๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Tarihül-İslam => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 19 Nisan 2011, 13:20:59



Konu Başlığı: Fetih sûresinin indîrilişi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Nisan 2011, 13:20:59
Fetih Sûresinin Îndîrilişi


 

İmam Malik'in Zeyd b. Eşlem aracılığıyla Eslem'den nakline göre; Rasûl-ü Ekrem (s.a.v) seferlerinden birinde gazaya gidiyordu ve beraberinde Ömer (r.a) da vardı. Ömer kendisine bir konuda soru sormuş ama Efendimiz (sav), O'na cevap vermemişti. Derken bir daha sordu yine O'na cevap vermedi. Ardından bir daha sordu, Efendimiz (s.a.v) yine cevap vermedi. Bunun üzerine Ömer (r.a) kendi kendine, "anan seni yitirsin! Resûlullah (s.a.v)'e ne zorlayıp duruyorsun" dedi. Ömer (r.a) olayın devamını şöyle anlattı:

- Hemen devemi harekete geçirip ordudaki insanların önüne geç­tim. (Yaptığım nezaketsizlik yözünden) hakkımda Kur'ân ayeti inecek diye korkmuştum. Çok geçmeden birinin bağırdığını işitmiştim. "İşte benim hakkımda Kur'ân ayeti inecek diye korkmuştum -galiba olan oldu-" dedim. Hemen Resûlullah (s.a.v)'in yanına geldim ve Ona se­lam verdim. Efendimiz (s.a.v):

"Bu gece bana öyle bir sûre indirildiki, o sûre bana güneşin üzerine doğduğun (dünya) dan daha sevimlidir" buyurdu. Sonra da:

"Biz se­nin için apaçık bir fethi, günahlarının geçmiş ve geleceğini Allah affetsin, sana nimetini tamamlasın, seni dosdoğru yola ulaştırsın ve Allah sana aziz bir zaferle yardım etsin diye, açtık" sûresini o-kudu. (Ayet 1, 2) Bu hadisi, İmam Buharî sahih'inde tahric etmiştir.[76] Yunus   b.   Bükeyr,   Abdürrahmân   el-Mes'ûdî-Camî'   b.   Şeddâd-Abdurrahman b. Ebî Alkame isnadıyla Ebû Mes'ûd'dan şöyle nakleder: Resûlullah (s.a.v) Hudeybiye'den geri dönmeye başladığında devesi ağır ağır yürümeye başladı, bizde ileri gittik. Meğer o sırada kendisine "innâ fetahnâ leke fethan mübinâ" sûresi nazil olmuş.[77]

Şu'be de Katâde aracılığıyla Enes (r.a) dan, "İnna Fetahnâ leke fethan mübînâ" sûresi hakkında: ("bu Hudeybiye fethidir" dediğini bu­nun üzerine adamın birisinin "Ey Allah Rasûlünün elçisi sana afiyet şeker olsun bu müjde o zaman senin olmuş olur, ya bize hangi müjde geldi?" demesi üzerine Enes (ra) ;

"Mü'min ve mü'mineleri altından ırmaklar akan cennete ebe­diyen kalmak üzere sokmak, günahlarını affetmek için (mü'minlerin kalblerine huzur indirmiştir) Ve bu Allah katında çok muazzam bir kazançtır" (Fetih ayet 5) ayeti indi) dediğini haber verir. Şu'be derki: Kofe şehrine gelip bu haberi Katâde aracılığıyla Enes (r.a) dan naklettim. Daha sonra Basra'ya geldiğimde bu durumu Katade'ye (böyle böyle anlattım) diye bahsedince bana: "sözünün bi­rinci bölümü (Fetih ayeti) evet Enes (r.a) dan'dır. Ama ikinci kısmı o-lan "Mü'min ve mü'mineleri altından ırmaklar akan cennetlere sokmak için" ayetinin haberine gelince O, İkrime'nin rivayetidir" dedi. Haberi Buharı naklediyor.[78]

Hemmam derki: Katâde, Enes (r.a)'ın şöyle dediğini anlattı:

- İnnâ fetahnâ leke fethan mübînâ, sûresi baştan son ayete kadar Peygamberimize indirildiğinde Hudeybiye'den dönüyordu. Ashabına tam bir hüzün ve bitkinlik çökmüştü. Efendimiz onlara:

"Bana bir sûre indi ki o, bana dünyadan daha sevimlidir" buyurup sonra da bunu okuyunca birisi: "Allah sana nasıl muamele edeceğini açıklamış, peki, ya bize ne yapacak?" diye sordu. Bunun üzerine ayet­lerin gerisi olan;

-"Altından ırmaklar akan cennetlere mü'minleri sokmak için......." ayeti indi. Hadisi Müslim rivayet ediyor.[79]

Yûnus, İbni İshak -Zührî- Urve isnadıyla Misver b. Mahreme ile Mervân (r.a) Hudeybiye kıssası hakkında şöyle dediklerini anlatıyor:

- Sonra Resûlullah (s.a.v) Hudeybiye'den geriye hareket etti. Mekke ve Medine arasına geldiğinde kendisine Fetih sûresi indirildi. Fetih sû­resinde geçen kaziyye ve Allah'ın bahsettiği o ağaç altında yapılan Rıdvan bîati gerçekleşmiş idi. İnsanlar iyice emin olup bir biriyle kar­şılıklı görüş alışverişi yapılınca, kendisine İslâm anlatılan herkes, İslama girdi. İşte bu son iki sene zarfında İslâm'a girenlerin sayısı o vakte kadar girenlerin sayısından fazla olmuştu. Böylece Hudeybiye sulhu bir "Muazzam Fetih" sayılmıştır.[80]

İbnü Lehîa derki: Bize Ebu'l Esved Urve'den bu konuda şunu an­lattı: Derlerki: Resûlullah (s.a.v) Hudeybiye'den geri hareket etmişti. Peygamberimizin ashabından birileri: "Bu bir Fetih değildir. Hem biz Beytullah'tan geri çekildik, hem de kurbanlarımızı orada kesmemize engel oldular." Halbuki Resûlullah Hudeybiye'de hac ibadetine başla­mış ve Müslümanlardan iki kişiyi geri yollamış, idi "onlarda geri git­tiler" diye söylendiler:

Efendimize, ashabından bir takım kimselerin, "bu bir fetih değildir" diye dedi kodu ettikleri haberi ulaşınca:

"Bu ne kötü bir söz! Bu kesinkes en büyük fetihtir. Birkere müşrikler, sizin yurtlarından salimen gitmenize razı olmuş, sizin bu Ömrenizi kazaya bırakmanızı isteyip güven konusunda size söz vermişlerdir. Halbuki sizden hiç arzu etmedikleri bir durumu görmüş durumdaydılar. Allah onlara karşı size zafer verip, sağ salim, ganimetlerle, sevaplarla geri evinize getirmiştir. İşte en bü­yük zafer budur. Siz Uhud'u unuttunuzmu? Hani siz yukarı doğ­ru kimseye bakmadan kaçışıyor bende arkanızdan sizi çağırıyor­dum! Ahzab gününü unuttunuz mu? Müşrikler hem yukarınızdan hem aşağınızdan size saldırmaya gelmişlerdi." buyuranca Müslü­manlar "Allah ve Rasûlü doğrudur Vallahi Ya Resûlallah! Bu Fe-tinlerin en büyüğüdür" dediler.[81]

Saîd îbnü Ebî Arûbe, Katâde'den şöyle dediğini anlatır: "Müslü­manların Hudeybiye anlaşmasını yapıp geri dönüşleri esnasında Bi­zans Rumları İranlı Mecusilere galip gelmişlerdi."

Akıyl'in İbni Şıhâb-ı Zühri aracılığıyla Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe b. Mes'ûd'dan yaptığı rivayette de böyle deniyor.

Rumlar'la İran'lılar arasında çetin bir savaş (daha) plmuş Allah bu kere Zafer'i Rumlara vermişti. Müslümanlar bunu duyunca pek sevin­mişlerdi. Zira Mecusî olanlara karşı Kitab ehli olanlar bu saldırıda za­fer kazanmışlardı.[82]

Muğîra' Şa'bî'nin "İnnâ fetahnâ leke fethan mübînâ" ayetinde geçen fethin "Hudeybiye fethi olduğunu, Müslümanların Rıdvan bey'atini gerçekleştirip Hayber hurmaları ile duyurulduğunu, Rumlar'in İranlı­ları yenmesi üzerin Allah'ın Kitabında geçen hükmün doğru çıkmasına ve Kitab ehli bir gurubun, Mecûsî dinine mensub bir topluluğa galib gelmesine sevindiklerini" söylemektedir.[83]

Şu'be de Hakem aracılığıyla Abdürrahman ibni Ebî Leylâ'nın

"Onlara yakın bir fetih verdi" (Feth 18) ayetinde geçen fethin hayber fethi olduğunu

"Ve size (bu ganimetlerden) başkasını da vermiştir ki, siz henüz onu elde edemediniz" (Fetih sûresi 21) aye­tinde bildirileni de "Rum ve İranlılar arasındaki savaş" olarak yorum­ladığını söyler.[84]

Verkâ' (b Ömer b. Küleyb), İbni Ebî Necîh aracılığıyla Mücahit'ten şöyle nakleder: Resûlullah'a daha Hudeybiye'de iken rüyasında, ken­disinin ve ashabının güven içinde, başlarının saçını kimisi kazıtmış kimi kısaltmış (hac tıraşı) halde Mekke'ye giriyor oldukları gösteril­mişti. Ama Mekke'ye girmeden kurbanlarını Hudeybiye'de kesince ashab, "Ya Resûlallah! rüyan nerede ya?" diye sordular. Allah (c.c) de

bunun üzerine;

"Andolsun ki Allah: Peygamberine (gördüğü) rüyayı hakikat

olarak doğru çıkarmıştır....." ayetini "Bu (Mekke fethinden) önce size yakın bir fetih (olan Hayberi) verdi" ayetine kadar indirdi.

Bununla Hudeybiye'de kesilen kurbanı kasdetti. Sonra dönüp Hayberi fethettiler. Efendimizin Rüyasının doğru çıkarılması gelecek yıl olmuş oldu.[85] Hüşeym anlatıyor: Bana Ebû Bişr, Saîd b. Cübeyr ve İkrime'den

"Bedevilerden- harbe katılmada-geri kalanlara "yakında harb sanatını iyi bilen, çetin bir kavme -savaşa- çağrılacaksınız"(Fetih 16) ayeti hakkında "Bu kavim Huneyn gününde savaştıkları Hevâzin kabilesidir" dediklerini nakleder. Bu ha-beri Said b. Mansur "Sünen"inde naklediyor.[86]

Bendâr[87] anlatıyor: Bize Gunder (Muhammed b. Ca'fer) Şu'be, Hüşeym isnadıyla diyerek üst haberi anlattı. Ancak Hevazin kabilesine "Benû Hanîfe" kabilesini de ekledi.[88]

Hudeybiye Gazası


Abdullah b. Salih de, Muâviye b. Salih -Ali b. Ebî Talha isnadıyla İbni Abbas (r.a)'tan, "Harb san'atım iyi bilen, çetin bir kavme savaşa çağrılacaksınız" ayetindeki bu kavmi "İranlılar" olarak,[89] ayette geçen "sekine" kelimesini de "rahmet" olarak açıkladığını anlatır.[90]

Ebû Huzeyfe En-Nehdî, Süfyân -Seleme b. Küheyl-Ebû'l-Ahvas is­nadıyla Ali (r.a)'dan; "Mü'mrolerin gönüllerine sekinet'i indiren odur" ayetini, "Bu sekinenin tıpkı insan yüzü gibi bir yüzü vardır. Sonra o seri esen bir rüzgar olmuştur" dediğini nakleder.[91] Verkâ' da, İbnü Ebî Necîh aracı­lığıyla Mücahid'in "sekine, rüzgar şeklinde olup kedi başı gibi başı ve iki kanadı vardır." dediğini anlatır.[92]

Mes-ûdî, -Katâde- Said b. Cübeyr isnadıyla İbni Abbas (r.a)'ın

"...Hâla kendi elleriyle yaptıkları yü­zünden kafirlere kârîa (bela) isabet etmektedir..." (Ra'd 31) ayetini okuyup, "Karîa, harbe çıkan seriyye (müfreze) dir" demiş

"...Yada o, evlerinin yakınına iniyor,.." kıs­mındaki "inen"in Hz. Muhammed (s.a.v) olduğunu,

"...Allah'ın va'di gelen kadar..." kısmını da, "Mekki fethedilene kadar" diye tefsir ettiğini anlatır.[93] Mücahit'ten de "Ya da o evlerinin yakınma iner" ayetini, "Hudeybiye ve benzeri" şeklinde açıkladığı nakledilir ki, bu haberi şerîk, Mansur aracılığıyla Mücahit'ten nakleder.[94]

Mekke fethi dediği belirtiliyor.[95]

 

Ümmü-Gülsüm'ün İslam'a Girişi Ve Sulh Döneminde Efendimize (S.A.V)Hicret Edişi
 

El-Leys, Akîyl aracılığıyla İbn-i Şihâb-ı Zührî'den şöyle nakleder: Bana Urve, Mervan b. Hakem ile Misver b. Mahrame ikilisinden E-fendimiz (s.a.v.)'i[96] şunları bahsederken duymuş olduklarını söyledik­lerini haber verdi:

O zaman, Resûlullah (s.a,v), Süheyl b. Amr ile sulh anlaşması yap­tığında, Süheyl'in, Resûlullah (s.a.v)'e koştuğu şartlar arasında;

"Bizden bir kişi, senin dininde olsa bile, eğer sîze gelip sığına­cak olursa onu mutlaka bize geri göndereceksin" şartı da vardı. Bunun üzerine mü'minlerin bu konudaki görüşleri onlarla Efendimizin başbaşa görüşmelerini sağlamış, Süheyl şartında direnmiş Efendimiz (s.a.v)'de bu şartı kabul etmişti. Aynı gün Ebû Cendel (r.a), müşrik ba­bası Süheyl b. Amr'a iade edilmiş idi. Müslüman olsalar bile bu süre içerisinde Efendimize kaçıp gelen erkeklerden geri iade edilmeyen kimse kalmamıştı. İşte bu sırada kadınlardan da gelip iltica edenler ol­du. Ukbe bin Ebî Muayt kızı Ümmü Gülsüm'de o gün Resûlullah'a il­tica edenler arasında bulunuyordu. Yaşı henüz buluğ çağına yeni gir­mişti. Ailesi gelip onu geri vermelerini Peygamber (s.a.v)'den istediler ise de, Allah bu kadınlar hakkında:

"Mü'min kadınlar muhacir olarak size geldiklerinde, onları im­tihan edib, -Allah onların imanlarını daha iyi bilir.- Eğer onları mü'min olarak bilmişseniz artık onları sakın kafirlere geri yolla-mayın. Zira bunlar onlara helal değil, onlarda bunlara helal değildir" (Mümtehine  10) ayeti gelmiş bulunduğundan dolayı Nebî (s.a.v), Uramü Gülsüm'ü onlara gen yollamadı.[97]

Urve anlatıyor: Bana Hz. Âişe haber verdi ki: Resûhillah (s.a.v) bu kadınları  "Ey Peygamber! Mü'min hanımlar sana Allah'a hiçbir şeyi şirk koşmamak, çalmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek,... üzere bîat etmeye geldiklerinde..." (Mümtehine ayet 12)

Ayeti ile imtihan ediyordu. Onlardan bu şartı kabul edenlere "ben senin bîatmı kabul ettim" diyerek ona sözlü olarak hitab etmişti. Val­lahi bu Bîatta Onun eli asla hiç bir kadın eline değmedi. Onlara sadece -Matınızı aldım- sözü ile biatlarını kabul etti. Bu haberi Buharı rivayet etmiştir.[98]

Musa b.Ukbe, İbnü-Şihâb-ı Zührî'den naklediyor: Resûlullah (s.a.v) Hudeybiye'den Medine'ye geldiğinde, Sakif kabilesinden Üseyd b. Ha­rise esSakafî oğlu Ebû Basîr, Müşriklerin elinden kurtulup kaçmışdı.

Zührî hadiseyi yukarda daha önce geçtiği gibi nakleder. İşte bu ri­vayette farklı bir ilave vardır ki, şudur: -Ebû Basîr yanında Mekke'den kaçıp gelen beş kişi ile yola çıktı. Kureyş, bu beş kişiyi aldırmak için Ebû Basır'a yolladıkları gibi adam yollamadılar.

Bunlar Cüheyne kabilesine ait olan Sifû'l Bahr'ı takiben gelen Kureyş kervan yolunun bulunduğu El-Iys ile Zü'1-Merve arasına gel­diler ve yerleştiler. Artık oradan geçen bütün Kureyş kervanlarını yakalıyıp el koyuyor ve adamlarını Öldürüyorlardı.

Bu arada Ebû Cendel'de müşriklerin elinden kurtulup daha önce Müslüman olan yetmiş kişiyle beraber ayrılıp Ebû Basîr'a katılarak Kureyş'in Şam'dan gelen maddi yardımını kestiler. Arkadaşlarına o vakte kadar Ebû Basîr imamlık yapıyordu. Ebû Cendel gelince artık imamlığı o yapar oldu.[99] Ebû Cendel'in gelişini duyan Ğıfâr, Eşlem, Cüheyne ve diğer kabile oğullarından bir kısım insanlar gelip ona ka­tıldılar. Böylece Müslüman savaşçıların sayısı üçyüze ulaştı.

Kureyşliler Ebû Süfyan'ı, Efendimize yalvarıp yakararak "Ebû Basîr, Ebû Cendel ve beraberindeki mücahitlere haber salıp yol kes­meyi bırakarak yanına gelmelerini" rica etmeye gönderdiler. Ebû Süfyan ve yandaşları: "Bizden biri senin yanına kaçıp gelirse -onu bize geri verme- alakoy! Senin yanında kalmasında bizce -artık- hiçbir sı­kıntı yok. Lakin şu Ebû Cendel ve adamları bizim aleyhimize örtül­mesi imkansız bir kapı açtılar." diye eski anlaşmadan dönmek için -dil döktüler.

Böylece onların daha önce Resûlullah'a işaret ettikleri "Ebû Cendel'in geri verilmesi gibi durum" ortaya açıkça koymuştur ki, onla­rın kendileri lehine bir güç ve kuvvet olacaklarını sandıkları, Allah'ın Peygamberine tahsis ettiği yardımdan daha iyi dedikleri, görüşten, sev-seler sevmeseler Peygamber'e itaat kendileri için daha hayırlıdır.

Ebû Basîr, Ebû Cendel ve arkadaşları henüz oradaki yerlerinde i-ken, Ebu'l As b. Er-Rabî'in yolu oraya uğradı. Efendimiz (s.a.v)'in kızı Zeynep (r.a) O'nun hanımı idi.

Ebu'l As Kureyş'ten bir gurub insanla beraber Şam ticaretinden ge­liyordu. Müslümanlar onları yakalayıp esir aldılar, mallarına el koydu­lar. Ama Ebu'l Âs'ın, Efendimizle akrabalığı yüzünden hiçbirini öl­dürmediler. Ebû'l As o zaman daha müşrik idi. Bu zat aynı zamanda Efendimizin ilk hanımı Huveylid kızı Hatice (r.a)'nın öz bacısının oğlu idi. Ebû Cendel ve arkadaşları Ebu'l Âs'ı serbes bıraktılar.

O da kalkıp o sırada babasının yanma hicret etmiş bulunan hanımı Zeyneb'in yanına geldi. Ebû'l Âs, Şam'a giderken Zeyneb (r.a)'ya Me­dine'ye gidip Babasının yanında kalmasına izin vermişti.

Ebû'l Âs gelip, Ebû Cendel ile Ebû Besîr'in esir aldıkları arkadaşları ve el koydukları malları hususunda Zeynep ile konuştu. Zeynep de du­rumu Resûlullah (s.a.v)'e anlattı. îddiâya göre Allah Rasûlü kalkıp şöyle bir hitabe yaptı:

"Biz bir kısım insanlarla akraba olduk. Ebû'l As ile de akraba olduk ve onu çok iyi bir akraba olarak bulduk. O Kureyşli arka­daşları ile Şam'dan gelirken Ebû Cendel ile Ebû Basîr bunları esir edip mallarına el koymuş, ama kimseyi o Öldürmemiş. Resûlullah kızı Zeynep, benim bunları himayeme almamı istiyor, siz Ebu'l As ve arkadaşlarına size sığınma hakkı veriyormusunuz?" buyurdu.

"Evet" dediler. Ebû Cendel ve arkadaşlarına, Efendimizin Ebû'l Âs ve yanlarında esin bulunan arkadaşları hakkındaki sözleri ulaşınca on­lardan aldıkları herşeyi iplere varana kadar geri verdiler.

Efendimiz (s.a.v), Ebû Cendel ile Ebû Basîr'a "kendi yanına gel­melerini" onlara uyupta orada bulunan diğer mü'minlere de "ülkele­rine, ailelerinin yanlarına dönmelerini, hemde oradan geçen Kureyş ve kervanlarının önüne geçilmeyeceğini" emreden bir mektup yazdı.

Söylendiğine göre Efendimiz (s.a.v)'in mektubu onlara geldiğinde Ebû Basîr (r.a) ölmek üzreydi. Öldüğünde Efendimizin mektubu elin­de idi ve onu okumaya çalışıyordu. Ebû Cendel onu oraya defnedip kabrinin yanıbaşına bir mescit yaptırdı.

Sonra beraberine arkadaşlarım alıp Efendimize geldi. Diğerleri de yurtlarına dönünce Kureyş kervanı güvence almış oldu. Ebû Cendel Efendimizle kalarak bir çok gazalara katıldı, Mekke fethinde bulunup

O'nunla Medine'ye döndü. Efendimiz vefat ettiğinde yine Medi­ne'deydi.

Hz. Ömer'in ilk hilafet yıllarında Süheyl b. Amr, Medine'ye geldi ve bir ay eğleşti. Sonra Ailesini ve mallarını alıp Şam'a Cihad'a çıktı. Haris b. Hişam da beraberindeydi. Hepsi arkadaş oldular.

Ebû Cendel de babası Süheyl ile Şam cihadına katıldı. Hepsi orada Şehîd olana kadar cihad'a devam ettiler. Haris b. Hişam vefat ettiğinde oğullarından sadece Abdurrahman sağ kalmıştı. Abdurrahmanda Utbe kızı Fahıta ile evlendi ve ilk oğlu Ebû Bekir doğdu. [100]

Yahya b. Ebî Kesîr, Ebû Seleme'nin kendisine Ebû Hûreyre (r.a)'ın şöyle söylediğini anlatır: Peygamber (s.a.v), Yatsı namazı kılarken son rekatın "Semiallâhü limen Hamiden" duasını söyleyince olduğu yerde dikili olarak kalır ve :

Allah'ım! Velid b. Velid'i kurtar, Allah'ım Seleme b. Hişamı, Allah'ım Ayyaş b. Rabîa'yı, Allah'ım müminlerin zayıflarını kur­tar, Allah'ım! Kahrını Mudarlılara şiddetli kıl. Onlara Yusuf (a.s) zamanındaki kıtlık yılı gibi kıtlık ver" diye beddûâ ederdi.

Allah bu isimleri onlardan kurtarana kadar dûâ etti. Kurtuluştan sonra onlara dûâyı bıraktı.[101]

 

Altıncı Yılda Vefat Edenler
 

Bu yıl içinde Mekke'de El-Esr denen yerde Mâlik b. Hasel b. Âmir b. Lüey oğullarından Sa'd b. Havle el-Kuraşî el-Âmirî (r.a) vefat etti. Onun Mekke'de bu şekilde vefat etmiş olmasına Resûlullah ağıt yap­tı.[102] Yine bu yıl içinde Mıkyes'in kardeşi Hişâm b. Subâbe öldürüldü. Onu Müslümanlardan biri yanlışlıkla kâfir sanarak öldürmüştü. Bunun üzerine Peygamberimiz kardeşi Mıkyes'e O'nun diyetini ödedi. Sonra bu Mıkyes, kardeşini öldüren Müslümanı öldürüp tekrar kafir oldu ve Mekke'ye kaçtı.[103]

Bu yılın Zil Hıcce ayında Amir b. Uveymir kızı Ümmü Roman el-Kinâniye (r.a) vefat etti. Hz. Aişe (r.a)'nın annesi idi. İmam Buharı Mesrûk aracılığıyla Ümmü Roman'dan bir hadis rivayet ediyor. Ne varki bu Hadis Mesruk'un O'nun dönemine yetişememiş olması sebebiyle "Munkatı" bir hadistir. Eğer O'na yetişmiş olabileceği esas alı­nırsa o zaman Ümmü Roman'ın Ölüm tarihi yanlış olur. [104]

 
 



[76] Buhârî sahih Meğazî 64/36-    , cilt 5/66, 67 ve Tefsir Fazla suretü'l Feth. cilt 6/43, 44 h. no 4833; Beyhakî Delâil 4/155.

[77] Beyhakî Delâil 4/155 Beyhakî'de şu izah vardır: "Rasûlüllah'm yanma vardığımız­da, yüzünde surur vardı. Bize kendine ayet geldiğini anlattı. Bir gece konaklamış idik. Efendimiz, "bizi kim koruyacak?" buyurdu. "Ben, ey Allah'ın elçisi!" dedim. Ama uyuyakalmışım, beni ancak güneş uyandırdı. Efendimiz: "Allah bu namaza uyuya kalmamanızı isteseydi uyuyamazdınız. Ama Allah bununla sizden sonrakile­re kolaylık olmasını arzu etti." buyurup abdest aldı ve namazını kılıp, "Unutan ve ya uyuyakalan böyle yapar" buyurdu. Sonra insanlar hayvanlarını aramaya çıkıp, bulup geldiler. Ama Rasûlüllah'ın ki yoktu. Efendimiz benim yönümü belirleyip "şu tarafa git!" buyurdu. Oraya gidince hayvanını yuları bir ağaca takılakalmış ola­rak bulup getirdim."; İbni Ebî Şeybe 2/83; Taberânî Kebîr 10/279.

[78] Buhârî Meğazî 64/Gazvetü'l Hudeybiyye cild 5/66; Beyhakî Delâil 4/158.

[79] Müslim Cihad ve Siyer h. no 1786; Beyhakî Delâil 4/158.

[80] İbni HişâmSîre 4/35; Beyhakî Delâil 4/159, 160.

[81] Beyhakî Delâil 4/160; Beyhakîde buradan sonra bir hayli tafsilat vardır.

[82] Bu konuda Tefsir kitablarında Rum Suresi ilk ayetini açıklarken geniş yer veril­miştir.

[83] Beyhakî Delâil 4/162.

[84] Beyhakî Delâil 4/163.

[85] Beyh. Delâil 4/162.

[86] Beyhakî Delâil 4/168.

[87] Bendâr, Muhammed b. Beşşar el-Abdî el-Basrî'nin lakabıdır. Kendi diyarındaki hadisleri topladığı için "Bendâr" denilmiştir.

[88] Beyhakî Delâil 4/167.

[89] Beyhakî Delâil 4/166.

[90] Beyhakî Delâil 4/168. Ayet, Fetih Suresi, 4'cü ayetidir.

[91] Beyh. Delâil 4/167.

[92] Beyh. Delâil 4/168.

[93] Beyhakî Delâil 4/168, 169.

[94] Beyhakî Delâil 4/168. Beyhakî'nin bu rivayetinde "Karî'a" ya seriyye, "Va'de" de

[95] İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/52-58

[96] Burada bir kalem atlaması olsa gerek. Zîra Beyhakî'nin aynı isnadla verdiği riva­yette "Rasûlüllah'dan" yerine, "Rasûlüllah'ın ashabından" diye nakleder.

[97] Beyhakî Delâil 4/170; İbni Hişâm'da bu konuyu İbni İshak Zührî rivayeti olarak verir. Konuya Zehebî kısalttığı için biz Beyhakî'den tam metni verdik.

[98] Buhârî Sahih Tefsir Mümtehine suresi 6/60; Talak 6/173; Ahkâm 8/125; Beyh. Delâil 4/171; Lakin Zehebî metninde "Mâ bâyeanî" diye yanlış dizilmiş. Doğrusu Buhârî'deki gibi "Mâ baya ahünne" dir. Ayrıca bunun için bak Müslim îmâra 88; İbni Mâce 2875; Müsned 6/276; İbni Sa'd 8/6.

[99] İbni Hişâm 4/31; Taberî 2/639; gibi kaynaklar haberi buraya kadar verir. Haberin uzun şekli Beyhakî rivayetidir. Lakin Zehebî çok kısaltarak veriyor.

[100] Beyhakî Delâil 4/174, 175; Zehebî çok kısalttığı için biz bu kısmı Delâil'den nak­lettik, burada bahsi geçen "Efendimize ait mektub diğer Siyer ve Tarih kitapların­da henüz gözüme ilişmedi. Belkide o dönem önem verilen konular sadece tebliğe ait olanlardı. Üstad M. Hamidullah "Mecmuatü'l Vesaik es-Siyâsiyye" adlı eserin­de (sayfa 65)

[101] Buhârî Cihad ve siyer/Bâbüddûa lil müşrikin ve Tefsir 65/21. Hadis no 4598; Beyhakî Delâil 4/176; Ebû Davut Vitir bab 10. h. no 1442; Müslim 468; Nesaî 2/201; İbni Mâce 1244; Müsned 2/239, 255, 396, 470, 502, 521; Taberî 4/58; Tahâvî Ş. M. el-Âsar 1/241; İbni Ebî Şeybe 2/316; Humeydî 939; İbni Sa'd 4/196; Abdürrezzak 4032; Taberânî Kebîr 61, 62; Bey. S. Kübra 2/198, 9/14.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/59-63

[102] Garibtir, Zehebî bu zatın vefatını burada altıncı yılda gösterirken "Tecrîd'i Esmâ-is-Sahabe" sirde 2215 nolu tercemede onun onuncu yılda vefat ettiğini söyler, tbııi Sa'd Tabakalında (3/408, 409) Efendimizin Onun hicret ettiği Mekkeye veda hac-cında gidip, hac bitince dönmeyip orada eğleşirken vefat etmesi üzerine "orada bu şekilde vefatına üzüldüğünü" belirtir ve Şu bilgiyi verir. Sa'd b. Ebî Vakkas Mek­ke fethinde Mekke'de hastalanmış ve Rasûlüllah Ci'rane Ömresi sonrası onu ziya­rete gelmişti: Alla'hım! Ashabımın hicretini icralarını nasib et, Onları hicret ettikleri yere geri döndürme, Lakin zavallı Sa'd" buyurdu. Hadisi Buhârî Cenaiz 37, Menâkibûl Ensar 49'da Müslim 1250; Ebû Dâvûd 2864, Tirmizî 2116; Müsned 1/176, 180; Beyhakî S. Kübra 6/268, 9/18; Taberânî Kebîr 6/56; Tahâvî Müşkil 3/253; Saîd b. Mansur  Sünen  370;   îbnü  Abdil   Ber  Temhid   8/375;   Muvatta  vasiyet 4de zikrederler; İbnü'I Esîr Üsdü'l Gabesinde 2/344, 1983 nolu tercemede, "Sa'd b. Havle'nin Veda Haccında Mekke'de vefat ettiğinde âlimlerin ihtilafı yoktur, ancak Taberî, O'nun hicri yedinci yılda öldüğünü söyler ki, doğru olan öncekidir" der.

[103] İbnü Abdi'! Ber "El İstîâb 3/595; Üsdü'l Ğâbe 5/400, 5369 nolu terceme; İbni Hişâm 2/293; Vakıdî Meğazî 1/408.

[104] Buhârî Meğazî Bab Hadîsü'l İfk. Mesruk'un Yemen'den Medine'ye geliş tarihi tam belli değildir "Ya Ebû Bekir veya Ömer zamanıdır. Ümmü Romanda Efendimizin sağlığında ölmüştü" görüşü Hatib-i Bağdadiye aittir. Bu dayanak Vakîdiye isnaden yapılıyor. Ebû Nüaym'm Delâilindeki izaha göre O Efendimizden sonra yaşamıştır. Aynî'nin Umdetü'l Karî'deki "bizzat Buhârî'nin Alâmetin nübüvvede geçen Abdürrahman b. Ebî Bekr hadisi ile yine Buhârî'nin Edebû'l Müfred adlı kitabın­daki hadis, Ümmü Roman'ına ölümünün daha sonra olduğunu ortaya kor" şeklin­deki izahıda bunu destekler.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/64-65


Konu Başlığı: Ynt: Fetih sûresinin indîrilişi
Gönderen: Mehmed. üzerinde 12 Eylül 2021, 16:42:55
Esselamü aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Fetih sûresinin indîrilişi
Gönderen: Sevgi. üzerinde 21 Eylül 2021, 12:24:03
Aleyküm Selâm. Bu bilgileri bizlerle paylaşan kardeşlerimizden Allah razı olsun