Konu Başlığı: Benî Kureyza seferi Gönderen: Sümeyye üzerinde 19 Nisan 2011, 13:51:05 Benî Kureyza Seferi Benî Kureyza yahudileri, Kureyş'e destek verip onların Nebî (s.a.v.) ile yaptıkları harbe yardım etmişlerdi. İşte onlar hakkında: "Kitab ehlinden (olduğu halde) Onlara (müşriklere) destek verenleri de kalelerinden indirdi ve kalblerine korku saldı, bir bölüğünü öldürüyor bir bölüğünü de esir ediyordunuz. (26) Ve sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve -daha önce- ayak basmadığınız bîr araziye mirasçı yaptı. Allah her şeye kaadirdir." (27) âyetlerini indirdi. Hişâm, babası Urve vasıtasıyla Hz. Âişe (r.3.)'den şöyle nakleder: - Rasûlüllah (s.a.v.) Hendek harbinden dönüpte silahını soyunup yıkandığı zaman, Cebrail kendisine gelmiş ve: "Sen silahı bıraktınmı? Vallahi biz melekler bırakmadık. Haydi sende onlarla harbe çık!" demişti. Rasûlüllah (s.a.v.) Cebrail'e: "Nereye haıbe?" diye sordu. Cebrail'de Kureyza oğullan yurdunu işaret ederek, 'İşte şuraya" dedi. Böylece Nebî (s.a.v.) oraya sefer etti. Bu hadisi Buharî ve Müslim rivayet ediyor.[531] Humeyd b. Hilâl, Enes (r.a.)'den: - Sanki ben hâlâ, Kureyzaoğulları üzerine yürüdüğü zaman, Cebrail'in meleklerden müteşekkil alayının Ğanmoğulları sokaklarında kaldırdığı tozun yayılışını görür gibiyim, dediğini nakleder.[532] Cüveyri'ye, Nârı' aracılığıyla İbni Ömer (r.a.)'in şöyle dediğini nakleder: - Rasûlüllah (s.a.v.) Hendek'ten döndüğü gün aramıza gelip: "Hiç kimse Kureyza oğulları yurduna varmadan önce ikindi namazını kılmayacak" diye ilan etmişti. Bir kısmı vakit geçecek korkusuyla Kureyza'ya varmadan yolda ikindiyi kıldılar. Diğerleri, "vakit geçse bile biz Rasûlüllah (s.a.v.)'in emrettiği yere varmadan namazı kılmayacağız" dediler. Rasûlüllah iki gurubu da azarlamadı. Hadisi Buharî ve Müslim rivayet ediyor.[533] Müslim'in naklettiği tarîk'in birinde "ikindi" yerine "öğle" demektedir ki, sanki bir vehm olmuş gibi.[534] Bişr b. Şuayb babasından naklediyor: Bîze Zührî, Abdürrahman b. Abdillah b. Ka'b b. Mâlik'ten nakleder ki, amcası Ubeydullah b. Ka'b ona anlatmış ki: "Rasûlüllah (s.a.v.) Hendek sonrası Mekkeye dönenlerin peşi sıra bir müddet gidip sonra geri geldiğinde üstündeki harp aletlerini soyup çıkarmış, yıkanıp kurulanarak koku sürünmüştü. Cebrail kendisine görünerek, "haydi muhariplerden seni ma'zur görecek birini bul! Görüyorum ki sen silahları çıkartmışsın, halbuki biz henüz çıkarmadık" dedi. Bunu duyan Rasûlüllah (s.a.v.) titreyerek yerinden fırladı ve insanların Kureyza oğulları yurduna gelmeden ikindi namazlarını kılmamalarını emretti. Derhal silahlarını kuşandılar ve yola çıktılar ama Kureyza oğulları yurduna varmadan güneş battı. İnsanlar gün batarken ihtilafa düştüler. Bir kısmı "Rasûlüllah (s.a.v.) Kureyza yurduna gelmedikçe kılmamamızı emretti. Biz Rasûlüllah'ın emri içindeyiz, bize bir günah yok" derken diğer gurup Allah'tan sevab ümidiyle namazlarını kıldılar. Diğerleri ise kılmayıp gün batana kadar devam edip kureyza yurduna varınca kıldılar. Peygamberimiz iki gurubdan hiç birine birşey demedi.[535] Bu haberin bir benzerini de Abdullah b. Ömer (r.a.) kardeşi Ubeydullah aracılığıyla Kasım'dan o da Hz. Âişe'den nakleder. İşte o rivayette şu izahlar vardır: Biz evde olduğumuz bir sırada bir adam gelip bize selam verdi. Rasûlüllah ürpererek ayağa kalktı. Ben de peşi sıra kalktım, bir de ne göreyim selam veren zat Dıhyetü'l Kelebhi değilmi! Rasûlüllah (s.a.v.): "İşte bu Cebrail'dir Bana Kureyza oğullarına saldırmamı emrediyor ve "siz silahları bıraktınız mı, lakin biz silahları bırakmadık. Müşrikleri takib ederek tâ Hamrâ'üI'Esed'e kadar gittik diyor" buyurdu. Bu hadise Rasûlüllah'ın Hendek'ten dönüşünün hemen ardında olmuştu. Efendimiz kalkıp ashabına: "Kureyza oğullarına ulaşıncaya kadar ikindi namazım kılmamanızı emrediyorum" buyurdu. Hz. Âişe kıssanın burasını aynen yukardaki gibi anlatıp, sözüne şöyle devam ediyor: - Nebî (s.a.v.) yola çıkıp Kureyza oğulları ile kendi bulunduğu yerin ortası sayılan bir meclise gelince orada oturanlara: "Size hiç bir kimse uğradı mı?" diye sorunca, "Evet der bir katır üzerinde, altında ipek kadife bulunan Dıhye el-Kelebî geçti" dediler. Efendimiz (s.a.v.): "O Dıhye değildi. O Cebrail idi ve güçlerini sarsmak ve kalblerine korku salmak için Kureyza oğullarına gönderilmiştir" buyurdu. Nebî (s.a.v.) Yahudileri kuşatıp, onlara kendi sözünü duyurabilmek ve atılan taşlardan korunmak için kendisini kalkanlarla korumalarını ashabına emretti. Onlara, "Bre maymun ve domuz kardeşleri!" diye seslenince, yahudiler; "Yâ Ebe'l Kasım! Sen asla kötü sözlü değildin" (sana ne oldu) dediler. Efendimiz (s.a.v.) onları muhasaraya devam ederek, kendileriyle arasında dostluk anlaşması bulunan Sa'd b. Muâz'ın vereceği hükme razı olarak kalelerinden indiler. Sa'd (r.a.)'da, onlardan bizzat Hendek harbinde Kureyş'e yardıma gelerek harbe katılmış bulunan savaşçıların Öldürülmesine, çocuklarıyla kadınlarının esir alınmasına hüküm verdim.[536] Muhammed b. Amr, babası Amr b. Alkame aracılığıyla, Alkame'nin Hz. Âişe (r.a.)'den şöyle dediğini anlatır:[537] "Hendek harbinde insanların peşisıra bende harp meydanına doğru gidiyordumki, arka tarafımdan yerin altından sesler gelmeye başladı. Geri dönüp baktım ki Sa'd b. Muaz ile kardeşinin oğlu Haris b. Evs sırtında kalkanını taşıyor. Ben onlara yol vermek için yere oturdum. Sa'd yanımdan geçti üzerinde bir zırh vardı ve kısa olduğu için elleri dışarı çıkıyordu. Ben içimde Sa'd'ın ellerine birşey olur diye korku geçirdim, Sa'd insanların en iri, en uzun boylularından biriydi. Sa'd geçerken recez söylüyordu. Allah rüzgar gönderip Mü'minlerin imdadına yetişmişti. Ebû Süfyan ve beraberindekiler Tihame mevkiine kaçarken Uyeyne b. Bedr ve yandaşları Necde geri döndüler. Benî Kureyza yahudileri de köylerine dönüp kalelerine sığındı. Rasûlüllah Medineye gelip silahını bıraktı ve daha iyi ihtimam olsun diye yaralanan Sa'd b. Muâz için Mescitle bir çadır kurulmasını emretti." İşte o sırada Cebrail başı toz içinde gelip, "silahım bıraktın mı? Vallahi Melekler henüz silah bırakmadı. Haydi Kureyzaoğullarına hücuma geç" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) derhal miğferini giyinip insanlara "gidiyoruz" ilanını verdi. Yola çıkıp az ilerde bulunan Ganm oğulları mahallesine uğradı ve onlara: "Size kim uğrayıp geçti?" diye sorunca "Dıhye uğradı" dediler. Gerçekten Dıhye'nin sakalı ve yüzü Cebrail'in (insan şeklindeki) haline çok benziyordu, Rasûlüllah yola devam edip Kureyza oğullarına geldi ve onları yirmibeş gün gece ve gündüz muhasara altında tuttu. Sonra onlar Sa'd b. Muâz'ın vereceği hükme razı olmak şartıyla Kaleden indiler". Hz. Âişe hadisin gerisini Müsnedde olduğu üzre baştan sona anlatır.[538] Yunus b. Bükeyr, îbni İshâk'ın, "Rasûlüliah (s.a.v.), beraberinde bayrağı ile Hz. Ali (r.a.)'yi Kureyza oğullarına yolladı. İnsanlarda bayrağın peşisıra acele olarak yola çıktılar" [Hz. Ali yoluna devam rağin peşisıra acele olarak yola çıktılar" [Hz. Ali yoluna devam edip, kaleye yaklaştığı sırada oradan Rasûl-ü Ekrem aleyhine çirkin şeyler söylendiğini işitti. Hemen geri dönüp yolda Rasûlüllahla karşılaştı ve ona "Yâ Rasûlellah şu pis heriflere yaklaşman gerekmez" dedi. O da, "Niçin? Sanıyorum sen onların bana kötü söylediklerini işittin" buyurdu. Hz. Ali, "Evet Yâ Rasûlellah!" deyince Nebî (s.a.v.): "onlar beni görmüş olsalardı böyle birşey demezlerdi." buyurdu. Nebî (s.a.v.). Onların kalelerine yaklaşınca: "bre domuz kardeşleri! Allah sizi rezil edip başınıza intikamını indirmemişmiydi?" buyurunca onlar: "Ya Ebe'l Kasım, sen cahil biri değilsin" dediler] dediğini nakleder.[539] Musa b. Ukbe (Meğazî adlı eserinde) konuyu şöyle anlatır: - Rasûl-ü Ekrem (s.a.v.), Cebrail'in arkasından yola çıkıp, giderken Ganm oğulları meclisine uğradı. Onlar da zaten Rasûlüllah'i bekliyorlardı. Efendimiz onlara, "az önce yanınızdan bir atlı gelip geçtimi?" diye sordu. Onlar, "bize Dıhye, beyaz bir at üzerinde, ipek kadife veya Nemtten bir eğere oturmuş olarak geçti. Üzerinde harp edevatı vardı" dediler. Nebî (s.a.v.)'de: "O Cebrail idi" buyurdu. Rasûlüllah (s.a.v.), Dıhye'yi Cebrail'e benzetirdi. Ali b. Ebî Tâlib (r.a.) Peygamber (s.a.v.)'in geldiğini görünce onu karşılayıp, "Yâ Rasûlellah, geriye dön! Allah Yahudilere karşı sana yetecektir" dedi. Ali (r.a.), yahudilerin Peygambere ve eşlerine sövdüklerini duymuştu. Bu sözleri Efendimizin de duymasını istemiyordu. Peygamber (s.a.v.) ona, "bana niye geri dön diyorsun?" diye sorduğunda yahudilerden duyduğu sövmeleri gizlemek istedi ama Raşûl-ü Ekrem, "sanıyorum sen onların bana kötü söylediklerini duydun. Hiç aldırma ve oraya yürü. Çünkü bu Allah düşmanları, beni gördüklerinde senin duyduğun türden hiçbir şey söylemeyeceklerdir" buyurdu. Rasûl-ü Ekrem onların kalelerine ulaştığında yahudiler kalenin burcu üzerindeydiler. Efendimiz yahudilere duyurmak için onların eşrafından birinin adını vererek olanca sesiyle: "Ey Yahûdî gurubu! haydi bize cevap verin bre domuz biraderleri. Allah'ın rüsvay etmesi şimdi tepenize indi" buyurdu. Onları Müslümanlardan müteşekkil bir alay (ordu) ile on küsur gün onları kuşattı. Allah, Huyey b. Ahtab'ı geri getirdi. O da Benî Kureyza'lıların kalesine girdi. Allah onların kalblerine müthiş bir korku saldı. Kuşatma da çok çetin geçti. Yahudiler iyice daralınca, Ebû Lübâbe b. Abdi'Imünzir'den yardım etmesi için çağrı yaptılar. Onlar'ın Ensar ile önceden anlaşmaları vardı. Ebû Lübâbe onların da'vetini duyunca, "Rasûlüllah (s.a.v.) bana izin vermedikçe onların yanına gitmeyeceğim" dedi. Peygamber (s.a.v.) de ona: "Sana izin verdim" buyurunca Ebû Lübâbe onlara gitti. Yahudiler ağlaşarak, "Yâ Ebâ Lübâbe, sen sonucu nasıl görüyorsun bize ne yapmamızı tavsiye edersin, zîra bizim çarpışacak mecalimiz kalmadı?" dediler. O da eliyle boğazına işaret edip, parmaklarıyla boğazını keser gibi orada gezdirip, Peygamberin onları öldürmeyi murad ettiğini onlara göstermiş oldu. Ebû Lübabe yahudilerin yanından ayrılınca söylediklerine bin pişman oldu ve başına büyük bir fitne geldiği kanaatine kapılıp, "Vallahi, Allah'ın benim hakkımda kabul edeceği nasûh bir tevbeyi, Aliah için yapmadıkça Peygamber (s.a.v.)'in yüzüne bakmayacağım" diye yemin edip doğruca Medine'ye geri döndü, ve ellerini Mescid'in sütunlarından birine bağladı. İddia ettiklerine göre kendini yirmi gün kadar orada bağladı, (sadece namaz için çözdü)[540] Anlatıldığına göre, Rasûlüllah (s.a.v.), Ebû Lübâbe'nin yanına geri dönüşü gecikince, "Ebû Lübâbe antlaşmalı dostlarıyla konuşmayı hala bitiremedi mi?" buyurdu. Ashab: "Yâ Rasûlellah! Vallahi o, kaleden ayrılmıştı. Ama nereye gitti bilemiyoruz" dediler. Peygamber (s.a.v.) de: "Onun başına birşey geldi." buyurdu. O sırada birisi gelip, "Yâ Rasûlellah! Ebû Lübâbe'yi gördüm, kendini bir iple mesciddeki ağaç sütunlardan birine bağlamış" dedi. Efendimiz de, "benden ayrıldıktan sonra onun başına bir fitne gelip çattı. Doğruca bana gelseydi onun affı için Allah'a yakarirdım. Ama kendine böyle bir cezayı uygun gördüğüne göre, Allah onun hakkında dilediği hükmünü icra edene kadar ben de onu yerinden kımıldatmayacağım" buyurdu.[541] İbnü Lehî'a da, Ebû'l Esved aracılığıyla Urve'den Musa b. Ukbe'nin anlattığı şekilde nakleder. Onun bu rivayetinde şu ilaveler vardır: "Haydi insanları yola çıkar" dedi. Rasûlüllah dönüp harp malzemelerini kuşandı ve "sefere çıkıyoruz" ilanını yaptırıp silah almalarım emretti. İnsanlar, harb kelimesiyle dehşete kapılmışlardı. Nebî (s.a.v.) Hz. Ali'ye Sancağı vererek öncü kıtanın başında yolladı. Rasûlüllah'da onların ardınca yola çıktı." sonra Urve kıssanın geri kalanını Musa b. Ukbe gibi anlatıyor ama "On küsur gün kuşattı" demiyor.[542] Yunus b. Bükeyr ile -metin kendine ait olan- Bekkâî İbni îshâk'm şöyle dediğini naklederler: - Rasûlüllah (s.a.v.) onları yirmibeşgün kuşattı. Sonunda kuşatma onları bitirip tüketti, Allah (c.c.) de kalplerine korku saldı. Kureyş ve Gatafan kabileleri hendeği bırakıp yurtlarına döndüğünde Huyey b. Ahtab müşriği Ka'b b. Esed'e verdiği sözde vefakâr olmak için gelip Kureyza oğullarıyla beraber onların kalesine girmiş idi. Yahudiler, Peygamber (s.a.v.) köklerini kazımadıkça kendilerini bırakıp Medineye geri dönmeyeceğini kesinlikle anlayınca Ka'b b. Esed onlara: "Ey Yahudi topluluğu! Gördüğünüz gibi başınıza gelen geldi. Ben şimdi size üç ayrı şey teklif ediyorum, hangisini dilerseniz onu alın" dedi. Onlarda, "Neymiş bunlar?" dediler. Ka'b şöyle dedi 1- Bu adama bîat edip, onu tasdik edelim. Vallahi onun Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu siz kesinlikle görüp anladınız. Kendi kitabınız Tevratta bulduğunuz zat odur. Böylece kanınızı ve malınızı ve eşlerinizi emniyet almış olursunuz. Yahudiler: "biz Tevrat'ın hükmünden asla ayrılmayız, ve onu başka bir kitabla değiştirmeyiz" dediler. Ka'b'da, "Bu teklifi reddediyorsanız, 2- Gelin çocuklarımızı ve kadınlarımızı öldürüp sonra kılıçlarımızı sallayarak Muhammedle ashabına saldıralım, arkamızda düşünecek bir ağırlık bırakmayalım. Allah, Muhammed ile aramızda hükmünü verene kadar çarpışalım. Yenilecek olursak geride korkusunu taşıyacağımız bir nesil bırakmamış oluruz. Eğer galib gelecek olursak, ömrüme yemin olsun ki, yeniden hanım ve çocuklar edineceğiz" dedi. Yahudiler, "ne demek, şu zavallıları ellerimizle öldürdükten sonra geride kalan hayatın ne hayrı vardır?" dediler. Ka'b'da: "bu teklifi de reddettiğinize göre, 3- Bu gece Cumartesi gecesidir. Belki Muhammed ve ashabı bizim saldırmayacağımız düşüncesinde olabilirler. Hemen kaleden inip saldıralım, belki onları tuzağa düşürebiliriz" dedi. Yahudiler: "Sen ne diyorsan Cumartesimizin kudsiyetini bozalım ve bizden evvelkilerin yapmadığı bir bid'at ihdas edelim. Bizden evvel böyle bir şey yapanların nasıl maymun şekline çevrildikleri sana gizli kalan bir bilgi değildir" dediler. Ka'b da onlara: "Anasından doğalı beri geçen bütün hayatında, sizden hiçbir kimse bir gece bari aklı başında, tedbirli olarak sabaha çıkmış değildir" dedi.[543] Aynı haberi yine Yunus b. Bükeyr, İbni İshâk'tan nakleder. Lakin bu rivayeti İbni İshâk, babası İshâk b. Yesar aracılığıyla Ma'bed b. Ka'b b. Mâlik'ten nakleder ve şu ilaveyi yapar: - Sonra yahudiler, Peygamberimize bize anlaşma için Ebû Lübâbe'yi yolla diye haber saldı. Onun Yahudilerle anlaşması vardı. Rasûlüllah'da onu oraya yolladı. Onu gördüklerinde erkekleri ayağa kalktı, kadınları ve çocukları ağlaşmaya başladı. Ebû Lübâbe hallerine acıdı. Onlar: "Yâ Ebâ Lübâbeİ Muhammed'in hükmüne razı olup inip teslim olalım mı, sonuç ne olur dersin?" dediler. O da "Evet teslim olun" deyip boğazına eliyle kesilme işareti yaptı. Ebû Lübâbe derki: - Vallahi, daha ayağımı yerinden kıpırdatmadan böyle demekle Allah ve Rasûlüne ihanet ettiğim kanaatine vardım. Sonra Ebû Lübâbe üst rivayetteki sözleri söyleyerek kendini direğe bağladı. Durum E-fendimize bildirilince: "Doğruca bana gelseydi kesinlikle ona istiğfar ederdim. Madem böyle bir iş yapmış olduğuna göre, Allah tevbesini kabul edene kadar onu bağlı olduğu yerden çözen ben olmayacağım" buyurdu.[544] Saîd b. Müseyyeb b. Derki: Ebû Lübâbe'nin kendisini "Tevbe sütunu" na bağlaması, -bu Kureyza hadisesinde değil,- Onun Tebük seferine çıkmayıp geri kalması üzerine Rasûlüllah'm kendisinden yüz çevirdiği zaman olmuş idi. Efendimiz Kureyza günü yaptığını sadece kınamış idi. Daha sonra Ebû Lübâbe diğerleriyle beraber Tebük seferinden de geri kalmış idi. Doğrusunu Allah bilir.[545] Ali b. Ebî Talha ve Atıyye b. Sa'd el-Avfî de İbni Abbas (r.a.)'dan, Ebû Lübâbe'nin bu kendini bağlama hadisesini Tebûk'ten geri kaldığında yaptığını naklederek, Said b. Müseyyeb'in görüşüne kuvvet verirler.[546] "Ey îman edenler Allah'a ve Rasûl'e ihanet etmeyin -değilse-siz bilerek emanetinize hainlik edersiniz" (Enfal âyet; 27) âyetinin Ebû Lübâbe hakkında indiğini nakleder.[547] Bekkâî, İbni İshâk'dan naklediyor: Bana Yezîd b. Abdullah b. Kuysat anlattı ki, Ebû Lübâbe'nin tevbesinin kabulü Efendimiz (s.a.v.)'e Ümmü Seleme (r.a.)'nin evindeyken inmiş. Bu konuda Ümmü Seleme (r.a.) şöyle der: - Bir seher vakti Rasûlüllah (s.a.v.)'ın güldüğünü işittim ve, "neye gülüyorsun?" diye sordum. Efendimiz'de: "Ebû Lübâbeye tevbesi kabul kılındı" buyurdu. Ben de "peki bunu ona müjdeleyeyim mi?" diye sorunca, "Tabiî dilersen" buyurdu. Yezid derki: Bunun üzerine Ümmü Seleme kapısının başında durdu. -Bu olay henüz kadınlara pür tesettür emredilmeden Önce idi.-ve, "Yâ Ebû Lübâbe! Müjde! Allah tevbeni kabul etti" dedi. Duyan insanlar onu çözmek için yerlerinden fırladılar. Lakin o: "Hayır! Vallahi bizzat Allah Rasûlü kendi elleriyle beni serbest bırakmadan olmaz" dedi. Nebî (s.a.v.) sabah namazına giderken ona uğrayıp serbest bıraktı.[548] Abdü'lmelik b. Hişam derki: Ebû Lübabe sütuna bağlı olarak altı gün geçirdi. Hanımı her namaz vakti gelip iplerini çözerdi. Namazdan sonra döner ve yine sütuna bağlanırdı. İlim ehli biri bana bunu böyle söyledi. Hem Ebû Lübâbe'nin tevbesi hakkında inen âyet: "Diğerleri, günahlarını itiraf etti, salih ameli, kötü amelle karıştırdılar. Allah'ın bunların tevbesini kabulü umulur. Şüphesiz Allah gafur ve rahimdir" (Tevbe; 102) âyetidir.[549] İbni İshâk söze şöyle devam eder: Hedl oğullarından olan Sa'lebe b. Sa'ye, Üseyd b. Sa'ye ile Esed b. Ubeyd, Kureyza oğullarının Peygamber (s.a.v.)'in hükmüne razı olarak kaleden indikleri gece Müslüman olmuşlardı.[550] [532] Buharı Meğazî 64/30. hadis no 4118; Beyhakî Delâil 4/6; Müsned 1/173, 3/213. [533] Buharî 64/30; Müslim Cihad 1770. [534] Müslim 1770; Beyh. Delâil 4/7; İbni İshâk ile Musa b. Ukbe'de "öğle" diye zabt etmişlerdir. [535] îbni Hişâm 3/267; Beyhakî Delâil 4/8; Buna yakın ifadelerle Vakidî 2/297. [536] Hâkim Müstedrek 3/34, 35; (Hâkim hadisi sahih sayarken Zehebî Telhisinde ona uyar.) Beyhakî Delâil 4/9, 10. Bu rivayeti Abdürrezzak'da Musannef 5/371, 9737 nolu hadis olarak Ziihrî yoluyla Saîd b. Müseyyeb'den mürsel bir isnadla verir ve "Onlarla çarpışmadan önce İslâm'a da'vet etti ama onlar kabul etmeyip Rasûlüllah ve arkadaşlarıyla harbe tutuştular. Rasûlültah'ın kendileri hakkındaki hükmünede razı olmayıp Sa'd'ın hükmüne razı olarak kaleden indiler" ilavesini yapar. [537] ' Zehebî bu hadisi nedense çok kısaltmış, biz hadisi îbni Ebî Şeybe ve Müsned'dekine göre tam vereceğiz, lakin bu ilerde 50 nolu dipnotta tekrar geleceği için burada değil orada nakledeceğiz. [538] Müsned 6/141, 142; îbni Ebî Şeybe Musannef 14/408, 411; Taberi Tarih 2/99; Vakidî Meğazî 2/497. [539] Beyh. Delâil 4/11; İbni Hişâm Sîre 3/268. Zehebî metnini sanıyorum Dr. Tedmurî eİ yazısından yanlış okuyup yanlış harekelenmiş ve "Rasûlüllah bizim yanımıza beraberinde bayrağı ile geldi" şeklinde olmuş oysa Kadife değil "Kaddeme" dir. "Aleyna" değil "Aliyyen" dİr ki biz bunu kaynaklara göre düzelterek terceme ettik. [ ] parantez arası metinde olmayıp İbni Hişâm'ın rivayetinden alınmıştı [540] Parantez arası İbni Hazm'ın Camiüs'Sîre sayfa 193'teki ilavesidir. [541] Beyhakî Delâil 4/12-14; Musa b. Ukbe'den nakien Urve Meğazî sayfa: 186, 187; Taberî 2/100. [542] Beyh.De!âil4/î4. [543] BeyhakîDelâil4/14, 15. [544] Beyhakî Delâiİ 4/16; İbni Hişâm 3/267; Taberî 2/100 Vakidî Meğazî 2/506, 507. [545] Beyhakî Delâiİ 4/16; Vakidî -Ma'mer- Zührî isnadiyla Said b. Müseyyeb'in "Rasûlüllah'm ona iik hitabı, bir yetim İle hurma ağacı hususunda arasında geçen bir çekişme yüzünden olduğunu kaydeder. Ciid 2/ sayfa 505. [546] Beyhakî Delâiİ 4/16. [547] 17 İbni Hişâm 3/268; Taberî Tefsir 6/221, 222; Enfal süresi 27'ci âyetin tefsiri [548] Vskidî 2/508'de, bunu Yezîd b. Abdullah b. Kusayt -Babası Muhammed b. Sevban aracılığıyla, İbni Hişâm 3/268'de müellifin isnadıyla, Beyhakî 4/17'de Yûnus b. Bilkeyr -İbni İshâk isnadıyla Taberî 2/100'de Seleme b. Fazl aracılığıyla tbni îshak'îan aynı isnadla nakleder. [549] îbni Hişâm 3/268'de isnadsız verir. Vakidî 2/509'da her iki âyeti bahsedip, "bize göre doğru olanı bu âyettir" der. [550] îbni Hişâm 3/269; Taberî 2/100. Orada şu ilave var. Bunlar ne Kureyza nede Nadîr oğuîlanndandı. Nesebleri daha ileriye dayanırdı. Onlar bunların amcaoğlu sayılırdı. Aynı hadiseyi Beyhakî Delâil 4/32'de İbni îshâk, Asım b. Ömer b. Katade ve Kureyza oğullarından bir şeyh isnadıyla nakleder ve tbni Heyyİban kıssasını baştan sona verir. İmam Zehebi, Tarihü’l İslam Meğazi 3/427-429 Konu Başlığı: Ynt: Benî Kureyza seferi Gönderen: Mehmed. üzerinde 30 Eylül 2021, 18:03:57 Esselamu aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun
Konu Başlığı: Ynt: Benî Kureyza seferi Gönderen: Sevgi. üzerinde 02 Ekim 2021, 02:38:04 Aleyküm Selâm. Bilgiler için Allah sizlerden razı olsun kardeşim
|