๑۩۞۩๑ Güncel Haberler & Tarihden Başlıklar ๑۩۞۩๑ => Tarihten Başlıklar => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 15 Mayıs 2010, 20:36:32



Konu Başlığı: Ruhun ışık yağmurları
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 15 Mayıs 2010, 20:36:32
Ruhun Işık Yağmurları

Bu kelam yağmuru, hangi ruh iklimine inerse., o iklimin gönül toprağında gelişip boy atan kültür, insanı, özlediği, ümitle beslediği nimetlerle donatır, insan orada en onurlu varlıktır, varlığın özüdür İnsan, aşktır, güzelliktir. Aşkın ve güzelliğin en ideal kıvamındadır.

Yağmur, göklerin yeryüzüyle buluşup konuşmasıdır. Her damla bir kelime, her yağmur sicimi bir cümledir.

Yağmurlarla yeşerir yeryüzü, yağmurlarla yaşanır yeryüzünde. Yağmurlar vardır oldurur, yağmurlar da vardır ki öldürür. Bir bengisu gibi gelen yağmurlar nerede, bir bela gibi inen yağmurlar nerede!..

Bir Hızır serpintisi gibi, bir Cebrail esintisi gibi, gelen yağmurların kucağında gelişen rengarenk iklimler, coğrafyalar vardır. Birer bela sağanağı gibi düşen yağmurların kucağında boy veren yurtlar, beldeler vardır. Biri cennet yurdu, biri de cinnet yurdudur.

Medeniyetler, ilham yağmurlarının bağrında gelişir, boy atar. İnsanın ruh iklimine düşen ilhamların kaynağına göre medeniyetler biçim, renk ve tat kazanırlar. Bu yağmurların beslediği ürünlerle yaşayan insanlar da aldıkları besinlerin özüne uygun davranışlarda bulunurlar.

Medeniyetler vardır bengisu çağlayanları gibi, can verir, ebedi hayat sunar. Medeniyetler vardır, ölüm çağlayanları gibi can alır, hayat kurutur, huzursuzluk kusar.

Bir medeniyet ki, "Bir kişiyi dirilten bütün insanlığı diriltmiş, bir insanı öldüren de bütün insanlığı öldürmüş gibidir." diyen bir ruhla gelir. Bir medeniyet de, "İnsan insanın kurdudur." diyerek, "Benden sonra tufan.." anlayışını besleyip, "ben., ben.." gümbürtüleriyle, "Hakkı"ı değil, "Kuvvet"i esas alan bir ruhla gelir.

"Çocuk Kalbi" nın yazarı, "İstanbul" kitabında, bizim medeniyetimizin adeta küçük bir özeti olan "Külliye" için şöyle diyor: "..Darül-hadisler, şahıslara mahsus servetlerin muhafaza edildiği emanetler, kütüphaneler, medreseler, tıp medreseleri, sıbyan mektebleri, hanlar, imaretler, darü'ş-şifalar, kervansaraylar, hamamlar, hepsi bir dağın eteğine toplanmış gibi bir mabedin etrafına toplanmış ve dev gibi ağaçların gölgelediği misafirperver ve hayırsever küçük bir şehirdir."

İtalyan yazarı Edmondo De Amici'nin tarif ettiği bu küçük şehri, yani Medine'yi büyültün ve üç kıt'aya yayın, işte size misafirperver ve hayırsever bir rahmet, bir yağmur medeniyeti. Hayat sunan, rahmet dağıtan bir yağmur medeniyeti.

Bu medeniyetin mimarları yağmur topluluğu, rahmet ümmetidir. Bu rahmet topluluğunun yurdu selam yurdu, barış yurdudur. Onların orada ekip biçtikleri toprak, gönül toprağıdır. Onlar, ruhun kültür işçileridirler. Ruhların yedi iklim dört köşe imarına memur kudsiler topluluğudur, onlar. İlk insandan başlayan barış medeniyetinin, rahmet kültürünün varisleridirler. İnsanların umutsuzluğa, çaresizliğe, zulme, ruh fakirliğine düştükleri dönemlerin ardından yağmur gibi iner, rahmet olup yayılırlar. Gerçek dostun ve dostluğun habercileri olurlar. Barış ve dostluk yurdunun mimarlarıdırlar. Bunlar, sözü en verimli biçim ve ölçüde kullanırlar. Kelamın hakkını tam verirler. Kökü ruhun derinliklerinde, dalları semalara ser çekmiş, Hz Davud sadası gibi yükselerek, her an yemişlerini vermeye devam ederler. O meyvelerle yer ve gök sakinleri birlikte beslenirler. Bu söz, taşa toprağa, ağaca suya, kısaca tabiata da biçim verir. Tabiatı da insan için en verimli biçimde kullanır. Gönlün şiirini, ruhun şehrini doğuran kelam, yağmur toplumunun kültür ve medeniyet cevheridir.

Bu kelam yağmuru, hangi ruh iklimine inerse, o iklimin gönül toprağında gelişip boy atan kültür, insanı, özlediği, ümitle beslediği nimetlerle donatır. İnsan orada en onurlu varlıktır, varlığın özüdür. İnsan, aşktır, güzelliktir. Aşkın ve güzelliğin en ideal kıvamındadır.

Gönül dağlarının gözyaşı doruklarından sızıp ruhun mahrem katlarında asırlardır biriken yağmurlar, göklerin hasretidir. Kutlu Kadir Gecelerinin gök katlarında bulut bulut biriken diriliş yağmurları da yeryüzünün hasretidir. Bin yıllık medeniyet toprağımızın kurumaya yüz tuttuğu bir anda yeniden serpintilerini yüzlerimizde ve başlarımızda duyduğumuz, kuruyan dudaklarımıza bengisu gibi değen, can derdine düşenlere yeniden can veren yağmur, kim bilir hangi duaların cevabıdır. Ey yerin ve göğün hasreti, vuslatın kutlu olsun.

Mevlana, Yunus, Baki, Fuzuli, Şeyh Gaiib yağmurları... Faust'un, Hamlet'in İlahi Komedya'nın, Diriliş'in gözyaşı yağmurları... Vedalar'ın, Upanişadlar'ın, Tevrat'ın, Zebur'un ve İncil'in yitik yağmurları... Göklerin imbiklerinden geçerek gelen yitik ilhamlar, saflaşan ruhların alın terleri,ahir zaman rahmet yağmurlarına katılıp düşün, insanın susuzluktan kuruyan, kavrulan toprağına.

Ey kutsal verim yağmurları, gariplerin gözyaşları, kudsilerin alın terleri inin sağanak sağanak, boşanın rahmet rahmet, insan gönlüne. Sevgiyi, dostluğu, barışı, birliği getirin yeniden. Baharın muştusu güller, yazların gamzesi karanfillerle karşılayın, gök ve yeryüzü buluşmasını.

Asırlardır 'Balkanlar üzerinden' gelen dondurucu havaların, tehlikeli yağışların etkisi altında yaşadık. Şimdi de dünya anaforuna kapıldık. Zahmet yüklü yağmurlarla sellere kapıldık, felaketlere sürüklendik.

Ama artık, gökler üstü göklerin rengarenk bulutlarıyla, diriliş ruhu taşıyan ilham yağmurlarıyla süslü göklerimiz. Bitlis, Diyarbakır, Urfa, Erzurum, Edirne, İzmir, Konya, Ankara, İstanbul kubbelerinde biriken bulutlar, İsa nefesinin diriltici esintileriyle o göklerden gönüllerimize inmeye başladı. Bu rengarenk rahmet yağmurlarının gebe bıraktığı gönüllerin tomurcukları patlıyor artık.


Bu kutlu geliş, bu güzel oluş Mevlana diliyle, Mevlana gönlüyle karşılanır, ancak:

"Ey sevimli yağmur, sevgili ses!

Ey aşıkların ilkbaharı! Sende sevgili yarimizin haberi var. Çimenler seninle gebe, bağlar seninle gülüyor... Siz ey hoş nefesli rüzgarlar! Aşıkların (insanlığın) feryadına yetişin! Ey candan ve mekandan daha temiz olan sen! Bilmem ki nerede idin, nerede? Ey Ruma, Habeşe fitne olan! Senin güzel kokuna hayran oldum. Sen, Yusuf un gömleği misin? Yoksa Cenab-ı Mustafa'nın hırkası mısın?

Ey doğruluk ırmağı! Sen sevgilimizin nehrindensin, sinelerde Tur-u Sina'sın, sen canlara can katarsın. Sen baştan başa bütün can mısın? Yoksa sen, zamanın Hızırı mısın? Yoksa ab-ı hayat mısın? Bizdeki büyüyüp gelişmeler hep sendendir.."

Gönül dağlarının gözyaşı doruklarından sızıp ruhun mahrem katlarında asırlardır biriken yağmurlar, göklerin hasretidir. Kutlu Kadir Gecelerinin gök katlarında bulut bulut birikeni diriliş yağmurları da; yeryüzünün; hasretidir.