๑۩۞۩๑ Güncel Haberler & Tarihden Başlıklar ๑۩۞۩๑ => Tarihten Başlıklar => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 26 Eylül 2010, 03:14:58



Konu Başlığı: Hattatın kâğıdı
Gönderen: Sefil üzerinde 26 Eylül 2010, 03:14:58
     

                           NAZAN BEKİROĞLU
      

                              Hattatın kâğıdı

   
Hürrem, Kanuni'ye yazdığı meşhur mektupta, Lokman suresinin 27. ayetini telmihen "Ağaçlar kalem denizler mürekkep olsa" aşkını ifadeye yetmeyeceğinden söz eder.

Lâkin kalem ve mürekkep yetmez yazmak için. Beyân-ı hale bir de kâğıt, hiç olmazsa üzerine yazılacak bir satıh lazımdır.

Neye yazılır yazı? Taşa, toprağa, kile, papirüse, parşömene; suya, buza, göklere, kalplere, zihinlere. Her biri aynı derecede sadık değildir ki bunların. Kil dağılır, kemik bozulur, taş kırılır, toprak savrulur; buz erir, su tutmaz, kalp unutur. Ağaç yapraklarından parşömene, sorumluluğu taşıyan en emniyetli satıh hâlâ kâğıt diye bildiğimiz o yerdir.

Kâğıdın bu önemine binaen, hat sanatı kitapları da kâğıttan ayrıntılı olarak bahsederler. Çünkü yazıyı gösterecek olan odur. Hattat, kalem ve mürekkep gibi kâğıdını da özenle seçer. Birkaç deneme yapar. Olursa olur. Olmazsa, buruşturur, kaldırır atar. Olan kâğıda olur. Ama vaz geçmez hattat. Aradığı saf bir uyumdur. Sonunda bulur. Bulmakla yetinmez, bulduğunu bir de terbiye eder. Çünkü ham kâğıt, kalemi kaydırmaz, mürekkebi iyi tutmaz, yazıyı yansıtmaz. Terbiye edilmesi gerekir. Terbiye edilmeyen kâğıt karalama kâğıdı olmaktan öteye geçmez. Çünkü hattatı kendi yazdığından, çizdiğinden şüpheye düşürüverir.

Ham kâğıdın sertliğini alan, kalemin kâğıda tutunmasını, tutunduğu yerde kaymasını, mürekkebi emmesini sağlayan, silip düzeltmeyi mümkün kılan, onun ahar ve mühre ile terbiyesidir. Üzerinden geçen zaman da cabası. Yumurta akı, nişasta gibi bir mâyinin kâğıda sürülmesi sonra da ağır bir madde örneğin cam, akik, çakmak taşı, yeşim bir mühre ile ezilmesi, düzlenmesi, bir bakıma "ütülenmesi", satenleştirilmesi kâğıdın terbiyesidir. O zaman kâğıt, kalemi ve mürekkebi rahatlıkla kavrar. Mutluluk verir kalemi tutan ele. Yazacak hiçbir şeyi olmayanlarda bile yazma isteği uyandırır. Bu karmaşık süreçte terbiye eden elin de çok dikkatli olması gerekir. Zira kâğıt çok incelirse bu kez, üzerinde gezinen kalemin temasına dayanamaz yırtılır. Saydamlaşırsa bir yüzündeki yazıyı öbür yüzüne karıştırır.

Kâğıdın rengi de hattat için onun dokusu, terbiyesi kadar önemlidir. Çünkü kâğıdın kimyasına ilişkin kalite sadece hattata malûmdur da rengi herkesin gözü önündedir. Bidayette de nihayette de o kalır akılda. Hat geleneği, günümüz kitap piyasasındaki süt beyazı çiğliğine mukabil beyaz kâğıda asla itibar etmez. Kâğıdın her haliyle ilgilenen hattat ıhlamur, çay, safran, kök boya, kına; soğan, gül, nar kabuğu kaynatarak renklenmiş suda kâğıdını banyodan geçirir. Ya da boyayı kâğıdın yüzüne sürer. Ihlamur, şeker, inci, krem renklerini böyle elde eder. Yine de asaletin sadeliğinde hattatın kâğıdı en çok da nohudîdir. Nohudun kaynatıldığı su, kâğıda meşhur nohudî rengini verir. Lâkin kâğıdın renkler dünyasında en özel yer ebrununkidir.

Hat levhalarında yazının kâğıdın tamamına değil sadece bir kısmına yerleştirilmiş olması gelenekte kâğıdın da bir grafik değeri taşıdığını gösterir. Bu itibarla hat kâğıtlarının kesilmesi de dikkat ister. Öyle ki kesmeye başlarkenki milimlik bir sapmaya sonunda büyük bir biçim bozukluğuyla karşılık verir.

Her yazı her kâğıda yazılmaz. Sathında gezinen kalemin ve mürekkebin, kimyasıyla uyum sağlamasını istemek hakkına en baştan sahiptir kâğıt. Kimi kâğıt suçludur açığa çıkan bir uyumsuzlukta. Bağrına düşenin, sathında gezenin kadrini kıymetini bilmemiştir. Kimi de kalem ya da mürekkep bozar oyunu. Çünkü kâğıdın bağrı delinmektedir. Kalem, içindeki mürekkebe yükler her şeyi, akıtır şunun şurasında. Hafifler yazının sonunda. Tükenebilir hatta. Ama kâğıt öyle mi? O, üzerine yükleneni taşır. Ağır gelmez mi? Gelir. Ama kâğıt işte. Her şeye katlanır.

Yo, aldanmamalı bu sessizliğe. Nihayette kâğıdın da bir tahammül gücü vardır. An gelir o da üzerine yazılana baş kaldırır. Ağırlığını koyar, sesini yükseltir. Böyle zamanlarda dağıtır mürekkebi, kaydırır, boncuklaştırır, terleyip atar, ya da tümden kusar. Reddeder üzerine yazılanı neticede. Onun bile içine sinmez. Kâğıdın intikamıdır bu.