> Forum > ๑۩۞۩๑ Güncel Haberler & Tarihden Başlıklar ๑۩۞۩๑ > Tarihe Yolculuk  > Tarihten Başlıklar > Çanakkaleden Kahramanlık Portreleri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Çanakkaleden Kahramanlık Portreleri  (Okunma Sayısı 764 defa)
18 Mart 2010, 15:26:52
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 18 Mart 2010, 15:26:52 »



Çanakkale'den Kahramanlık Portreleri



Ey Çanakkale'nin ve bu vatanın müdafaasında canı, kanı, teri olan şehitler, gaziler... İngilizleri, Fransızları, Hintlileri ve daha nicelerini Çanakkale'de iman dolu göğüsleriyle karşılayan kahramanlar... Çok uzak coğrafyalardan gelen bu milletlerle bir alıp veremediğin yoktu aslında. Yeni Zelanda, Avustralya, İngiltere nerede, Çanakkale neredeydi? Şâirin o yıllarda "Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ" şeklinde tasvir ettiği bu insanlar senin topraklarında ne arıyorlardı acaba?

Seni kolay lokma sanıyor, devletini yıkmak istiyorlardı. Birileri General Stanford'a, Türkleri tanımadıklarını, Çanakkale hakkında hiçbir şey bilmediklerini, Boğaz'ı aşmak için 150.000 kişilik bir kuvvete ihtiyaç olduğunu söylüyordu. Söylüyordu ama buna kimseyi inandıramıyordu. Hattâ İngiliz Kitchere, bu sayıyı çok buluyor, Çanakkale'nin geçilmesi için bu sayının yarısının yeterli olacağını, kısa sürede İstanbul'a ulaşacaklarını düşünüyordu. Böylece, "kocamış Türk devleti, Gordion'un kördüğümü misâli, bıçakla kesilmiş gibi bölünüp dağılıverecekti."

Büyük küçük hepsinin iştahı kabarmış, birbirlerine İstanbul'da randevular veriyor, zafer sonrası lüks yerlerde buluşmayı ümit ediyorlardı. Ganimetten pay kapmaya hazırlanan biri, daha 1909'da Bizans İmparatoru kıyafetiyle fotoğraf çektirip etrafındakilere gösteriyor, "İstanbul'a vardığınızda beni orada bulacaksınız." diyordu.

Onlar böyle düşünedursun, sen hazırlanmakla meşguldün. Ezineli Yahya Çavuş'la karşılarına çıkmaya hazırlanıyordun. Losfaki, Çatalca, Vekestin, Dömeke savaşlarında dövüşmüştün. Makedonya'da, Yunanistan'da, Balkan Harbi'nde bulunmuştun. Çanakkale'de bulunmamak bir eksiklik olacaktı senin için. Hemen Seddülbahir Cephesi'nde, 26. Alay'da yerini aldın. Düşmanın karaya çıkmasına, kumsalda bir metre dahi ilerlemesine gönlün razı olmuyordu. "Bu böyle olmaz kumandanım. Düşman bu topraklara ayak basmamalıdır. Çıkartma yapacağı noktaya gidip onları durdurmayı vazife bilirim." demiştin alay kumandanına. Kumandan Binbaşı Kadri Bey, "Peki, arzu ettiğin gibi olsun; fakat yanına bir manga er al." demişti. Bu esnada, komutanla konuşmalarını dinleyen 63 er, ön cephede yer almak için atılmıştı meydana. Sen onlara nereli olduklarını sormuştun önce. Kimi "Konyalıyım.", kimi "Maraşlıyım." dedi. Oysa sen Çanakkaleli olanları arıyordun; onları seçecektin; ama Afyonlu Kara Mehmet, "Çavuşum, Müslümanlıkta hemşehrilik mi ileridir, yoksa kardeşlik mi, biz din kardeşiyiz, bizi kendinden ayırma!" sözleriyle bir hakikate tercüman olmuştu. O gün, iki takım inanmış yiğitle Kirte Körfezi'nde 3.000 kişilik düşmanı durdurmuş, "Buradan çıkartma yapmak imkânsız!" dedirtmiştin.

Çanakkale'de şenlik yapacaklarını düşünüyor, "Çanakkale Boğazı'nda ve Gelibolu Yarımadası'nda toplarımızın ve birliklerimizin şenliği başlayınca Türkler, çaldığımız havaya ayak uydurarak oynamak zorunda kalacaklar. Bu, Türkler için İstanbul'u savunmak üzere ricat havası olacak." diyorlardı. Seni unutmuşa benziyorlardı.

Senin, 6. Alay 2. Bölük Kumandanı Yüzbaşı Hasan Fehmi Bey olarak da anlatacakların vardı. Diyarbakırlıydın. Hücumun en şiddetli ânında iki yerinden yaralanmıştın. Askerlerin, seni emniyete almaya çalışıyorlardı. Ancak sen, "Çocuklar, benimle uğraşacak zaman değildir, düşmana yumruğu vuracak zamandır. Kuvvetli bir hücum yapın ki, bölüğümüzün muvaffakiyetini göreyim. Tâ ki gözüm açık gitmesin!" deyip hücuma teşvik için kalkmaya yeltenirken, kalbinden yediğin mermi, destanının son noktası olacaktı.

Âdeta 1453'ün intikamını almak istiyorlardı. O kadar ki, "Ümitlerimiz çok çok artmıştı. Kurtarılacak Kudüs mü, yoksa Konstantinopol mu? Ne farkı var?" diyorlardı. İstanbul'u aldıklarında Kudüs'ü almış kadar sevineceklerdi. Ama cephede karşılarına çıkacak olan 6. Alay'ın 6. Bölüğü'nü ve Mülâzım-ı Evveli Ulvi Bey'i hesaba katmamışlardı. Senin bir hücumda yaralanıp yere düştüğünü, bir top mermisinin ayağını alıp götürdüğünü anlatıyorlar. O gün seni görenlerden biri, doktorlar sadece bir deriyle vücuduna tutunan ayağını kesmek istediklerinde, "Aman ayağımı kesmeyin, sonra bölüğümün başına gidemem." dediğini anlatacaktı.

Böyle kahramanlıklar bir destanlarda bir de senin tarihinde vardır.

Seni hasta ve güçsüz görüyor, hafife alıyorlardı. Ancak görmedikleri bir şey vardı. Senin imanından gelen, "Ölürsem şehit, kalırsam gazi!" anlayışından haberleri yoktu. Senin komutanların için, "Bir hafta sonra İstanbul caddelerinden geçişimizi esirler safında seyredecekler." diyorlardı.

Seni kolay lokma sanıyorlardı. Cepheyi terk edeceğini, çoğunuzun esir olacağını düşünüyorlardı. Sonra, senin satın alınabileceğini zannettiklerinden, savaştan önce basın yoluyla her birinize 10 şiling verileceğini ve sizlere dokunulmayacağını duyuruyor, böylece cephede savaşacak Türk askerinin kalmayacağını inanıyorlardı. Oysa sen satılık değildin. Hiçbir zaman da olmamıştın. En fazlası ölümdü. Ancak sen onu da şerbet niyetine içerdin. Hele bu, kudsî bir gaye uğruna olursa... Geride kalanların da, tevekkülle "İnnalillah ve inna ileyhi raciun." derlerdi.

Zafer kazanmanın birinci şartı inanmaktı. Ancak İngiliz komutan Hamilton inanmıyordu, en azından şüpheleri vardı. Günlüğüne düştüğü, "Cephede bir harp günlüğü tutmalıyım. Buna ihtiyaç var. Gâlip gelene sorulmaz, fakat yenik düşen her şeyi cevaplandırmalıdır." notu, "yenilirsem" düşüncesiyle hareket ettiğini gösteriyordu. Diğer yandan, savaşın ilerleyen günlerinde, "Türkler gerçekten cesurlar ve görüldükleri yerlerde korku salıyorlar. Masal kitaplarında değil ama süngü takılmış parıltılar içinde bir uzun insan hattı, Allah Allah sesleriyle üzerimize koşuyor." sözleriyle, iman ve inançtan müteşekkil bir sette tosladıklarını, "Diğer zamanlarda 'Allah kısmet ettiyse' kayıtsızlığı içindeler." ifadeleriyle senin farklılığını dile getiriyorlardı.

Yorgundun, güçsüzdün. Ancak, vazifeni hakkıyla îfa etme konusunda mesuliyet hissiyle dopdoluydun. Ve sen Karargâh-ı Evvel Muhafız Piyade Bölüğü Kumandanı Mülâzım-ı Evvel Ruhi Bey olarak çıktın karşımıza bir de. İngiliz uçağını düşürmüştünüz. Pilotları atlayarak canlarını kurtarmıştı. Dalgalarla boğuşuyorlardı. Sizlerden -biraz önce öldürmeye çalıştığı kimselerden- yardım bekliyorlardı. Tam bu sırada komutanınız, "Bu iki adamı kurtarmaya kim gider?" diye sorunca, "Bir kumandan emir verdiğinde, süngü üzerine, top üzerine gidip ölmek vazifemdir." deyip atılmıştın ortaya. Sen merhametliydin ve düşmanından da esirgemiyordun bunu. "Düşmanım da olsalar, onları kurtarmak bana bir vicdanî vazife oldu." diyerek öne çıkmıştın. Sendeki bu vazife şuuru, düşmanlarının gözünden kaçmıyordu. "Hakikaten ben hayatımda bu derece cesur asker görmedim. Hücuma kalkıp ilerlemeye başladık mı üzerlerine yağdırdığımız mermi sağanağına aldırmadan soğukkanlılıkla ayağa kalkıyor, siperlerden fırlıyor ve başlıyorlar ateş etmeye... Bu askerler kendilerine verilen vazifeyi aynen yerine getirme hususunda pek mert hareket ediyorlar." sözleriyle hakikati teslim ediyordu Hamilton.

Bu destanın bir de "Sarı İbrahim'in oğlu Mehmet" sayfası vardı. Bir hücumda yaralanmış, bu hâlinle üç gün boyunca sürünerek mevziine yaklaşmaya çalışmıştın. Ancak bir de baktın ki, bir Avustralya kolu saldırı hazırlığında. İşte o zaman hayatını hiçe sayıp bağırarak uyarmıştın arkadaşlarını ve düşmanın püskürtülmesini sağlamıştın. Yüzbaşı Emin Ali Bey seni şöyle tanıtıyordu: "Semalardan tatlı bir hitap gibi gelen bir sesle düşmanı haber veren o meçhul askeri bulmak istedik. Gönderdiğimiz keşif kolu, 47. Alay Kumandanı Şehit Tevfik Bey'in boru neferi, Antalya'nın Kağnıcılar Köyü'nden Sarı İbrahim Oğlu Mehmet'i son nefeslerini verirken getirdiler. Bu kahraman çocuk, hayatının son deminde kendi için değil, siperdeki arkadaşları için unutulmaz büyük bir fedakârlık göstermiş, bize düşmanın baskınını bildirmişti. İşte Çanakkale muharebelerine hâkim olan sır burada, bu ölmeyen büyük ruhtadır."

Seni kolay lokma sanıyorlardı. Hemen yutuvereceklerdi. Ama sen kolay lokma olmadığını ziyadesiyle ispat ettin. Her birinizin yaşadığı ayrı bir destandı aslında. Hepinizin hikâyesi anlatılmaya, bilinmeye lâyıktı. Bir Çanakkale kahramanının, "İşte bey! Çanakkale baştanbaşa bir tarih, hattâ bir destandır! Temenni ederiz ki, memleketimizin mütefekkirleri, içtimaiyyunu (sosyal bilimcileri) bizdeki bu seciyeyi, bu levhaları parlatsın." sözleri her birinizin hâtıralarının ele alınmasının lüzumuna işaret etmektedir.

Mehmet SUCU

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Çanakkaleden Kahramanlık Portreleri
« Posted on: 24 Nisan 2024, 20:11:59 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Çanakkaleden Kahramanlık Portreleri rüya tabiri,Çanakkaleden Kahramanlık Portreleri mekke canlı, Çanakkaleden Kahramanlık Portreleri kabe canlı yayın, Çanakkaleden Kahramanlık Portreleri Üç boyutlu kuran oku Çanakkaleden Kahramanlık Portreleri kuran ı kerim, Çanakkaleden Kahramanlık Portreleri peygamber kıssaları,Çanakkaleden Kahramanlık Portreleri ilitam ders soruları, Çanakkaleden Kahramanlık Portreleri önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes