๑۩۞۩๑ Güncel Haberler & Tarihden Başlıklar ๑۩۞۩๑ => Tarihten Başlıklar => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 03 Temmuz 2012, 03:21:37



Konu Başlığı: Elvedâ Osmanlı
Gönderen: Sefil üzerinde 03 Temmuz 2012, 03:21:37
Elvedâ Osmanlı (1)

Genel seçim kararı


Erzurum ve Sivas Kongrelerinde alınan kararlarda, genel seçimlerin yapılması, Meclis'in yenilenmesi ve ülkede yaşanan yeni gelişmeyer karşısında kurulacak yeni Mebûsân Meclisinin duruma vaziyet ederek yeni kararlar alması isteniyordu.
Bu isteğe hükümet tarafından rıza getirildi ve Padişahın da tasdikiyle 30 Eylül'de (1919) genel seçimlere gitme kararı alındı.
Son Osmanlı mebus (milletvekili) seçimleri 7 Kasım günü başladı. Seçimlerin tamamlanması yaklaşık iki ay kadar bir zaman aldı.
Bu arada, tâ 1911'de kurulan Hürriyet ve İtilâf Fırkasının lideri Miralay Sadık Bey (1860–1943), 7 Kasım günü başlayacak olan mebus seçimlerine parti olarak katılmayacaklarını 28 Ekim'de Sadâret (Başbakanlık) makamına şu yazılı metinle bildirdi: "Anadolu'daki Kuva–yı Milliye hareketi İttihatçılıkla alâkalı olduğundan, onun yanında değil, karşısındayız. Bu sebeple, yapılacak milletvekili seçimlerine iştirak etmeyi düşünmüyoruz."
Bilindiği gibi, o esnada İstanbul İtilaf devletlerinin işgali altındaydı. İtilaf Fırkası da onlara yakın duruyordu. Bu sebeple özellikle Anadolu'dan büyük tepki alıyordu. Anadolu'dan mebus çıkarma şansları hemen hiç yoktu.

İdeal mânâda bir seçim yapılamadı

Neticede, hem Osmanlı Devletinin hem de  Meşrûtiyet döneminin son genel seçimleri Kasım–Aralık  aylarında yapılmış oldu.
Ne var ki, milletvekillerinin neredeyse tamamına yakın kısmı, Anadolu ve Rumeli Müdafaa–i Hukuk Cemiyetlerinin göstermiş olduğu adaylar arasından seçildi.
Birinci Dünya Savaşının mağlûbiyeti sebebiyle, yedi düvelin Türkiye'ye karşı başlatmış olduğu dehşetli işgal ve istilâ şartları altında, ideal mânâda bir seçimin yapılmasını imkânsız kılıyordu. Bu sebeple, mebusların hemen tamamı, kendini vatan müdafaasına adamış olan Millî Cemiyetlerin uygun gördüğü adaylar arasından seçilmiş oldu.
1920 yılı başlarında İstanbul'da toplanan milletvekilleri, aynı zamanda son Osmanlı Meclis–i Mebûsânı olarak tarihe geçti.
(Hem son, hem ilk: Kanlı işgalin yaşandığı 16 Mart'tan itibaren İstanbul'u terk ile çoğu Anadolu'ya geçen bu mebuslar, aynı zamanda Ankara'daki ilk Millet Meclisini teşkil etmiş oldular.
Yeni seçilen mebusların İstanbul'daki takdire şâyân icraatlarından biri, Erzurum ve Sivas Kongresinde geliştirilip kararlaştırılan Misâk–ı Millî'yi bir kapalı oturumda "Ahd–ı Millî Beyannâmesi" adıyla kabul etmesidir. (28 Ocak 1920)
"Millî Yemin" anlamına gelen Meclis'in bu Beyannâmesi, 17 Şubat günü basın yoluyla bütün dünyaya  ilân edildi.
"Misâk–ı Millî", Birinci Büyük Harbin sonunu işaretleyen Mondros Mütarekesiyle (30 Ekim 1918) belirlenen sınırlar içinde yaşayan "Osmanlı İslâm çoğunluğu"nun bir ve bölünmez bütünlüğünün kabul edilmesi anlamını taşıyor.
Bu sınırlara Edirne ve Kırklareli'ye kadar olan Trakya Bölgesi ile Anadolu coğrafyasının tamamı dahildir.
Öte yandan, Kıbrıs, Ege'deki on iki ada ile Kerkük ve Musul'un statüsü, uluslar arası hukukla da bağlantısı sebebiyle, daha ilk günden itibaren muğlak kalmıştır.
Bu muğlaklık, Lozan'daki görüşmeler esnasında, maalesef Türkiye'nin aleyhine olacak bir yönlendirmeye tabi tutulmuştur.
 
Dünyaya duyuru: Önce hürriyet ve istiklâl

28 Ocak 1920'de Mecliste kabul edilen Misâk–ı Millî'nin dünyaya duyurulması esnasında, Edirne Milletvekili Mehmet Şeref Beyin şu meâldeki takriri (önergesi) Meclis'te oybirliğiyle kabul edildi:
"Ahd–ı Millî'nin dünya parlamentolarına ve memleket matbuatıyla cihan matbuatına tebliğ edilmesini ve tercihan müzakeresini teklif ederim... Milletimiz bizlere kendilerini temsil şerefini vererek buraya gönderdiği zaman, ilk vazife olarak, hayat hakkını ve haysiyetini tebellür ettiren en mâsum haklarını teminat altına alan, mazisinin parlak günlerini istikbâl içinde düşünmek hakkı olduğunu gösteren ve bunun için icab ederse bütün millet fertleri olarak ölmeyi göze alan şu Ahd–ı Millî'yi ilân etmemizi istedi… Biz, maddî–manevî varlığımızın bize temin ettiği hakk–ı hayatı istiyoruz. Başka bir şey istemiyoruz. Şimdi okuyacağım, peymân–ı millîdir. Milletin yeminidir. Milletimiz, ya bu yeminin şartlarını yerine getirecek, yahut da bu yolda tarihin huzurunda şerefle silinip gidecektir. Fakat, asla esir olmayacaktır, efendiler!"
(Daha geniş bilgi için bkz: Nejat Kaymaz, "Misak–ı Millî Üzerinde Yapılan Tartışmalar", VIII. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1977.)

İstanbul'dan Anadolu'ya

İşgal kuvvetlerinin ağır baskısı altında toplanan son Osmanlı Meclis–i Mebûsanı, İstanbul'da ancak iki ay kadar çalışabildi.
12 Ocak 1920'de İstanbul'da toplanan ve çalışmalarına başlayan Meclis, işgal kuvvetlerinin ağır baskısı altında faaliyetlerini güçlükle yürütebiliyordu.
Buna rağmen, yine de gizli oturumlar yaparak ve hatta bazı kararları yazılı hale getiremeden 16 Mart 1920'ye kadar çalışmalarına devam etti.
Bu tarihten sonra ise, Meclis ve hükümet binası dahil İstanbul'un tamamı kanlı bir baskınla birlikte fiilen işgal edildi. İşgal konseyine danışmadan ve bilgi vermeden hiçbir kurum ve kuruluş serbestçe çalışamaz bir hale geldi.
Bir taraftan da tevkifler başladı. İngilizlere şikâyet edilen veya bir şekilde akkında ihbar bulunanlar yakalanıp Malta'ya sürgün edildi.
Yakasını işgalcilerden kurtarabilen mebuslar ise, Anadolu'ya geçerek Ankara'da toplandı. 20 Nisan 1920'de burada yeni bir Meclis kuruldu. Aynı seçilmiş mebuslar tarafından kurulan bu meclis, derhal Bakanlar Kurulunu belirledi. Böylelikle, İstanbul ve Ankara'da olmak üzere iki ayrı hükümet kurulmuş oldu: Padişaha bağlı İstanbul hükümeti ve milletin iradesine dayalı Anadolu hükümeti.
Ankara merkezli yeni Meclis, İstanbul'daki Meclis–i Mebusan'ın almış olduğu Misâk–ı Millî kararını aynen kabul ettiğini dünyaya bir kez daha duyurmuş oldu.

 M. Latif SALİHOĞLU