๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Tarihül-İslam => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 19 Nisan 2011, 13:46:13



Konu Başlığı: Gabe veya Zî Karad seferi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Nisan 2011, 13:46:13
Gabe Veya Zî Karad Seferi

 

Benî Lihyan'dan dönen Allah Resulü Medineye geldi ve orada sa­dece birkaç gece kalmıştı ki: Uyeyne b. Hısn b. Huzeyfe el Fezârî Gatafan oğullanndan bir bölük süvari ile, Resûlullah (s.a.v.)'in Ğabe denen yerdeki süt develerine saldırdı. Develerin başında Gıfar oğulla­rından bir kadınla bir adam bulunuyordu. Adamı öldürüp, kadını" da develer ile birlikte götürdüler.[617]

Onları ilk tanıyan Seleme b. Ekva (r.a.) oldu. O Ğabe ye doğru yola çıkmıştı. Beraberinde Talha b. Ubeydillah'm kölesi ve atı vardı. Veda tepesine çıkınca onların Sel'a dağı tarafına yöneldiğini gördü ve olan­ca sesiyle "Vâ Sabâhâh (imdat)" diye bağırdı. Sonra onların peşinden koşmaya başladı. Sanki yırtıcı hayvan gibiydi.

Bir müddet sonra onlara yetişip onları attığı oklarla dağıttı. Atlar kendine doğru gelince kaçıyor, sonra onların yolunu kesip fırsat bul­dukça ok atıyordu. Durum Efendimize ulaşınca Medine'de; "tehlike var tehlike var" diye bağırdı, derhal süvariler Resûlûllah'ın yanına geldiler. Efendimizin yanına ilk varan süvariler, Mikdâd, Abbâd b.

Bişr, Üseyd b. Zuhayr[618] Ukkâşe b. Mihsan, Muhris b. Nadle, Ebû Katâde el-Haris b. Rib'î, Ebû Ayyaş Ubeyd b. Zeyd b. Samit idi. Efendimiz (s.a.v.) Sa'd b. Zeyd'i onlara Emir tayin etti ve: "Haydi  hemen  bu  eşkıya gurubunu aramak üzere yola çık. Ben insanlarla sana gelene kadar aramaya devam et" buyurdu.

-İbni İshak devamla derki: Bana ulaşan bilgilere göre, Ebûl Ayyaş şöyle anlatmış; Resûlullah (s.a.v.), Ebû Ayyaş'a, "sen atını yanındaki adamlardan birine verseydin olmazmıydı?" deyince O Yâ Resûlullah! İnsanların en iyi süvarisi (at binicisi) benim" dedim ve atımı mahmuzladımı. Vallahi at beni ancak yirmi arşın kadar götürdü ve beni sırtın­dan attı. Ben Resûlûllah'ın bana "atını yanındaki adamlardan birine verseydin" buyurusuna ve benim kendisine verdiğim cevap'a şaşırıp kalmıştım.

O zaman Seleme b. el-Ekva'nm(r.a) atı yoktu. Buna rağmen soy­gunculara ilk ulaşan o idi. Atlılar da hemen yola çıkıp eşkıyaya ulaş­mışlardı. Onlara ilk yetişen süvari Mukriz b. Nadle El-Esedî (r.a.) ol­muştu. Soygunculara yetişmiş ve onlara: "Durun bre köle çocukları! Durun da arkadan gelen Müslümanlar da size yetişsin" diye bağırdı. Lakin Eşkıyalardan biri ona saldırıp, şehit etti. Bunun dışında Müslü­manlardan şehit olan olmadı.[619]

Abdül Melik b. Hişam ise, "o gün Müslümanlardan Muhriz ile bir­likte Vakkas b. Mücerrez de şehit oldu" der.[620]

Bekkâî, İbni İshak'dan naklediyor: Bana itham edemeyeceğim biri Abdullah b. Ka'b b. Melik'ten şöyle dediğini haber verdi: Mücezzez (r.a.) o vakit Ukâşe (r.a.)'a ait olan ve El-Cenâh denen atında idi. Mücezzez şehit edilmiş ve Cenâh'ı da soyguncular almışlardı. Süvari­ler soygunculara yetiştiğinde Ebû Katâde Haris b. Rıb'î Uyeyne b. Hisu oğlu Habîb'i öldürüp kendi Örtüsünü ölünün üstüne örttü. Sonra da bu insanlara tekrar yetişti.

Resûlûllah (s.a.v.) de, insanlarla beraber yönelip geldi. Oradaki ö-îüyü görünce Ashab, "İnnâ Lillani ve innâ ileyhi râciûn" Ebû Katâde Öldürülmüş dediler. Bunu duyan Resûlûllah (s.a.v.) de "O Ebû Katâde değil, Ebû Katâde'nin öldürdüğü adamın cenazesidir. Onu kendisinin öldürdüğü bilinsin diye üzerine kendi bürdesini örtmüş" buyurdu.

Ukâşe b. Mıhsan (r.a.) da Evbar ile oğlu Amr b. Evbâr'a yetişti. İkiside bir devede idiler. Onlara Öyle bir düzgün mızrak attıki ikisini birden Öldürdü. Böylece çalınan develerin bir kısmını kurtardılar.

Rasûlüllah (s.a.v.) Zî Karad suyu yakınındaki bir dağa konaklayın-caya kadar yola devam etti. İnsanlarda gelip kendisine yetiştiler. Efen­dimiz (s.a.v.) orada konakladı. Orada bir gün bir gece geçirdi. Seleme b. Ekva' Efendimize: "Yâ Rasûlellah! Beni yüz kişilik bir gurubun başında bunların arkasından göndersen kesinlikle geri kalan hayvanla­rı kurtarır ve bu eşkıyanın boyunlarım ele geçirirdim" dedi. -Bana ulaşan habere göre Efendimiz (s.a.v.) de ona: "On­lar şimdi Gatafan da gece sütü içiyorlardır" buyurdu.

Rasûlüllah (s.a.v.), ashabı arasında taksimat yaparak her yüz kişiye bir deve bölüştürdü. Onlarda onu yiyinceye kadar orda eğleşip, sonra Rasûlüllah geri dönüp Medine'ye geldi. İbni İshâk devamla derki: Me­dine'ye geldikten sonra Gâbe'deki Efendimizin çobanı olan Ebû Zer (r.a.)'in oğlunun esir edilen hanımı Leyla onların elinden kurtulup,

Efendimize ait dişi bir deve üzerinde Efendimizin yanına geldi ve, "Ben, bu deve üstünde iken Allah beni onların elinden kurtarırsa, Al­lah için bu deveyi kurban edeceğim, diye nezretmiştim" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) bunun üzerine tebessüm ederek şöyle buyurdu:

"Allah seni onun üstüne bindirip, onunla seni kurtuluşa erdir­mişken, sen ona .ne kötü karşılık veriyorsun! Tutup onu kesecek­sin ha. İnsanoğlunun sahibi olmadığı bir mal üzerinde nezretmesi diye birşey olamaz. Zîra o, benim develerimden bir süt devesi. Haydi Allah'ın bereketiyle yerine dön" buyurdu.[621]

Bu gazveye; Gâbe'de Zû Kurad'da denilmektedir.

İbni İshâk ve diğerleri "bu olay hicri altıncı yılda oldu" der.

Müslim ise-gelecek olan rivayetinde- "bu, Hudeybiye anlaşması sı­rasında oldu" der: Bize Ebû'n-Nadr Haşim b. el-Kâsım, İkrime b. Ammâr- İyas b. Seleme- babası Seleme b. Ekva1 (r.a.)'nın şöyle dedi­ğini haber verdi:

- Hudeybiye zamanı Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte Medineye gel­miştim. Ben Efendimizin kölesi Rabahla beraber Peygamberimizin develeri ni otlatmaya götürdük. Ben Talha b. Ubeydillah'ın atını da götürdüm, onu da develerle beraber sulayıp otlatmak istiyordum, hava kararınca Abdurrahman b. Uyeyne, Rasûlüllah (s.a.v.)'m develerine saldırdı. Çobanını öldürüp develeri sürdü. Yanında atlı adamlarda var­dı. Ben köleye, "Yâ Rabâh!  Sen şu atın başında otur, ben gidip Talha'ya durumu bildireyim de Rasûlüllah'a durumu anlatsın" dedim. Bir tepenin üstüne tırmanıp yüzümü Medine'ye doğru çevirip üç kere "Vâ Sabâhâh" (imdad kalkın sabah oldu) diye bağırdım. Sonra kılı­cımla ve okumla haydutların izi sıra gidip bir yandan onlara ok atıyor bir yandanda atlarına kılıçla vurup düşürüyor bir yandanda recez söy­lüyordum. Bana doğru bir atlı gelecek olsa hemen bir ağacın gövdesi arkasına geçip ok atıyordum. Artık bana gelen her atı yaralamıştım. Onlara ok atarken "Ben Ekva'ın oğluyum. Bugün ölüm günüdür" diyordum. Onlardan biri­ne yetişip ona ok attım. Adam hayvanın semerindeydi. Ok semeri de­lip adamın omuzuna kaplandı. Bende, "al bakayım, ben Ekva oğlu­yum" dedim. Böylece çarpışa çarpışa sıkışınca onlar tepenin ok ulaş­mayacak dar bir yerine gidiyorlar, bende hemen dağa çıkıp üstlerine taş yuvarlamaya başlıyordum. Ben bu şekilde onlar o şekilde uğraşa uğraşa peşlerini bırakmıyarak, recez söyleyerek Efendimizin develeri olarak Allah ne yarattıysa, hepsine arkama alarak onlardan kurtardım.

Sonra peşlerine düşüp ok atmaya devam ettim. Onlar sonunda otuz­dan fazla mızrağı, otuzdan fazla elbiseyi yük ağırlığından kurtulmak için attılar. Onların bu attıkları herşeyin üzerine taş dikerek bellik yap­tım ve bunları Rasûlüllah'm geçeceği yol üzerine biriktirdim. Önlerine kuşluk yemeği konulduğunda yanlarına Uyeyne b. Bedr el-Fezârî yar­dım etmek üzere çıkıp geldi. Onlar dağdaki dar bir geçitte bulunuyor­lardı. Bende dağın üzerine tırmandım. Uyeyne onlara: "Bu gördüğüm­de neyin nesi?" deyince, "şu belaya çattık, şafaktan bu zamana kadar yakamızı bırakmadı ve ele geçirdiğimiz herşeyi alıp kendinden geri tarafa sürdü" dediler.

Uyeyne de;"Eğer bu adam arkasından kendine bir yardım(imdat) geleceğini bilmeseydi sizi bırakır giderdi. Haydi sizden ona bir manga adam saldırsın" dedi. Onlardan dört kişi kalkıp dağa doğru çıktılar. Onlara sesimi duyuracak kadar mesafeye gelince, onlara ;"beni tanıyormusunuz?" dedim, "sen kimsin" dediler.

-"Ben Seleme b. el-Ekva'ymı. Muhammed (s.a.v.)'in yüzünü mü­barek kılan Zat'a yemin olsun ki, sizden arzu ettiğim her adama ye­tiştim. Sizden beni arzu edenler ise beni yakalayamazlar" dedim. A-damlardan biri, "bende öyle sanıyorum", yani "dediği gibi" dedi ve adamlar geri döndüler. Daha ben yerimden ayrılmamıştım ki, birde bakınca Rasûlüllah (s.a.v.)'m yolladığı süvariler ağaçların arasında ilerliyor gördüm. Önlerinde Ahram el-Esedî vardı. Ardında da Ebû Katâde, onun ardında Mikdad b. Esved el-Kindî... Durumu gören müş­rikler bırakıp kaçtılar.

Ben hemen dağdan inerek Ahram'ın önüne gerilip atının yularından tuttum ve; "Yâ Ahram! Bu adamlardan sakın, zîra ben onların senin yolunu kesmeyeceğine emin değilim. Rasûlüllah ve ashabı gelene kadar ağır al" dedim. Ahram da, "Eğer sen Allah'a ve âhiret gününe îman ediyorsan benimle şehitliğin arasına girme" dedi. Bende atının yularını bırakıverdim. O da fırlayıp Abdurrahman b. Uyeyne'ye yetiş­ti. Abdürrahman da geri dönüp ona hücum etti. İkisi birbirine birer hamle yaptı. Ahram, Abdürrahmanı düşüremedi, Lakin Abdurrahman mızrağını saplayıp Ahşam'ı şehit etti ve Ebû Katade'ye hücum etti. Bu kere Ebû Katâde onu öldürdü ve Ahram'ın atma bindi. Sonra bende bunların arkasından yaya olarak yola koyuldum. Arkadaşlarımın to­zundan hiçbirşey göremiyordum.

Akşam gün batmadan önce onlar, kendisinde adı Zû Karad denilen bir dağ koyağına vardılar. Orada su ihtiyaçlarını göreceklerdi. Benim arkalarından geldiğimi görünce, oradan ayrılıp tepeye, Zî Deber tepe-

sine doğru koştular. Böylece gün batmış bende onlardan birine yetiş­miş ve ona bir ok fırlatıp; "al bakalım, ben Ekva'ın oğluyum" dedim.

Adam bunu duyunca, "vay anacağım vay, sen sabahtan beri bizi takib eden Ekva senmisin?" dedi. "Bre kendi canına düşman olan evet, o sabahleyin ok atan bendim" deyip ona bir ok daha attım. Ona iki ok isabet etmiş oldu. Bunun üzerine (sarp bir yerde) iki atı daha bıraktı­lar. Bende onları sürerek Rasûlüllah (s.a.v.)'e getirdim.

Efendimiz hala benim müşrikleri kovduğum Zû Karad suyunun ba­şındaydı. Baktım ki Rasûlüllah (s.a.v.) beşyüz kişi arasında hem müş­riklerden kurtardığım her şeyi, hatta mızrak ve örtüleri develerini geri almış, Bilal de bu benim kurtardığım develerden birini kesmiş ve Pey­gamber (s.a.v.)'e et kızartıyor. Ben:

- Yâ Rasûlellah!, Müsade et de ashabından yüz kişi seçip gece ka­ranlığında onlara saldırayım ve onlardan haber götürecek hiç bir canlı bırakmayayım, dedim. Efendimiz (s.a.v.); "Sen böyle yaparmısın yâ Seleme!" buyurunca, "evet seni mükerrem kılan için yaparım" dedim. Efendimiz Öyle güldü ki, yanan ateşin aydınlığında onun dişlerini gör­düm. Rasûlüllah (s.a.v.): "Onlar şimdi Gatafan topraklarında misafir olarak ağırlanıyorlar" buyurdu.

Bu arada Gatafan'hlardan biri gelip; "Haydi!, Gatafanlı falancanın yerine gelin. Onlar bir deve kesmişti. Hayvanın derisini yüzerken sü­varilerin tozunu görünce deveyi öylece bırakıp kaçıp gittiler." dedi

Sabahleyin Nebî (s.a.v.) "Bugün en hayırlı süvarimiz Ebû Katâde, en hayırlı yayanız da Seleme'dir" buyurup, bana hem yayalar, hem de süvariler için ayrılan hisselerden verdi. Sonra da beni "Adbâ" adlı de­vesinin terkisine alarak Medineye doğru hareket etti. Medine ile ara­mızda Sahve mesafesi kadar bir uzaklık kalmıştı ki, Ensardan koşuda hiç geçilmeyen bir zat; "yarışabilecek kimse varmı?" diyerek tekrar tekrar bağırıyordu. Ben ona "sen kerem sahibine ikram etmez, şerefli'den çekinmezmisin?" deyince o, "hayır sadece Resûlûllah ha­riç" dedi. Bende; "Yâ Resûlûllah! Anam babam sana feda olsun, müsade ette sununla bir yarışayım" deyince Efendimiz: "Nasıl diler­sen" buyurdu. Adama "sana geliyorum" dedim.

Hemen atından atladı. Bende ayaklarımı toplayıp, deveden atladım. Sonra bir veya iki tepeyi aşıncaya kadar kendimi tuttum. Yani nefesi­mi sonraki kısma bırakıp kendimi yormadım. Sonra hızlanıp yetiştim ve iki omuzu arasından tutup, "Vallahi seni geçtim" dedim. "Ben de öyle sanıyorum" dedi. Onu yarışta geçtim, böylece Medine'ye kadar' geldik.

Hadis'i Müslim'de îbnî Ebî Şeybe kanalıyla Haşim'den nakleder.[622]

Ben (Zehebi), Mısırda'ki Ebu'l Hasen Ali b. Abdülğanî el-Haranî'ye ve İskenderiyedeki Ebû Hasen Ali b. Ahmed el- Hâşimîye, Halebdeki Ebû Saîd Sunkur b. Abdullah'a, Kâsiyan'daki Ali Ahmed b. Süleyman el- Makdişî'ye kıraaten okudum. Ve bize Muhammet b. Abdüsselâm el- Fakîh - Ebu'lğanâim b. Mehasin ve Amr b. İbrahim el-Edip haber verdi ve "bize Ebu'l Hasen Ali b. Ebî Bekr b. Rûzebeh Haber verdi" dediler.

Yine aynı haberi ben, Ebu'l Hüseyn el- Yunînî, Muhammed b. Hâşim el- Abbasî, İsmail b. Osman el-Fakîh, Muhammed b. Hâzim, Ali b. Baka, Ahmed b. Abdillah b, Azîz ve bunlar dışında çok alimden icazet aldım ki, onlara Ebû Abdillah Hüseyin b. Ebî Bekr b. ez-Zübeydı Ebû'l Vakt es-Siczî- Ebû'l Hasen ed-Derâverdî- Muhammed b. Hameveyh- Muhammed b. Yusuf- Muhammed b. İsmail el-Buhari-Mekkî b. İbrahim- Yezîd b. Ebî Ubeyd isnadiyla Ebû Seleme'den şöy­le diyerek haber verdiğini duydum:

Medine'den Gabe'ye doğru yola çıktım. Gabe tepesine çıktığımda bana Abdürrahman b. Avf m bir kölesi rastladı. Ona, "hayrola sana ne oldu?" dedim. "Peygamberin süt develerini çaldılar" dedi. "kim çal­dı?" deyince "Gatafan ve Fizara kabileleri!" dedi.

Ben üç kere; "ya sabâhâk" diyerek öyle bir imdad çağrısı yaptım ki, Medine vadisindeki herkes duydu. Sonra onlara yetişene kadar koş­tum. Onların hepsini almış gidiyorlardı. Onlara hem ok atıyor hem de: "Ben Ekva'ın oğluyum bu gün ölüm günüdür" diyordum. Onlar deve­lerin sütünü bile sağıp içmeden onları kurtardım, sürerek geri götü­rürken Nebî (s.a.v.) beni karşıladı, ben, "Yâ Rasûlellah! Bunlar (müş­rikler) susadılar. Ben onlara içmelerine fırsat vermedim. Onların ar­dından adam sal" dedim. Efendimiz (s.a.v.): Yâ İbnü'l Ekva' sen ala­cağını aldın artık merhamet et. Zîra Onlar şimdi kendi kavimleri ara­sında misafir olarak ağırlanıyorlar" buyurdu.[623]

(Beyhakî Delâil Cilt 3 Sayfa 6 Dan)

Ahmed b. Saîd ed-Dâramî derki:

- Bize Ali b. Hüseyin b. Vâkıd, Babası -Rabi' b. Enes- Ebu'l-Âliye isnadıylsf Übey b. Ka'b (r.a.)'ın şöyle dediğini anlattı:

"Rasûlüllah (s.a.v.) ve ashabı Medineye hicret ettiklerinde Medine ensarı onları bağrına basınca Arapların hepsi birden, adeta tek yaydan ok atmaya başladılar. Öyle olduki artık Müslümanlar ne silahsız gece­liyorlar, ne de silahsız kalkıyorlardı. Bunun üzerine: "Sadece Allah'tan korkarak güvenlik içerisinde uyuyabileceğimiz bir vakit bize nasıl gelir, dersin?" dediler de Allah (c.c.)'de:

"Allah (c.c.) Onlardan (sizden Öncekilerden kimini yeryüzüne vekil (halife) yaptığı gibi sizden de îman edip salih amel edenleri "kesinlikle yer yüzünde halife yapacağım" ve elbette onların razı olacakları bir dîni onlar için kökleştirip kuvvetlendireceğim ve ke-sinkez bu korkularından sonra onları emniyetli bir hale çevirece­ğim" diye va'd etti. Böylece bana kulluk ederek ve bana hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız. Artık kim bundan sonra inkâr eder­se, işte onlar fâsıklarm ta kendileridir" (Nur Sûresi; 55) âyetini in­dirdi.[624]

 
Hz. Hamza'nın Seyfü'l Bahr Seferi
 

Musa b. Ukbe İbni Şihab-ı Zührî'den şöyle dediğini anlatır:[625]

 - Sonra Rasûlüllah (s.a.v.) otuz kişilik bir süvari gurubunun başında Hamza (r.a.)'ı gaza etmek üzere yola çıkardı. Rasûl-ü Ekrem'in ilk gönderdiği kafile bu gurup idi. Bunlar yollarına devam ederek, Cüheyne topraklarındaki Sîyfü'l Bahr denen yere kadar geldiler. Orada yüz otuz kişilik müşrik bir gurubun başında komutan olarak bulunan Ebû Cehil b. Hişâm'a rastladılar. Her iki gurubun birbirine saldırması­na Mahşiy b. Amr el-Cühenî engel oldu. Zîra bu Mahşiy ve kabilesi hem Müslümanların hemde Mekke müşriklerinin antîaşmalısı idi. İki gurupta Makşî'nin ara buluculuğuna itiraz etmediler. Böylece her iki gurup da aralarında bir çarpışma olmadan kendi yurtlarına döndüler.[626]




[617] İbni Hişâm Sîre 3/299; Taberî 2/106; Beyhakî Delâil 3/180; İbni Sa'd 2/20; Vakidî Meğazî 2/537.

[618] Üseyd b. Zuhayr mı, Üseyd b. Hudayr mı olduğunda raviler şek edip kimi öyle kimi böyle diyor.

[619] Beyhakî Delâil 4/186,187; îbni Hişâm 4/3, 4; Taberî Tarih 2/107,108.

[620] İbni Hişâm 4/4.

[621] İbni Hİşâm 4/4; Beyhakî Delâil 4/187, 188; Taberî 2/108; İbni Sa'd (bir kısmı) 2/81; Abdürrezzak 9395, 9715, 15812; Darakutnî 4/14; Ebû Dâvud 3316; (Lakin İmran b. Husayn (r.a.) ) rivayetidir. Müslim Cild 2/44; Humeydi Müsned 2/365; Said b. Mansur Sünen 2967.

[622] Müslim Cihad h. no 1807; İbni Sa'd Tabakat 2/80, 84; Beyh. Delâi! 4/182.

[623] Buharı Cihad 56/166; Beyh. Delâil 4/181.

[624] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam  Meğazi 3/470-479

[625] Bu konuda Vakidî Megazî 1/9 ve İbni Sa'd Tabakat 2/6 da şu ön bilgileri verirler: Hamza'nın bu seferi Rasûlüilah (s.a.v.)'m Medineye hicretlerinin yedinci ayının başlarında ve Ramazan ayında idi. Medineye geldikten sonra Efendimiz (s.a.v.) ilk defa bayrak kul­lanma adetini bu Hamza (r.a.)'nın Seferinde yapmıştı. Bayrak beyaz renkli İdi. Hamza ile gönderdiği otuz kişinin yarısı Muhacirlerden diğer yansıda Ensardan iki. Vakİdî ve İbni Sa'd burada derki: Doğru olan hepsinin Muhacir oluşudur. Zîra Efendimiz Bedir harbine kadar Ensardan hiç kimseyi Cihad için sefere çıkarmamıştır. Çünkü onlar Efendimize "O-nu kendi yurtları İçinde koruma şartını" koymuşlardı. Bu görüş bizce daha sabittir.

Vakidî de burada Muhacirlerin ve Ensar'ın adım verirki şunlardır:

I- Ebû Ubeyd b. Cerrah.

2- Ebû Huzeyfe b. Utbe b. Rabîa.

3- Ebû Huzeyfenin azat­lısı Salim.

4- Âmir b. Rabîa.

5- Amr b. Sürâka.

6- Zeyd b. Harise.

7- Kennâz b. el-Husayn.

8- Mersed b. Kennâz.

9- Efendimiz (a.s.)'in kölesi Enese ve bir takım adamlar.

Ensardan da;

1- Übey b. Ka'b,

2- Umara b. Hazm.

3- Ubâde b. Essâmit.

4- Ubeyd b. Evs.

5- Evs b. Havlîy.

6- Ebû Dücâne.

7- Münzir b. Amr.

8- Râfi b. Malik.

9- Abdullah b. Amr b. Hıram.

10- Kutbe b. Âmir b. Hadîde ve adı verilmeyen diğerleri.

Vakidî bu Mecdî'nin adamlarının daha sonra Efendimiz (s.a.v.)'e geldiğini, onlara ikramda bulunup bu Mecdî hakkmda'da "İş düzgün biri idi" dediğini nakleder.

[626] Vakidî 1/9; İbni Sa'd 2/6; İbni Hişâm 2/223; Beyhakî Delâil 3/8; Taberî 2/404.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam  Meğazi 3/479-480


Konu Başlığı: Ynt: Gabe veya Zî Karad seferi
Gönderen: Mehmed. üzerinde 25 Şubat 2022, 17:34:22
Esselamü aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Gabe veya Zî Karad seferi
Gönderen: Sevgi. üzerinde 26 Şubat 2022, 05:46:49
Aleyküm Selam. Bilgiler için Allah sizlerden razı olsun kardeşim
 Rabb'im ilmimizi artırsın inşaAllah