๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Tarihül-İslam => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 18 Nisan 2011, 14:34:44



Konu Başlığı: Dıhyetül Kelebi nîn Bizans elçiliği
Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Nisan 2011, 14:34:44
Dıhyetü'l Kelebi’nîn Bizans Elçiliği


İbrahim b. Sa'd, Salih b. Keys ân-İbni Şihab-ı Zührî- Ubeydullah b. Abdullah isnadıyla, İbni Abbas (r.a.)'dan naklediyor: Peygamber (s.a.v.) İslâm'a davet eden bir mektubu Kaysere yazdı ve bu mektu­bunu ona Dıhyetü'l Kelebi ile yolladı. Dıhyeye, mektubu Kayser'e ulaştınvermesi için önce Busra(daki bölge) kiralına vermesini tenbih etti. Busra lideri de mektubu Kaysere teslim etti. Allah'ın İran ordusunu bozguna uğratıp geri püskürttüğünden dolayı başından geçen bu hayır­lı belaya şükretmek için Kayser, İliya'ya (Kudüse) gitmek için Hımıştan hareket etmişti. Resûlullah'ın mektubu Kaysere ulaşipta onu okuduğu zaman; "bana O'nun kavminden birini tutup gelin" diye emir verdi.

İbni Abbas devamla der ki: Bana Ebu Sûryan haber verdi ki, Pey­gamber (s.a.v.)'le Kureyş kâfirleri arasında sulh yapıldığı süre içinde kendisi Kureyşli bir grubla beraber ticaret yapmak üzere Şam diyarına gelmiş bulunuyormuş. Ebû Süfyan şöyle anlattı:

-Kayser'in elçisi bizi Şam diyarının bir yerinde buldu. Bizi alıp İliya'ya geldi. Bizi Kayser'in yanma soktu. Bir gördük ki, O tahtına o-turmuş, başında tacı var, Etrafını da Rum büyükleri çevirmiş. Tercü­manına:

"Sor onlara, hangisi, o kendini Peygamber diye iddia eden adama akrabalıkta daha yakın?" dedi. Ben:

"Ona nesebce en yakın akraba benim" dedim.

"Onunla senin arandaki akrabalık ne?" dedi. Ben:

"O, benim amcam oğludur" diye cevap verdim. Gerçekten de, Ker­vanda o gün benden başka Abdi-Menâf oğullarından kimse yoktu. Kayser:

"Onu bana yaklaştırın?" dedi. Sonrada arkadaşlarımın benim ar­kama durutulmalan emrini verdi. Sonra tercümanına, şu adamın arka­daşlarına: "şimdi ben buna, kendisinin Peygamber olduunu iddia eden zat, hakkında sorular soracağım. Eğer bu adam bana yalan söylerse sizde onu yalanlayacaksınız, dediğimi, söyle" dedi.

Ebû Süfyan der ki: Vallahi! Arkadaşlarımın beni yalanla itham et­melerinin meydana getireceği utanma (haya) olmasaydı, kesinlikle o gün yalan söylerdim. Sonra tercümanına: "Ona sor, O zatın sizin aranızdaki soyu nasıldır" dedi. Ben:

"O bizim aramızda soylu biridir!" dedim. Kayser:

"Bu Peygamberlik iddiasını sizde bu zatdan önceden söyleyen oldu mu?" dedi. "Hayır" dedim. O:

"Bu iddialarını ortaya atmadan önce onu yalancılıkla suçlar mıydı­nız?" dedi. "Hayır!" dedim.

"Babaları arasında kral var mıydı?" dedi. "Hayır!" dedim. "Ona tabi olanlar toplumun ağaları mı, yoksa zayıfları mı?" dedi.

Ben "ağalar ne gezer, aksine zayıfları!" dedim.

"Sayıları artıyor mu eksiliyor mu?" dedi. "Artıyorlar!" dedim.

"Onun dinine girdikten sonra, o dini beğenmeyerek geri çıkan olu­yor mu?" dedi. "hayır!" dedim.

"Peki verdiği sözü bozduğu olur mu?" dedi.

Ben "hayır! ama biz şimdi onunla bir anlaşma süresi içindeyiz, son­ra onu bozarak böyle bir ihanete gireceğinden korkuyoruz" dedim.

Ebû Süfyan bu sözü ile Efendimizin onlarla Hudeybiye günü yap­tığı ve bitimi Feth gününe kadar olan anlaşmaya işaret ediyordu.

Ebû Süfyan der ki: İşte ben, hakkımda arkadaşlarımın yalan söyle­diğimi yayacakları korkusu çektiğim bu sözden başka bu cevaplara hiçbir kelime katma imkânı bulamadım. Kayser, "Onun sizle, sizin onunla çarpıştığınız oldu mu?" dedi. "Evet!" dedim.

"Peki Onun ve sizin savaşımz nasıl geçiyor idi?" dedi. Ben, "O bir değiş tokuş gibi idi, bazen o zafere ulaşıyordu bazen biz" dedim.

"O size ne emrediyordu?" dedi "O bize "Allah'a kulluk yapmamızı, O'na hiçbirşeyi ortak yapmamamızı emrediyor, babalarımızın taptıkla­rına tapmayı yasaklıyor, namaz kılmamızı, doğru olmamızı, namuslu­luğu, verilen söze vefalı kalmayı ve emanetin sahibine geri verilmesini emrediyor" dedim.

İşte o zaman Kayser tercümanına dedi ki:

(Buna söyle, ben ona "aranızda soyu nasıldır?" dedim. Sen onun soylu olduğunu iddia ettin. İşte gerçek Peygamberler böyle olur, onlar kendi milletinin en soylu ailelerinden gönderilir.

Sana, "Bu iddiayı Ondan önce yapan oldu mu?" dedim, sen "hayır" dedin. Ben derim ki: "Eğer bu iddiayı ondan Önce aranızda ortaya atan biri olaydı "bu Adam kendinden önce ortaya atılan bir iddiayı taklit e-diyor" diyecektim.

" Sana, "O bu iddiasını ortaya atmadan önce onu yalancılıkla itham ettiğiniz olumluydu?" dedim, "hayır!" dedin. Bende anladım ki, O zat insanlara karşı yalan söyleraezse, Allah'a karşı yalan söyleyecek biri de değildir.

Sana, "Onun ecdadı içinde kral var mı?" diye sorduğumda, "hayır!" dedin. Ben de, "eğer ecdadı arasında bir kral olsaydı bu iddia ile ecda­dının krallığını geri istiyor diyecektim.

Ben sana, "Ona toplumun ağaları mı, garibanları mı uyuyor" diye sordum sen, onların zayıflarının O'na uyduğunu iddia ettin. İşte gerçek Peygamberlerin ümmeti de böyle olur.

Sana, "onlar artıyor mu, eksiliyor mu?" dedim. Sen onların arttığım iddia ettin. İşte îman işi böyle olur. Tamamlanana kadar artar.

Sana, "Onun dinine girdikten sonra beğenmeyerek çıkan oluyor mu?" dedim, "hayır! dedin. İşte imanın beşâşeti kalbe girdiği an böyle olur. Artık O'nu hiç kimse aşağılayamaz.

Sana, "ahdini bozar mı?" diye sordum? "hayır!" dedin, işte Pey­gamberler böyle olur asla verdiği sözden caymazlar.

Sana, "O size, siz de O'na saldırdınız mı?" diye sordum, "sen bu­nun meydana geldiğini ve sizin ve onun harbinin aranızda değiş tokuş gibi olduğunu "söyledin. İşte Peygamberler böyle olur. Bazen bir şeyle imtihan olunurlar sonuç onların lehine çıkar.

Sana, "size bu zat ne emrediyor" dedim. Sen O'nun size "Allah'a tek olarak ibadet etmenizi, O'na hiçbir şeyi şirk koşmamanızı, emredip, ecdadınızın taptıkları putlara tapmayı yasakladığını, namazı, doğru­luğu, namusu, verilen söze vefalı olmayı ve emaneti geri vermenizi emrettiğinizi" söyledin.

İşte bütün bunlar bir hak Peygamberin sıfatıdır. Ben böyle bir Pey­gamberin geleceğim kesin biliyordum, ama onun sizden olacağını bil­miyordum. Eğer senin bu dediklerin gerçek ise, onun şu ayaklarımı bastığım yerlere sahib olması yakındır. Eğer ona ulaşabilme ümidim osaydı ona kavuşmak için bütün zorluğa katlanırdım. Eğer yanında ol­saydım kesinlikle ayaklarını yıkardım, dedi.

Sonra Kayser, Peygamberin mektubunu istedi. Emir verdi açılıp okundu. İçinde şunlar yazılıydı:

"Bismillahirrahmanirrahim:

Abdullah oğlu Muhammedi'den Rum büyüğü Hiraklius'a Se­lam hidayete uyanlara olsun, ama bundan sonra:

— Ben seni İslâm daveti ile -hakka- çağırıyorum. İslâm'a gir ve kurtul. İslâm ol, Allah sevabını -hem eski dinin hem yenisinin se­vabı olarak- iki kat verecektir. Eğer kabul etmeyecek olursan bü­tün çifçilerin günahı da sana yüklenir. Ve "Ey Kitâb Ehli! Bizimle sizin aranızda eşit olan; "Allah'dan başkasına ibadet etmeyeceğiz, O'na hiçbir şeyi ortak tutmayacağız, Allah dışında birimiz diğe­rimizi     Rab'ler     edinmeyeceğiz"      cümlesine     gelin.     Eğer yüzçevirirlerse onlara "şahitler olun bizler Müslümanız deyin"

Ebû Sûfyan der ki:

—  Kayser bu sözünü tamamlayınca, etrafındaki rumların sesleri yükselip gürültü çoğaldı. Ben ne dediklerini adamıyordum. Kayser de emir verdi huzurundan çıkarıldık. Oradan arkadaşlarımla beraber çıkıp başbaşa kaldığımızda onlara: "Bak hele, Ebû Kebşe'nin oğlunun işi i-yice kökleşiyor, şu sarı denlilerin kralına bakın, bu da ondan korku­yor" dedim. Ebû Sûfyan der ki:

"Vallahi ben O'nun bu dininin her şeye üstün geleceğini bildiğim halde, Alah kalbime İslâm sevgisini sokana kadar, Onu sevemeden ze­lil bir şekilde yaşadım durdum."

Bu hadisi Buharı ve Müslim İbrahim b. Hamza'dan naklettiler.[312]

Yine Buharı ve Müslim bu haberi Ma'mer b. Râşid-Ubeydulîah- yo­lu ile İbni Abbas(r.a.)'dan naklederler ki, Ebû Sûfyan kendisine şöyle anlatmış:

- Benimle Resûlullah'ın arasındaki O sulh süresi içinde ticarete gitmiştim. Ben Şam diyarında iken Resûlullah'ın mektubu Hiraklius'a getirilmiş......

Ebû Sûfyan gerisini aynen İbrahim b. Hamze hadisindeki gibi an­latmış.[313]

Yine aynı haberi Yunus b. Bükeyr, İbni İshâk-Zührî ile başlayıp üst isnattaki gibi nakleder. İşte bu rivayette Ebû Sûfyan'm şu ifadeleri var­dır:

Şu Hudeybiye anlaşması bizimle Nebi (s.a.v.)'in arasında yapılınca Şam'a ticarete gittim. Vallahi Mekke'de ne kadar tanıdığım kadın ve erkek varsa bana ticaret için yük yüklediler. Malları alıp Gazze şehrine geldik. İşte bu, Kayser'in kendi ülkesindeki Sasani ordusunu yenip o-radan çıkardığı ve İranlıların yıktığı en büyük saliblerini (Haç arma­larını yerine geri iade ettiği zamandı.

Bu istağfuruz'u (salî'bi) İranlılar yerinde söküp götürmüşlerdi. Bu hadise Kayser'e haber verildiğinde -ki o zaman Hımista'ki ordu karargahında idi- Ora halkına teşekkür ve Allah'a şükretmek için Kudüsü Şerife doğru yola çıktı.[314] Kendisine halılar serilmiş ve üzerine reyhan serpilmişti. İliya'ya varınca orada namaz kıldı.

Bir sabah tasalı olarak kalkıp gözlerini semada gezdirdi. Patrikleri, "Ey Kral bugün üzüntülüsün" dediler, "evet" dedi. "ne için?" dediler. O: "bu gece Sünnetli kavmin kralının zuhur ettiği rüyamda gösterildi." "Vaİlahi Yahudiler hariç sünnet olan hiçbir ümmet bilmiyoruz, onlar­da senin saltanatında elinin altındadır. Eğer senin kalbine onlardan bir şüphe geldiyse ülkenin her tarafına adamlar yollayıp Yahudilerin boy­nunu vurdur ve bu tasam at" dediler. Onlar bu konuyu konuşurlarken Busra emirinin elçisi beraberinde kendilerine elçi olarak gelen bir a-damla beraber çıkageldi ve Kayser'e:

"Ey Kral! Şu koyun ve deve sahibi arablardan birisidir. Ülkesinde meydana gelen bir olayı sana anlatacak, sen buna onu sor" dedi. Arap yanına yaklaşınca tercümanına, "Buna, ülkesindeki o haberi sor" dedi. Arap yanına yaklaşınca tercümanına, "Buna ülkesindeki o haberi sor" dedi. O da sorunca arap:

"O zat, Kureyş'ten biri olup Peygamberlik iddiasıyla ortaya çıktı. Bir kısmı ona uydu bir kısmı uymadı. Aralarında harb oldu." dedi. o zaman Kral:

"Bu adamın elbisesini soyun" dedi. Baktılar ki o da sünnetli, kral: "vallahi rüyamda gösterilen bu idi, sizin dediğiniz değil" deyip, polis şefini çağırdı ve Şam'ın altını üstüne getir ve şu adamın kavminden bi­rini bul getir de o Peygamberi soralım" demiş.

Ebû Sûfyan der ki: Valİahi biz arkadaşlarımızla daha Gazze şeh­rinde iken askerler bize saldırıp, "siz hangi millettensiniz?" dediler, biz haber verince hepimizi alıp Hiraklius'a getirdiler. Vallahi liderlik yapmış kimseler arasında bu sünnetsiz -yani Hiraklius- heriften daha dâhi birini hiç görmemiştim. Yanma vardığımızda bize, "hanginizin akrabalığı ona tam ulaşıyor?" dedi. "Benim" dedim. "Yaklaş!" dedi. Beni önüne oturtup arkadaşlarımı da arkama oturttu.

Ebû Sûfyan bundan sonra Hirakl'm kendisine sorduğu soruları ve verdiği cevbaları aynen yukarda geçen hadisteki gibi anlatır, lâkin bu rivayette Efendimizin (s.a.v.) mektubundan bahsetmez.

Zehebî der ki: Bu hadiste gördüğünüz gibi birtakım acayip bilgiler var ki, bunları Ma'mer ve Salih, Ebû Sûfyan'ın bu hadisinde bunları anlatmazlarken İbni İshâk tek olarak nakleder.[315]

Yunus b. Bükeyr, İbni İshâk'tan, Zührî yolu ile naklediyor: Bana Hıristiyan papazlarından O zamana yetişen biri şöyle anlattı:

Dıhye b. Halife, Hıraklius'a o mektubu getirdiğinde içinde şunlar yazılıydı:

"Bismillahirrahmanir rahim.

Allah Resulü Muhammed'den, Rum Ulusu Hıraklius'a:

— Hidayete uyanlara selam olsun. Emma ba'dü:

— islâm ol ki kurtulasm. İslâm'a gir Allah sevabını iki kat ve­recektir. Eğer reddedersen çiftçilerin günahı da senin üzerine olur..."

Hiraklius bu mektubu okuyunca onu göksü ile butları arasına yani kuşağına koydu, sonra Roma'da bulunan bir adama Resûlullah'ın ken­dine gönderdiği ile ilgili bir mektup yazdı. Bu zat İbranice bilirdi. Hiraklius'a gönderdiği cevabında, "o zatın beklenen Peygamber oldu­ğunu bunda hiç şüphe olmadığını ve derhal ona uyması gerektiğini" anlattı.

Hiraklius'ta Rum ileri gelenlerine emredip krallık ma'bedinde .top­landılar. Sonra onlara emredip kapıları üzerlerine kapatıldı. Kendisi de onları yüksek bir kuleden gözlemeye başladı. O onlardan korkuyordu. Onlara: "Ey Rum topluluğu! Bana Ahmed (a.s.)'m mektubu geldi. Val­lahi O, bizim beklemekte olduğumuz, adım kitabımızda bulduğumuz, kendisini alametleri ve zamanı ile tanıdığımız Peygamberin ta kendi­sidir. Ona teslim olup uyun ki dünyanız ve ahiretiniz kurtulsun" dedi. Bunu duyunca tek adam gibi hep bir ağızdan homurdanıp Kilisenin kapısına koştular, ama onu üzerinden kilitlenmiş buldular. Hirakl on­ların vaziyetinden korktu ve askerlerine, "onları bana geri getirin!" dedi. Onlarda geri geldiler. O zaman Hiraklius: "ben deminki sözleri si­zin dininize olan salabetinizin/bağlılığınızın nasıl olduğuna ortaya çı­karıp bakayım diye söylemiştim. Beni sevindiren durumunuzu gör­düm" dedi. Rumlarda ona secde ettiler. Sonra kapılar açıldı ve Rumlar gittiler.[316]

İbnü Lehî'a, Ebu'l Esved yoluyla Urve'den naklediyor: Ebû Sûfyan arkadaşlarıyla Şam'a ticarete gitmiş, bu sırada da Resûmllah'ın zuhur haberi Hiraklius'a ulaşmıştı. Hirakl bu durumu öğrenmek için Şam'­daki arab emirine haber salıp, kendisine bu konuyu anlatacak araplardan birkaç kişi gönderilmesini emretti. O da ona Ebû Sûfyan'la beraber otuz kişi yolladı. Ebû Sûfyan, Hirakl'in yanma İliya'daki kili­sede girdi. Hirakl onlara Nebi (s.a.v.)'i sordu. Onlarda, "O sihirbaz, ya­lancı biri" dediler. O da, "Siz bana, "Ona en yakın akraba olanınız ve onu en iyi bileniniz kimdir onu haber verin?" dedi. Onlar: "şu onun amca oğludur, onunla savaşmıştır" diye Ebû Sufyan'ı gösterdiler... İbnü Lehî'a hadisin gerisini yukarıda geçen Zührî rivayetine yakın ifa­delerle naklediyor.[317]



[312] Buhârî Cihad 56/102. h. no: 2941; Müslim Cihad h. no: 1773; Buhârî Hadisi Be'dül Vahy'de de alır ve sonu daha uzundur.

[313] Buhârî Tefsir 65/3 Âli İmran 4. Müslim Cihad 1773.

[314] Zehebî Metninde bu kelime Müteşekkiran yerine "Mütenekkiran" diye dizilmiş ki doğrusunu Beyhakîye göre düzelttik.

[315] Beyh.Delâil 4/382.

[316] Beyhakî Delâil 4/384.

[317] Beyh. Delâil 4/384, 385; Urve, Meğazi sayfa 196, 197.

İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Cantaş Yayınları 4/179-187




Konu Başlığı: Ynt: Dıhyetül Kelebi nîn Bizans elçiliği
Gönderen: Sevgi. üzerinde 26 Şubat 2022, 07:19:56
Esselamü Aleyküm. Bu bilgileri bizlerle paylaşan kardeşlerimizden Allah razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Dıhyetül Kelebi nîn Bizans elçiliği
Gönderen: Mehmed. üzerinde 27 Şubat 2022, 00:29:55
Ve aleykümüsselam İslam tüm insanlara insanca hitap eden tek dindir. Rabbim bizleri fitneden ve dinimizin özünü anlamamaktan korusun Rabbim paylaşım için razı olsun