๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Tarihül-İslam => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 19 Nisan 2011, 13:24:01



Konu Başlığı: Hudeybiye dekilerin sayısı
Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Nisan 2011, 13:24:01
Hudeybiye'dekilerin Sayısı


İkrime b. Ammâr, İyas b. Seleme'den babası Seleme b.Ekvâ (r.a)'ın şöyle dediğini nakleder:

-Biz bindörtyüz kişilik bir gurub olarak Resûlullah (s.a.v)'le beraber Hudeybiye'ye kadar geldik. Orada sulanmakta olan elli koyun vardı. Resûlullah varıp kuyunun ağzına oturdu. Ya dûa etti veya kuyuya tükrüğünden bırakmıştı ki, kuyu kaynamaya başladı. Kuyu bizi suladı biz de suya kandık. Hadisi Müslim tahric ediyor.[21]

Bekkâî[22] anlatıyor: ibni Ishak derki; bana Zührî, Urve aracılığıyla Misver b. Mahreme ve Mervan b. Hakem'in şöyle anlattığını haber verdiler:

"Resûlullah (s.a.v) Hudeybiye yılı -Ka'beyi ziyaret maksadıyla yola çıktı. Maksadı harbetmek değildi. Beraberinde yetmiş tane deveyi de, hac kurbanı olarak beraberinde şevketti. İnsanlar yediyüz kişi olup her deve on kişinin kurbanı olmuştu." İbni İshak derki:

Halbuki bana ulaşan bilgilere göre Cabir (r.a): "biz Hudeybiye ga-zileri bindörtyüz kişi" diye nakletmiştik.[23]

Sonra İbni İshak, Zührî'den bu haberi baştan sona rivayet eder. Bu rivayette birçok garîb ifadeler yer almaktadır ki, şu bunlardan biridir:

- Urve b. Mes'ûd, Peygamber (s.a.v) ile konuşmaya başladı. Muğîre (r.a)'de Efendimizin başucunda zırhlara bürünmüş olarak dikiliyordu. Urve konuşurken elini Efendimizin sakalına uzattıkça Muğire onun e-line vuruyor ve, "sana ulaşmadığı sürece, sen elini Resûlullah'ın saka­lından çek" diyordu. Urve de, "Yazık sana, ne kadar sert, ne kadar ka­tısın" diyordu. Rasûlü-Ekrem gülümseyince, Urve:"Yâ Muhammedi bu da kim?" diye sordu. O da, "bu, kardeşiyin oğlu Muğîre b. Şu'be'dir" buyurdu. Bunu duyan Urve: "bre hilebaz, ben senin günahını daha dün yıkayıp temizleyebildim" dedi.

İbni Hişâm bunu nakledip, burada konuya şu açıklığı getirir: "Urve, bu "bre hilebaz..." demesi ile şunu kasdediyordu. Muğîra (r.a) Müslü­man olmadan önce sakif kabilesinin Malik oğulları boyundan on üç kişiyi öldürmüştü. Bu yüzden Ölünün boyu Malik oğulları ile Muğîra'nın boyu El-Ahlaf arasında kavga büyümüştü. Urve b. Mes'ût ölülerin yerine on üç diyet ödemiş ve sulh yapılmış idi.[24]

İbnü Lehî'a anlatıyor: Bize Ebû'l Esved, Urve b. Zübeyr'in şöyle de­diğini anlattı:

- Mekke'li Kureyşî'ler yola çıkıp Beldah vadisine ve oradaki kuyu başlarına Peygamber (s.a.v)'den önce geldiler ve konakladılar. Resûlullah (s.a.v) müşriklerin kendinden önce geldiğini görünce, Hudeybiye'de konakladı. Çok sıcak bir mevsim olup orada sadece bir kuyu vardı. Çok oldukları için topluluk susuzluktan korktular. Su çekmek için birkaç kişi kuyuya indiler. Resûlullah (s.a.v) içinde su olan bir kova isteyip ondan abdest alıp, ağzına su alarak mazmaza ya­parak bunu kovaya püskürdü ve kovanın kuyuya boşaltılmasını em­retti. Sonra ok kuburundan bir ok çıkarıp onu kuyuya attı ve Allah'a dûa etti. Kuyu su ile dolmaya başladı, öyle yükseldi ki, kuyudan elleriyle bile su almaya başladılar. Kuyunun ağzına çepeçevre oturmuşlardı.[25]

İbni İshak Zührî'den naklediyor: Efendimiz Medine'den yola çıkıp Usfan denen yere geldiğinde Bişr b, Süfyân rastgeldi ve "Ya Resûlallah! İşte Kureyş şu tarafta, gelişinden haberleri var, genç de­velerle ve çocuklarla ve kaplan derisinden zırhlar giyinerek geliyorlar. Zî Tuvâ'da konakladılar ve seni oraya sokmayacaklarına yemin ettiler. Halid b. Velîd'de süvarilerinin komutanı. Onları Kur'âı'l Ğamîm'e ka­dar getirdi" dedi. Efendimiz de.

"Kureyş'e yazık oldu. Harb onları yedi bitirdi. Ne olurdu be­nimle diğer arablarm arasından çekilselerdi. Eğer onlar beni yenerse bu diğer arablarm arzu ettiği birşey olurdu. Ama Allah bana zafer verirse güruh güruh İslama girerler. Vallahi Allah yo­lunda şu baş şuradan ayrılana kadar yada zafer elde edene kadar çarpışacağım." buyurdu. Sonra: "Bizi Kureyş'in geldiği yoldan başka bir yol ile götürecek kim vardır" buyurdu.[26]

İbni İshak arılatıyor: Bana Abdullah b. Ebî Bekr haber verdi ki, Eşlem kabilesinden adamın birisi Efendimizin bu isteği üzerine, "Ya Resûlullah! Ben yol gösteririm" dedi.[27] Onları oradan alıp dağ kovukları arasında taşlık, kayalık bir cılga'dan[28] götürdü. Bu yol ayrıl­dıkları yola göre çok kötü olduğundan Müslümanlara çok meşakkatli geldi. Vadi'nin bittiği yerde yumşak arazili bir yere geldiler. Resûluîlah (s.a.v) oraya varınca ashabına:

"Haydî "Allah'a istiğfar eder ve ona tevbe ederiz" deyin" bu­yurdu. Onlarda "Estağfırullahe'l azîme ve netûbû ileyh" dediler. Efendimiz de; "İşte İsrail oğullarına teklif edilipte söylemedikleri (Kur'an'daki) "Hıtta" bu idi" buyurdu.[29]

Abdü'I Melik b. Hişam (ibni îshak'tan naklen)[30] şöyle anlatır: Resûlullah (s.a.v);

"Mihsan (İbni Hişâm'da El-Hamş) sırtları arasındaki sizi Mekke'nin aşağı tarafında Hudeybiye konaklama yeri olan Seniyyelü'l Mûrûr'a götürecek olan sağ yola sapın" buyurdu. Kureyşliler Müslüman atları­nın çıkardığı toz bulutunu görünce yollarını değiştirip Kureyş'in bulunduğu yere geri döndüler.[31]

Şu'be ve diğerleri Husayn aracılığıyla Salim b. Ebî'l Ca'd'ın şöyle dediğini naklederler: Ben Cabir (r.a)'a, "Hudeybiye bîatında kaç kişiy­diniz" diye sordum. O da: "Biz bin beşyüz kişiydik." deyip oradaki su­suzluklarını da şöyle anlattı: Resûlullah'a bir kab içinde su getirildi. Elini kabın içine koydu. Su, sanki kaynakmışcasına parmakları arasın­dan kaynamaya başladı. Biz sudan içtik, kullandık, hepimize yetti. Yüzbin kişi olsak yine bize kafi gelecekti.

Buharî bu haberi başka bir yol ile Husayn'dan nakleder.[32]

Ebû Avâne, El-Esved b. Kays-Nübeyh el-Anezî isnadıyla Câbir b. Abdullah (r.a)'m şöyle dediğini rivayet eder:

- Resûlullah (s.a.v) ile Evs kabilesine bir gazaya çıkmıştık. O gün dörtyüz kişiydik. Namaz vakti girdiğinde Resûlullah (s.a.v): "Toplu­lukta abdest alacak kabı olan yokmu?" buyurdu. Adamın biri koşup i-çinde azıcık su bulunan bir kab getirdi. Toplulukta bundan başka hiç su yoktu. Resûlullah (s.a.v) bu suyu bir bardağa boşalttı sonra bununla abdest aldı. Sonra bardağı bırakıp oradan geri çekildi. Bu kere insanlar (Efendimizin el sürdüğü bir şeye el sürüp bereketlenmek için) kadehe saldırıp "elinizi sürün" diyorlardı. Ashabının bu sözlerini duyduğu zaman Resûlullah (s.a.v) "ağır davranın!" buyurup sonra elini bu ka­dehteki suya daldırdı ve "Sübhanallah" deyip ashabına da: "Abdesti güzelce alın" buyurdu. Cabir derki: "Gözlerime körlük vererek beni imtihan eden zata yemin ederim ki, ben suyun pınarını Resûlullahın parmakları arasından kaynayan pınarı gördüm. Ashabın hepsi abdest alana kadar elini çekmedi." Bu hadisi Müsedded, Ebû Avane'den nak­lediyor.[33]

İkrime b. Ammar el-Iclî, İyâs b. Seleme yoluyla babası Seleme (r.a)'dan şöyle nakleder:

- Resûlullah (s.a.v) ile beraber bir gazaya çıkmıştık. Yolda öyle bir kıtlığa yakalandık ki, bindiğimiz develerden birini kesmek bile aklı­mızdan geçti. Resûlullah emir verdi de, biz azık kablarımızı topladık ve Efendimizin önüne deriden bir sofra serdik. Yolcuların azıkları bu sofrada toplandı. Ben bu toplananları sizin için tahminleyeyim diye boyumu uzattım. Onu tahminen ölçtüm. O, bir oğlağın diz üstü çök­müş hali kadar bir yiyecek olmuştu. Biz ise bindörtyüz kişiydik. Buna rağmen hepimiz yiyip doyduğumuz gibi kalanını da torbalarımıza dol­durduk. Sonra Nebî (s.a.v); "Abdest alacak bir kab var mı?" buyurunca adamın biri içinde bir kaç damla su bulunan bir matara getirdi. Efen-

dimiz bunu bir kupaya boşalttı. Hepimiz bu sudan hem de bol bol ala­rak abdest aldık. Biz bin dörtyüz kişiydik. Bizden sonra sekiz kişi da­ha geldi ve "abdest alacak suyumuz varmı?" diye sordular. Resûlullah (s.a.v) de, "Abdest tamam oldu" buyurdu. Bu hadisi Müslim rivayet ediyor.[34]

Musa b. Ukbe, İbni Şihab-ı Zührî aracılığıyla İbni Abbas (r.a)'dan şöyle dediğini nakleder: Resûlullah (s.a.v), Hudeybiye'den geriye dönmek üzere hareket ettiğinde, Ashabından binleri gelip onunla ko­nuştular ve; "Ya Resûlallah! Kıtlıktan tükendik, insanların kiminde binek değil yük develeri var. Ondan birini kessen olmaz mı?" dediler. Ömer (r.a)'de: "Ya Resûlallah öyle yapma! Çünkü insanlarda binek devesinden fazla sayıda bulunması daha iyidir" dedi. Nebi (s.a.v) de:

"Haydi sofralarınızı ve habalarmızı yere yayın" buyurdu. Onlar da öyle yaptılar. Sonra Efendimiz "kimin ya­nında fazladan azık ve yemek varsa getirsin sofraya sersin" buyurdu. Onlara dûâ etti, sonra da: "haydi kaplarınızı getirin" buyurdu. Onlarda Allah'ın dilediği kadarını aldılar.

Bu hadisi Musa b. Ukbe'ye NâiT b. Cübeyr anlatmıştır.[35]

Yahya b. Süleym et-Tâifî, Abdullah b. Osman b. Hüseym -Ebû't-Tufeyl isnadıyla Abdullah b. Abbas (r.a)'dan şöyle nakleder:

- Resûlullah (s.a.v) Kureyşlilerle sulh yapmak üzere Merri-Zahrân denen yerde konakladığında ashabı kendisine: "Ya Resûlallah! Şu yük develerimizden bir kısmını kesmeye müsaade etseniz de, etini yiyip yağını kullansak, çorbasını pişirip içsek, yarın onların üzerine yürüdü­ğümüz zaman biz tam rahatlamış olarak saldırırdık" dediler. Nebi (s.a.v) de:

"Hayır! Lakin bana azığınızdan artanları getirin" buyurdu. Bir sofra serip azıkların fazlasını üstüne boşalttılar. Resûlullah onlara bereket duası yaptı. Onlar tokluktan mideleri şişene kadar yiyip, sonra da bu­nun artanlarını dürüp azık kablarına koydular.[36]

İmam Mâlik, İshak b. Abdillah b. Ebî Talha aracılığıyla Enes (r.a)'ın şöyle dediğini anlatıyor: Bir ikindi namazı girdiği vakit ashabın abdest için su arayıp bulamadıkları bir sıra Resûlullah (s.a.v)'i gördüm. Kendisine bir abdest kabı getirildi. Resûlullah (s.a.v) elini bu kaba ko­yarak insanlara bundan abdest almasını emretti. Ben, parmaklarının arasından suyun pınar gibi kaynadığını gördüm. İnsanlar en sonuncusuda bitirene kadar ondan abdestlendiler. Bu hadisi Buharî ve Müslim Rivayet etmiştir.[37]

Hammad b. Zeyd, Sabit el-Bünanî aracılığıyla Enes (r.a)'dan nakle­diyor:

- Nebi (s.a.v) bir su istemişti. Kendisine geniş çeperli bir bardak ge­tirildi. İnsanlar ondan abdest almaya başladılar. Bende ondan abdest alanların sayısını yetmiş ilâ seksen kişi olarak tahmin ettim. Suya ba­kıyordum hala O'nun parmakları arasında kaynamaktaydı.

Bu da Müttefekun'aleyh bir hadistir.[38]

Abdullah b. Bekr es-Sehmî, Humeyd et-Tavîl aracılığıyla Enes (r.a)'ın:

- Namaz vakti girmiş ve evi yakın olanlar abdestlenmek için ailele­rine gitmişler, mescitte de bir kısım insanlar kalmıştı. Peygamberimize taştan oyma leğen gibi içinde su bulunan bir tekne getirdiler. Teknenin ağzı Efendimizin içinde elini açıp yıkamasına bile dar geliyordu. Buna rağmen hepside abdestlenebildiler. Biz Enes'e "Onlar kaç kişiydi?" di­ye sorunca, Enes (r.a); "Seksenden fazlası vardı" dedi.

Hadisi Buharî nakledip, "Onların o sıra Küba'da olduğunu da behrtmıştir.[39]

İbnü Ebî Arûbe, Katâde aracılığıyla Enes (r.a)'den şöyle naklediyor:

-  Nebi (s.a.v), ashabıyla birlikte (Mescide yakın) zevrâ mevkiinde abdest alıyordu. Elini suya koydu, su parmaklan arasından kaynamaya başladı. Hatta hepsi abdest alana kadar kaynama devam etti. Katâde derki; biz Enes'e:

-  "Siz kaç kişiydiniz?" diye sorduk da, üç yüz kişi civarındaydı" di­ye cevap verdi. Bu hadisi böylece Müslim rivayet ettiği gibi Buharî'de bu anlamda nakîetmiştir.[40] Hadiste geçen "Zevrâ" Mescit ile çarşı ara­sında kalır.[41]

Ebû Ubeyd'ür-Rahman el-Mukrî anlatıyor: Bize Abdürrahman b. Ziyâd-Ziyad b. Nuaym el-Hadramî'den nakletti ki, O, Efendimiz (s.a.v)'in arkadaşı olan Ziyâd b. el-Haris Es-Sadâî'yi şöyle konuşurken işitmiş: "Resûlullaha (s.a.v) gelip, İslâm üzre O'na biat ettim. Bu ara duydum ki, Efendimiz benim kavmime asker yollamış. "Yâ Rasülellah! Orduyu geri çevir, onların İslâmlığına ve sana itaatına ke­filim" dedim. Resûlullah da birini yolladı. Bende bu adamla kavmime bir mektup yazıp gelmelerini bildirdim. Kavmim elçi gönderip Müs­lüman olduklarını ilan ettiler. Resûlullah bana;

"Ey Sudâ'lıların kardeşi, sen milletinin arasında sözüne itaat olunan birisisin" buyurdu. Ben de "Allah(cc) onlara hidayet etti" dedim. "On­lara emir olmak istemlisin?" buyurunca "evet" dedim ve buna dair bir vesika yazıverdi. Sadaka hususunuda söyledim onun içinde yazılı bir belge verdi. Bu onun bir seferinde olmuştu.

Bir yerde konaklamış yanına oranın halkı gelip, valilerini "bizi tâ cahiliye. döneminde bizimle kendi arasındaki bir olay sebebiyle ceza­landırdı" diye şikayet ettiler. Nebî (s.a.v) "Böylemi yaptı" deyince "e-vet" dediler. Nebi (s.a.v) ashabına dönerek;

"Mü'min kişiye emirlikte hayır yoktur" buyurdu.

Sonra bir başkası geldi ve: "Bana biraz mal ver" dedi. Efendimiz (s.a.v) ona:

"Bir kişi ihtiyacı olmadığı, zengin olduğu halde insanlardan bir şey isterse, bu, başta bir ağrı, midede bir dert demektir.1' buyurdu. Adam da, "bana sadaka malından ver" deyince Efendimiz (s.a.v): "Al­lah sadaka malı hususunda hiçbir Peygamberin, hiçbir kimsenin hükmünü kabul etmemiş bu konuda sadece kendi hüküm verip, onu sekiz sınıf arasında taksim etmiştir. Eğer sen bu sınıflardan biriysen senin hakkını vereyim." buyurunca, içime bir sıkıntı girdi. Zira ben de sadakadan istemiş idim. Oysa ben zengin idim.

Sonra Efendimiz gecenin başında yola çıktı. Bende ona yoldaş ol­dum. Güçlüydüm. Ashab yolda yavaşlayıp geri kaldılar. Yanında ben­den başka kimse kalmadı. Sabah namazı girince emretti ve ezan oku­dum. "Kamet edeyim mi?" diye sormaya başladım, O da şarka fecre bakıyor ve "hayır şafak ağarmadan olmaz" buyurdu. Fecir doğunca gi­dip tuvalet ihtiyacını giderdi. Bu arada Ashabı da gelmişlerdi. Bana, "Ey Sudâ'lıların kardeşi suyun var mı?" buyurunca, "hayır ama yetmiyecek mikdarda az birşey var" dedim. "Onu bir kaba koy gel" buyurdu. Suyu getirdim. Elini suya daldırdı, ben suyun parmakları ara­sında kaynadığını gördüm.

Resûlullah (s.a.v) bana:

"Eğer Rabbimden utanmasaydım kesinlikle su verecek ve bir­de su istemeye devam edecektik. Haydi ashabın arasında "suya ih­tiyacı olan varmı?" diye seslen" buyurdu. Ben ilan edince isteyen gelip su aldı. Sonra Efendimiz namaza kalktı. Bilal kamet getirmek is­teyince: Suda'lı kardeş ezanı oku­muştu. Ezanı kim okursa kameti de o getirecektir" buyurdu. Ben kamet getirdim. Namaz bitince aldığım iki mektubu geri verdim. Ba­na, "ne oldu?" deyince, "Emirlik ve isteme konusundaki durumu" an­lattım. Efendimiz de "bu böyledir. Dilersen emir ol, dilersen olma" buyurdu. Bende olmadım.

Bana "Onlara vali olacak birini tavsiye et" buyurunca birini salık verdim. Onu bize emir yaptı. Sonra biz; "Ya Resûlallah! Bizim, kışın suyu çoğalıp bize yeten, yazın ise azalan bir kuyumuz var. Biz yazın çevre kuyulara giderdik. Şimdi Müslüman olduk ve etrafımız düşman dolu. Bizim kuyunun bereketlenmesi için Allah'a dûa etsen de, suyu bize yetse, bizde etrafında toplanıp dağılmasak" dedik. Efendimiz yedi aded çakıl isteyip, avucuyla ovaladı onlara dûa okuyup üfledi sonra da:

"bu çakılları alıp götürünüz. Kuyuya varınca onları teker teker içine atıp "bismillah" deyin" buyurdu.[42]

Lakin buradaki ravî Abdürrahman b. Ziyâd b. En'am el-Efrıkî za­yıftır.[43]

Bu hadisler Efendimizin eliyle suyun birkaç kere bereketlendiğini göstermektedir.

İsrâîl de, Mansûr -İbrahim Nehâî- Alkame isnadıyla Abdullah b. Mes'ûd (r.a)'dan şöyle dediğini rivayet ediyor:

- Siz ibret ayetlerini azab sayıyorsunuz. Biz ise onu Resûlullah za­manında bereket sayıyorduk. Peygamber (s.a.v) ile birlikte yemek yi­yorduk ve biz yemeklerin teşbih edişini duyuyorduk. Nebî (s.a.v)'e bir kap getirildi. Su parmaklan arasında coşmaya başladı. Nebî (s.a.v):

"Haydin şu mübarek suya buyurun. Bereket semadandır" buyurdu. Hepimiz ondan abdest al­dık.

Bu hadisi Buharı rivayet etmiştir.[44]

Ebû Küdeyne, Atâ b. Es-Sâib- Ebû'd-Duhâ isnadıyla Abdullah b. Abbâs (r.a)'ın şöyle anlattığını rivayet ediyor:

- Nebî (s.a.v)'e bir su kabı getirildi. Efendimiz elini su kabının ağ­zına koyup parmaklarını açtı. Suyun parmakları arasından suyun kay­nadığını gördüm. Bilal'e insanlar arasında "haydin mübarek abdest su­yuna!" diye dellal etmesini emretti. Bu hadisin isnadı iyidir.[45]




[21] Müslim Cihad ve Siyer h. no 1807; Beyhakî Delâil 4/111; İbni Sa'd Tabâkat 2/98.

[22] Beyhakîde "Yunus b. Bûkayi anlatıyor" şeklindedir.

[23] İbni Hişâm 4/25; Beyhakî Delâil 4/112; Beyhakî aynı rivayeti Yunus b. Bükeyr yoluyla İbni İshak'tan nakleder ve şu ilaveyi verir: "Rasûlüllah (s.a.v) "Ey insanlar haydi konaklayın" buyurunca onlar, "Yâ Rasûlellah! Bu vadide bu kadar insanın konaklayabileceği bir su başı yok ki!" dediler. Nebi (s.a.v) de, okluğundan bir ok çıkarıp bunu ashabından birine verdi ve ona, "şu kuyulardan birine git ve bu oku kuyunun boşluğundan dibine at" buyurdu. Adam gidip böyle yapınca su coşmaya ve kaynamaya başladı. Öyle çoğaldı ki insanlar kuyunun etrafından dağılıp kenar­daki deve çökeğine gittiler."

[24] İbni Hişâm 4/27.

[25] BeyhakîDeIâil4/112.

[26] İbni Hişâm 4/25; Zehebî metninde bu paragrafın sade ve son tarafı kalıp diğer ta­rafı atlanmış, Ma'na anlaşılması için biz İbni Hişâm'dan verdik.

[27] Metini Dr. Tedmurî yanlış okusa gerek. "Etâ nâ" değil "Ene Yâ Rasûlellah" dır.

[28] Cılga, dağlardaki çoban, hayvan v.b.nin kullandığı yolumsu yerler. (Toros dili)

[29] İbnü Hişam 4/25.

[30] İbni Hişâm burası "İbnü Şihab-ı Zührî derki" şeklindedir.

[31] İbnü Hişam 4/25.

[32] Buhârî Meğazî 64/35 Hadis no 4152; İbnü Sa'd Tabakat 2/98; Müslim Kitabü'l Emâra 33/Hadis no 73; Beyhakî Delâil 4/9-115; Zehebînin "Şu'be ve diğerleri" dediği diğeri Abdü'lazîz b. Müslim ve Muhammed b. Fudayl'dir.

[33] Daramı Sünen 1/27; Beyhakî Delâil 4/119; İbni Huzeyme, Sahih c.1/107 nolu ha­dis.

[34] Müslim Kitabü'l-Lukâta h. no 1/729; Beyhakî Delâil 4/118. 

[35] BeyhakîDelâil4/119.

[36] Beyhakî Delâil 4/120; Müslim Sahih Kitabü'l Lukata 3/5, hadis no 19.

[37] Buhârî Menâkıb 61/25. hadis no 3573; Müslim Fazail hadis no 2279, Beyhakî Delâil 4/123, 124.

[38] Buhârî Vudû14/46. hadis no 200; Müslim Fazail 2279; Beyhakî Delâil 4/122.

[39] Buhârî Vudû14/45. h.no 195; Menâkıb 61/25; Beyhakî Delâil 4/123.

[40] Müslim 2279. Buhârî Menâkıb 61/25. h. no 3572; Beyhakî Delâil 4/124,125.

[41] Bu gün Zevrâ artık genişleyen Mescid'in içinde kaldı.

[42] Tirmizî Salât 199; Ebû Dâvûd Salat h. no 514; İbnü Mâce Ezan hadis no 717. Müsned 4/199; Beyhakî Sünen 1/381, 399; Delâil 4/125, 127.

[43] EI-Efrıkî Salih biri olmasına rağmen çok rivayetlerinde münker şeyler olduğu müttefekun aleyhdir.

[44] Buharı Menâkib 61/25 hadis no 3579; Beyhakî Delâil 4/129, Tercemede Buhârî metni esas alınmıştır.

[45] İmam Ahmed Müsned 1/251; Beyhakî Delâil 4/128; îbni Kesîr merhum Tarihinin bu bölümünde 6/17 İmam Ahmed bu rivayetinde tek kalmıştır" demektedir. Lakin hadis görüldüğü gibi Beyhakî'de de Ahmed b. Hanbel zincirde yer almaz. Üstelik Taberânî'de bu haberi Şa'bi yolu ile İbni Abbas'tan nakleder:

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/27-37


Konu Başlığı: Ynt: Hudeybiye dekilerin sayısı
Gönderen: Mehmed. üzerinde 15 Eylül 2021, 16:15:18
Esselamü aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Hudeybiye dekilerin sayısı
Gönderen: Sevgi. üzerinde 16 Eylül 2021, 00:13:01
Aleyküm Selâm. Bu bilgileri bizlerle paylaşan kardeşlerimizden Allah razı olsun