Konu Başlığı: Lozan antlaşması Gönderen: Sefil üzerinde 29 Eylül 2012, 15:02:18 Lozan: 'Dünyayı dine tercih' antlaşması (3)
Lozan'a muhalef II. Grubun âkıbeti Birinci Meclis'teki tartışmalar, bir süre sonra birbirine zıt giden gazetelerin sayfalarına yansıyordu. (Hakimiyet–i Milliye'nin sahibi M. Kemal, TAN gazetesinin sahibi ise Ali Şükrü Beydi.) Bu iki lider, iki grup ve iki gazete cephesinde meydana gelen en hararetli tartışma, Lozan'da yapılan ve ikinci kez yapılacak olan görüşmeler konusunda yaşanıyordu. Ali Şükrü Bey, ısrarla ve defaatle haykırarak "Mehmetçiğin kanıyla kazanılmış olan büyük zaferin, Lozan'da masa başında ucuza satıldığı"nı söylüyor ve bu meyanda varıldığına kanaat getirdiği bir gizli anlaşmaya isyan ediyordu. O ve beraberindekiler, Misâk–ı Millî'den tâviz verilmesini, Musul, Kerkük, Kıbrıs ve 12 Adaların ona–buna peşkeş edilmesini hiçbir şekilde kabul etmiyordu. Buna mukabil, Birinci Gruptakiler, Lozan heyeti başkanı İsmet Paşanın Meclis'e verdiği bilgilere itibar edilmesi, dolayısıyla Lozan'da en kısa zamanda bir anlaşmaya varılması gerektiğini savunuyordu. Neticede, muhalif sesler susturularak yeni meclis için hazırlık çalışmalarına başlandı. * * * Her yolu mübah görerek muhalefeti susturanlara göre, İkinci Meclis, yeni bir anlayışla işbaşı yapacaktı. Yeni Meclis'ten beklenen en büyük icraat ise, Lozan'da alınacak kararların kayıtsız şartsız kabul edilmesiydi. Nitekim öyle oldu... 1923 Temmuz'unda Lozan'da varılan mutabakat, Ağustos'ta da Türkiye Büyük Millet Meclisinde aynen onaylanarak kabul edildi. Yine de, sayıca az bir grup, aleyhte oy kullandı. Aleyhte oy kullananlar, Kâzım Karabekir ve 15 arkadaşıydı. Onlar da yavaş yavaş dışlanmaya başlanınca, bir sene sonra CHF'den ayrılarak TCF'yi kurdular. Ne var ki, 1925'te yaşanan Şeyh Said Hadisesinden sonra, bu parti de kapatıldı. Parti kadrosunu teşkil eden çoğu Millî Mücadele komutanı olan bu vatanperverler, 1926'da İzmir Sûikastı bahanesiyle İstiklâl Mahkemesinde yargılandılar. İdam olunmaktan kıl payı kurtuldular. İkinci Meclis, Birinci Grup için artık "dikensiz gül bahçesi"ne dönmüştü. * * * 1930'da, Ali Fethi Okyar başkanlığında bir "muvazaa partisi" olan Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu. Ne var ki, bu parti de genel seçimlere sokulmadı. Zaten, asıl maksat başkaydı. Tek partiye muhalif kim varsa, onun ortaya çıkmasını sağlamaktı, asıl gaye... Dolayısıyla, 1923'ten tâ 1950'ye kadar devam edecek olan 27 yıllık tek parti zihniyeti, türlü nifak ve entrikalarla ülkeye hakim oldu. Bu zihniyetin sahipleri, başka hiçbir engelle karşılaşmadan, istediğini astı, istediğini kesti, dilediğini sürgüne gönderip hapse attırdı; hatta, fırsat buldukça dinî değerlere de el atıp bozmaya, yıkmaya, tahrif etmeye ve direnenleri cezalandırmaya var gücüyle çalıştı. Özetle denilebilir ki: Türlü kumpas ve entrikalarla, özellikle 1923'ten itibaren Meclis hakimiyetini ele geçiren bir diktacı zihniyet, sadece siyasî muhaliflerini değil, Millî Mücadelenin en tartışmasız kahramanlarını dahi acımasızca harcadı. Her birini bir başka bahane ile diskalifiye ederek, ülkeyi tam bir entrika ve tahakküm zihniyetiyle yönetmeye çalıştı. Lozan'ın gizli gündemi I. Lozan Konferansı 1923 yılı Şubat ayı başlarında kesintiye uğramıştı. Londra'da toplanan İtilâf devletleri temsilcileri, Türkiye'yi "İkinci Lozan Konferansı"na davet etti. Türkiye hükümeti bu dâvete 31.03.1923'te müsbet cevap verdi. Böylelikle, II. Lozan görüşmelerinin yolu açılmış oldu. Neticede, 4 Şubat'ta kesilen görüşmelere—bir dizi diplomatik münasebetlerin ardından—23 Nisan'da yeniden başlandı. Ne var ki, o günden bugüne kadar merak edilen asıl mesele, Lozan'da bir "gizli gündem" maddesinin olup olmadığıdır. Zira, Meclis'te en şiddetli tartışmalar o tarihte Lozan meselesinde cereyan etmiştir. Ayrıca, yapılan ilk görüşmeden memnun olmayan ve "Mehmetçiğin kanıyla kazanılmış bulunan zafer, masada kaybedildi" iddiasında bulunan siyasîler, o günlerde ya öldürülmek, ya da tasfiye edilmek üzere siyasetin dışına itilmişlerdir. En önemlisi ise, Lozan Konferansının hemen ertesinde, en büyük dinî müesseselerden Hilâfet ile Medreseler kapatılmıştır ki, bunda, Avrupa devletlerinin gizli istekleri doğrultusunda yapılmış bir icraatın kalın ve derin çizgileri görünüyor. Ertaş'tan manifesto gibi türkü Hafta başında Hakk'ın rahmetine kavuşan halk ozanı Neşet Ertaş'ın deyişlerinde, türkülerinde hemen herkes kendinden bir parça bulabiliyor. Yazdığı şiirlerin mısralarında, söylediği türkülerin nağmelerinde yerine göre aşk var, yerine göre hasret, vefâ, muhabbet var. Ayrıca, hayli düşündürücü, tefekküre sevk edici eserleri var. Birçok türküsünde birleştirici özellikler gördüğümüz Neşet Ertaş'ı burada rahmet anarken, onun insanımıza ve bütün insanlığa hitap mahiyetini taşıyan nasihat yüklü bir türküsünün sözlerini sizlere takdim ediyor. Kalmasın İsterim ki bu dünyada Hiç kimse cahil kalmasın Okusun ilmin kitabın Cahilden akıl almasın Kendi kendini yetenlere İlim tahsil edenlere İlme doğru gidenlere Cehalet mani olmasın İlmedenler nurlaşıyor İlmetmeyen körleşiyor İlimle dünya birleşiyor Söyle ki neden olmasın Can yakmadan atom gücü Birleştirin tüm bilinci Dilerim olsun sahici Dünyada silah kalmasın İnsan hakları hak olsun Bu hakkı bilen çok olsun Bütün silahlar yok olsun Cehalet can dağlamasın Dünya cennettir insana Eşit olsun sana bana Kıyılmasın hiçbir cana Analar ağlamasın Bütün dünya Allah diyor Onun nimetini yiyor İnsan kısbetini giyor Ayrılık güden olmasın Kendin bilen bunu anlar Çünkü haktır bütün canlar Yardımlaşsın tüm insanlar Dünyada fakir kalmasın Bir Garibim budur derdim Tüm dünyayı ben de gördüm İsterim ki benim yurdum Dünyadan geri kalmasın |