> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Tarih > Osmanlı’nın çok amaçlı yapısı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Osmanlı’nın çok amaçlı yapısı  (Okunma Sayısı 1059 defa)
28 Haziran 2012, 17:17:11
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 28 Haziran 2012, 17:17:11 »



Osmanlı’nın çok amaçlı yapısı
Önder KAYA • 63. Sayı / TARİH


Yedikule Hisarı, İstanbul’da bir semte adını veren tarihi yapılarından biri. Hisar, adını sahip olduğu yedi adet kuleden alıyor. Esasen hisarın bulunduğu alan Bizans İmparatorluğu zamanında İstanbul’u savunmak amacıyla oluşturulan savunma ağının bir parçasıydı. Bugünkü Yedikule Hisarı’nın bir parçası konumundaki dört kule, Bizans devrinden kalma. Fatih bu dört kuleye 1457-1458 yıllarında, iç kesimde üç kule daha ilave ederek bugünkü hisarın temellerini atmıştı ve Yedikule’yi, hem hazinenin hem de bazı mahkûmların muhafazası için yaptırtmıştı. Nitekim hisardan içeri girdiğinizde sağ tarafta (Topkapı cihetine bakan kısımda) bulunan kulenin adı “Hazine Kulesi”dir. Sol tarafa (Marmara Denizi tarafı) düşen kule ise yabancı esirlerin tutulduğu “Kitabeler Kulesi” olarak bilinir. Kulenin bu şekilde adlandırılma nedeni muhtelif yerlerinde yabancı esir ya da rehin tutulan elçilerin duvarlara kazıdıkları yazı ve şekillerin varlığıdır. Burada tutulan Batılı tutsakların bir kısmı esir muamelesi görürken, bir kısmı da rehin muamelesi görmüş ve çok daha iyi şartlarda yaşamışlardı. Bilindiği üzere Osmanlı Devleti savaşa girdiği ülkenin İstanbul’daki elçisini savaş bitene kadar zorunlu olarak Yedikule’de ikamet ettiriyordu. Nitekim 18. yüzyıl sonlarında Osmanlı Devleti’nin mücadele halinde olduğu iki ülkenin büyükelçisi konumundaki Rus elçisi Oberskov ve Fransız elçisi Ruffin, bir müddet burada tutulmuşlardı.

Müslüman tutuklular ise kapı girişinin tam karşısına denk düşen “Altın Kapı”nın sağ ve sol tarafında bulunan pilonlarda tutulurlardı. Pilon, anıtsal bir kapının sağ ve sol tarafına inşa olunan büyük kulelerdir. Marmara Denizi tarafında yer alan pilonda ayrıca çeşitli seyahatnamelere de konu olan “Kanlı kuyu” bulunuyordu. Bugün de görebileceğiniz bu kuyu, yabancı seyyahların hayal gücüne malzeme teşkil etmişti. Güya bu kulede gerçekleştirilen idamlar, kuyu başında infaz edilir ve kesilen kelleler ile beden, bu kuyudan Marmara’ya atılırdı. Aslı astarı olmayan söz konusu hikâyeyi bir yana bırakalım. Lakin bu ve sağındaki pilon, başta Sultan Genç Osman olmak üzere pek çok Osmanlı devlet adamının son nefeslerini verdikleri yer olacaktır. Bunlar arasında diğer akla gelenler Fatih’in sadrazamı olan Mahmud Paşa, Genç Osman’ın ölümünde başrol oynayan ve sonrasında tutuklanarak aynı yerde can veren sadrazam Kara Davut Paşa, Köprülü Mehmed Paşa’nın rakibi Deli Hüseyin Paşa’ydı. Fatih’in ilk sadrazamı olan ve fetih sonrasında siyaset olunarak ortadan kaldırılan Çandarlı Halil Paşa da bir rivayete göre Edirne, bir diğer rivayete göre ise bu mevkide önce hapsedilmiş, sonrasında boğdurulmuştu. Ancak Çandarlı boğdurulurken henüz Yedikule hisarı yapılmadığına göre, bu iş için mekân olarak pilonlar seçilmiş olmalı.

Seyahatnamelerde Yedikule
Hisar adından seyahatnamelerde de sıklıkla bahsettiriyor. Hatta denebilir ki İstanbul’u ziyaret edip de Yedikule’ye bir vesile ile değinmeyen seyyah yok gibidir. Bunlardan biri olan ve 1578-1581’de İstanbul’da bulunan Alman Salamon Schweigger, Yedikule’nin bu dönemdeki en önemli misafirinin Tunus beyi Mulay Muhammed olduğunu zikreder. Kendisi, 1574’te Tunus’un Osmanlı hâkimiyetine girmesi sırasında esir alınarak İstanbul’a getirilmiş ve Yedikule’ye hapsedilmişti. Her şeye rağmen buradaki yaşam şartlarının sâbık Tunus Sultanı açısından çok da kötü olmadığını söyleyebiliriz. Zira Schweigger, Sultan’ın kale içinde serbestçe dolaşabildiğini, ancak hisar dışına çıkmasına izin verilmediğini bildirir.

Yedikule’deki hapis şartları IV. Mehmed (1648-1687) zamanına gelindiğinde biraz daha hafifliyordu. Belki de koşullar bazı özel tutuklular için ve bazı özel durumlara mahsus olarak hafifletilmişti. Zira bu devirde İstanbul’da bulunan Josephus Grelot’un seyahatnamesinde, bir elçinin ya da İstanbul’daki seçkin bir kişinin kefil olması karşılığında, hatırlı mahkûmların sur çevresinde gezinmesine, hatta birkaç günlüğüne şehrin dışına çıkmasına dahi izin verildiği kayıtlıydı. Yine onun nakline göre Hıristiyan esirlerin Yedikule içinde şapele dönüştürülen küçük bir alanda, dinî ayinlerini yapmalarına da müsaade edilmekteydi. Bu şapel, muhtemelen genellikle yabancı elçilerin hapsedildiği Kitabeler Kulesi’nde olsa gerek.

Hisar 18. yüzyıl başlarında yeniden önemli gelişmelerin gündemine oturuyordu. 1703’te meydana gelen Edirne Vak’ası sonrasında, Sultan II. Mustafa’nın üzerindeki nüfuzunu kullanarak bir takım yolsuzluklara imza atan Şeyhülislam Feyzullah Efendi canını, sultan II. Mustafa da tahtını kaybedecekti. Feyzullah Efendi’nin oğulları da Yedikule’ye getirilerek hapsedildi. En büyük oğlu Fethullah Efendi, buraya hapsedildikten sonra, alınan emir doğrultusunda hisar içinde bulunan bir erik ağacının altında başı kesilmek suretiyle idam edilmişti. Feyzullah Efendi’nin diğer çocukları ise Magosa’ya sürülecekti.

1711’deki Prut Savaşı öncesinde Rus çarı I. Petro ile yazışan Boğdan beyi Mihail de, İstanbul’a getirilerek Yedikule’ye hapsedilmişti. Ancak bu gelişmelerden ibret almayan Eflak Beyi Konstantin, kendi adına para bastırıp bazı Batılı devletlerle ittifak teşebbüslerinde bulununca, iki yüz kadar adamı ve çoluk çocuğu ile Yedikule’ye hapsedilmişti. Bu denli kalabalık bir grubun hisarın içinde hapsedilmesi, Yedikule’nin barındırabileceği tutuklu kapasitesi hakkında da bize fikir verebilir. İki ay kadar burada kalan Konstantin, bir Divân toplantısı sonrasında Yalı köşkü önünde başı vurulmak suretiyle idam edildi.

1715 Osmanlı-Venedik savaşı sırasında da muharebe çıktığında Venedik topraklarında bulunan Bosnalı Osmanlı vatandaşları dönene kadar Venedik elçisi Seddülbahir’de tutulurken, adamları Yedikule’ye hapsedilmişti.

Edmondo de Amicis 1874’deki İstanbul seyahati sırasında hisarı “Bastille Fransa için, Londra Kulesi İngiltere için neyse, Yedikule de Türkler için odur” ifadesi ile okuyucularına tanıtır. Yine onun ifadelerinden hisarın içinin biraz bakımsız olduğunu ve bunun sonucunda servi ve çınar kümelerinin boy attığını öğreniriz. Bu ağaçların arasında ise Fatih mescidinin minaresi, kale muhafızlarının kaldıkları barakalar ve Deli Hüseyin Paşa’nın mezarı bulunmaktaydı.

Başka seyyahların da bahsettiği üzere hisar içinde dikkatleri çeken bir diğer unsur da Deli Hüseyin Paşa’nın giriş kapısının tam karşısına denk düşen ve Altın kapı yakınında bulunan mezarıydı. Hüseyin Paşa, Sultan IV. Murad zamanında sivrilmiş, Mısır, Bosna ve Bağdat gibi önemli merkezlerde valilik yapmış ve çok kısa süreli olarak da sadarete getirilmiş başarılı bir devlet adamıydı. En büyük talihsizliği ise IV. Mehmed devrinde iktidarın iplerini eline alan Köprülü Mehmed Paşa tarafından politik hasım kabul edilmesiydi. Bu durumun etkisiyle Rumeli Beylerbeyliği vazifesindeyken sadrazam tarafından bir takım yolsuzluklar yaptığı gerekçesiyle İstanbul’a çağrılarak sorgulanacak ve akabinde de Yedikule Hisarı’na götürülerek idam olunacaktı. Mezarından bugüne iz kalmamıştır.

Amicis, okurlarına aslı astarı olmayan ancak Batı’da oldukça rağbet gören bir takım bilgileri vermeyi de ihmal etmiyor. Mesela bunlardan birine göre, güya Osmanlı Devleti’nde ulemanın kanının toprağa dökülmesi caiz olmadığından, bu kişiler büyük bir havana konuluyor ve kemikleri kırılıncaya kadar dövülüyorlarmış ki, söz konusu havanı hisardaki kulelerden birinde görmek mümkünmüş.

Hisarın bir diğer fonksiyonu da yazının başında belirttiğim üzere hazine muhafazası için kullanılmasıydı. Fatih zamanından itibaren, bu fonksiyonunu ifâ etmişti. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Savaşı’ndan sonra İran seferinden beraberinde getirmiş olduğu hazineyi burada muhafaza ettiği biliniyor. Ancak bu hazine, önce Kanuni devrinde, akabinde de II. Selim’in devr-i saltanatında büyük ölçüde harcanmıştı. 3. Murad zamanında ise Yedikule’deki mahkûmların ve hazinenin muhafazasından 250 asker sorumluydu. Hisarda bulunan kulelerden birinde külçe altınlar ve para, birinde silah, zırhlar, mücevherlerle süslü eyer ve koşumlar, bir diğerinde de resmî evrakların bulunduğunu biliyoruz. Bu dönemden itibaren hisardaki hazine, Topkapı sarayına taşınmaya başlanacaktı.

19. yüzyılda Yedikule Hisarı
Yedikule Hisarı’nın içinde 20. yüzyıla kadar son derece canlı bir yaşam vardı. Fatih Sultan Mehmed hisarı inşa ettirdikten sonra burayı hazine muhafazası ve bazı durumlarda da hapishane olarak kullanmıştı. Bunun sonucunda ister istemez Yedikule surları içinde muhafızların ikameti amacıyla bir mahallenin temelleri atılacaktı. Hisarın giriş kapısının tam karşısına denk düzen Altın Kapı’nın yamacına Hisar Ağa’sının ikameti için bir konut yapılırken, muhafızlar için de bir takım yapılar inşa olunmuştu. Bu yapı faaliyetlerinin merkezinde ise, hisarı yaptıran padişahın adını taşıyan Fatih mescidi bulunmaktaydı.

Mescidin kalıntılarına bugün de tesadüf etmek mümkün. Daha doğrusu mescidin sadece minare temeli ve gövdesi ile buna bitişik bir durumdaki kitabesiz çeşmesini görebilirsiniz. Bu bakıyeler de 1945-46 yıllarında Eski Eserleri Koruma Encümeni tarafından bir dereceye kadar kurtarılabilmişti. Mescid, Ayasofya vakfına bağlı olarak inşa olunmuştu ve İzzet Kumbaracılar’ın verdiği bilgiye göre de inşa tarihi 1453’tü. Mescidde bir imam, bir sermahfil, üç devirhan, bir müezzin, bir kayyum ve bir ferraşın görevli olduğu da yine aynı araştırmacı tarafından zikrediliyor. Yapım tarihi göz önüne alındığında İstanbul’un en eski yapılarından olan bu mescid, 19. yüzyıl sonlarında önce fişek imalethanesi ve eşya deposu olarak kullanılmış, sonrasında ise Tophane-i Amire idaresi tarafından yıktırılmıştı. Eski gravürlerden anlaşıldığı kadarıyla yapı, esas binadan daha geniş bir son cemaat yerine sahip olup, ahşap çatılı bir mabeddi.

Zaman için...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Osmanlı’nın çok amaçlı yapısı
« Posted on: 23 Nisan 2024, 23:01:22 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Osmanlı’nın çok amaçlı yapısı rüya tabiri,Osmanlı’nın çok amaçlı yapısı mekke canlı, Osmanlı’nın çok amaçlı yapısı kabe canlı yayın, Osmanlı’nın çok amaçlı yapısı Üç boyutlu kuran oku Osmanlı’nın çok amaçlı yapısı kuran ı kerim, Osmanlı’nın çok amaçlı yapısı peygamber kıssaları,Osmanlı’nın çok amaçlı yapısı ilitam ders soruları, Osmanlı’nın çok amaçlı yapısıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes