> Forum > ๑۩۞۩๑ Güncel Haberler & Tarihden Başlıklar ๑۩۞۩๑ > Tarihe Yolculuk  > Tarihten Başlıklar > Şeyh Sait İsyanı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Şeyh Sait İsyanı  (Okunma Sayısı 1151 defa)
31 Ekim 2009, 18:38:25
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 31 Ekim 2009, 18:38:25 »



ŞEYH SAİT - GENÇ İSYANI




VAK’A VE İLK TEZ




Hareketine, devlete karşı silâhlı isyan süsü verilen ve böyle bir süs verilmesi için gerekli her şartı fazlasıyle misallendiren Şeyh Said ve etrafı, birer din mazlumu kabul edilebilir mi?

Bu sualin cevabını, işin hikâyesi ve en mahrem noktalarına kadar belirtilmesinden soma vermek üzere başımızı 52 yıl öncesine çevirelim ve o tarihten 13 yıl ötede Dersim hadisesiyle insan kanından kıpkızıl akacak olan Murat Suyu iklimlerine bir göz atalım…




Sene 1925… Şubat ayının 13 üncü cuma günü… Ergani çevresinin Piran köyü…

«Piran» ismi nereden geliyor. «Pir» kelimesinin toplam adı olan bu söz, orada birtakım «pir» lerin, yâni mânevi şeyhlerin ve gönül olgunlarının vatan kurmuş olduklarına mı delâlettir, yoksa sadece ihtiyar adamlara mı işaret, yahut büsbütün ayrı bir kaynağa mı izafet?.. Bilmiyoruz. Herhalde manalı bir isim…

Şişkin adaleleriyle masmavi bir gök altında kuvvet ve heybet timsali çepçevre dağlar… Ve bu dağ çemberinin sınırladığı vadi ortasında, tam da Doğu Anadolu’ya hâs şekil ve üslûbiyle Piran köyü… En yükseği iki katlı evler, toprak damlar ve yalçın taş bloklarından, sağır duvarlar…

Cumhuriyet ilân edileli 16 ay geçmiş ve onun ikinci kış mevsiminde, Doğu Anadolu, her zaman olduğu gibi, küçücük bir çocuğu dev kadar gösterecek postlara bürün-meyi gerektiren bir soğuğa batmıştır.

13 Şubat cuma günü güneşin ilk ışıkları Piran köyünü halkalayan dağları yaldızlarken, uzaktan, kalabalık bir atlı kafilesinin köye doğru yol aldığı görüldü.Arap kanı karışık Uzun Yayla tipi atlar üzerinde, omuzlardan çaprazvâri atkılı ve kalın bel kemerli fişek­likleri, tüfekleri ve hançerleriyle tepeden tırnağa silâhlı ve yerli kılıklı 3-5 yüz süvari… Bir süvari alayına denk bir kuvvet… jO da nesi?..Bunlar hükümet kuvveti mi?Değil!..Hükümete karşı harekete geçmiş bir kuvvet mi?O da değil!..Ya?..

Bunlar, Doğu illerinin oymak ve ağalarına mahsus maiyet topluluğudur, hükümet çapında kuvvetlerle dolaşıp gezmeleri an’aneleşmiş bir tabiîlik belirtmektedir ve damarlarına basılmadıkça son derece uysal ve körü körüne itaat seciyesindeki bu adamlar, işte, reislerinin peşinde, bir düğün vesilesiyle Piran yolunu tutmuşlardır.Reisleri, en önde, cins bir at üzerinde, Şeyh Said…Güzel yüzlü, derin gözlü, tatlı bakışlı, kuvvetli bir yapıya ve heybetli bir edaya sahip, yaşı 60, fakat görünüşü genç bir insan… Beyaz ve uzun bir sakalı, sünnete tam uygun kırkık bıyıkları var… Gözleri sürmeli ve sarığı sağ kenarından püskülvâri sarkık…

Piran köyünde kardeşi Şeyh Abdürrahim’e bir düğün münasebetiyle yüzlerce davetlinin başında gelen Şeyh Said’i, çoluk, çocuk, genç, ihtiyar, bütün köy, kendisini atların ayağına atarcasına karşıladı. Zira bu insan, hususiyle Şark Anadolusunda tesiri pek büyük olan Nakşilik tarikatinin şeyhlerinden bilinmektedir ve aynı zamanda dini «otorite» ile karışık ağalık ve reislik makamının alemi olan «şeyh» sıfatı içinde, derinliğine bir mürşit olmaktan ziyade sığlığına bir güdücü rolündedir.

Hemen belirtelim ki, Şeyh Said’in şeyhliği eğer öbür türlü olsaydı, kendisini takip eden din yıkıcılıkları ve on-binlerce müslüman kanına mal olan ayaklanma meydana gelemezdi. Mukaddes sünnete dış çizgileriyle o kadar bağlı olan Şeyh Said, onun içine ait mânalardan birine, gerektiği şartlar bakımından erebilmiş değildi.

«— Uyuyan fitneyi uyandırmayınız!»

Şeyh Said, her hamle ve harekette iyi veya kötü ihtimal kutupları arasında tam ve çileli bir murakabe ve muhasebeyi emredici ve dâvaları kavramaktan âciz ve çok defa cahil, yarım yamalak davranışlardan sakınılmasını şart koşucu hadîsin sırrına uzaktı. Yoksa, mahut ayaklanmaya itilmiş olsa bile bu itilişe uymamayı pekâlâ becere­bilirdi.

İşte, dikkate en ziyade lâyık ve bahsimizin sonunda tamamlayacağımız bir kıymet hükmü olarak bu ruh ve kalıbın sahibi Şeyh Said, Piran köylülerinin yüceltici tavırları arasından süzülerek kardeşi Şeyh Abdürrahim’in konağma iniyor.

Konağın büyük sofrasında ileri gelenlerden 100 kadar insan, dizüstü yere çökmüş, başköşede bağdaş kurmuş Şeyhi dinlemekte… Birçoklarının cuma namazından önce cami vaazı diye kaydettiği sözler, hakikatte, Piran ağası ve Şeyh Said’in kardeşi Abdürrahim’in evinde bir konuşmadan ibarettir ve o günkü rejim üzerinde Şeyhin bütün görüşünü çerçevelemektedir:

«— Medreseler kapatıldı. Din ve Vakıflar Nazırlığı kaldırıldı. Din tedrisatı Maarife bağlandı. Gazetelerde birtakım dinsiz muharrirler Peygamber Efendimize dil uzatmaya cüret ediyorlar. Ben bugün, elimden gelse, bizzat dövüşmeye başlar ve dinin yük­seltilmesine gayret ederim.»

Birçok kaynağın değişik kelime ve tâbirlerle belirttiği, fakat hepsinde mâna ve meali sabit sözler bunlardan ibarettir. Bu sözlerde ise, elinden bir şey gelmeyeceğini itiraf edici bir din bağlısının, henüz yeni başlayan ve asıl «ayaklanma» dedikleri hâdiseden sonra gemi azıya alacak olan rejim tavrına karşı şahıs küskünlüğünden başka bir şey, hele ayaklanmaya dair hiç bir işaret yoktur.. Belki de aksine, herkesi aynı küskünlüğe davet edici, fakat elden bir şey gelmeyeceğini hatırlatıcı ve şimdilik sabır ve katlanmaktan gayrı yol bulunmadığını gösterici bir mâna var… Herhalde plânlı bir ayaklanma hareketine karar vermiş ve onu hazırlamaya çıkmış bir adam, elden bir şey gelmeyeceğini söylemekle işe başlamaz.

İstiklâl Mahkemesi dosyalarına ayniyle bu şekilde geçmiş olan sözde Piran vaazının belirttiği bu inceliğe o taraftan veya bu taraftan şimdiye dek dikkat eden olma­mıştır.Şeyh Said kardeşine ait konağın büyük sofasında toplanan ağalara, dine yapılan kötülükleri anlattıktan sonra:

— Bu vaziyette artık ayaklanmanın ve karşı durmanın zamanı gelmiştir!

Gibilerden bir söz etmemiştir. Bu nokta riyazi bir hakikat belirtir ve Piran’dan başladığı kabul edilen hareketin önceden bir niyet ve maksada bağlı olmadığını ayân-beyan gösterir.

Şeyh Abdürrahim’in, iki kanatlı meşin bir perdeyle bölümlü sofasında bu konuşma süre dursun…

Öğleye doğru, köye, jandarma kılıklı, küçük bir atlı grubu geliyor. 15 nefer ve iki zabit… Subaylardan üsteğmen olanı (öbürü teğmen) Şeyh Said’in karşısına çıkıyor ve kafilesinin içinde ağır suçlu birkaç mahkûm bulunduğunu, onları köylerinde arayıp bulamadıklarını, düğün münasebetiyle şeyhin davetlileri arasına katılıp buraya geldikleri haberi üzerine Piran yolunu tuttuklarını söylüyor ve mahkûmların adalete teslimi için, nüfuzu her tarafa yaygın, güçlü Şeyhten aracılık istiyor.

Hikâyeyi, aynen, Şeyh Said’in İstiklâl Mahkemesi huzurundaki ifadesinden dinleyelim:

<<— Öğle vakti ismini bilmediğim bir mülâzım (teğmen) odaya geldi ve Mehmed oğlu Ahmed adında bir mahkûmun evine on kadar başka mahkûm sığındığını, bunların teslimi için tavassutta bulunmamı rica etti. Hemen mahkûmlara haber göndererek teslim olmalarını nasihat ettim. Fakat mahkûmlar «talâk-ı selâse: Üçlü boşama» üzere ahdettikleri için teslim olmayacaklarını bildirdiler. Sonradan duyduğuma göre mahkûmlardan 8′i serbest bırakılmış, geriye kalan ikisi ise teslim olmamışlar. Bunun üzerine ikisi içeriden, sekizi de dışarıdan ateş açarak jandarmayı dağıtmışlar ve hepsi kaçmışlar.»

Asıl büyük ayaklanışın hesabını verirken, bu küçük, fakat hakikatte vesile ve sebep mihrakı olarak pek büyük noktanın üzerinde fazla durmayan Şeyh Said’in ifadesini biz tamamlayalım; tamamlamadan evvel de, hadiseyi, Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı boyunca en kanlı istismarlara götürmüş olan «Milli Şef» lâkaplı İnönü’nün damadı Metin Toker’e ait «Şeyh Sait ve İsyanı» adlı kitapçıktan, başlangıç noktasının nasıl hikâye edildiğine dikkat edelim:

«Şeyh Sait, yanındaki eşkiyanın teslimi talebini ileten teğmene oldukça yumuşak davranırken durumu da el altından kolaçan ettirdi. Bahri’nin evi içindekiler, on değil, oniki kişiydiler. Aralarında Vartolu Nebi ve arkadaşları da vardı. Bunlar çok önceden suç işlemişler, hapse girmemek için dağa çıkmışlardı. Yahut, başka yerlere saklanmışlardı. Sonradan bazıları Şeyh Sait’in maiyetine katılmıştı. Dördü ağır hüküm­lüydü. Katilden aranıyorlardı. Jandarmanın asıl almak istediği bunlardı.

Jandarma komutanı üsteğmen Hasan Hüsnü Efendiydi. Yanında teğmen Mustafa Asım Efendi ve 15 kişilik bir müfreze bulunuyordu. Subaylar, aradıkları eşkiyanın köye gelip de Bahri’nin evine saklandığını öğrendiklerinde binayı sarmışlardı. Bu, Piran’ın çok evi gibi iki katlı bir basit yapıydı. O zamanki adıyla Çalan mahallesindeydi. Şimdi mahallenin adı Yeşilyurt olmuştur. Bahri’nin evi hâlâ durur. İki tarafına dükkân ve kahvehanelerin sıralandığı toprak caddeden sola dönüldüğünde dar bir sokağa girilir. Sokak, az ilerideki tepelere kadar uzanır. Bugün evin o sokağa bakan pencerelerinde patiska perdeler ve çiçek saksıları vardır.

O unutulmaz 13 şubat 1925 cuma günü, ikindi vakti, jandarmalardan bir kısmı evin damına çıkmışlardı. Teğmenler kapının önünde dolaşıyorlardı. Arada bir içeridekilere «Teslim olun!» diye sesleniyorlardı. Fakat içerden küfürle mukabele ediliyordu. Halk civara birikmişti ve hadiseyi hem merakla, hem de jandarmaya karşı düşmanca seyrediyordu.

Şeyh Abdürrahim’in evinden Bahri’nin evine, gizlice haber uçuruldu. Teslim, bahis konusu değildi. Şeyh Sait, emrindeki bu iyi vurucu kimseler yakalandıktan sonra kendisinin tevkifine kalkışılmasından korkuyordu. Teğmenlere tekrar şu ricayı saldı:

— Biz onlarla beraber geldik, yoldaşız. Kendilerini şu ara bana bağışlayın ve ben buradayken bir şey yapmayın. Hele ben gideyim, sonra ne isterseniz yaparsınız.Ama jandarma da, kuşlar bir kere kafese girmişken onları salıvermek niyetinde değildi. Şöyle bir anlaşmaya teğmenler rıza gösterdiler: Bahri’nin evindeki 12 kişiden sekizini bırakmaya hazırdılar. Fakat dört azılı katil mut...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Şeyh Sait İsyanı
« Posted on: 28 Mart 2024, 20:20:17 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Şeyh Sait İsyanı rüya tabiri,Şeyh Sait İsyanı mekke canlı, Şeyh Sait İsyanı kabe canlı yayın, Şeyh Sait İsyanı Üç boyutlu kuran oku Şeyh Sait İsyanı kuran ı kerim, Şeyh Sait İsyanı peygamber kıssaları,Şeyh Sait İsyanı ilitam ders soruları, Şeyh Sait İsyanıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes