> Forum > ๑۩۞۩๑ Güncel Haberler & Tarihden Başlıklar ๑۩۞۩๑ > Tarihe Yolculuk  > Tarihten Başlıklar > İstiklal Mahkemesi Önünde Bir Ulu Hoca : Ali Haydar Efendi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İstiklal Mahkemesi Önünde Bir Ulu Hoca : Ali Haydar Efendi  (Okunma Sayısı 3378 defa)
31 Ekim 2009, 18:35:30
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 31 Ekim 2009, 18:35:30 »



ALİ HAYDAR EFENDİ

 

 

Ahmet AÇIKGÖZ

Cübbe, takke, sarık bütün bunlar irticaya işaret ediyor, maziye dönmeye çağırıyordu. Surette değişim gerekliydi. Mahalle muhtarından, Cumhuriyet Halk Fırkası çaycısına, köydeki Ahmet Efendi’den, belediye meclisi azasına kadar herkes şapkalı olmalıydı.


Değişimi, damar damar bütün Anadolu’ya taşıyabilmek için kanun gerekliydi. 25 Kasım 1925’te kabul edilen yasaya göre Türk milletinin “umumi serpuşu”nun şapka olduğu resmen ilan edildi. Kanuna muhalif kalan tek kişi Bursa’nın sakallı mebusu Nusreddin Paşaydı.
İhtiyacı karşılayabilmek için devletin son üç yılda yaptığı ihracatından daha yüksek bir meblağ ödenerek İtalya’dan şapka getirtildi. Şapkalar ellişer lira bedelle (ortalama bir memur maaşının iki katı) ve bir yıla yayılan taksitlerle bütün memurlara satıldı.
Şapka giymek, yani değişmek bir talep değil emirdi. Giymemenin müeyyidesi vardı. Başbakan İsmet İnönü’nün imzasıyla bütün vilayetlere emirnameler gönderildi. Dünya tarihinde bir ilk gerçekleşiyordu. Kanunla bütün millet üniformaya icbar ediliyordu.
Şapkaya Anadolu’nun tepkisi sert oldu. Halk sokaklara indi. Meydanlar protestocularla doldu, şapkayı reddeden gayri memnunlar bir türlü yatıştırılamıyordu. Ankara’ya telgraflar yağmaktaydı. İşte tam bu noktada devreye Ankara İstiklâl Mahkemesi girdi. Siyasi manevralarıyla mahir Başbakan İsmet İnönü’nün bastırmasıyla, idam kararlarını infaz yetkisi şapka davalarına bakacak olan Ankara İstiklâl Mahkemesine verildi. Böylece maznunların üçer beşer darağacına gidiş yolları açılmış oldu.
Ankara İstiklâl Mahkemesinin “şapka kanunu” ile ilgili ilk duruşması 25 Kasım 1925 tarihinde Kayseri’de yapıldı. Kayseri’yi Erzurum, Giresun ve Rize izledi. Bu vilayetlerdeki davalardan bol idamlı kararlar çıktı. Rize duruşması yapılırken “şapka kanununa” muhalefetle ilgili ilginç bir hükme varıldı: Fitnenin! merkezi İstanbul olarak tespit edildi. Başta “Frenk Mukallitliği ve Şapka” adlı kitabın sahibi İskilipli Atıf Hoca olmak üzere, bir kısım İstanbul uleması ve muhafazakâr basın mensupları bu işi tahrik etmişlerdi. Sokaklardaki gayri memnunlar onların eseriydi. İstiklal Mahkemesi elemanlarının diliyle “Heyet-i Fesadiyye” olarak isimlendirilen zümre bir an önce tespit edilip, zapturapt altına alınmalıydı.
Rize davasında ne İskilipli Atıf Hoca’nın ne Ahıskalı Ali Haydar Efendi’nin ve ne de İstanbul ulemasından birinin adı telaffuz edilmişti. Fakat önemli olan mahkeme heyetinin neyi-nasıl önemli görmesiydi. Başbakanlık kanalıyla Rize’deki heyetin İstanbul valiliğine gönderdiği emirle “irticadan maznun İskilipli Atıf Hoca ve rufekasının tevkifi…” acilen talep ediliyordu. Rüfeka’dan ne kastediliyordu. Refik olmanın şartları neydi, nasıl bir çerçeve çizilmişti. Tevkif emrini verenlerden bir zatı şahane, gazetenin birine verdiği demeçte şunları söylüyordu: “Cağaloğlundan Beyazid’e, Hakkaklar’dan Fatih’e eskiden beri muhafazakâr tanınan hemen bütün zevat ile, hoca ile yayıncılık işi dahil her türlü münasebeti olanlarla, Atıf Efendiyi eskiden beri tanıyanlar…”

Kel Ali Böyle Buyurdu
Atıf Hocayla birlikte okuyandan, yolda tevafuken karşılaşıp ona selam verene, kitabını basandan, onunla sohbet edene kadar halktan, ulemadan birçok kişi tevkif edildi. Evler arandı, kütüphaneler teftiş edildi, kitap derkenarları kriminolojik(!) okumaya alındı.
Kel Ali namıyla maruf olan İstiklâl Mahkemesi reisi Ali Çetinkaya İstanbul’da bir “Heyet-i Fesadiye!” icat edilmesini ve bu vesileyle bir çok alimin tevkif edilmesini arzu etmişti. Onun hatırına evler arandı ve Devlet-i Aliyye’nin kudretli alimlerinin ellerine kelepçeler takıldı.

Hususi Evraklara Kadar Her Şey Arandı
Bir akşam üstüydü, sivil kıyafetli üç polis Ali Haydar Efendi’nin kapısını tıklattı. Ali Haydar Efendi niçin geldiklerini, ne istediklerini sordu. Polisler, kendilerine taharri emri verildiğini söylediler. İçeri girdiler, iğneden ipliğe her şeyi aradılar. Oturduğu, misafir kabul ettiği, yattığı bütün odalar gözden geçirildi. Fakat asıl arama faaliyeti kitapların olduğu odada yoğunlaştı. Hususi evraklarından, mütalaa kitaplarına kadar her şey tek tek incelendi. Sivas, Erzurum, Rize ve Giresun’daki şapka karşıtı yürüyüşlerle alakalı, bir yazı ya da belge bulabilecekler miydi? Çok istiyorlardı fakat nafile… Konuyla alakalı tek sahife bile bulamadılar. Evde İskilipli Atıf Hoca’nın “Frenk Mukallitliği ve Şapka” adlı eserinden başka, dava ile alakalı olacak hiç bir kanıt (!) yoktu.
Memurlar giderken, Ali Haydar Efendi’ye kendileriyle birlikte merkeze kadar gelmesini rica ettiler. Ev halkı polislerin gelişiyle tedirgin olmuştu, bu talep ise mevcut endişeyi büsbütün artırdı.
Niçin merkeze gitmeliydi? Polisler bu sorunun cevabını vermede pekala zorlandılar, fakat sonunda harcı alem bir üslupla “zabıtnameyi tasdik ettirmek için efendim” diye karşılık verdiler.
Ali Haydar Efendi;
-Merkezde ne kadar bulunmam gerekli? Şayet uzun bir süre tevkif edileceksem, havaici asliyeye dair bir şeyler alayım…
-İhtiyatlı olmanızda fayda var.

Hapis Hayatı
Ali Haydar Efendi resmen tevkif edilmişti. Kel Ali’nin hakkında vereceği hükme kadar haftalarca nezarethanelerde, hapishanelerde beklemek zorundaydı. Bir devrin en şecaatli hocasına gözdağı veriliyordu. İttihat ve Terakki’nin illegalitesine kafa tutan adam sindirilmeye çalışılıyordu. Şapka vesaire işin bahanesiydi.
Ali Haydar Efendi polislerin arasında, merkeze doğru yürürken, sokakta tevafuken görenler, görmemek için yüzlerini farklı yöne çeviriyorlardı. Kimi, selam verirsem onunla alakam var zannedilir diye korkudan, kimi de büyük bir alime reva görülen muameleden duyduğu yürek acısından böyle yapıyordu. Merkeze vardılar, tahtadan bir sandalyenin üzerine oturdular, bekliyorlar, telefonlar gelip-gidiyor fakat Ali Haydar Efendi’nin ne olacağına dair söylenen somut hiç bir ifade yok.
- Niçin tevkif edildim?
- Bilmiyoruz, bize tevkif edilmeniz emredildi.
- Ne zamana kadar bekletileceğim?
- Her an serbest bırakılma emriniz gelebilir efendim!
Tevkifinin ertesi günüydü. Gazeteler, Ali Haydar Efendi’den ve şapka maznunlarından bahsediyordu. Ötede-beride köşe bulup gazeteci olanlar, dün tekkesinin bu gün de hürriyetinin elinden alınmasına seviniyorlardı. İttihat ve Terakki kalıntılarının yazılarında bir hesaplaşma havası vardı. Fikir öfkesinden yoksun zavallıların fıkraları, bugün gazeteciliğin utanç vesikaları olarak kütüphanelerin raflarından tarihe tanıklık yapmaktadır.

Sonsuz Tevekkül
Zabıtnameyi tasdik etmek için merkeze götürülen Ali Haydar Efendi’nin tevkifi üzerinden haftalar geçmişti ki o hala nezarethanedeydi. Ne tevekkülünde, ne de dik duruşunda bir kırılma yaşamadan bekliyordu. Bir defa olsun zavallıların gözlerine merhamet dilencileri gibi bakmadı. Biliyordu ki kaderi, Kel Ali’lerin ağzından çıkacak söze göre değil, Allah’ın takdirine göre tayin edilmişti. Ve o zavallılar Allah’ın takdirini değiştiremeyeceklerdi.
***
Kel Ali adıyla maruf Ali Çetinkaya’nın riyasetindeki İstiklâl Mahkemesi heyeti, 21 Aralık akşamı deniz yoluyla İstanbul’a ulaştı. Ali Çetinkaya ayağının tozuyla gazetecilere şöyle bir demeç verdi: “İnkılap düşmanlarına Cumhuriyet’in kahredici yumruğu ile ağır bir darbe indirildi.” (Erzurum, Giresun, Rize davalarını kastediyor.)
İstanbul’da kaldığı müddet zarfında Dolmabahçe sarayında ikamet eden heyet, davalara Fındıklı’da bulunan Meclis-i Mebusan binasında bakacaktı. Bunun için çeşitli merkezlerde bulunan şapka maznunları Melis-i Mebusan’a yakın bir mevkide bulunan Galata Polis Merkezine toplandı.

Galata Koğuşu
Mesnevi şarihlerinden Tahir’ul Mevlevi, Ali Haydar Efendi’nin de içinde kaldığı Galata’daki koğuşlarını tasvir ederken şunları söyler: “Oda müteaddit pencereli ve iki sıra 15-20 kadar karyolalı bir yerdi. Sobası yoktu. Karyolalardan bazılarının yalnız birer ot minderi vardı.
Bizi koğuşa getiren memur, isim yoklaması yaptıktan sonra;
“Bir sonraki emre kadar burada kalacaksınız. Evlerinizden bir şey getirmek isterseniz yazdırın, telefonla merkezlere söyleyelim” dedi.
Herkes yatak-yorgan gibi levazımın gönderilmesi temennisinde bulundu. Memur efendi isteklerimizi isimlerimizle yazdıktan ve bizi yanımızda kalacak bir taharri memuru ve bir de polise teslim ettikten sonra gitti.

Karyolaları şu şekilde benimsemiştik: Kapıdan girince sağdan birinci karyolada Dağıstanlı Seyid Tahir Efendi, ikinci karyolada Katip Aziz Mahmud Efendi, üçüncü karyolada Kitapçı Aziz Efendi, dördüncü karyolada Ömer Rıza Bey, beşinci karyolada abd-i aciz (Tahir Mevlevi), altıncı karyolada Suûd Bey, yedinci karyolada her akşam orada yatan bir memur. Soldan birinci ve ikinci minderde Yağlıkçı Hasan ve Mustafa Efendiler, soldan birinci karyolada Dersiâm ve Çarşambadaki İsmet Efendi Tekkesi Şeyhi Ahıskalı Ali Haydar Efendi bir de onlara mücavir Seydişehirli Hasan Efendi, ikinci karyolada Vaiz Sofî Süleyman Efendi. Kitapçı Mihran Efendi de tam orta yerdeki karyolayı seçmişti.
Ali Haydar ve Süleyman Efendilerin galiba bir zenbili, bir de postekisi vardı. Postekileri ot minderin üstüne serdiler.
Koğuşa geldiğimiz gece hemen pek az uyuduk. Çünkü herkes derdini söylemek ve başkasınınkini anlamak istiyordu. Muayyen saatlerde değişen ve bizi çiftlik hayvanı gibi sayılı olarak teslim eden çift nöbetçi memurların müsamahasına, daha doğrusu bir oda içindeki 12 adamın konuşmasının imkansız oluşuna binaen serbestçe görüşebiliyor, hatta aldırdığımız yiyintileri sardırmak suretiyle gazete bile getirtiyorduk. Zaten ve pek tabiî olarak orada bulunanların hiç biri, kendisini bir fiil ile mücrim addetmiyordu.
Tabiî şu anlaşma ve dertleşmeler yüksek sesle oluyor. Bazen de biri diğerinin lakırdısını kesiyor, yahut beraber söylüyordu. Sigaralar, enfiyeler, çaylar, kahveler de musahabeye sıcaklık veriy...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İstiklal Mahkemesi Önünde Bir Ulu Hoca : Ali Haydar Efendi
« Posted on: 28 Mart 2024, 21:27:08 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İstiklal Mahkemesi Önünde Bir Ulu Hoca : Ali Haydar Efendi rüya tabiri,İstiklal Mahkemesi Önünde Bir Ulu Hoca : Ali Haydar Efendi mekke canlı, İstiklal Mahkemesi Önünde Bir Ulu Hoca : Ali Haydar Efendi kabe canlı yayın, İstiklal Mahkemesi Önünde Bir Ulu Hoca : Ali Haydar Efendi Üç boyutlu kuran oku İstiklal Mahkemesi Önünde Bir Ulu Hoca : Ali Haydar Efendi kuran ı kerim, İstiklal Mahkemesi Önünde Bir Ulu Hoca : Ali Haydar Efendi peygamber kıssaları,İstiklal Mahkemesi Önünde Bir Ulu Hoca : Ali Haydar Efendi ilitam ders soruları, İstiklal Mahkemesi Önünde Bir Ulu Hoca : Ali Haydar Efendiönlisans arapça,
Logged
10 Haziran 2016, 13:55:08
Pelinay
Bölüm Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.696


« Yanıtla #1 : 10 Haziran 2016, 13:55:08 »

Tam bir Hak aşığı,yalnizca Ona teslim olmus ve Ondan vayri her seyden vazgecmisler.
Subhanallah.bn okurken bile yasadiklari karsisinda dehsete dustum ama onlar bunlari bizzat yasadilar.Allah onlardan ebeden razi olsun insallah

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes