al­lah'ın Peygamberini kendi yerinize götürmeyi istemez misiniz?

Vallahi, kesinlikle sizin buradan alıp geri götüreceğiniz, onların götüreceklerinden daha hayırlıdır" buyurdu. Onlar da "biz buna ke­sin razı olduk" dediler de Nebi (s.a.v.);

-Siz, benden sonra çok şiddetli bir şekilde kayırma yapıldığını göreceksiniz. Allah ve Resulüne kavuşana kadar (ölene) sabredin. Zira ben (kevser) havuzun başında olacağım" buyurdu. Enes (r.a.) "biz sabretmedik" derdi. Hadis muttefekun aleyh'tir.[523]

İbni îshâk anlatıyor: Bana Asım b. Ömer b. Katade Mahmut b. Lebîd aracılığıyla Ebû Saîd el-Hudri (r.a.)'tan nakletti:

Resûlullah (s.a.v.), Kureyşin bu "Mûellefe-i kulûb" (kalbleri ısındı-rılanlar) denen adamlarıyla, diğer araplar arasında Huneyn mallarını taksim ettiğinde bundan Ensara az ya da çok birşey vermemişti. Ensardan bir oymak bundan dolayı içlerinde huzursuzluk duydular. İç­lerinden birisi: "Artık Peygamber kendi kavmini buldu (ya bizi unut­tu)" dedi. Sa'd b. Ubade Peygamber'e gidip bunları anlattı. Efendimiz(s.a.v.);

"Ya Sa'd sen bu konuşmalarda hangi tarafı tutun?" buyurunca O, "bende o toplumdan biriyim!" dedi. Efendimiz öfkelenip: "Kav­mini topla ama başkası olmasın" buyurdu.

Sa'd onları topladı ve içeri başkasını almadı. İzin alan birkaç muha­ciri ise bıraktı. Sonra Nebi (s.a.v.) yüzünden öfke okunarak geldi ve: "Ey Ensar! Ben sizi delalet içinde bu İmam iş mıydım. Allah size hi­dayet etti." buyurdu. Onlar, Allah ve Resulünün öfkesinden Allah'a sığınırız, evet" dediler. Nebi (s.a.v.):

"Ben sizi fakir bulmamışmiydım, Allah sizi zengit etti? buyurdu. Onlar aynı şeyi dediler. Nebi (s.a.v.);

"Ben sizi birbirinize düşman bulmadım mı, Allah kalplerinizi ısıttı alıştırdı? buyurunca, yine "evet" dediler. Efendimiz; "cevab vermeyecekmisiniz? diye sorunca "ne diyelim Allah ve Resulü daha iyi bilir" dediler. Peygamber (s.a.v.) de:

"Dileseydiniz siz de bana: "biz seni kovulmuş bulup barındır­madık mı? seni fakir bulup malımızı bölüşmedik mi? Yardımsız kalmışken yardım etmedik mi? derdiniz, hem doğru söylemiş, hem de doğruluğunu tasdik ettirirdiniz" buyurunca ağlaşıp "Allah ve Resulü minnet sahibidir" dediler. Nebi (s.a.v.)de:

"Siz, benim sırf kalblerini İslâm'a alıştırmak için, bir kavme verdiğim dünyalıktan dolayı içinizde bir hazımsızlık mı buldunuz. Halbuki ben sizin, İslâm'daki Allah'ın size taksim ettiği şeye gü­venerek sizi bırakmıştım." buyurdu. Sonra ellerini açıp Ensar'a du­ada bulundu. Ebû Saîd (r.a.) burada aynen Enes hadisindeki Efendimi'inzin söylediği sözleri nakletti.[524]

Sûfyan b. Uyeyne, Amr b. Saîd b. Meşrûk-babasi Mesrûk-Abâye b. Rifâ'a b. Rafı b. el-Hadîc yolu ile dedesi Rafî b. Hadîc (r.a.)'m şöyle dediğini rivayet eder:

-Resûlullah (s.a.v.) bu "müellefei kulûb'a" Huneyn esirlerinden vermiş ve herbirine yüz deve düşmüştü. Ebû Sûfyan b. Harb'e yüz, Safvân b. Ümeyye'ye yüz, Uyeyne b. Hısm'a yüz, Ekra b. Habîs'e yüz, Alkame b. Ulâseye yüz, Mâlik b. Avf en-Nasrî'ye yüz, Abbas b. Mirdas'a da yüzden azca vermişti. Bunun üzerine Abbâs b. Mirdas şu şiiri söyledi;

"Sen benim ve atım Ubeyd'in ganimetini Uyeyne ile el-Akra ara­sında bölüştürüyormusun? "

Toplumda ne Hısn, ne de Habis Mirdas'a üstün gelebilir...

Ben harpte kendine sığınılan koruyucu biriydim, ama hiç birşey verilmedi men de olmadım.

Ben bu ikisinden daha aşağıda biri değilim. Bugün kimi alçaltırsan bir daha yükselmez, "

Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) onun develerini de yüze tamamladı.

Bu hadisi Müslîm sahihinde; Mâlik b. Avf ile Alkame adını ve üçüncü beyti almadan nakleder.[525]                                           

Osman b. Ata el-Horasânî-babası Ata-İkrime isnadıyla, Abdullah b. Abbas (r.a.)'tan naklediyor:

-Resûlullah (s.a.v.), Ebû Sûfyan, Hakîm b. Hizam, Haris b. Hişâm el-Mahzûnî, Safvan b. Ümeyye el-Cumehî, Huveytıb b. Abdi'l Uzza gibi "Müellefei Kulûb" olan kimselere bu ganimetten paylar verdi. Herbirine yüzer deve vermiş, Kays b. Adiy es-Sehmî'ye elli deve, Saîd b. Yarbû'a da elli verdi. İşte bunlar, Peygamber (s.a.v.)'in kendilerine ganimet verdiği Kureyş'lilerdir.

EI-Alâ, b. Hâriseye yüz deve, Mâlik b. Avf a yüz deve, Uyeyne b. Bedr el-Fezârî'ye de yüz deve verdi. Abbas bin Mirdas'a da giyecek el­biseler verdi.

Bunu gören Abdullah b. Übey b. Selûl, Ensar'a; Ben size daha önce, "bunun (acısını) ateşini siz, serinliğini de başkaları tadacak" diye haber vermiştim." dedi. Ensar konuyu tartışıp Efendimize geldiler ve "Yâ Resûlallah! Bu kayırma ne sebeble oluyor?" dediler. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) de:

"Ey Ensar topluluğu: Ben sizi dağınık bulmamış mıydım, Allah sizi birleştirdi. Sizi delalette bulmadım mıydı, Allah size hidayet verdi. Yenilmiş idiniz size zafer verdi. Nefsim elinde olan zata ye­min olsun ki, dikseydiniz siz de, "biz seni yalanlamış olarak bulup seni doğrulamadık mı? Perişanken seni desteklemedik mi? Yur­dundan koyulmuşken seni barındırmadık mı? Muhtaç du­rumdayken kazancımızı seninle bölüşmedik mi?" diyebilirdiniz ve böyle demekle hem doğru söylemiş hem de doğruluğunuz tasdiklenmiş olurdu." buyurdu. Ensar, "biz böyle demeyiz! Biz an­cak fazilet Allah ve Resulünden gelir, Zafer Allah ve Resulündendir, deriz. Biz ancak bu kayırmadaki gerçeği bilmek istiyoruz" dedüer. Resûlullah (s.a.v.) de:

"Onlar daha yakın zamanda izzet ve mülk sahibi bir milleti. Başlarına bir bela gelip onları perme perişan etti. İmanın nasıl olacağını bir türlü kavrayanı ad ila r. İman'ın nasıl olacağını kav­rayıp, o konuda bilgi sahibi olduklarında, ben onlara ganimet taksiminin nasıl olacağını ve nerelere verileceğini öğreteceğim" buyurdu. İbni Abbas (r.a.) hadisin gerisini üstteki gibi nakletti.[526]

Cerîr b. Abdulhamîd, Mansûr-Ebû Vail isnadıyla Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)tan nakleder:

-Huneyn günü olunca taksim hususunda Resûlullah (s.a.v.) bazı adamları kayırdı. Seleme b. el-Ekva'a yüz deve, Uyeyne b. Hısn'a da aynısını verdiği gibi arap eşrafından kimine de birşeyler verdi. O gün bu taksimde onları kayırmış oldu. Adamın biri: "Vallahi bu içinde ada­let yapılmayan bir taksimat olmuştur ve hem bunda Allah rızası da gö-zetilmemiştir" dedi. Ben de, "vallahi bu sözü Resûlullah'a haber vereceğim" deyip Ona geldim ve dediğini anlattım. Yüzü öyle değişti ki, kırmızı boya gibi oldu sonra da:

"Allah ve Resulü adaletli olmamış ise, kim adaleti tatbik edebi­lir" buyurup ardından da; " Allah Musa (a.s.)'a rahmet etsin! O bundan daha kötü sözlerle eziyet edildiği halde, sabretmişti," bu­yurdu. İbni Mes'ûd (r.a.) devamla der ki: "Bu olaydan sonra kesinlikle ona -bu tür- sözleri götürmeyeceğim" dedim. Hadisi Buharî ve Müslim rivayet etmiştir.[527]

El-Leys, Yahya b. Saîd -Ebû'z-Zübeyr isnadıyla Câbir (r.a.)'tan nakleder: Huneyn dönüşü Cı'rane'de ganimetleri taksim ederken, adamın biri Nebi (s.a.v.)'e geldi. BilaPin elbisesi (önlüğü) içinde gü­müş doluydu. Resûlullah (s.a.v.) ondan avuç avuç alıp insanlara veri­yordu. Bu herif, Efendimize: "adaletli davran!" dedi. Nebi (s.a.v.):

"Yazıklar olsun sana! Ben adil olamazsam kim adil olabilir! Eğer âdil olmazsam o zaman ziyana ve hüsrana uğramış olurum" buyurdu. Ömer (r.a.): "Yâ Resûlallah! bana müsade et de şu münafığı boynunu vurayım!" deyince Peygamber Efendimiz:

"Benim ashabımı öldürdüğümü" konuşmalarından Allah'a sı­ğınırım. Şüphesiz bu ve arkadaşları, Kuran okudukları halde bo­ğaz hançerelerinden öte geçmez. Atılan okun -hedefini- delip geç­tiği gibi bunlar da, dinin içinde kalmazda- dinden çıkıp giderler."

buyurdu. Hadisi Müslim nakleder.[528]

Şuayb, Zührî-Ebû Selem- isnadıyla Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)'ın şöy­le dediğini rivayet eder:[529]

-Bir ganimet taksimi yaparken bizde Nebi (s.a.v.)'in yamndaydık. Temîm kabilesinden Zü'l Huveysıra denilen bir adam geldi ve "Yâ Resûlallah adaletli ol!" dedi. Nebi (s.a.v.);

"Yazık sana! ben adaletli olmazsam kim adaletli olabilir! Ada­letli olmazsam, perişan olur ziyan ederim" buyurdu. Ömer (r.a.): "Bana izin ver de boynunu vurayım Yâ Resûlallah!" deyince Nebi (s.a.v.):

"Onu bırak, zira onun öyle bir ashabı var ki, sizden biriniz-onları görse- onların namazı yanında kendi namazını çok hakir (az) görecek, oruçlarına karşı kendi orucunu az bulacak. Onlar Kur'ân da okurlar ama boğazlarından öte geçmez. İslâm dininden atılan okun hedefi delip geçip gittiği gibi bunlarda -aşırılıkları yü­zünden İslâm'dan çıkar giderler" diyerek hadisi nakletti.

(Hadisin Buharî ve Müslîmdeki gerisi şöyledir: "Bu okun ucuna bakılır ava değdiğine dair hiçbirşey bulunamaz. Sonra okun ucu­nun girdiği yere bakılır orda da birşey bulunamaz. Sonra okun gövdesine bakılır yine birşey bulunamaz. Sonra okun arkasındaki tüye bakılır yine birşey bulunamaz, ok avın midesindeki yediği şeyleri de kanı da delip öteye hızlı geçmiş ve hiçbir iz kalmamış. (İşte bu adamlarda İslâm'dan öte geçince bir iz kalmaz.) Bu adamların tanınabileceği alamet şudur. İçlerinde pazularmdan biri kadın göğsü gibi veya tiril tiril sallanan et parçası gibi olan siyah bir adam olacak. Bunlar Müslümanlar ihtilafa düştüklerinde or­taya çıkacaklar.")[530]

Ukayl İbni Şihab-ı Zühri yoluyla Urve'den naklediyor: Bana Mervan ve Misver b. Mahrame haber verdiler ki:

-Hevazin kabilesi, İslâmı kabul ettikten sonra elçileri gelip te; Huneyn savaşında ellerinden kaçırdıkları kadın ve çocuklarının geri kendilerine verilmesini istemeye geldiklerinde, Peygamber Efendimiz ayağa kalkıp onlara:

"İşte gördükleriniz benim yanımdadırlar. Benim için sözlerin en se­vileni en doğru olanıdır. Artık -iş işten geçtiği için- bu vakitten sonra siz, ya esirden çoluk çocuğunuzu, ya da dağıtılan mallarınızdan birini seçin!. Çünkü ben, Taif dönüşü sizi gelir diye -dağıtım işini- çok bek­letmiştim" buyurdu.

Haikaten Resûlullah (s.a.v.) Taif dönüşü on gün on gece onları bek­lemişti. Hevazin'Iiler, Resulü Ekrem'in kendilerine bu ikisinden sade­ce birini verebileceğini kesin anlayınca; "biz çoluk çocuğumuzu tercih ederiz" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) Müslümanlar ara­sında ayağa kalktı, layık olduğu şekilde Allah'a hamd ve senada bu­lundu, sonra da:

"Şimdi şu kardeşleriniz bize tevbe ve pişman olarak geldiler. Ben onlara, esir aldığımız çoluk çocuklarını geri vermek görüşün­deyim. Sizden bunu gönül rızasıyla yapan çok varsa yapsın. Ama içinizden kendine düşen nasibinin kendisinde kalmasını isteyen ve Allah'ın bize nasip edeceği ilk ganimetten, bunun yerine kendisine bedel vermemizi isteyen varsa, o da böyle yapsın!" buyurdu. İn­sanlar "Yâ Resûlallah biz onlara bunu gönül hoşluğuyla veriyoruz" dediler. Efendimiz de;

"Biz sizin içinizde kimin buna izin verip kimin vermeyeceğini bilemeyiz. Şimdi gidin de içinizde arif olanlarınız bu kanaatleri­nizi alıp bize gelsin" buyurdu. Sonra insanlar konuşup Efendimize gelerek, gönül rızasıyla izin verdiklerini bildirdiler. Hadisi Buharı nakleder.[531]

Musa b. Ukbe der ki: Peygamber (s.a.v.) Taiften Cı'râne'ye döndü. Esirler oradaydı. Hevazin elçileri Müslüman olmuş olarak Peygam-ber'e geldiler. Aralarında dokuz tane kodamanları da vardı. Bunlarda Müslümanlığı kabul edip bîat ettiler. Sonra da esir olarak ele geçirilen Hevazin'liîer hakkında Onunla konuşup, "Yâ Resûlallah! sizin ele ge­çirdikleriniz arasında analar, bacılar, halalar ve teyzeler var. Onlar ka­vimlerin en çok utanacak sebebleri durumundadır. Allah'a ve sana ü-mit bağlıyoruz" diye yalvardılar.[532] Resûlullah (s.a.v.) çok merhametli, cömert ve kerem sahibi biri idi, Onlara:

"Sizin bu ricanızı yerine getirmeye çalışacağım" buyurdu. Musa b. Ukbe kıssanın gerisini aynen yukardaki gibi anlattı.[533]

Yine Musa b. Ukbe aynı kıssada Zühri'den şu sözleri de nakletti: Bana, Said b. Müseyyeb ile Urve, "Hevazin'den alınan esirlerin altı bin kişi olduklarım" söylediler.[534]

Yunus b. Bükeyr, İbni İshâktan naklediyor: Bana Amr b. Şuayb, babası yoluyla dedesi Abdullah b. Amr (r.a.)'dan şöyle dediğini nak­letti: Biz Huneyn'de Resûlullah (s.a.v.) ile beraberdik. Orada Hevazin'lilerden mal ve çoluk çocuk olarak elde edebileceklerini al­dıktan bir müddet sonra, arkalarından Cı'râne'de Müslüman olmuş o-larak Peygamber'e geldiler ve: "Yâ Resûlallah! Biz bir asıldan ve aşi­retteniz. Sana da gizli olmadığı gibi bize bir bela gelip çattı. Ne olur bize bağışta bulan, Allah'da sana bağışlasın" diye yalvardılar. Onların sözcüsü olan Züheyr b. Surad kalktı ve: "Yâ Resûlallah! Bu esirlerin bulunduğu çevrimde[535] senin süt teyzelerin, halaların ve seni kuca­ğında büyütüp besleyen dadıların var. Eğer biz Haris b. ebî Şemir'i ya da Nu'man b. el-Münzir'i emzirmiş olup da, sonra onlardan bize tıpkı senden bize ulaşan şey gibi bir şey isabet etseydi, biz onlardan bile ak­rabalık bağının gözetilmesini ve lütufkârlıklarını ümid ederdik. Sen ise bizim kabilemizde beslenip emzirilenlerin en hayırhsısın." dedi. Sonra da şu şiiri okudu:

Allah'ın Resulü kerem et de bize minnette bulun, zira ümidimiz ve gayretimiz sadece sensin,

Kavminin (şereflisi) yüzakı olana yardım et, hüzün ona engel koy­muş, hayatın değişmeli içinde örtüsünü parçalamış,

Bu üzüntü üzerine bir de Harp ona gönülleri gam dolu insanları­nın görünmez seslerini bıraktı,

Ey haber verilince insanların yumşaklıkta en seçkini eğer nimetler ona ulaşmazsa onu dağıtacak.

Vaktiyle emdiğin kadına minnetli davran, senin aldığında bıraktı­ğında seni güzelleştirir.

Sakın bizleri ölüpde cemaatı dağılan kişi gibi yapma, bizi de bırak zira biz parlak bir toplumuz.

Her ne kadar inkâr olunsa da biz nimete şükrederiz. Bu günden sonra bizde daha ne hazırlıklı günler var.[536]

Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Size hanımlarınız mı yoksa mallarınız mı daha sevgili?" diye sorunca, "Sen bizi mallarımız ve soylarımız arasında birini tercih etmekte serbest bıraktın, çocuklarımız ve hanımlarımız bize daha sevimlidir" dediler. Resulü Ekrem de: "Benim ve Abdü'l-Muttalib oğullarının elinde bunlardan ne varsa sizindir. Ama, ben insanlara namazı kıldırınca, ayağa kalkıp, "Biz, Müslümanlara karşı Peygamberin şefaatçi olmasını istiyo­ruz. Müslümanlarla çocuklarımız ve hanımlarımız hususunda Resûlullah'a durumumuzu arz ediyoruz", deyin. İşte ben o zaman size yardımcı olacağım ve çoluk çocuklarınızı geri isteyeceğim" buyurdu.

Resûlullah insanlara öğle namazını kıldırınca, ayağa kalkıp kendile­rine söylediği gibi söylediler. Efendimiz (s.a.v.)de: "Benim ve Muttalib oğullarının eli altında bulunanlar sîzindir." buyurdu. Muhacirler de: "Bizim olanları da biz Allah Resulüne verdik" dediler. Bunu duyan Ensâr da, "Bizdekiler de Resûlullah'mdır!" dediler. El- Ekra' b. Habis ise: "Ben ve Temîm oğullarında bulunanlar olmaz!" dedi. Abbas b. Mirdas ta: "bendekilerle Süleym oğullan elindekiler de olmaz." dedi. Süleym oğulları ise, "aksine! bizdekiler de Resûlullah'mdır" dediler. Uyeyne b. Bedr'de "ben ve Fezâra oğullann-dakiler de olmaz" dedi. Resûlullah (s.a.v.):

"Kim hakkını bağışlamak istemiyorsa, elde edeceğimiz ilk ga­nimetten her bir insana karşı altı deve verilecektir" buyurdu. Böy­lece Hevazin'lilere hanım ve çocuklarını geri verdiler.

Sonra Resûlullah (s.a.v.) bineğine binip hareket etti. İnsanlar; "Yâ Resûlallah, bize harp ganimetimizi bölüştürüversene" diyerek peşine düştüler. Efendimizi bir ağaca doğru sıkıştırıp zor durumda bıraktılar, öyleki gömleği bile üzerinden çıktı. Bunun üzerine:

"Gömleğimi bana geri verin, Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sizin Tihame bölgesindeki ağaç sayısınca hayvanlarınız olsa bile yine ganimet malını size dağıtırdım. Sonra siz bana asla cimri, korkak ve yalancı olarak rastlamazdınız." Buyurup, oradaki devenin birinin yanında dikildi ve devenin hörgücünden biraz deve tü­yü çekip parmaklarının arasına aldı ve:

"Ey insanlar! vallahi sizin ganimetinizden Humus haricinde bana birşey, hatta şu tüy bile yoktur. Humus ise size geri veril­mektedir. Binaenaleyh ipi de iğneyi de Ödeyiniz. Zira aldatmak; aldatanlar için kıyamet günü utançtır, ateştir ve rezalettir " bu­yurdu..

Adamın biri kıldan yapma bir ip yumağı getirdi ve: "ben şu ipi, sır­tındaki yağır yarası olan devemin semerini dikmek için almıştım?" di­ye sordu. Nebi (s.a.v.) Ona:

"Ondaki benim hakkım olan hisse senin olsun!" (başkası kendi bilir) buyurunca, adam,: "İş bu duruma kadar gelmişse artık benim ona ihtiyacım yok!" deyip onu elinden attı.[537]

Eyyûb-u Sahtiyanı, Nafı'den Abdullah b. Ömer (r.a.)'ın şöyle dedi­ğini nakleder:

-Cı'râne'de iken Ömer (r.a.), Nebi (s.a.v.)'e: "Ben Müslüman olma­dan, cahiliye döneminde "bir gün Mescid-i Haram da itikaf yapaca­ğım", diye nezretmiştim?" ne yapayım" diye sordu. Nebi (s.a.v.):

niceli «git de itikaf yap" buyurdu. Resûlullah ona Huneyn ganimet humusundan bir cariye vermişti. Resûlullah (s.a.v.) Hevazin'Iilerin esirlerini âzad edince, Ömer (r.a.) bana, "Yâ Abdullah! O cariyeye git de onu kendi yoluna bırak" dedi.

Hadisi Müslim rivayet ediyor.[538]

İbni İshâk der ki: Bana Ebû Vecze es-Sa'dî'n anlattı ki; Resûlullah (s.a.v.), Hevazin ganimetinden Ali b. Ebî Talib'e bir câriye vermişti: Osman ve Ömer'e de birer tane verdi. Ömer onu oğluna bağış yaptı.[539]

İbni İshâk der ki: Bana Nafî, İbni Ömer'in şöyle dediğini haber ver­di: Ben cariyemi, bana gelin olarak hazırlamaları için Cümah oğulla-rındaki dayılarıma götürüp bıraktım, kendimde Beytullah'ı tavaf edip gelmek istiyordum. Mescid-i Haramdan çıkınca insanlar beni sıkıstırdı. "Derdiniz ne?" dedim. Onlar: "Resûlullah hanımlarımızı ve çocuklarımızı bize geri verdi." dediler. Bende, "haydi hanımınız sizin olsun o şimdi Cümah oğullarında" dedim. Oraya gidip onu alıp götür­düler.[540]

Yine İbni îshâk, ebû Vecze Yezîd b. Ubey'din kendisine şunları an­lattığını söyler: Resûlullah (s.a.v.) Hevâzin'li elçilere, "Mâlik b. Avf ne yaptı?" diye sorunca, "O Taif te sakîf tilerle beraber" dediler. Efen­dimizde:

"Ona haber verin, eğer Müslüman olur da bana gelirse, ailesini ve malını ona geri verdiğim gibi yüz de deve vereceğim" buyurdu. Haber Mâlik'e ulaştırıldı. Hemen Nebi (s.a.v.)'a gelmek için Taif ten ayrıldı. Resûlullah'ın söylediği sözleri duyarlarda kendini hapsederler diye sakif ten korkuyordu. Hemen bineğini hazırlattı ve birde at ha­zırlatıp getirtti. Gece yola çıkıp atım koşturarak devesini hazırlattığı yere geldi ve binip Resûlullah'ın yanma geldi. Ona Cı'râne veya Mek­ke'de ulaştı. Efendimiz de ona ailesini, malını ve yüz de deve verdi. Bunu gören Mâlik şu şiiri söyledi:

-İnsanlar arasında Muhammed gibi birini ne gözüm gördü ne kula­ğım işitti.

-Bağış istenince en fazla en bol verendir. Dilersen sana yarın ne olacağını anlatır.

-Askerler dişlerini gıcırdatan gösterip meyletti, düşmanlar orada hepsi birden keskin kılıçlı yiğitlerle yönelip geldi.

-Sanki o yavrularının yanında, ininin ortasıdaki gözetleme yerinde oturan bir aslan gibiydi.

-Nebi (s.a.v.) Onu kavmi Hevazin ile, Sümâle, Selime ve Fehm ka­bilelerinden Müslüman olanlara veli tayin etti. O bunlarla Sakif kabi­lesine karşı çarpıştı. Onların meraya gelen mallarına devamlı baskın yapıp ele geçiriyordu. Hatta Sakif lilere dünyayı dar etti.[541]

İbni Asâkir Tarihinde derki: Mâlik b. Avf Şam şehrinin fethine ka­tıldı. Orada birde evi vardı.[542]

Ebû Asım derki: Bize Ca'fer b. Yahya b. Sevban anlattı: Bana Am­cam Umara b. Sevban, Ebû't-Tufeylin kendisine şöyle diyerek haber verdiğini anlattı: Ben Cı'râne'de Nebi (s.a.v.)'i et dağıtırken gördüm. O vakit ben deve kemikleri taşıyan genç bir çocuktum. Bir kadın gelip Nebi (s.a.v.)'e yaklaştı. Nebi (s.a.v.) ona ridasım çıkarıp yere serdi. O da üzerine oturdu. Ben "bu kadın kim?" diye sordum da bana "işte bu Onu emziren süt anasıdır" dediler.[543]

Hakem b. Abdilmelik, Katâde'den şöyle dediğini nakleder: Hevazin fethi günü olunca Resûlullah (s.a.v.)'e bir kadın geldi ve: "Yâ Resûlallah, ben senin bacınım, ben Haris kızı Şeymâ'yım" dedi. Nebi (s.a.v.) de ;

"Eğer doğru isen senin üzerinde benden kalma hiç kaybolma­yacak bir iz olması lazım" buyurdu. Şeymâ da pazusunu açtı ve "Evet Yâ Resûlallah! Sen küçücük iken ben seni taşırdım. Beni ısır­mıştın. İşte dişlerinin izleri hala duruyor" deyince Nebi (s.a.v.) hemen ridasım çıkarıp altına serdi ve:

"İste verileceksin, dilediğine şefaat iste şefaatin kabul edilmiş­tir" buyurdu.[544]

Ravi Hakem b. Abdü'l-Melik'i, Yahya b. Maîn zayıf saymıştır.[545]


 
[521] İbni Hişâm 4/152; Beyhakî Delâil 5/171.

[522] Müslim Zekât 1059/33; Müsned 3/157, 158; Beyhakî Delâil 5/173; İbni Ebî Şeybe değişik lafızla 14/522.

[523] Buhârî Megazî 64/56; Müslim Zekât 1059/135; îbni E. Şey. 14/522; Müsned 3/280; Beyhakî Delâil 5/174; Humeydi Müsned 1201; İbni Adiy 3/1189.

Buh. Meğazî 64/ 56; Müslim 1059/132; Beyh. Delâil 5/176; Bey. S. Küb. 6/337.

[524] İbni Hişâm 4/156; İbni Ebî Şeybe 14/528; Müsned 3/72; Vâkidî 3/956; Taberî 3/93; Zehebî'nin sadece başını aldığı bu metni kaynaklardan verdim.

[525] Müslim zekat 1060/137; Beyhakî Delâil 5/133; İbni Hişâm 4/154; Vâkidî 3/946; Taberî3/90, 91.

[526] Taberânî'nin Kebîr'inden naklen Heysemî M. Zevaid 10/33; Vâkidî isnadsız ola­rak 3/957.

[527] Buhârî Meğazî 64/56 - 4336; Humus 19 - 3150; Enbiya 27 - 3405; Edeb 53 -6059, 71 - 6100; İsti'zan 47 - 6291; Müslim Zekat 1062/140; Tirmizî Müsned î/380, 396, 411, 436, 441, 453; Humeydî 1271; İbni Ebî Âsim 2/440; Beyh. Delâil 5/184; Ebû Ya'la Müsned 9/5206, 5133.

[528] Müslim Zekat 1063/142; Beyh. Delâil 5/186; Müsned 3/553; Taberânî 2/201; Ahlâkun-Nebî 43; İ. E. Âsim Sünne 2/460 Buhârî T. Kebîr 9/30; Said b. Mansur 2902; İbni Mâce h. no: 172.

[529] Buhârî Menâkıb 61/25; Meğazî 64/61; Fezailü'l Kur'ân 66/36; Edeb 78/95; Tevhid 97/95; İstitâbe 88/95; Müslim 1064/148; Beyhakî Delâil 5/188; İbni Mâce 172; Müsned 3/56; Beyh. Kübra 8/171; Taberî 3/250, 10/109; Ebû Dâvûd Sünne 27; Tirmizî Fiten 24; Nesaî Zekat 79; Tahrîm 26; Muvatta Mesaî'l-Kur'ân 10.

[530] Zehebrnin atladığı bu bölümü Buhârî ve Müslim'den ikmal ettim.

[531] Buhârî Meğazî 64/54; Ebû Dâvûd 2693; Müsned 4/327 Bey. S. K. 6/360, 9/64; Bey. D. 5/190.

[532] Vakîdî'nin dediğine göre, (3/949) bu gelenler arasında Rasûlüllah'ın süt amcası vardı ve bu ricayı yapan o idi. Vakîdî'nin metninde bunlar arasında senin süt anan, süt bacın, süt halan ve süt teyzen" var diyor.

[533] Beyhakî ve diğerleri kıssanın gerisini anlatmasına rağmen Zehebî kıssanın gerisini atlar ve onu İbni İshak'tan vereceği bilgi aynı olduğundan kısaltır.

[534] Beyh. Delâil 5/191, 192; İbni Sa'd 2/155, Vâkidî ise konuyu isnadsız ama çok ge­niş ve düzenli olarak verir. 3/950.

[535] "Çevrim" köyüm olan Kurucabel'in dilidir. Karaman toroslarmda kullanılır. "A-ğıl" ve benzeri şeylerin yerine kullanılır. Etrafı kayalarla çevrili olan veya vadile­rin kaynaklarında tabiî olarak, dairemsi, harman yeri veya daha büyük yerlere de­nir.

[536] Bu kıssa İbni Hişâm ve İbni İshak'ta olmasına rağmen şiir mevcut değildir. Şiir Yunus b. Bükeyr ile İbrahim b. Sa'd'ın İbni îshak'tan rivayetlerinde vardı. Bak. Bey Delâil 5/194; Süheylî Ravdu'l Unf 4/166.

[537] Buhârî Cihad ve siyer 56/24'te bunu kısa olarak Cübeyr b. Ma'tımden bir bölümü­nü nakleder. Beyh. Delâil 5/195, 196; İbni Hişâm 4/152; Vâkidî Meğazî 5/951, 952; Taberî Tarih 3/87, İbni Sa'd 2/153, 154; Bey. S. kübra 6/337; Bu haberi İbni E. Şeybe 14/479'da 18746 nolu Mekke fethini konu alan Ebû Seleme ve Yahya b. Abdirrahman'dan İmam Ahmed 4/84'te kısa olarak Cübeyr b. Mutım'den Abdürrezzak Musannefte 9497 yine Cübeyr'den İmam Malik Muvatta Cihad 13/22. Sayfa 457rde Amr b. Şuayb'dan munkatı olarak. Nesâî Kasemül fey 37/7 Cild 7/131 h. No: 4159'da Muvatta rivayetini Amr b. Şuayb babası isnadıyla Ab­dullah b. Amr'dan Müsned olarak verir. Taberânî 2/135, Bey. 7/17, 9/102; Ab. Musannefte yine Amr b. Şuayb'dan 9498 No ile verir.

[538] Müslim 1656/28; Beyhakî Del. 5/197; Aynı Haberi Buhârî Meğazi 64/54; H. no 4320 ile aynı isnadla, bazı lafız değişikliği ile alır ama Cariye kısmım almaz. Müsned 2/153; Bey. S. Kübra 6/338; Tahâvî Ş. Meanî 3/133.

[539] İbni Hişâm 4/152; Beyhakî Delâil 5/196; Taberî 3/86.

[540] Ibni Hişm 4/153; Beyhakî Delâil 5/197; Taberî 3/88.

 

[541] İbni Hişâm 4/153; Taberi 3/89; Beyhakî Del. 199; Vâkidî 3/955.

[542] Tarih-i Dımışk 2/135; Dr. Tedmurî dipnotta "bu evin yerinin eski bir hıristiyan ki­lisesi olduğunu, Malik'in Şam'ın ilk fethinde oraya indiğini ve bu yerin Benî Nasr yurdu diye bilindiğini ve El-Bıttıh el-Kebîr Caddesi üzerindeki eski evlerin olduğu yerde" diye tarif eder.

[543] Ebû Dâvûd Edeb 5144; Beyhakî Delâil 5/199 Suyutî ve İbni Kesîr bunun Halime olduğunu söyler.

[544] Beyhakî Delâil 5/199, 200.   

[545] Tarih-i Yahya b. Maîn 2/125

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 4/295-312


Konu Başlığı: Ynt: Huneyn ganimetlerinin bölüştürülmesi
Gönderen: Mehmed. üzerinde 23 Ağustos 2021, 20:23:16
Esselamü aleyküm Rabbim bizleri ilim öğrenen kullarından eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Huneyn ganimetlerinin bölüştürülmesi
Gönderen: Sevgi. üzerinde 25 Eylül 2021, 05:43:01
Aleyküm Selâm. Paylaşım için Allah sizlerden razı olsun kardeşim