๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Tarihül-İslam => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 24 Nisan 2011, 15:20:03



Konu Başlığı: Efendimizin Medine ye hicreti
Gönderen: Sümeyye üzerinde 24 Nisan 2011, 15:20:03
Efendimizin Medine'ye Hicreti


Ukayl, İbni Şihab -Urve isnadıyla Efendimizin (s.a.v) eşi Âişe' nin (r.a) şöyle anlattığını rivayet eder:

O zaman anne ve babamın bir dinleri olup onu tatbik ettiklerini hatırlıyorum. Üzerimizden hiç bir gün geçmezdiki sabah akşam Ra-sûlullah (s.a.v) bize uğramamış olsun. Müslümanlar müşrik belasına uğradığı zaman, babam Ebû Bekir de Habeşistan topraklarına doğru hicret için yola çıktı. Berki Gımâd denen yere vardığında El Kârra kabilesinin reisi İbni'd Dağine ona rastladı, ve "Yâ Ebâ Bekir! Ne­reye gitmek istiyorsun?" dedi. Babamda, "Kavmim beni yurdumdan kovdu. Artık bende yeryüzünde seyyah olup dolaşarak Rabbime hu­zur içinde ibadet etmek istiyorum." dedi. İbni'd Dâğıne de; "senin gi­bi bir zatın ne yurdundan çıkması nede kovulması doğru olur. Zira sen yoksulları giydiren, akrabalık bağlarını hiç koparmayan, milletin yükünü omuzlayan, misafiri ağırlıyan, hak yolunda gelen meşakkat-larda (halka) yardım eden birisisin. Ben seni Icorumam altına alıyo­rum. Haydi yurduna dön ve Rabbine orada ibadet et." dedi.

İbni Dağine de Ebû Bekirle birlikte yola çıkıp Mekke'ye geldi ve Kureyş eşrafını dolaşıp onlara: "Ebû Bekir gibi bir adam yurdundan çıkmazda, çıkarılmazda. Siz yoksulları giydiren, akrabalık bağlarını geliştiren, milletin yükünü omuzlayan, misafiri ağırlayan hak yolda başa gelen, sıkıntılarda halka yardım eden bir zatı mı yurdundan çı­karıyorsunuz.?" dedi. Artık Kureyş İbni Dâğıne'nin Ebû Bekri himaye etmesini yalanlayamayip   kabul ettiler. Ancak İbnî Dağıne'ye de:

"Ebû Bekre söylede Rabbine evinde kulluk etsin orada dilediği kadar namaz kılsın, istediği kadar Kur'an okusun ama bunları Ka'be' de yapıp da bize eziyet etmesin, hem ibadetini milletin gözü önünde açıkça yapmasın. Zîra biz çocuklarımızın ve karılarımızın dinimizden sapacağından korkuyoruz" dediler. İbni Dâgıne'de kendisine söylenen­leri Ebû Bekre anlattı.

Ebû Bekir de evinin içinde, Rabbine ibadet ederek, namazını açıkta görünen yerlerde kılmayarak ve kendi evi dışında kimsenin evinde Kuran okumaksızın hayatına bir süre böyle devam etti. Sonra Ebû Bekrin aklına bir fikir geldi ve hemen evinin havlusunda bir mescidcik yaptırdı. Artık namazını orada kılıyor, Kuranını okuyordu. Müşriklerin kadınları ve çocukları da Ebû Bekrin başına birbirini ezercesine toplanıp gelirler ve Ebû Bekre hayran kalarak bakarlardı. Ebû Bekir (r.a) çok gözü yaşlı bir adam idi. Kur'an okuduğu zaman göz yaşlarını tutamazdı. Kadın ve çocukların bu meyilleri Kureyş eşrafının müşriklerini müthiş bir korkuya itti. Hemen İbni Dağıne'ye haber saldılar. İbni Dağıne yanlarına geldiğinde Kureyş ileri gelenleri ona,

"Biz senin kendisine himaye vermen sebebiyle bizde Ebû Bekrin Rabbine evinde kulluk etmesi şartıyla himayesini kabul etmiştik. Ar­tık Ebû Bekir sınırını aştı, evinin avlusunda bir mescid yaptırıp ora­da namazımda Kur'an okumayıda alenen yapmaya başladı. Biz ço­cuklarımızla karılarımızın dinlerinden döneceğinden korkuyoruz ona bunu (Hamisi olman hasebiyle) yasakla. Eğer Rabbine evinin içinde ibadet etmekle yetinecekse bunu yapabilir. Eğer illâda bunları alenen yapmakta direnecek olursa sende ondan himaye hakkını geri al. Biz senin taahhüdünü bozmak istemiyoruz. Ebû Bekrin ibadetini alenen yapmasına da göz yumamayız." dediler.

Hz. Âişe (r.a) devamla derki: Bunun üzerine İbni'd Dâğıne Ebû Bekre gelerek: "sen kesinlikle senin için ne üzerine akid yapmış ol­duğumu biliyorsun. Şimdi ya bu eski şartlarla yetinirsin, yada bana, Sana verdiğim-koruma- zimmetini geri verirsin çünkü ben himaye için akid yaptığım bir adam hakkında arapların "ahdi bozulmuş diye duymalarından hoşlanmam" dedi. Ebû Bekir (r.a) da: "Ben senin korumanı sana geri veriyor ve AHahm korumasına razı oluyorum" dedi. O gün Rasûlullah (s.a.v) Mekke'de imiş, Nebî (s.a.v) müslümanlara

"Bana (iki kara taşlık arasındaki)[654] Hurmalıklı bir yer sizin hicret yurdunuz olarak gösterildi." buyurmuştu. Bunun üzerine Medine'ye doğru göçebilenler hicret etti. Sonrada Habeş topraklarına daha önce göç etmiş olan müslUmanfarm hepsi de geri dönüp Medine'ye hicret ettiler.[655]

Ebû Bekir (r.a) da Medine'ye gitmek üzere hazırlığa girişti. O za­man Rasûlullah (s.a.v) ona: "Sen yavaş ol! Zira ben, banada hicret izni verileceğini Umid ediyorum" buyurdu. Ebû Bekir bunu duyunca sevinçle "Anam babam sana feda olsun yâ Rasûlullah! Sen böyle bir şeyi ümid ediyormusun?" diye sorunca Nebî (s.a.v): "Evet" buyurdu. Ebû Bekirde Efendimizle yol arkadaşlığı yapmak için kendini yoldan alakoydu. Yanında bulunan iki devesini Talh (yada Muğâylan) ağacı­nın yapraklarıyla 4 ay besiye çekti. (Zührî bunu bastonla ağaçtan yere dökülen yapraklar diye izah eder. )

İbni Sihab, Urve aracılığıyla Hz. Aişe'den kıssanın devamını şöyle anlatır:

-Bir gün öğle sıcağının en şiddetli olduğu bir sırada Ebû Bekirin evinde oturduğumuz bir anda adamın birisi: "Şu başı kapalı (miğfer gibi örtülü) zat Rasûlullah (s.a.v)dir. dedi. Bu onun bize gelme âdeti olduğu bir saat değildi. Bunun üzerine Ebû Bekirde: "Anam babam ona feda olsun. Vallahi bu saatte onu buraya getiren önemli bir se­li     

beb olsa gerek" dedi. Rasûlullah (s.a.v) geüp girmek için izin istedi. Ebû Bekir onu "buyur" edince içeri girdi ve Ebû Bekir'e hitaben: "Bu­rada bulunan herkesi yanından çıkart" buyurdu. Ebû Bekirde: "Anam babam feda olsun onlar senin ailendir" deyince Nebî (s.a.v): "Bana yola çıkmak için izin verildi." buyurdu. Ebû Bekir de "bende seninle gelebilirmiyim. Anam babam sana feda olsun ey Allanın RasûlU!" deyince, Efendimiz (s.a.v): "Evet" buyurdu. Bunun üzerine Ebû Bekir ağladı. Ben o zamana kadar sevinçten ağlandığını bilmiyordum.[656]

Ebû Bekir, "Babam sana feda olsun! Benim şu develerimden biri­ni al, yâ Rasûlullah! deyince Efendimiz (s.a.v): "Parayla almak şar-tıyla olur" buyurdu.[657]     Hz. Aişe devamla derki:

-Çabucak onları yola hazırladık. Onlara deri bir kab içinde yol azığı koyduk. Onu Esma b. Ebî Bekr kendi kuşağının bir yarısın kes­miş ve onunla azık kabının ağzını bağlamıştı. (Diğer yansıda kendine kaldı.) İşte Esmâ'ya bu yüzden, "Zatı'n-Nitâkayn" adı takılmıştı. Sonra Rasülulİah (s.a.v) Ebû Bekirle beraber Sevr'deki mağaraya var­dılar. Orada üç gece uyudular. Beraberinde Ebû Bekrin oğlu Abdullah da yatıyordu. O zaman genç bir delikanlı olup çok zeki ve kültürlü biriydi. Şafakla beraber onların yanından ayrılır ve sabahleyin Ku-reyşlilerle sanki Mekke'de gecelemiş gibi yapardı. Orada Kureyşlilerin kurmak istedikeri tuzaklarından işittiği şeyi ezberleyip akşam karan­lığı çökünce Efendimizle babasına getirip söylerdi. Ebû Bekrin azad ettiği kölesi Amr b. Füheyre onlara sütünden istifade etmeleri için geçici bir süre bağışlanan koyunları güder, koyunları gece yatsıyı biraz geçince onların bulunduğu tarafa doğru sürer onlarda koyunları­nın taze sütünü ve içine kızgın taş konularak ısıtılmış sütü içerek gecelerler sonra Amr b. Füheyr koyunlara şafakla birlikte ünlerdi (Sabahla birlikte diğer insanların otlattığı yerde olur, ne kimse duru­mun farkına varmazdı) Burada kaldıkları Uç gecenin Uçündede böyle yaptı.

Rasûlullah (s.a.v) ile Ebû Bekir Abd. b. Adiy Oğullarından (Ab­dullah b. Üveykıt adında) birini yol kılavuzluğu ve geçit yerlerini iyi bilen biri olarak kiralamışlardı. Bu adam Âs b. Vâil oğulları hakkında (Cahiliye âdeti üzere) anlaşma yaptığına dair elini (kan çanağına) daldırmıştı. O hâlâ Kureyş kafirlerinin dini üzere yaşamaktaydı. Ra­sûlullah (s.a.v) ve Ebû Bekir Onu güvenli bir kişi görüp develerini ona verdiler ve üç gece sonra binekleriyle beraber Sevr mağarasında sabahleyin onunla buluşmak üzere sözleştiler. (Üçüncü gün sabahla beraber bu adam gelince) Efendimiz ve Ebû Bekirle birlikte Amr b. Füheyre ile kılavuz (Abdullah )ta yola çıktılar. Kılavuz onları (Us-fân'dan aşağıdaki) Es Sahil yolu ile götürdü.[658] Hadisi Buharı rivayet etmiştir.

Ömer (r.a) şöyle diyor:

-Vallahi Ebû Bekrin hayatında geçirdiği bir geceyle bir gündüz varki o (bile) Ömer'den daha hayırlıdır. Rasûlullah (s.a.v) bir gece Mekke halkından kaçarak yola çıkmış, Ebû Bekir de arkasına düş müştü. Efendimizi korumak için kâh önünde kâh ardında yürüyerek gidiyordu. Rasûlullah (s.a.v) O gece sabaha kadar yürümüş ve ayak­kabıları parçalandığından ayakyalın kalmıştı. Ebû Bekir Efendimizin ayaklarını görünce onu omuzuna aldı. Böylece onu mağaranın ağzına kadar taşıdı. Mağarada içinde yılanlar bulunan delikler vardı. Ebû Bekir burlardan birşeyler çıkıpta Rasûlullah (s.a.v)a eziyet verebile­ceğinden korktu. Ve ayağıyla onu tıkadı. Yılanlar gelip çıkmak için onun ayağını ısırarak sokmaya başladılar. Ebû Bekrin gözlerinden yaşlar boşalıyordu. Rasûlullah (s.a.v): "Üztilme! Allah bizimledir." (Tevbe 40) ayetini okuyordu, (işte Ebû Bekir'i üstün yapan gece bu idi.) (Onu üstün yapan) Gündüzüne gelince: Araplar dinden döndük­lerinde ben Ebû Bekre "Ey Rasûlullah'm halifesi! İnsanlara davranır­ken kalplerini ısındıracak şekilde davran, Onlara merhametli ol!" de­dim. Ebû Bekir de bana: "Sen cahiliye döneminde Cebbardın, İslam döneminde gevşekmi oldun. Onlarla ne hususunda ülfetleşip anlaş acağiz. Uydurma bir şiir ile mi? Yoksa uydurma bir sözîemi?" dedi.[659]

Ömer'in (r.a.) ağzından anlatılan bu kıssa uydurma münker bir haberdir. Beyhaki bu hadisi sevkedip hiç tâ'Iilde bulunmamıştır. Bu haberi Yahya b. Ebû Tâlib- Abdürrahman b. İbrahim er-Rabîsî-Furat b. es Saib- Meymûn-Dâbbe b. Muhassan isnadıyla Ömer (r.a)tan nak­lediyor. Bu haberin belası şu Rabîsî denen heriftir zira o sika değil­dir. Üstelik hiç tanınmayan kimliği meçhul biridir. Hatib onu Târîh-i Bağdad'mda bahsedip iğnelemistir.[660]

El Esved b. Amr anlatıyor: Bize İsrail, el Esved aracılığıyla Cün-düp'ten şöyle rivayet etti: Ebû Bekir mağarada Rasûlul'ab (s.a.v.) ile beraberdi, eline bir taş isabet etmiş (ve kanatmıştı) bunun üzerine şunu söyledi:

"Sen kanayan parmaktan başka bir şey değilsin, Allah yolunda karşılaştığın pek fazla bir şey değil.[661]

Hadisteki Câbir'den nakleden Esved, Kaysın oğlu olup Cündüp el-Becelî'den rivayet vardır. Sahihayn'da onun rivayeti hüccet olarak alınmıştır.

Hemmam anlatıyor; Bize Sabit, Enes'den (r.a) Ebû Bekrin kendi­sine şöyle dediğini anlattı: Rasûlullah (s.a.v)ile mağarada beraber idim. "Yâ Rasûlâllah! Müşriklerden birisi ayaklarının altına bakıverse bizi görecekler" dedim. Efendimiz (s.a.v) de:

"Ya Ebû Bekir! Üçüncüleri Al­lah olan iki kişiyi sen ne sanıyorsun?" buyurdu.[662] Bu müttefekun a-leyh bir hadistir.

İbnî Lehîa, Ebu'l Esved aracılığıyla Urve'den naklederki Kureyşliler her tarafta Nebî (s.a.v)'i aramaya koyuldular. Su başlarında otu­ranlara onu yakalamaları için emirler çıkarıp bu işe gidenlerede büyük Ücretler koydular.[663] İçinde Nebî (s.a.v)'in gizlendiği magarımn bulunduğu Sevr dağına gelip zirvesine tırmandılar. Nebî (s.a.v) ile Ebû Bekir onların konuşmalarını duydular. Ebû Bekir korkalayıp ken­dini bir üzüntü ve tasa kapladı. İşte o zaman Rasûlullah (s,a.v) "üzülme Allah (c.c) bizimledir" diyerek Rabbine dua etti. Bunun üze­rine Allah katından:

"Allah, Rasûlüne ve mU'minlere Sekînet indirdi. Küfredenlerin sözlerini en aşağıda Allanın keümesini de en yukarda kıldı. Allah azîz ve hakîmdir,[664] şeklinde ifade edilen "Sekînet" İndirildi.

Ebû Bekrin Mekke'de ailesi ve kendisi için ayırdığı sütlük koyun­ları vardı. Ebû Bekir, Âmir b. Füheyrâ'yı gönderdide o bu davarları mağaradaki Rasûlullah'a yakın yere sürüp geldi. Bu Âmir Ebû Bekrin kölesiyken azat ettiği gayet güvenli, çok dindar biriydi. Ebû Bekir (r.a) Abd b. Adiy oğullarından Üreykıt denen bir adamı kiralamıştı. Bu adam önce Kureyşlilerle sonra Sehm oğullarıyla ardından Âs b. Vâil oğullarıyla anlaşma yapmıştı. İşte bu Ureykıt el-Adevî o zaman henüz müşrik idi ve yol kılavuzluğu yapardı. Efendimizle Ebû Bekir mağarada kaldıkları gecelerde bineklerini aşağı indirirlerdi. Ebû Bek­rin oğlu Abdullah da gece olunca Mekke'de olup biten bütün haberleri onlara getirirdi. Âmir b. FUheyr de koyunları geceleyin onların bu­lunduğu yere doğru sürüp getirir onlarda koyunları sağıp geceleyin geri mağaraya çıkarlardı. Sonra Âmir erkenden koyunları otlamaya götürür ve sabahın erken saatinde otlakta bulunduğu için hiç kimse durumun farkına varmıyordu. Nihayet herkes uyuyup el ayak çekilin­ce bu adamlar onlara develerini alıp gelirdi. Böylece mağarada iki gece ve iki gündüz geçirdiler."

-Kılavuz onları Mekke'nin tâ aşağı tarafına götürdü. Sonra on­larla birlikte Üsfan'ın aşağı tarafındaki es-Sâhil denen yerden geçti. Daha sonra Kudeyd denen yeri geçtikten sonra yol kesilen yere ka­dar geldiler. Oradan el-Harrâr üzerine saparak el-Mera tepesini geç­tiler, oradan Medlecetü'l Lakfa oradan Medlecet'ü Micâc vadisine girdiler. Sonra Mercah-ı zil Saveyen vadisinden el Kâha'ya geçtiler. Sonrada el-Arac'a indiler. Ardından el-Gâir denen yeri (Rakübenin sağında kalır) geçip Rîm vadisine indiler. Oradanda el Âliye üzerin­den Küba'ya geldiler.[665]

Müslim b. İbrahim anlatıyor: Bize Avn b. Amr el Kaysî anlattıki, Ebû Mus'ab el Mekkî'yi şöyle derken işittim. Ben Mugîre b. Şu'be, Enes b. Mâlik ve Zeyd b. Erkam (r.a)lara yetiştim. Onları Nebî'den (s.a.v) şunları naklederken işittim '"Mağarada kaldıkları gece Allah (c.c) bir ağaca emretmişte ağaç Nebî (s.a.v)in yüzünde biterek onu gizlemiş. Örümceğe de emredip mağaranın ağzını ağla örüp Efendimi­zi gizlemiş. İki yaban güvercinine emir buyurmuş onlarda gelip ma-ğannm ağzına konmuşlar. Kureyşliler sopalarını ve kılıçlarını alıp dağa gelmişler. Onlardan birisi mağaranın ağzına kadar gelip sonra geri döndü ve diğerlerine; "Ben mağaranın ağzında iki güvercin gör­düm. Anladımki mağarada hiç kimse yoktu." dedi.[666]

İsrail de Ebû İshak aracılığıyla Berâe'den (r.a) şöyle nakleder:

Ebû Bekir (r.a) Âzib'den onüc dirheme bir deve palanı satın al­mıştı. Ebû Bekir Âzib'e "(oğlun) Berâe'ye söylede onu benim bineği­min sırtına vuruversin" deyince Âzib de "hayır, sen bana Rasûİullah (s.a.v)ile birlikte hicrete cıkıpta kafirlerin sizi yakalamak için arka­nıza düştüklerinde ne yaptığınızı anlatmazsan olmaz" dedi. Bunun üzerine Ebû Bekirde şöyle anlattı:

-Mekke'den  geceleyin  yola çıktık. Gece gündüz demeden  hızla yol alıp öğle vakti çatana kadar gittik. Güneş tepemize dikilmişti. Ben sığınacak bir gölge bulmak ümidiyle gözlerimi sağa sola çevi­riyordum. Nihayetinde bir kaya görüp yanına gittim. Baktım ki, az bir gölgesi daha kalmış ben oranın çakıllarını temizleyip düzelttim. Sonra postu Rasûİullah için serdim ve "Yaslan Yâ Rasûlallah!" de­dim. Efendimiz de  yaslandı.  Sonra isteyecek birşey görebilirmiyim diye çevreye bakmaya gittim. Baktım ki çobanın birisi bizim gölge aradığımız gibi kayaya doğru gölge aramaya geliyor. Ben ona, "sen kimin çobanısın?" diye sordum. O da "Kureyşli bir adamın" diyerek adını verdi. Ben  adamı tanıdım. Ben ona "koyunlarıyin içinde sütü olan varmı?" dedim "Evet var"   dedi. "Sen bize süt sağabilirmisin?" dedim. "Evet" deyince bende ona "hadi durma öyleyse" dedim. O sü­rüden bir koyun ayırdı. Ben ona koyunun memesini toprakla bulama­sını sonra ellerini toza bulayıp silkelemesini söyledim. O da "Söyle­mi" diyerek elinin birini diğerinin üzerine vurdu. Bize az bir miktar süt sağdı.  Ben Rasûlulİah için  beraberimde taşıdığım  ağzı  çabutla kapatılmış bir su kabını acele etmeden aldım. Suyu süt kabının altı­na boşaltıp altındaki soğuyuncaya kadar bekledim. Rasûluliaha ver­mek üzere kabı alıp gittim. Tam yanma vardığım zaman Rasûlullah (s.a.v) uyandı, "iç Yâ Rasûlallah!" dedim O da beni razı edene kadar içti. Sonra ben "Şimdi yolculuk sırası geldi!" dedim. Böylece tekrar yola çıktık. Kureyş bizi aramakla meşguldü.[667]

Bize atının üzerinde gelen Sürâka b. Mâlik b. Cu'şüm dışında yetişebilen hiç kimse olmadı. Ben "işte bizi arayanlar bize yetiştiler Yâ Rasûlullah?" dedim. Efendimiz de: "Üzülme Allah bizimledir1' buyurdu. Bize iyice yaklaşıpta aramızda iki Üç mızrak boyu bir me­safe kalınca "Ya Rasûlullah şu bizi arayan birisi kesinlikle bize yetişti deyip ağladım. Efendimiz "Seni ağlatan ne?" buyurdu. "Valla­hi kendi canım için ağladığım yok. Ben sana ağlıyorum" dedim. Ra-sülü Ekrem gelen atiıya beddua ederek "Allahım! ona karşı bizi dilediğin şeyle sen bize yet" buyurdu. O anda atı onunla beraber karnına kadar kumlara çakıldı. Atın Üzerinden doğru­lup "Ya Muhammed! kesinlikle anladtmki bana bunu sen yaptın. Al­lah'a duâ et de beni şu vaziyetimden kurtarsın, vallahi seni arkan sıra aramaya gelenleri şaşırtacağım. İşte şu benim ok kuburum. İçin­den bir tane ok al. Zira sen falan falanca yerlerde benim koyun ve deve sürülerime rastlayacaksın. Bunu göstererek onlardan ihtiyacın kadarını al" diye yalvardı. Rasûlullah (s.a.v) de "Benim senin davar­larına da devene de ihtiyacım yok" buyurup Onu kurtarması için dua etti. Sürâkâ da kalkıp diğer arkadaşlarının yanına geri döndü. Ra-sûl-ü Ekrem (s.a.v) de benimle birlikte yola devam ederek geceleyin Medine-i Münevvere'ye geldik. Buharı bu hadisi İsrail -Abdullah b. Raca isnadıyla Ebû İshak'tan nakleder.[668]

Ukayl derki: Bana Zühri Abdürrahman b. Malik el-Müdlici babası Mâlik'in, Sürâka b. Malik b. Cu'şümü şöyle derken duyduğunu anlattı:

-Bize Kureyş elçileri, "Rasûlullah (s.a.v) ile Ebû Bekri yakalayan yada öldürenlere bunların her birinin diyeti olarak yüz deve verileceği" haberini getirdiler. Ben kavmim Müdlic oğulları meclisinde otu-ruyorken onlardan bir adam gelip, biz otururken, başucumuza dikildi ve "Yâ Sürâka! Ben az önce Es-Sâhil de bir takım insan karaltıları gördüm. Sanıyorum Muhammedle arkadaşları olsa gerek" dedi. Ben onların kesinlikle bunlar olduğunu anladım. Ama O adama "O gör­düklerin onlar değil, onlar falan ile falancaydı sen onları gördün, haydi bizim gözcülerle gidip bakın" dedim. Orada az daha oturup kalktım ve evime girdim. Cariyeme atımı çıkarıp tepenin arkasındaki düzlüğe indirerek bağlamasını söyledim. Bende mızrağımı alıp evin arka tarafından çıktım. Mızrağın arkasıyla toprağı çizdirerek (izini yok ederek) mızrağın ucundan tutup yürüyerek atımın yanına geldim Atıma binip rahvan yürüyüşle atım sürerek Onlara doğru gittim. On­lara yaklaştığımda atım tökezleyip beni yere düşürdü. Kalkıp elimi ok kuburuna uzatıp okları çıkardım onlara zarar verip veremeyeceği­mi anlamak için bu oklarla fal çekmeye başladım. Şansıma istemedi­ğim (şey olan, onlara zarar veremeyeceğim,) oka isabet etti. Ben ok falına isyan edip atıma atladım ve yine atımı rahvan olarak onlara doğru sürdüm. Onlara öyle yaklaştımki Rasûlullahın okuyuşunu işite­biliyordum. O ise dönüp bakmıyordu bile. Ebû Bekir ise dönüp dönüp bakıyordu. O esnada atın ön ayaklan ta dizine kadar kuma saplandı, bende yere sürçüldüm. Attan çekilip doğruldum. At nerdeyse ön a-yaklannı çıkaramayacaktı. Kalkıpta doğrulduğu zaman ön ayakların­dan  gök  yüzüne  doğru  tıpkı  duman  gibi  bir toz bulutu  çıkıyordu. Bende hemen oklarla fal çekmeye başladım. Şansıma "onlara zarar veremeyeceğimi  bildiren" ok düştü. Bunun üzerine bende onlardan "aman" diledim. Onlarda bunu kabul ettiler. Atıma binip yanlarına geldim. Onlarla karşılaştığımda "Onların beni hapsedeceği zîra Rasû­lullahın dininin gâlib geldiği" gibi bir fikir içime doğdu. Onlara: "kav­miniz ikiniz içinde yakalayana "kan bedeli sayılan 100 deve" diyeti ödül koymuş" deyip insanların kendileri hakkında kurduğu tuzağı ha­ber verdim. Onlara azık ve bazı ihtiyaç eşyaları vermeyi teklif ettim. Ne istediler ne de bendeki mevcutlardan  bir şey azalttılar. Ancak "kimseye bizi bahsetme" dediler. Bende Rasûlullah'tan "emniyetimi sağlayacak bir anlaşma metni yazmasını istedim". O da Âmir b. Fü-heyre emrettide Âmir bir deri parçası üzerine istediğini yazdı. Sonra Rasûlullah (s.a.v) yoluna devam etti.[669]

Mûsâ b. Ukbe de bu kıssayı Zührî, Abdürrahman b. Malik b. Cu 'şum el-Müdlici aracılığıyla babası Mâlik b. Cuş um'un kendisine kar­deşi Sürâka b. Cu'şum'Un haber verdiğini, söyleyerek hadisi sevkeder. Burada:

Silahımı alıp zırhımı giydim. Bana bu anlaşmayı Ebû Bekir yazdı ve önüme attı. Bende geri dönUp onlara dair hiç bir şeyi kimseye an­latmadan Mekke fethedilene kadar gizledim. Rasûlullah (s.a.v) Hu-neyn harbi bitirdiğinde beraberime anlaşma kağıdını alarak Efendimi­zi karşılamaya gittim. Ensar'dan bir bölük sllvari arasına katıldım. Onlar, al sana! al sana! diyerek mızraklarıyla bana dürtmeye başla­dılar. Nihayet devesi üzerinde gelen Rasûlullah'a yaklaştım. Sanki bembeyaz hurma ağacı yağı gibi üzengideki ayağına bakıyordum. Eli­mi yazılı anlaşma kağıdıyla kaldırdım ve "Yâ Rasûlullah! İşte şu se­nin mektubun" dedim. O da: "Öyleyse bugün vefa ve iyilik günüdür" buyurdu. Bende hemen müslüman oldum. Rasûlullah'a sormak isteğim şeyi söyledim. (İbni Şihâb-ı Zührî de; Peyğamerimiz'e yitik malın  hükmüyle  başka  bir şey daha  sormuştu)  der.[670]   Böylece kendi diyarımıza dönüp zekatımı ona gönderdim.[671]

Bekkâî, İbni İshak'tan naklediyor: Bana Esma b. Ebî Bekrin şöyle dediği anlatıldı:

Ebû Bekir ile Rasûlullah (s.a.v) yola çıktıklarında Kureyşten bir gurup aralarında Ebû Cehil de olduğu halde geldiler. Ebû Bekir kapı­sında durdular.  Ben  ne  istediklerini  sormak için  yanlarına çıkınca "baban nerede?" dediler. Ben, "Vallahi, onun nerede olduğunu bil­miyorum" deyince Ebû Cehil elini kaldırıp yanağıma öyle bir tokat attıki kulağımdan küpem fırlayıp gitti. Habis herif çok sert ve ka­baydı.[672]

Bana Yahya b. Abbâd b. Abdullah b. Zübeyr babasının ninesi Es­ma bn. Ebî Bekr'in (r.a) şöyle dediğini anlattı. Rasûlullah (s.a.v) yola çıktığında Ebû Bekir de beraberinde çıkmıştı. Ebû Bekir malının hep-sinide beraberinde hayvanlara yükledi. Bu beş veya altı bin dirhem idi. Bunların hepsini beraberinde götürdü. Dedem (Ebû Bekrin baba­sı) Ebû Kuhâfe yanımıza girdi. O zaman artık gözleri görmüyordu. "Vallahi sanıyorumki Ebû Bekir kendi gitmekle acıttığı gibi birde malını götürmekle sizi çok acıttı" dedi. Bende "Hayır büyük babacı­ğım! O bize çok para bıraktı" dedim. Ve Ebû Bekrin evde parasını sakladığı küvetin içine çakıllar doldurup üzerine elbise Örttüm. Sonra dedemin elinden tutarak "elini üzerine koy işte mal1' dedim. O da elini elbisenin üzerine koyunca "Fena değil! Bu kadar para bıraktıysa gerçekten iyi etmiş, bu size yeter" dedi. Halbuki Vallahi Ebû Bekir bize hiç bir şey bırakmamıştı. Ama ben ihtiyarı teskin etmek iste­dim.[673]

Zührî, Abdürrahman b. Mâlik b. Cu'şum, Babası aracılığıyla am­cası Sürâka b. Mâlik b. Cu'şüm'ün şöyle dediğini anlatır: "Rasûlullah Mekke'den hicret için çıktığında Kureyş onu geri getirebilecek olan kimseye yüz deve ödül verilmesini kararlaştırdı. Bir gün oturup du-ruyorken bizden bir adam gelip: Vallahi ben az önce yanıma uğrayıp geçen üç kişilik bir gurup gördüm. Sanıyorum Muhammed ile arka­daşları olsa gerek" dedi. Ben ona "Sus diye işaret ettim" Sonrada "onlar Falanca oğullarından yitik develerini arayan adamlardır" de­dim. O da "belki öyleydiler" dedi. Ben biraz daha durdum, sonra ora­dan kalkıp evime girdim.

Râvİ gerisini önceki Hadisteki gibi nakletmiştir.[674]

İbni İshak devamla derki: Bana Hz. Ebû Bekirin kızı Esma'mn (r.a) şöyle dediği anlatıldı:

-Biz böylece Rasûlullah (s.a.v)in nereye gittiğini hiç anlayama­dan üç gece geçirdik. Nihayet Mekke'nin aşağı tarafından arab şiir­lerini arab makamıyla okuyarak terennüm eden bir cin yönelip geldi. İnsanlar sesini duyup peşine düşmüşlerdi. Oradan tâ Mekke'nin yuka­rı tarafına geçti gitti. Cin şöyle diyordu:

İnsanların Rabbi Allah (c.c) Ümmü Ma'bed'in çadırlarına konak­layan iki arkadaşını hayırla mükafatlandırsın.

Onlar iyilikle konuk olup sonra yollarına devam ettiler. Muham-medin arkadaşı olarak geceleyen kurtuldu.

Gençlerinin mekanları ve yerleri Mü'minler için gözetleme kulesi sayılan Ka'b oğullarına tebrikler olsun.

Esma derki: Cinnin bu sözünü duyunca Nebi (s.a.v)'in yönünün Medine'ye doğru olduğunu anladık.[675]

Derimki: Biz Nebî (s.a.v)'in sıfatını anlattığımız yerde bu Ümmü Ma'bed hadisini baştan sona anlattık. Nitekim inşallah ilerde bahsi gelecektir.

Yahya b. Zekeriyyâ b. Ebî Zaide anlatyor: Bize Muhammed b. Abdirrahman b, Ebi Leylâ -Abdürrahman b. el Isbehânî -Abdürrah-man b. Ebî Leylâ isnadıyla Ebû Bekr (r.a)ın şöyle dediğini haber ver­di.:

-Nebî (s.a.v) ile beraber Mekke'den yola çıktım. Gide gide arap kabilelerinden bir topluma geldik. Peygamber (s.a.v) diğer evlerden biraz uzakça bir ev görüp oraya doğru yöneldi. O evin yanına varıp bineklerimizden indiğimiz zaman orada bir kadıncağızdan başka kimsecikler görünmüyordu. Kadın "ey Allanın kullan! Ben yanında hiç kimsesi olmayan bir kadınım. Eğer misafir olarak kalmak istiyor­sanız kabilenin ileri gelen ailelerine gidin!" dedi. Rasûlullah kadına cevap vermedi.

Vakit geceydi. Nihayet (geç vakitte) oğlu keçilerini sürerek geldi. Kadın ona: «Evladım! şu keçiyi ve bıçağı onlara götür ve "Şu keçiyi kesip yiyinde karnınızı doyurun!"» diye tenbihledi. Nebî (s.a.v) de "Bıçağı sen annene götürde bize bir kap getir" dedi. Çocukta ama bu keçi kısır kaldı onun sütü yokki" dedi. Rasûlullah(s.a.v)ta "Haydi sen gitte getir" buyurdu. Çocuk gidip kabı getirdi. Nebî (s.a.v) keçinin göksünü eliyle meshetti ve ardından kab dolana kadar süt sağdı. Sonrada çocuğa; "bunu annene götür" buyurdu. Kadın doyuncaya ka­dar sütten içti. Sonra çocuk kalanı getirdi. Efendimiz çocuğa "haydi bu kabı götürde bana bir kab daha getir" buyurdu. O kabıda birinci­deki gibi sağıp doldurdu ve içindekiyle Ebû Bekrin susuzluğunu aldı. Sonra bir kase daha gelip önada sağdı. Onuda kendileri içtiler.

O gece orada yattık. Sonra oradan hareket ettik. Bu kadın Nebî (s.a.v)'i "Mübarek" diye adlandırmıştı. Kadının koyunları öyle çoğaldı ki Medine'ye kadar gelebilen sürülerini getirmişti. Ebû Bekir oradan geçerken kadının oğlu onu tanımış ve "Anne! İşte şu adam "müba­rekle" beraber olan adamdı" demişti. Bunun Üzerine kadın yerinden fırlamış ve "Ey Allanın kulu! seninle beraber olan adam kimdi?" diye sormuştu. "Onun kim olduğundan haberin yokmu?" deyince, kadın "hayır" dedi. Ebû Bekir de: "O Peygamber (s.a.v) idi" deyince kadın: "Beni onun yanma götür" dedi. Ebû Bekirde onu Nebî (s.a.v)'in oldu­ğu yere getirdi. Nebî (s.a.v) bu kadına çok ikramda ve ihsanda bulu­nup yemek yedirdi.[676]

Aynı hadiseyi Muhammed b. İmrân b. Ebî Leylâ da, Esad b. Mû-sâ Yahya isnadıyla rivayet eder: Ebû Bekir (r.a) ile Abdürrahman İbni Ebî Leylâ'nın arasında ravî kesikliği olmamış olsaydı bu hadisin isnadi gayet nazif idi.[677]

Evs b. Abdullah b. Büreyde Hüseyn b. Vâkid -İbni Bürey de ara-cılğiyia babası Büreyde'den (r.a) naklederki: Rasûl-ü Ekrem (s.a.v) Efendimiz Tefaül (hayra yorma) yapardı. Kureyşliler kendisini yaka­layıp getirene yüz deve vermeyi vaat etmişlerdi. Büreyde de Sehm oğullarından yetmiş kişilik bir gurubla atına atlamış yola çıkmıştı. Bir gece Rasûlullah (s.a.v) ile karşılaşmışlardı. Efendimiz (s.a.v) ona: "sen kimsin?" diye sorunca "Büreyde" dedi. Efendimiz bunun üzerine (Büreyde kelimesi soğuma anlamına gelen "Be-re-de" köküyle çağrış im yaptırıp (tefeül ederek) Ebû Bekre baktı ve: "İşi­mizin kızgınlığı soğudu ve sakinleşti" buyurdu. Sonra Büreyde'ye: "Kimlerdensin?" buyurdu. "Eşlem" kabilesinden dedi. Efendimiz yine (tefeül edip) Ebû Bekre: u*i-- "kurtulduk" buyurdu. Yine adama "Es-lem'in hangi boyundansın?" buyurdu. "Sehm oğullarından" deyince Nebî (s.a.v) "Senin Sehmin (hissen, payın) çıkmıştır." buyurdu. Bunun üzerine Büreyde ve yanındakiler Müslüman oldular. Sabah olunca Büreyde Efendimize: "Medineye beraberinde sancak al­madan girme" ricasında bulunup sarığını çözdü. Sonra onu bir mızra­ğa bağlayarak Peygamberin (s.a.v) önünde yürüdü ve; "Yâ Rasûîul-lah! bizim evde konaklasanız" dedi. Efendimiz de "Bu konuda deveme Allah tarafından emir verilmiştir" buyurup tâ Eyyüb el-Ensârî (r.a)'ın evine kadar yola devam etti. Oraya gelince deve onun kapısını önünde yere çöktü. (Zehebî) Derimki: Bu rivayeti yapan Evs "Metruk" bir adam olup hadisi delil olarak alınamaz.[678]

Hafız Ebû Velîd et Tayâlîsi anlatıyor: Bize Ubeydullah b. lyâd b. Lakîyd- babası lyad aracılığıyla Kays b. Nu'manın şöyle dediğini an­lattı: Nebî (s.a.v) ile Ebû Bekir gizlice hareket ettiklerinde davar güden bir çobana rastladılar ve kendilerine süt vermesini istediler. Ço­banda "Bende sütlü koyun yok. Ancak şurada bir (Yaşı geçmiş oğlak)[679] yazmış var. O da ilk oğlağa gebe kalmış ve yavrusunu günü dolma­dan  düşük  yapıp  sütü  kurumuştu." dedi. Nebî (s.a.v)  "onu  buraya istet" buyurdu. Çobanda onu getirdi. Efendimiz (s.a.v) onu bağlayıp göğüslerini meshedip dûa edince süt geldi. Ebû Bekirde miğfer gibi bir kab bulup geldi. Ona sağdı. Efendimiz sütü önce Ebû Bekre içirdi. Sonra tekrar sağıp çobana içirdi. Tekrar bir daha sağıp kendileri içti­ler. Çoban hayretle "Allah için ant veriyorum! sen kimsin? Vallahi şimdiye kadar senin gibi bir kimseyi hiç görmemiştim?" dedi.

Peygamberimiz (s.a.v) de "peki, sana kim olduğumu söylersem gizleyebilecekmisin?" diye sordu. Çoban da "Evet" deyince Nebî (s.a.v): "Ben Allanın Rasülü Muhammed'im" buyurdu. Çoban:

-Şu Kureyşin Sabii (dininden çıkan) oldu, dedikleri sensin de­mek, dedi. Efendimizde: "Bunu Kureyşliler böyle söyler" buyurdu. Çoban: "Ben senin Nebî (s.a.v) olduğuna Şahadet ediyorum. Senin getirdiğin dinin hak olduğunada şahadet ediyorum. Zira senin yaptı­ğın şeyi peygamber olmayan birisi asla yapamaz. Ben sana uyuyo­rum." dedi. Efendimiz de ona:

«Sen bu gününde bana uyup gelmeye güç yetiremezsin. Ama sa­na benim düşmanlara galip geldiğim haberi ulaşacak olursa işte o za­man bana gel.!» buyurdu.[680]

Yûnus b. Bükeyr, İbni İshâk'tan naklediyor: Bana Muhammed b. Ca'fer b. Zübeyr -Urve b. Zübeyr- Abdurrahman b. Uveym, b. Saide isnadıyla kavminden bir takım kimseleri şöyle dediklerini haber ver­di,

-Rasûlullah (s.a.v.) Mekke'den yola çıktı haberi bize ulaştığında her sabah erkenden Hârra (denen kara taşlık yer)'in dışına çıkıp oturur, güneş iyice kızdırınca duvarların gölgesine sığınır beklerdik, gü­neşe dayanılmayacak hale gelince evimize öyle dönerdik. Rasûlul-lah'ın   (s.a.v)   Medine'ye  geldiği  gün  yine  yaptığımız  şekilde  çıkıp yolda oturduk. Biz bekleyip evimize geri döndüğümüz zaman Rasû-lullah (s.a.v) çıkıp gelmiş onu ilk gören bir yahûdî olmuştu. Yahudî onu görünce olanca avazıyla "Ey Kayle oğulları! İşte dedeniz geldi." diye bağırmaya başladı. Biz hemen dışarı fırladık. Rasûlullah (s.a.v) Ebû Bekirle beraber develerini bir gölgeye çöktürmüşlerdi. Vallahi biz hangisini daha yaşça büyük olduğunu anlayamadık. İkiside aynı yaşta idi. Nihayet Ebû Bekrin gölgeden başını geri çekip gölgeyi ona verdi­ğini görerek, böylece Rasûlullah (s.a.v)'in hangisi olduğunu anladık. Yine bu haberi nakleden o kavimden biri "Ebû Bekir kalkıp rîdası ile Nebî (s.a.yje gölge yapıyordu. Biz böylece efendimizi tanıdık." diye anlatıyor.[681]

Muhammed b. Hımyer b. İbrahim b. Ebî Able- Ukbe b. Vessâc isnadıyla Enes b. Malik (r.a)tan naklederler ki: Nebî (s.a.v) Medine' ye geldiğinde Ashabı içinde Ebû Bekir (r.a) dışında hiç kırsaçfı olanı yoktu. O da saçlarını  ketm ve kına ile boyardı. Bu haberi Buharî Muhammed b. Hımyer hadisi olarak nakleder.[682]

Şu'be anlatıyor; Bize Ebû İshak. Berâe'den (r.a) şöyle derken işit­tiğini anlatıyor. Medineye yanımıza gelen İlk Sahabe Mus'ab b. Um-eyr (r.a) ile İbnİ Ümmü Mektûm idi. Onlar Kuranı en iyi okuyanlar­dı. Sonrada Ammâr, Bilâl ve Sa'd bunların peşinden yirmi kişilik bir gurubla başlarında Ömer b. El Hattab (r.a) geldi. Sonradan Rasülü Ekrem (s.a.v) geldi. Medine halkının Rasûlullah (s.a.v)ın gelişine se­vindiği gibi başka bir şeye sevindiğini görmedim. Hattâ çocuklarım ve daha ufak Sabi çocuklarım bile yollarda koşarak "Rasûlullah gel­di, Rasûlullah geldi" diye sevinç çığlıkları attıklarını görüyorduk. Medine'ye gelince "Sebbihisme Rabbike'Ia'lâ" ve bunun uzunluğunda (Kur'anin) "Mufassal" bölümünden birkaç sure ezberledim. Buharî Rivayet ediyor.[683]

İsrail, Ebû İshak aracılığıyla Berâe b. Âzib'den (r.a) naklettiği Ebû Bekrin binek satın aldığını anlatan hadiste Ebû Bekir (r.a) şöyle diyor. «Rasûlullah (s.a.v.) yola devam etti. Bende beraberindeydim. Geceleyin Medine'ye geldik. Medineliler onun kimin evine misafir olacağı hususunda bir birleriyle münakaşaya başladılar. Bunun üzeri­ne Hz. Rasûlullah (s.a.v):

«Ben bu gece Abdü'l Muttalib oğullarının dayısı olan Neccâr oğullarına misafir olup böylece onlara ikramda bulunmuş olayım" buyurdu. Biz Medine'ye geldiğimizde gerek yolda gerek evlerde yanı­mıza pek çok insan geliyordu. Hizmetçilerle çocuklar: "Rasûlullah geldi, Rasûlullah geldi, Allahü Ekber Muhammed geldi, Allatıl) ekber Muhammed geldi" diye bağınşıyorlardı. Sabahleyin emrolunduğu yere konakladı. Bu haber hadisçilerin ittifakla naklettiği bir hadistir.[684]

Hâşim b. Kasım da Süleyman b. el-Mugîre- Sabit el-Bünânî is­nadıyla naklettiği hadiste Enes'in (r.a) şöyle dediğini anlatır:

-O zaman ben de çocukların arasında "Muhammed geldi" diyen­lerle beraber sağa sola koşturur durur, ama birşey göremezdim. Ço­cuklar yine "Muhammed geldi!" diye bağırırlar, bende yine koşardım. Nihayet bu koşturmamız Nebî (s.a.v) ile arkadaşının gelişine kadar sürdü. Efendimizde Ebû Bekir bir duvarın gölgesine geçip giderek gizlenmişlerdi. Sonrada çöl halkından bir adamın geldiklerini bildir­mesi için Ensar'a yollamışlar. Takriben beşyüz kadar ensarh kendisini karşılamaya çıkıp yanlarına varmışlar. Onlara "güven içerisinde size itaat olunarak buyurunuz gidelim" demişler. Rasûlullah ve arkadaşı onların arasında Medineye doğru sürümüşler. Medine halkı da evle­rinden çıktılar. Hatta Medine'nin genç kızları evlerinin damına çıkıp Efendimizi gözleriyle arayarak "Hangisi?" diye soruyorlardı. O günkü gördüğümüz manzara gibisini daha önceleri hiç görmemiştik.[685] Bu sa­hih bir haberdir.

Velîd b. Muhammed el Muvekkir-î ve diğerleri Zührî'den nakle­derler: Bana Urve'nin haber verdiğine göre (babası) Zübeyr (r.a.) Şam'a giden ticaret kervanı içerisinde imiş. (Babası Urve'ye şöyle an­latmış) Mekke'ye doğru geri gelirken Rasûlulİah (s.a.v) ile Ebû Be­kir'i beyaz elbiseleri içinde gördül. Müslümanlar da Rasûlullahın yola çıktığını haber almış bulunuyorlardı. Her sabah Harrâ'ya kadar çıkar ve güneş sıcağının onları evlerine geri döndürmesine kadar onu göz­lerlerdi.

Bir gün uzunca bir bekleyişten sonra evlere geri döndüler. Evle­rinin  içine girdiklerinde Yahudîler'den bir adam kale gibi Medine'yi dışardan birbirine bağlı ve yüksek olarak çevreleyen damlardan biri­ne tırmanarak gözetlemekteydi. Rasûlulİah (s.a.v) ile arkadaşları be­yaz elbiseler içerisinde sanki kendilerini serab götürüyormuşcasma uzaktan göründüler. Yahudi olanca sesiyle: "Ey arab topluluğu! İşte sizin nice zamandır beklediğiniz Ceddiniz geldi" diye bağırmaktan kendini alamadı. Bunun üzerine bütün müslümanlar Onu selamlamak için fırladılar. Rasül-ü Ekrem'i Hârra'nın dışında karşıladılar. Rasû­lulİah (s.a.v) onları sağ tarafa yöneltti ve Ensardan Arar b. Avf oğul­larına konakladı. Bu gün Rebî'ül Evvel ayının pazartesi günü idi. Ebû Bekir insanları ikaz için ayağa kalkmış Rasûlulİah (s.a.v) ise susarak oturuyordu. Daha önce Ensar'dan Rasûlulİah (s.a.v)'i görmemiş olan­lar Ebû Bekri (ayakta gördüklerinde) Efendimiz sanıyorlardı. Bu ara­da Efendimizin yüzüne güneş gelince Ebû Bekir, Efendimizin üzerine eğilip ridâsı ile ona gölge yapmıştı. Ensar ancak o zaman Rasûlul-lah'ın kim olduğunu yenice anlayabildiler. Efendimiz bu Amr b. Avf oğullan yurdunda on küsur gece kaldı.

İşte takva üzere ilk inşa edilen mescit (Küba mescidini orada) tesis etti. İçinde namaz kıldı. Sonra devesine binip yola koyuldu. Halk da  onunla  beraber yürüyorlardı. Deve Medine'de (bu günkü) Efendimizin mescidinin olduğu yere gelince çöktü. O gün orada bir kısım müslümanlar namaz kılıyordu. Orası Sehl ve Süheyl adında iki  kardeşin  hurma kurutma sergisi[686] idiler. Bu iki genç kardeş Neccar oğullarından Es'ad b, Zürâra (r.a)ın himayesinde büyüyen iki öksüz idi. Devesi oraya çökünce Efendimiz (s.a.v) de "İnşaallah evim burasıdır" buyurdu. Sonra bu gençleri çağırtıp sergiyi mescit yapmak için satmalarını istedi. Onlarda "biz burayı sana ba­ğışlamak istiyoruz1' dedilerse de bunu kabul etmeyip orayı onlardan satın alıp mescidini Öyle yaptı.[687]

Abdü'l Vâris ve diğerlerinin Ebû't Tiyyâh aracılığıyla Enes (r.a) tan nakillerine göre şöyle demiş:

Rasûluilah (s.a.v) Medine'ye geldiğinde Amr b. Avf oğullan yurdunda bulunan Medine'nin Avali [688]semtinde konakladı. Onların ara­sında tam ondört gece kaldı. Sonra Neccar oğullan topluluğuna ha­ber saldı. Onlarda kılıçlarını kuşanmış olarak geldiler. Ben halâ Ra-sûlullah'ın (s.a.v) Ebû Bekir'i terekesine almış olduğu o günkü halini görür gibiyim.  Neccar oğullarının  topluluğuda Efendimizin etrafmdaydılar. Nihayet Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin evine indiler. Bu hadisçilerin rivayetinde ittifak ettikleri bir hadistir.[689]

Osman  b. Atâ el Horasânî babası Atâ, İkrime vasıtasıyla İbni Abbas'tan (r.a) şöyle dediğini anlatır:

-Peygamber (s.a.v) Medine'ye girdiğinde yolun kenarında otur­makta olan Abdullah b. Übeyy'e rastladı. Rasûlullah (s.a.v) kendis­inin evine da'vet etmesi ümidiyle Abdullahın yanında durdu. O za­man İbni Übey Medine halkının kendi aralarındaki lideri idi. Abdul­lah b. Übey Peyğamber'e (s.a.v) "Sen, seni da'vet edenlere bak onlara git" dedi. Bunun üzerine Nebî (s.a.v)de Sa'd b. Hayseme'ye misafir olmak kasdıyla Amr b. Avf oğullarına varıp onun yanında indi ve üç gün orada kaldı. Kaldığı yeri mescide çevirip orada namaz kılıyordu. Sonra Amr b. Avf oğulları oraya Mescit (Küba) yaptılar. İşte takva ve Allah'tan bir hoşnutluk nişanesi olarak yapılan mescit bu idi.[690]

İlk Cuma: Rasûlullah sonra bir Cuma günü devesine binip ha­reket etti. Yolda Salim oğulları yurduna uğradı. Onlara Cum'a nama­zını kıldırdı. İşte Efendimizin (s.a.v) Medine'ye geldikten sonra kıldı­ğı ilk cum'a namazı bu idi. Bu namazda Kudüs mescidine doğru dön­müştü. Bunu gören Yahudiler peygamberin kendi kıblelerine doğru namaz kıldığını görünce kendilerinde yazılı bulunan şeye tamah et­meye başladılar. Sonra Rasûlullah (s.a.v) yola koyulup gitti. Ensar bu hareketleriyle Allanın dinine ta'zim olsun diye Peyğamber'in (s.a.v) etrafını sarıp onun devesi etrafında yürüyorlardı. Halâda devenin yularını birbirlerinin elinden kapmak için birbirleriyle çekiş halinde­ydiler. Peygamber (s.a.v) onlara:

"Deveyi serbest bırakı­nız! Ben ancak Allanın beni indirdiği yerde konaklayacağım" buyuruyordu. Nihayet vara vara Ganm oğullan arsalarında bulunan Ebû Eyyüb el-Ensârî'nin evine kadar' varan deve kapının önüne gelince çöktü. Efendimiz (s.a.v)de üzerinden indi. Sonrada Ebû Eyyüb'un evine girdi. Beni Ganm yurdunda mescidini ve evini yapana kadar Ebû Eyyüb un misafiri oldu. Mescid'in yeri Es'ad b. Zürâra'mn (r.a) kar­deşinin çocuklarına ait bir hurma sergisi idi. Es'ad b. Zurâra bu ser­giyi Nebî (s.a.v)'e bağışlayıp bunun yerinede kardeşinin bu iki oğluna Beyaza oğulları yurdunda bulunan bir hurma bahçesini verdi. Çocuk­lar da: "Biz burayı Nebî (s.a.v)e hediye edip karşılığını da almak istemiyoruz" dediler.

Nebî (s.a.v) orada (kendinin yanıbaşına) o zaman daha Habeşis­tan'da bulunan Hamza, Ali ve Ca'fere de birer ev yaptı. Onların ka­pılarını da kendi kapisıyla birlikte Mescidin iç tarafından açtırdı. Sonra daha uygun gördüğü için Hamza ve Ca'ferin kapılarını dışarı çevirtti, ve "zaten onlar Habeşistandalar" dedi. Ancak Ali, o zaman Mekke'deydi. Bu haberi îbni Âiz de Muhammed b. Şuayb aracılığıyla Enes'den (r.a) nakleder.[691]

Mûsâ b. Ukbe anlatıyor: Peygamber (s.a.v) ve Ebû Bekir (r.a) Medine'ye yaklaştığında Talha b. Ubeydullah da Şam'dan Mekke'ye doğru geliyordu. Talha Peygamberimizle Ebû Bekrin durumu kendine ulaştırılınca, ya onlara rastlamak, ya da onlar Mekke'deyken onlara yetişmek arzusundaydı. Beraberinde-sonra Ebû Bekre hediye edeceği Şam işi elbiseler vardı. Ona rastlayınca bu elbiseleri ona hediye etmiş Efendimiz ve Ebu Bekir bu elbiselerden giyinmişlerdi.[692]





[655] Zehebî'nin metninde "Habeşe göç edenlerin bir kısmı" deniyorsada Buha-rî'nin metninde "hepsi" diyorki, biz Buharı metnini esas aldık. Ancak bu ifade, Habeş'teküerin hepsinin peyder pey Medine'ye gittiğini kabul et­memizi gerektirir. Yoksa Efendimizden Önce oraya vardılar anlamına gel­mez. Yada hadisteki "Umumu" kelimesini "çoğu" olarak anlarızki o za­man Zehebî'nin metnindeki ile aynı şeyi İfade eder. Cafer ve ashabı Me­dine'ye geldiklerinde Peygamber (s.a.v) çoktan gelmiş devletini kurmuş, Hayber'i fethetmekle meşgul bulunuyordu.

[656] Parantez arası İbni İshâk'm rivayetinden alınmıştır.

[657] Taberanî ve diğeri erin deki rivayette "Parayla olursa olur" Duyurunca, Ebû Bekrinde "dilersen parayla olsun" dediği geçer. îbni İshâk rivayetinde aynı yerde "Benim olmayan deveye binmem" buyuranca Ebu Bekir, "O sana mallığına verildi." demesine karşılık "Olmaz. Ancak onu senin satın aldı­ğın fiyatla alırım" dediği geçer. Vakîdî bu fiatınv800 olduğunu söyler. Yine Vakîdî bu devenin "Kusva" namlı deve olduğunu Efendimizin vefatından sonra başı boş olarak Bakîde otladığmı ve Ebu Bekrin Hilafetinde öldü­ğünü anlatır. îbni Hibban ve îbnî İshâk ise onun Cez'â namlı deve oldu­ğunu söylerler.

[658] Buharî Menâkıb 63/45 h no.3905; îbni Huzeyme 265; Beyhakî Delâi! 2/472; İbni Sa'd 2/152; Hâkim 3/400; Taberanî Kebir 8/37; Ebû Nuaym 2/230; Müsned 6/198; Abdürrezzak 9743; İbni Sa'd 1/227 -229.

[659] Beyhakî Delâil 2/476.

[660] Hatib Tarihi Bağdad 10/255.

Ne yazıkki, bu uydurma kıssa asırlardır kulaktan kulağa, dilden dile geçerek, daha da şekil değiştirerek her yü hacca giden kardeşlerim iz'e anlatılmakta ve saf gönülleri reklam aracı olarak bulandtrmaktadır. Mah­mut Toptaş hoca bununla İlgili bir hatırasını nakletti:

-Bir Umre mevsimi dostlarıyla Sevr mağarasına gittiklerine hacılara rehberlik eden bir başka grubun Rehber Hocası cemaatına orada bu yalan kıssayı anlatıp ağlatmış Hikayeyi dinleyen Mahmut Hoca daha sonra fır­sat düşünce bu kardeşe: «Yahu kardeşim, gel şu yılanı bir Öldürelim. Yeter yahu. 14 asırdır Ebû Bekir'i (r.a,) sokup durur. Öldürelim de, Ebû Bekir de kurtulsun, hacılar da yalandan kurtulsun», teklifini yapar. Esasen kıssanın asıl olmadığını bilen o zat da, "Haklısın Hocam, ama biz öldürsekte şu hikaye kitapları durdukça o yine ölmez" der.

[661] Sahih-i Müslim 1796; Beyhakî Delâil 2/480.

[662] Buharı Fedâilüs Sahabe 62/2 hadis no 3653. 4664-3953-3919-63/45; Tirmi-zî 3096; Müsned 1/4 Müslim 2381 -İbni Ebi Şeybe 12/7-14/333; Ebû Nu-aym Delâil 112. îbni Ebî Âsim Sünne 2/566. Beyhakî Delâil 2/481; Hatib Tarih 5/435. îî/434 .12/134; Taberî 10/96; Ebû Ya'la Müsned 1/66, 67

[663] Zehebî buradan bir bölümü atlayarak "kılavuz onları Mekke'nin aşağısın­dan geçirip" diyerek devam eder. Bu arada kalan bölüm asü itibarıyla metne ait olduğu için biz tırnak arasında orayı naklediyoruz.

[664] Bu aslında iki ayrı ayet bir araya getirilmiş bir nevi Kur'ana dayalı izah tarzıdır. Bir kısmı Tevbe suresi 40. ayetinden bir kısmıda Fetih suresi ay­et 26'dan almadır. Teberrüken biz buraya ayetleri alıyoruz:

"Eğer siz Muhammed'e (sav) yardım etmezseniz {bile ) Allah ona ke­sinlikle kafirler onu Mekke'den iki kişiden biri olarak çıkardıklarında (hatırlarsanız) yardım etmişti. Hani o zaman onlar mağaradaydılar. O vakit arkadaşı (Ebû Bekr r.a)'na sekinetini (Sükûnet veren morali) indirdi. Onu görmediğiniz bir orduyla destekledi, kâfir olanların sözlerini alçalttL Alla­nın sözleri ise yüce sözlerdir. Allah izzet ve hikmet sahibidir" (Tevbe ayet 40)

Fetih ayet 26'da da şöyle buyuruyor.

"Küfredenler hani kalblerine taassubu Cahiîiye taassubunu doldurmuştu-da, Allah'ta Rasûlüne ve Müminlere sekineti indirmişti. Ve onlara takva sözüne bağlı kalmayı gerekli yapmıştı. Zaten onlar buna layık kimselerdi Allah her bir şeyi bilendir"

[665] Beyhakî Delâil 2/478; Urve Meğazî 130; İbni Sa'd Tabâkat 1/232.

[666] Ebû  Nuaym  Delâil  Hadis  no  229; Beyhakî Delâil  2/482;  İbni  Sa'd  1/229; İbni  Kesîr Siyre   1/240;  Süyûtî Hasâisi'I  Kübrâ 460.  Bu  hadis  hakkında Zehebînin burada susmasını anlamadım. Halbuki bu batıl bir hadistir. Bu­nun bâtıl oluşu bir kaç yönden anlaşılır. I- İlk ravi Müslim b. İbrahim si­ka birisidir. Razi onu el-Cerh ve Ta'dilinden "güvenli sağlam biri" diye anar. Ancak onun şeyhi Avn h Amr Basralı olup hakkında Yahya b. Main "O hiç bir şey değildir." derken Buharî de "Hadisleri münker olup Mu'te-merin arkadaşıdır. Üstelikte meçhul biridir." der. Zehebî Mizân'ında bu zatı (no 6536) böyle tenkid ederken bu hadiside bunun uydurması olarak şahit getirir. Her nedense burada sukut eder. Bu Avnın hadis aldığı ve Zeyd b. Erkam, Enes ve Muğire'ye yetiştiğini iddia eden Ebû Mus'ab kimdir? Bu zat meçhul biridir. Bu Zehebî'nin Mizan no 8581'de anlattığı zayıf ravi Ebû Mus'ab Mutarrif b. Abdullah değildir. Bu büyük bir fakih olup hicri 220'de vefat etmiş biridir. Bunun değil Tabiin, Tebeİ Tabinin küçükleri arasına bile girmesi zor.

İbni Ebî Hatem'de El-Cerh Vet Ta'dil'inde (2220) bu zatı Enes yoluyla bu mağara hadisini Nebi (S.A.V)den nakleden zat diye verip hiç bir bilgi veremez. 2152 nolu tercemede Avn b. Amrı anlatırkende bu hadisi buhse-der ve "Hiç bir şey olmadığını" söyler Buna göre iki çürük ravi ile bu haber nasıl sahih olur. Hem bu haber Enes, Muğîre ve Zeyd b. Erkam'dan nakil yapanların Müsnetlerinde de mevcut olmadığı gibi sahabenin hadis mektebi olarak bilinen yerlerinde de bu bilgi asla mevcut değildir. "Ce-nab-ı Hak isterse ne yapamaz ki sevgili habibi için her şeyi yapar" diye­rek faraziye kurmakla Kainatın fahri Efendimiz anlatılmış olmaz. Onu nakleden ağızlar ona layıksa dinlenir yoksa..............

Burada sunuda belirteyim: İmam Ahmed Müsnedinin 1/348 inde birazı bu bölümden önce geçen İbni Abbas hadisinde örümcek kıssasını vererek bu konuda bilinen en iyi rivayeti verir. Bu hadis Kureyşin Efendimizi bağlamak, öldürmek yada sürgün için toplantı yaptıkları gece Allah'ın (c.c) bunu peygamberine bildirdiğini O da Ali'yi yatağına koyup Ebu Bekirle beraber çıkıp mağaraya geldiğini ertesi gün müşriklerin gözetledik­leri yataktan Ali'nin kalktığını görünce Efendimizi aramaya çıkıp mağa­raya kadar gelerek mağaranın ağzında ömrümcek ağı görünce "buraya bir giren olsa örümcek kapısına ağını örmezdi" diyerek dönüp gittiklerini bil­dirir. Bu konunun en iyi haberi budur. Zira bu haber İmam Ahmed Abdür-rezzaktan alır. Bak Musannef 5/389 (9743 nolu hadisin devamı) Bu hadise İbni Kesîr el-Bidaye ven Nihayesinde "İsnadı" hasendir derken Hafız İbni Hacer de Fethü'l Bari 7/168'de İsnadı Hasendir diyor. Bunun sebebi Mik sem'in Saduk kabul edilişi olabilir. Zehebî Mizan 8745 nolu tercemede "İbni Hazm bunu zayıf sayarsada niceleri onu sika buldu." deyip ardın-danda "hayrettirki Buharî Sahihinde ondan hadis naklederken onu "zay­ıflar, Zuâfa" adlı eserinde alır ve Hakem Miksem İbni Abbas isnadıyia: "Nebi (s.av)'in oruçluyken hacamat olduğunu" anlatan hadisi sevkedip "Hakem bunu Miksem'den duymadı" der. Onun Buharî'de Bedr ve Nisa suresi tefsirinde sadece iki rivayeti vardır. Zehebî'nin naklettiği kısmı Tarîh-i Sağir sayfa 292 de nakleder. Ancak Zehebînin dediği gibi "Zuafâda" değildir.

 

 

 

[667] Buharî'nin rivayeti burada sona erer.

[668] Ebû Nuaym Delâi! 2/113; Beyhakî Deiâil 2/483; Es Sîretü'ş Şamiye 3/345; Nihayetü'l Ireb 16334- Buharî hadisi daha kısa olarak verir. Fazailüssaha-bede 62/2 de 3652 no ile verir, Meâkıp 63/45'te de aynı haberi 3917 no üe İbrahim b. Yusuf babası isnadıyla Ebû İshâktan nakleder. Müslim de Kitabüz Züh'dün 19. babında 2310 no ile nakleden Ebû Ya'la î/116.

[669] Buharı 63/45; Müsned 4/175; Beyhakî Delâil 2/486; Ebû Nuaym Delâil 2/114.

[670] İbni Hişâm 2/226'da bu Zührî'nin hatırlamadığı ikinciyi Sürakâ'nın ağzın­dan şöyle nakleder. "Yâ Rasûlallah! Dağda yiten hayvanlar benim kendi hayvanlarım için hazırladığım suları içiyor, bundan dolayı bana bir sevap varmı?" dedi. Rasûlullah da (s.a.v) "Evet, ciğeri olan her zararsız hayvanı sulamanda sana sevap verilir" buyurdu.

[671] İbni Hişâm 2/226; Ebû Nuaym DelâU 2/115; Beyhakî Delâil 2/447/448; Ed Dürer 82.

[672] İbni Hişâm 2/225.   

[673] İbni Hişâm 2/225   

[674] İbni Hişâm 2/225-226.

[675] İbni Hişâm 2/225; Taberî 2/380; İbni Sa'd 1/229; Ebû Nuaym 2/118; Bey-hakî Delâil 2/493 kısaca bu kıssayı Hâkim, Taberânî ve diğerleri de na­kleder.

 

[676] Beyhakî Delâil 2/491 -492; Ravdü'l Unf 2/8; Şerhü's Sire 1/126.

[677] İbni Ebî Leylâ; İmam Ebû Hanife ve İmam Mâlik'in akranı olup hadis ve fıkıh âlimidir İleride hayatı gelecektir.

[678] Bu zatı İbni Hibbân'dan başka sağlam sayan olmamıştır. İbni Hibbân'm da tek muhalefeti bir şeye yaramaz. Zaten bu zatı hem "Es-Sikât" adlı ese­rine alır. "Yanılırdı" diye söyleyip bunun münkerleri hep kardeşi cihedin-den geliyor, der. Bak Buharı Târihi Kebîr 2/17; İbni Adiy el Kamil 1/401; Zehebî El Mûğnî fiz Zuafâ 1/94; Mîzânü'l İtida'l no 1046.

[679] Yazmış, bir yaşını doldurup  ikinci yaşına giren keçi yavrusudur. Toroslann ortak dilidir.

[680] Beyhakî Delâil 2/497; Kadı Ebû Ya'la Müsned.

[681] İbni  Hişâm  2/236.  Beyhakî Delâil   2/503.  Bu haberi  İmam Ahmed  Miisne-dinde Buharî ve Müslim ve diğerleride nakleder. Bu ileride geliyor.

[682] Buharî Menâkıb 63/45 Hadis no 3919, Ebû Nuaym Delâil 2/Îİ3; Beyhakî DelâÜ 2/503. 30 vayet ediyor.

[683] Buharî Menakıb 63/45 h. no 3925; Ebû Nuaym 2/113; Beyhakî DelâU 2/463 505; Tuhfetü'l Eşraf (Nesâî'nin Sünen-i Kübrasından naklen) 2/55.

[684] Buharî Menakıb 63/45; Müslim 2009; İmam Ahmed Müsned 1/2; Beyhakî Delâil 2/506.

[685] Beyhakî Delâil  2/507; Ebû Nuaym  2/114; Buharî Tarîh-i Sağîrinde bunu Mûsâ b. İsmail -Süleyman b. el-Muğîre-Sabit isnadıyla Enesten nakleder.

 

[686] Bu  sergi  kelimesini   ekstra  kullandım.  Zira bugün  Sergicilik yapan  herkes bu kelimeyi kullana kullana  mecazî anlamı hakiki anlama galip geldi ve esası hemen hemen unutuldu. Sergi Toros köylerinde Üzüm kurutmak İçin hususi olarak harman yeri gibi hazırlanan yere denir. Geçici olarak hazır­lanan   kurutma   yerlerinede   sergilik   denirdi.   Çocukluğumuzda   yaz   aylan Kurucabel köyüne sergiye gitmek, sergi zamanı bag kilimbelerinden çatısı Örtülen   "Gezev"lerin   damında   yatıp   yıldızları   yakalarcasına   seyrederek ebem  rahmetlinin, anam  rahmetlinin  anlattığı yıldız hikayelerinden  saman yoluyla  beraber bilemediğimiz hayal  âlemine kayıp gitmek bir daha  geri dönülemeyen  bir  hayal   hatırlaması  bile  burun  kemiğimizi   sızlatan  ebedi bir hasret.....

[687] Buharî Menâkıb hadis no 3906; ayrıca Buharî bu hadisi Mesâcit; Buyu, İcâra'da da çeşitli yol ve tariklerden nakleden İbni Sa'd Tabakat 1/239; Tarîh-i Halîfe b. Hayyât s. 55; Taberî Tarih 2/381.

[688] Eskiden Medine'yi İkiye ayırarak adlandırırlardı. 1-Âliye (çoğulu Avali) 2-Sâfile: Necid tarfma bakan kısmı Avali, Tihame'ye. bakan kısımda Safi-ie'dir. Bak İbni Hacer Fethü'l Bari 7/266; Efendimizin bu konakladığı yer bu günkü Ku"ba mahallesi oluyor.

[689] Buharı Menâkıbü'l Ensar 63/46 Hadis no 3923; İbni Sa'd Tabâkat 1/23S   

[690] Taberî Tarih 2/382.

[691] Beyhakî Delâil 2/500, 501; İbni Hişâm 2/238-239.

[692] Beyhakî Delâü 2/498.

      İmam Zehebi, Tarihu’l-İslam, Cantaş Yayınları: 1/445-469






Konu Başlığı: Ynt: Efendimizin Medine ye hicreti
Gönderen: Sevgi. üzerinde 30 Ocak 2022, 04:21:23
Esselamü Aleyküm. Bilgiler için Allah sizlerden razı olsun kardeşim


Konu Başlığı: Ynt: Efendimizin Medine ye hicreti
Gönderen: Mehmed. üzerinde 01 Şubat 2022, 15:38:43
Ve aleykümselam Rabbım Peygamber efendimizin yolundan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun