> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Tarih > Mütareke döneminde bir düello teşebbüsü
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mütareke döneminde bir düello teşebbüsü  (Okunma Sayısı 805 defa)
07 Temmuz 2012, 17:39:59
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 07 Temmuz 2012, 17:39:59 »



Mütareke döneminde bir düello teşebbüsü
Ali Şükrü ÇORUK • 59. Sayı / TARİH


“Batı’da Düello Doğu’da Pusu Geleneği” mi var?
Günlük hayatta siyasetten gazetecilik tartışmalarına, spor müsabakalarından yarışmalara kadar geniş bir alanda kullanılan düello kelimesi, yüzyıllar boyunca Batı’da uygulanan ve sonu çoğunlukla ölümle biten, şan ve şeref amaçlı bir dövüş geleneğini işaret eder. Onurunun yine kendi sınıfından birisi tarafından kırıldığını düşünen soylu ve aristokrat kişi, uğradığı hakareti telaŞ etmek ve şereŞne şeref katmak için hasmını düelloya davet eder. Bu davet muhatap tarafından da kabul edilir. Öncelikle şahitler tayin edilir, silah seçimi yapılır, düellonun yaralamayla mı yoksa ölümle mi biteceği hususunda karara varılır. Taraşar maiyeti ile birlikte, kararlaştırılan şafak vakti şehir dışında ormanlık bir alanda buluşurlar. Hazırlıklar yapılır. Silah olarak tabanca seçilmişse şahitler huzurunda doldurulur. Düello edecek kişiler arasındaki mesafe belirlenir. Herkes pür dikkat sonucu merak etmektedir. Sonunda silahlar ateşlenir. Taraşardan birisi ölür veya yaralanır. Bazen iki tarafın birden can verdiği olur. Bu müsabaka aynı zamanda ilahi adaletin tecellisi olarak görülür. Düelloyu kazanan kişinin haklılığının böylelikle tescil edildiğine inanılır.

Yukarıda ana hatlarını verdiğimiz düello geleneğinin, günümüzde popüler nitelikli tartışmalarda Batı kültürünü ön plana çıkaran bir değer olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Batı kültürünün Doğu kültürü karşısındaki üstünlüğünü savunanlar ve bunu veciz bir sözle tespit etmek gayretinde olanlar, Türk fiasınının önemli kalemlerinden Çetin Altan tarafından dile getirilen, “Batı’da düello, Doğu’da pusu geleneği vardır” sözüne sıkça başvururlar. Buna göre Batılılar kendi aralarındaki anlaşmazlıkları, şeref meselelerini eşit şartlar altında, yüz yüze gerçekleştirdikleri bir mücadele ile neticeye kavuştururlar. Doğu’da ise tam tersine hasmına ve rakibine pusu kurma, onu hileli yollardan alt etme tavrı söz konusudur. Kısacası Batı adil, Doğu düzenbazdır vs.

Öncelikle ifade edelim ki; bu söz, Batı’nın Doğu karşısında her bakımdan üstünlüğünü savunan ve Doğu’yu Batı tarafından terbiyeye muhtaç bir coğrafya olarak gören oryantalist söylemin günümüzdeki yansımasını göstermesi bakımından ilginç bir örnek teşkil ediyor. Ayrıca geleneksel oryantalist söylemin önce yargıyı oluşturup sonradan o yargıyı destekleyici unsurları bulma mantığına delil olan bu sözün bir Batılı tarafından değil de, Batı’nın Doğu olarak nitelendirdiği bir coğrafyanın aydını tarafından dile getirilmesi, üzerinde durulmaya değer bir konudur. Batı’da bu görüşü karşılayacak bir düşünce yoksa oryantalizm literatürüne Türkiye’den “sağlam” bir katkıda bulunulduğunu düşünebiliriz.

Aydınlarımızın kendi toplumlarında gördükleri aksaklıkları eleştirmesi, çözüm yolları göstermesi tabii ki hakları, hatta görevleri. Ancak bunu yaparken öncelikle ait oldukları toplumu tarihini, kültürünü iyi tanımalı, dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmeli, yaşanan sıkıntılar için sunacağı çözüm önerileri gerçekçi ve toplumun, insanlığın yararına olmalıdır. Bu çerçevede düello gibi geçmişte uygulanmakla beraber 19. yüzyıldan sonra yasaklanmaya başlanmış bir gelenekten hareketle, Batı’nın Doğu üzerinde üstünlüğünü ispat etmeye çalışmanın ikna edici tarafının zayıf olduğunu düşünüyoruz.

Abdülmecit’ten Mehmet Ali Paşa’ya düello teklifi

Batılılaşma tarihimiz aynı zamanda “Batı’nın ilmi mi yoksa yaşantısı mı alınmalı” tartışmalarının tarihidir. Bu konu üzerindeki tartışmalar günümüzde de devam ediyor. Tanzimat döneminde tercihini “yaşantı” yönünde aşırı derecede kullananlar “Alafranga” olarak nitelenmiş ve eleştirilmiştir. Başta da belirttiğimiz gibi Batı kültürüne ait bir gelenek olmasından dolayı Türkiye için düello söz konusu değildir. Bununla beraber Tanzimat sonrasında bir kısım aydınımızın ve devlet adamımızın Batılılaşma adına, Avrupa adab-ı muaşeretinin bir parçası olan düello geleneğine sempatiyle yaklaştığını, hatta bu davranış tarzını Türkiye’ye yerleştirme çabası içinde olduklarını görüyoruz. Bu konuda vereceğimiz ilk örnek, Tanzimat ve Islahat fermanlarını ilan eden, sosyal hayatta Batılılaşma çabalarına hız kazandıran, hatta bu alanda bizzat örnek olan Padişah Abdülmecit’e ait.

Devrin şahidi Cevdet Paşa’nın anlattıklarına göre, hanedan kadınlarının aşırı harcamaları ve Beyoğlu sarraşarına epeyce borçlanmaları Osmanlı Devleti’ni ve bizzat Padişah Abdülmecit’i hayli sıkıntıya sokmuştu. Bu olay karşısında haysiyetinin zedelendiğini düşünen padişaha göre bu durumun asıl suçlusu, kadınların harcamalarına engel olamayan damat paşalardır. Özellikle Kaptan-ı Derya Mehmet Ali Paşa, karıştığı başka olayların da tesiriyle padişahın hedeŞndeki isimdir. Kızgınlığının sevkiyle 27 Ağustos 1858 tarihinde ansızın Babıali’ye gelir ve Damat Mehmet Ali Paşa’yı “Hain herif, sen din ve devlete ve padişahına hainsin. Hem katilsin. Avrupa’da düello derler bir âdet var. Ben de seninle birer tabanca alıp karşı karşıya çıkalım. Birbirimize tabanca atalım!” sözleriyle düello davetinde bulunur. Şüphesiz bir kızgınlık anında söylenmiş olan bu sözlerin arkası gelmez, yani düello gerçekleşmez. Neticede padişah, Damat Mehmet Ali Paşa’yı görevinden azlederek gayzını bir nebze “teskin” eder. (Tezakir 13-20, Yay. Cavid Baysun, s. 54-59.) Ancak burada önemli olan, düellonun gerçekleşmesinden ziyade devrin padişahının “medeni” olmanın bir parçası saydığı bu “Frenk adetini” olumlayan tavrıdır. Abdülmecit’in hayatını bir bütün olarak değerlendirdiğimizde bu tavrı ile ilgili pek çok örnek göstermek mümkün. Nitekim Abdülmecit, sosyal yaşantı yönüyle Batılı hayatın Türkiye’ye yerleşmesinde cesur ve radikal adımlar atan bir padişah olarak anılacaktır.

Türkiye’den düello örnekleri
Türkiye’de bilinen düello teşebbüsleri II. Meşrutiyet sonrasına rastlıyor. Bu durumu II. Meşrutiyet ile birlikte artan Batılılaşma çabalarının bir sonucu olarak da görmek mümkün. II. Meşrutiyet döneminde İttihatçıların baskısından dolayı yurt dışına kaçan Rıza Nur ile yine muhalişerden Şerif Paşa arasında Paris’te geçen düello meselesi bizdeki ilk düello teşebbüslerden birisi. Milli Mücadele’de TBMM’deki kanun görüşmeleri sırasında Bursa Milletvekili Emin (Erkul) Bey’in, kendisine muhalif vekiller tarafından tartaklanması, bunun üzerine Emin Bey tarafından Meclis’e düellonun serbest bırakılması hakkında kanun tekliŞ verilmesi ve bu tekliŞn reddedilmesi ise meselenin Meclis boyutunu göstermesi bakımından ilginçtir (Soner Yalçın, Hürriyet, 6 Mayıs 2007). İlginç örneklerden bir diğeri de Osmanlı’nın son döneminde Washington Büyükelçisi olarak görev yapan ve Milli Mücadele sırasında Anadolu’ya geçerek Mustafa Kemal’in en yakın çalışma arkadaşlarından birisi olan Ahmet (Alfred) Rüstem Bey’in Mustafa Kemal’i düelloya davet etmesidir. Çankaya Köşkü’ndeki bir yemek sırasında sigara içen Ahmet (Alfred) Rüstem Bey’e Mustafa Kemal tarafından “yemek bitince sigaranızı içersiniz” şeklinde bir uyarı yapılır. Bu uyarıdan incinen Ahmet (Alfred) Rüstem Bey sofradan kalkarak yan odaya gider ve Mustafa Kemal’i düelloya davet eder. Paşa, Ahmet Rüstem Bey’in bu davranışını “Frengiyane” bulur ve meselenin üzerinde durmaz. Daha sonra ortam yumuşatılır (Avni Özgürel, Radikal, 9 Aralık 2001).

Bu örneklerden ayrı olarak Meşrutiyet ve Mütareke döneminde yaşanmış iki düello hadisesini ise Yakup Kadri’den öğreniyoruz. Yahya Kemal’den naklen Yakup Kadri’nin hatıralarından (Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, II. Baskı, 1990) öğrendiğimiz kadarıyla İstanbul’un nüfuzlu ailelerine mensup İttihat ve Terakki muhaliŞ Kıbrıslı Şevket Bey ile Prens Mustafa Fazıl Bey (muhtemelen meşhur Mısırlı Mustafa Fazıl Paşa ailesinden) aralarındaki problemi halletmek için düello yapmaya karar vermişler. Ancak düello Türkiye’de yasak olduğundan dolayı bu iş için Romanya’ya gitmek zorunda kalmışlar. Yakup Kadri meselenin Romanya faslı hakkında bilgi vermediği için bu düellonun gerçekleşip gerçekleşmediğini bilmiyoruz. Fakat taraşarın Romanya’ya gitmeyi göze almaları işi ne kadar ciddiye aldıklarını gösteriyor.

Türkiye’deki düello teşebbüslerinin aktörleri arasında devrin kalem erbabı yazar ve gazetecilerinin de ayrı bir yeri var. 19. yüzyılda Rus edebiyatının iki önemli ismi Puşkin ve Lermantov’un düello sonucunda öldükleri göz önüne alınırsa, yazarlarımızın Batılı meslektaşlarının düello konusundaki duyarlılıklarını ülkemize taşıma gayreti içinde olduklarını düşünebiliriz. Nitekim Yakup Kadri’nin anılarında yer alan ikinci düello hadisesinin başkahramanı, gençlik döneminde uzun süre Paris’te kalmış olan Yahya Kemal’dir. Yaban yazarının anlattığına göre Yahya Kemal, Mütareke döneminde detayları bilinmeyen bir meseleden dolayı Yakup Kadri ve Falih Rıfkı’yı düelloya davet etmiştir. Aslında bu düello hadisesine kadar her üçünün de aralarında sıkı dostluklar söz konusudur.

Yakup Kadri’ye düello mektubunu getiren kişi ise, o zaman üniversite talebesi olan Yahya Kemal’in öğrencisi Ahmet Hamdi Tanpınar’dır. Yahya Kemal, uzun yıllar Fransa’da kalmanın verdiği bir gençlik heyecanı ile Yakup Kadri’ye gönderdiği düello mektubunda “şahitlerinizi gönderin, silahlarınızı tayin edin” demektedir. Tabii bu davet büyük ihtimalle aralarındaki meselenin önemsizliğinden ve Yahya Kemal’in fazla alınganlık göstermesinden dolayı her iki yazar tarafından da dikkate alınmaz. Böylelikle düello gerçekleşmez ve Yakup Kadri aralarındaki dostluğu hatırlatan bir mektup yazarak Yahya Kemal’in gönlünü almaya çalışır.

Yine mütareke döneminde İleri gazetesi sahibi ve başyazarı Celâl Nuri Bey ile Peyam-Sabah başyazarı Ali Kemal arasında gazete sayfalarında cereyan eden “söz düellosu” Ali Kemal yandaşlarının Celal Nuri Bey’i düelloya davetler...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mütareke döneminde bir düello teşebbüsü
« Posted on: 28 Mart 2024, 20:21:53 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mütareke döneminde bir düello teşebbüsü rüya tabiri,Mütareke döneminde bir düello teşebbüsü mekke canlı, Mütareke döneminde bir düello teşebbüsü kabe canlı yayın, Mütareke döneminde bir düello teşebbüsü Üç boyutlu kuran oku Mütareke döneminde bir düello teşebbüsü kuran ı kerim, Mütareke döneminde bir düello teşebbüsü peygamber kıssaları,Mütareke döneminde bir düello teşebbüsü ilitam ders soruları, Mütareke döneminde bir düello teşebbüsüönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes