> Forum > ๑۩۞۩๑ Güncel Haberler & Tarihden Başlıklar ๑۩۞۩๑ > Tarihe Yolculuk  > Tarihten Başlıklar > Osmanlı'nın Birlikte Yaşama Sanatı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Osmanlı'nın Birlikte Yaşama Sanatı  (Okunma Sayısı 941 defa)
30 Ekim 2009, 17:16:38
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 30 Ekim 2009, 17:16:38 »



OSMANLI'NIN BİRLİKTE YAŞAMA SANATI

 

Yavuz BAHADIROĞLU

 

Biliyorsunuz Osmanlı Devleti bir “din devleti”ydi. Yapısı gereği İslâm Dini’ni “tek din” olarak görürdü. Bu anlamda başka “din” tanımazdı. Ne var ki, insanın “tercih hakkı”na (iradesine) saygı gösterir, kendi inancını doğru yaşarken, diğer insanların inancına (dinine değil) karışmazdı.

Hattâ her insanın kendi inandığını yaşayabilmesini kolaylaştıracak düzenlemeler yapardı.

Meselâ Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u feth eder etmez yayınladığı “Amannâme”de, gayrimüslimlere “inanç, ibadet, kıyafet, (kıyafet konusunda bizimle birlikte bazı sözde “demokratik” Avrupa ülkeleri, hâlâ ayak sürçüyor) seyahat, ticaret” özgürlüğü tanıyor, patrik tayin ediyor, patriğe protokolde şeyhülislamla eşit bir statü veriyor, ruhban okulunu açık tutuyordu (hani yıllardır açıp açmama konusunda kararsız kaldığımız ruhban okulunu)...

Çarpıcı bir örnek daha…

Macar milli kahramanı Jan Hunyad’ın (Hunyadi-Janos), Sırbistan’ı işgal edip bütün Ortodoks kiliselerini yıkacağını söylemesi üzerine büyük bir korkuya kapılan Sırplı yöneticiler Fatih Sultan Mehmed’e bir hayat gönderdiler. Heyet, Fatih’e şu teklifte bulundu:

“Hunyad bizi ve inancımızı yok etmek istiyor, lütfen ülkemizi siz feth edin, bizi Hunyad’ın zulmünden kurtarın.”

Fatih “Tamam” dedi. Ancak heyetin içinde az da olsa bir endişe kalmıştı. Heyet Başkanı bunu Padişah’a açtı: “Gerçi adaletinizden ve müsamahanızdan eminiz, ancak kiliselerimizi yıkmayacağınızı ağzınızdan duyarsak, daha mutlu döneceğiz.”

Fatih Sultan Mehmed, şu mealde cümlelerle Sırp önderleri rahatlattı:

“İnşallah Sırbistan’a hakim olduğumuzda, camiler yaptıracağız, ancak kiliselerinize dokunmayacağız. Siz nerede bir cami görürseniz yanına kilise yaptırabilirsiniz. Hatta duvarını bitiştirebilirsiniz de... Bizim dinimiz işte böyle bir dindir.” (İ. Hami Danişmend, Tarihi Hakikatler, c. 1, s.501-502, İstanbul 1979, Tercüman Yayınları)

Sanırım Fatih’in örneği Hazret-i Ömer’di: Hz. Ömer, Kudüs fethinden sonra, üst düzey rahipler eşliğinde gezdiği Kıyamet Kilisesi’nde (Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği mekandaki kilise), kendisinden sonra gelenler onun hatırına camie çevirmesinler diye, namaz kılmıyor; geçmekte olan namazını kilisede eda etmesi için ısrar eden rahiplere şöyle bir gerekçe bildiriyordu: “Ben burada namaz kılarsam, korkarım benden sonra gelenler bunu delil gösterip kilisenizi camie çevirirler, bu yüzden namazımı dışarıda kılacağım.”

Ve namazını avluda kılıyordu (Namaz kıldığı mekânda bugün “Hz. Ömer Camii” var).

Bu yaklaşımlar Hıristiyanlığa değil, Hıristiyan inancını benimsemiş insanların tercihine duyulan saygının ürünüdür. Elbette bir Müslüman, İslamiyet dışındaki dinleri “din” olarak görmez. Ancak insanların farklı inanç tercihine saygı göstermek de müslümanca müsamahanın gereğidir. Çünkü İslâm’da insan “hayatın merkezi”dir. Hayat insan için var edilmiştir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Kâinat hayat için, hayat insan içindir.”

 

***

Fetihten hemen sonra Fatih'in Bizans ve Ceneviz halkına (İstanbul’da yaşayan Hıristiyanlara) hitaben yayınladığı şu “Amannâme”ye, “çağdaş insan hakları”, “çağdaş demokrasi” ve “çağdaş hoşgörü” çerçevesinde bakar mısınız lütfen: (Bugünkü dille ve özet olarak)

“Biz ki, emir-i âzam Sultan Murad Han oğlu padişah-ı muazzam ve emir-i âzam Sultan Mehmed Hanız… Yerleri ve gökleri yaratan Allah adına, büyük Peygamberimiz Muhammed Mustafa Aleyhisselâm adına, yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim adına, Allah’ın yirmi dört bin peygamberi adına, büyük babamız ve babamızın ruhuna, oğullarımız adına, kuşandığımız kılıç adına yemin ederiz ki…

“Şehrin Katolik papazları tarafından, bizim Bab-ı Hümayûnûmuza temsilci olarak gönderilen rahiplerle Senyör Baraban Balios,Senyör Markiz Drifango ve tercümen Nikola Pelazoni’nin dileği üzerine, Galata halkının, bize tabi olan sair halklar gibi, âdet ve ibâdetlerini serbestçe yapmalarına izin veriyoruz.

“Sadece Galata Hisarı yıkılacak, ahalinin barınakları, dükkân, bağ, değirmen, gemi, ticarethane ve sair emvaline dokunulmayacaktır…

“Ailelerine eskisi gibi sahip olacaklar, istedikleri şekilde idare edeceklerdir.  Ticaret mallarını mülkümüzün her tarafında satmaya izinlidirler. Karada ve denizde serbestçe seyahat edebilecekleri gibi, gümrük ve angaryadan da muaf tutulacaklardır. Ancak, itaat altında bulunan sair milletler gibi harç vermekle mükellef olacaklardır…

“Bu kanun ve kaideler bugünden başlayıp ebediyen hükümran olacaktır. Biz onları kendimizi korur gibi koruyup gözeteceğiz…”

“Bu bölge ahalisi kiliselerinde diledikleri gibi âyin düzenleyebilecekler, kiliseleri camiye çevrilmeyecek, ancak yeni kilise yapımına ve çan çalınmasına izin verilmeyecektir.

“Ceneviz tüccarları serbestçe gezip ticaret yapabilirler. Yeniçeri ordusuna katılmak üzere, çocuklarını almayacağız. Dinimizi kabul etmeyenlere karşı aslâı cebir kullanmayacağız.

“Galata ahalisine vaad ediyoruz, kendilerini bir köle gibi idare etmeyeceğiz. Başlarına kendilerinden birini tayin eyleyeceğiz. İçlerinden birini anlaşmazlıkları halletmek üzere seçsinler.

“Din adamlarına (Arhontlara ve Kâhyalara) kötü söz söylenemeyecektir. Burada yazılı olduğu gibi, haracını verenler, hükme tabi olanlar serbesttir. “Âlemin yaratılışının 6961’inci ve Hicretin 857. senesinin Cemaziyelevvelinde yazılmıştır.” İmza: “Elfakir Zağanos.”

Zağanos Paşa’nın imzası ve Fatih Sultan Mehmed’in tuğrasıyla çıkan bu “Amannâme”, bir “insan hakları belgesi” olarak, kuşkusuz kendi çağını çok aşan görüşler ihtiva ediyor.

Açıkçası, insan hakları açısından dünümüz, pek çok konuda olduğu gibi, bugünümüzden çok daha iyi durumdadır. Üstelik “Amanname”de belirtilen hak ve özgürlükler, Hıristiyan halka verilmiştir ki, çağın kılıçla, kuvvetle değil, hak ve adaletle açıldığının da göstergesidir.

Fatih, bir inanç, bir felsefe sistemiyle “savaş”ırken bile o dinin, o felsefenin mensuplarını “insanlık” ekseninde kutsamakta, neye inanırlarsa inansınlar, nasıl düşünürlarse düşünsünler, “insan kimliği”ne “müsamaha” temelinde yaklaşmaktadır.

Bu tavır, Yunus’un “Yaradan”dan ötürü “yaradılan”ı hoş gören mantığına da uygundur. İşte bu “tolerans mantığı”dır! Fatih Sultan Mehmed kılıcıyla değil, “tolerans mantığı”yla ortaçağın katı kalıplarını kırmış,  hayatı yeni bir çağla tanıştırmıştı.

***

Fatih Sultan Mehmed, Balkan bölgesini fethettiği zaman, Bosna’daki Lâtin papazlara 1478 tarihli bir ferman verdi. Fermanda özet olarak (bugünkü dille) şöyle diyordu:

“Ben ki Sultan Mehmed Han’ım; üst ve alt tabakada bulunan bütün halk tarafından şu şekilde bilinsin ki; bu fermanımızı taşıyan Bosna rahiplerine lütufta bulunup şu hususları buyurdum: Söz konusu rahiplere ve kiliselerine hiç kimse tarafından engel olunmayıp rahatsızlık verilmeyecektir. Bunlardan gerek ihtiyatsızca memleketimde duranlara ve gerekse kaçanlara emn-ü aman olsun ki, memleketimize gelip korkusuzca sakin olsunlar ve kiliselerine yerleşsinler. Ne ben, ne vezirlerim, ne de halkım tarafından hiç kimse bunlara (papazlara) herhangi bir şekilde karışıp incitmeyecektir. Kendilerine, canlarına, mallarına, kiliselerine ve dışardan memleketimize getirecekleri kimselere, yeri ve göğü Yaratan Allah hakkı için, Peygamberimiz Muhammed Mustafa hakkı için, yedi Mushaf hakkı için, yüz yirmi dört bir peygamber hakkı için ve kuşandığım kılıç hakkı için en ağır yeminlerle yemin ederim ki, yukarıda belirtilen hususlara söz konusu rahipler benim hizmetime ve benim emrime itaatkâr oldukları müddetçe, hiç kimse tarafından muhalefet edilmeyecektir.”

***

Biliyoruz ki, Osmanlı Devleti çok uluslu ve çok kültürlü bir mozaikti... Farklı dinleri, dilleri, ırkları bünyesinde barındırırdı...

Farklı dinlere mensup insanlar yer yer aynı mahallelerde de otururlardı, ancak genelde farklı unsurlar farklı bölgelerde yaşardı. Bu eğilim hâlâ da var.

Meselâ iç Balat'ta nüfusun büyük çoğunluğunu Yahudiler oluştururdu. Dış Balat'ta ise Edirnekapı ve Draman'a doğru Türkler, Fener'e doğru Rumlar, iki kilisenin arasında kalan bölgede ise Ermeniler otururdu. Bölgede çok az sayıda da Acem, Arnavut ve Bulgar vardı. Ermenilerin bir bölümü de Samatya ve Kumkapı civarında ikâmet ediyorlardı.

Sefardim kolundan Yahudiler, Fatih Sultan Mehmed'in oğlu, Sultan İkinci Bayezıd'ın davetiyle Onbeşinci Yüzyıl İspanya'sından İstanbul’a geldiklerinde Balat'a yerleştirildiler. İstanbul'un öbür Yahudi semtleri Hasköy ve Ortaköy'dü. Yahudiler Hasköy'e, onyedinci yüzyılda Eminönü'de Yenicami yapılacağı zaman aktarıldılar.

Karaim Yahudileri ise Bizans döneminden beri Eminönü ve Karaköy'de (Karai Köy) oturuyorlardı (İstanbul'da ilk apartmanları da Karaim Yahudileri yapmıştır). Çingeneler de çoğunlukla Sulukule'yi mekân tutmuşlardı. Galata'da, fetih öncesinden kalma bir Ceneviz kolonisi vardı.

Elçilikler onaltıncı yüzyıl sonlarından başlayarak bugün Beyoğlu olarak bilinen Pera'ya yerleştiler. Cadde-i Kebir (şimdiki İstiklâl Caddesi) boyunca sıralanan elçilikler çok geçmeden Avrupalı tüccarları İstanbul'un varlıklı Rumlarını, Ermenileri ve Levantenleri de buraya çekti. Zaman içinde Yahudiler de Pera'ya taşındılar.

Cumhuriyet döneminin başlarına kadar Türkler Pera'da azınlıktaydı. Osmanlı mozaiğinin belli başlı öğeleri olan bu insanlar asırlar boyunca barış içinde yaşadılar, birbirleriyle hem alışveriş, hem de komşuluk yaptılar.

Ramazanlarda ve özellikle kandil gecelerinde gayrimüslim komşular pişirdiklerinden Müslüman komşularına da verir, Müslümanlar gayrimüslim komşularının mutfağında pişen lezzetli yemekleri hiç tereddüt etmeden afiyetle yerlerdi.

Çünkü g...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Osmanlı'nın Birlikte Yaşama Sanatı
« Posted on: 28 Mart 2024, 19:53:34 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Osmanlı'nın Birlikte Yaşama Sanatı rüya tabiri,Osmanlı'nın Birlikte Yaşama Sanatı mekke canlı, Osmanlı'nın Birlikte Yaşama Sanatı kabe canlı yayın, Osmanlı'nın Birlikte Yaşama Sanatı Üç boyutlu kuran oku Osmanlı'nın Birlikte Yaşama Sanatı kuran ı kerim, Osmanlı'nın Birlikte Yaşama Sanatı peygamber kıssaları,Osmanlı'nın Birlikte Yaşama Sanatı ilitam ders soruları, Osmanlı'nın Birlikte Yaşama Sanatıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes