> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Tarih > 170 Yıllık Gravürdeki Sır
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: 170 Yıllık Gravürdeki Sır  (Okunma Sayısı 969 defa)
23 Haziran 2012, 16:26:23
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 23 Haziran 2012, 16:26:23 »



170 Yıllık Gravürdeki Sır
Sinan CECO • 67. Sayı / TARİH


Thomas Allom’un, 1840 yılında Paris’te yayınlanan L’empire Ottoman Illustre: Constantinople Ancienne et Moderne isimli kitabında yer alan bu gravür, Sultan Ahmed Camii’ni konu edinen gravürler arasında değerlendiriliyor. Ancak söz konusu gravürün en önemli özelliği, sürekli vurgu yapılan mekân değil, mekânın ev sahipliği yaptığı çok önemli bir hadise. Maalesef gravürün yansıttığı bu hadise araştırmacıların dikkatine mazhar olamadı. Bu nedenledir ki Thomas Allom’un bu çizimi, anlatılmak istenen hikâye ile değil görsel yönüyle ön plana çıktı.

Eserin sahibi
Öncelikle Thomas Allom’dan bahsetmek gerekiyor. İngiliz bir mimar ve ressam olan Allom, Royal Academy’de aldığı eğitimin ardından birçok projede yer aldı ve bu vesileyle de 19. yüzyılın en önemli ressamlarından biri oldu. 1834-37 yılları arasında gerçekleştirdiği Doğu gezisi kapsamında 1834 yılında İstanbul’u ziyaret eden Thomas Allom, burada İngiliz Sefiri Lord Strangford’un himayesine girdi. Bu sırada İstanbul’da bulunan İngiliz araştırmacı Robert Walsh ile beraber çalışma fırsatı buldu. Walsh’ın çalışmalarını, yaptığı çizimlerle destekleyen Allom, Robert Walsh ile beraber ortaya koyduğu Constantinople and the Scenery of the Seven Churches isimli kitabı 1839 yılında Londra’da yayımladı. Bu çalışmanın dışında Allom, 1840 yılında Paris’te L’empire Ottoman Illustre: Constantinople Ancienne et Moderne isimli bir kitap da yayımladı. Bu kitapta Allom, İstanbul ile ilgili bilgilere ve gravürlere daha fazla yer vermiştir. Makalemize konu olan gravür bu gravürlerden biri.

II. Mahmut kararları
Söz konusu gravür, birçok yayında defalarca kullanılmış olmasına rağmen, gravürün konu edindiği sahne bilinmediğinden gravür, daima yakıştırma bilgilerle açıklanmaya çalışıldı. Oysa bu gravürde anlatılmak istenen hadise, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılışıydı.

Osmanlı İmparatorluğu’nun başarılarında önemli roller üstlendikten sonra, zamanla kapıldıkları rehavetle düzeni bozulan ve bu vesileyle de devletin ve milletin başına musallat olmuş usandırıcı bir bela haline gelen yeniçeriler, yenilik karşıtı olma düşüncelerini, birçok padişahı tahttan indirerek ve bazılarını da katlederek başıbozuk bir tavır ile pekiştirmişler, halka da bir o kadar eziyet çektirmişlerdi.

1807 yılında, yenilikçili yönüyle tanınan Sultan III. Selim’i de bu yüzden tahttan indirmişler ve yerine IV. Mustafa’yı geçirmişlerdir. 28 Temmuz 1808’de de III. Selim ve Nizam-ı Cedid taraftarı Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa, III. Selim’i esaretten kurtarıp, tahta yeniden çıkarmak için harekete geçmiş, fakat Alemdar’ın bu gayreti sonuç vermemiş, III. Selim şehid edilmiştir. Bu karmaşada Şehzade Mahmud son anda kurtarılmış ve Alemdar Mustafa Paşa tarafından tahta çıkarılmıştır. Lakin sonraki yıllarda da sürekli karşı durduğu yeniçeriler, Alemdar Mustafa’nın da katline vesile olacaktır. Böyle bir kargaşanın ortasında tahta çıkan ve III. Selim’in gözlerinin önünde parçalanışına tanık olan Sultan II. Mahmud, devletin bu çürümüş çarklarını değiştirmeye karar vermiş ve ilk iş olarak devletin idare merkezini Beşiktaş’a taşımıştır.

Bozulmuş nizamı yeniden tesis etmek isteyen Sultan II. Mahmud, saltanatının uzunca bir bölümünü yeniçeri belasıyla uğraşarak geçirmiştir. Bu düzeni yeniden sağlayabilmek için de şiddeti ve korkuyu, kendinden önceki padişahlardan daha fazla kullanmaktan çekinmemiştir. II. Mahmud, yeniçerilerin, amcazadesi III. Selim’i tahttan indirip yerine getirdikleri, ağabeyi IV. Mustafa’nın (ki III. Selim’in ve II. Mahmud’un idam emrini de o vermiştir) hareminden 200 civarında kadını, erkek çocuk doğurabilme ihtimaline karşı (yeniçerilerin kendisine karşı kullanabilecekleri bir şehzadeye karşı) Boğaz’a attırmıştır. II. Mahmud’un sert tedbirlerine ve cezalarına verilebilecek misallerin sayısı pek fazla. Ancak II. Mahmud’un bu sert mizacı ve kararlılığı, insanların zihinlerinde, yeniçeri belasını da aynı akıbetin beklediği düşüncesinin belirmesine neden oluyordu. Fakat yeniçeriler, yenilmezliklerinden son derece emin hareket ediyor ve küstahlıkta da sınır tanımıyorlardı.

Yeniçeriler, şehirdeki herkese korku salmayı da meziyet haline getirmiş ve bu anlamda gözdağı vermekten de kaçınmamışlardır. Çoğu kez “bu şehri yakarız” şeklindeki tehditlerle İstanbul halkını sindirmeye çalışan yeniçeriler, zaman zaman kente tarifsiz zararlar veren yangınlar da çıkarmıştır. Bugünkü Bayezid Yangın Kulesi olarak bilinen yapıdan önce II. Mahmud, ahşap bir yangın kulesi inşa ettirmişti. Ancak bu kule daha kullanılamadan yeniçerilerin suikastına kurban gitmiş ve yakılmıştır. Tüm bu tehditlere karşı Sultan II. Mahmud, planı için sessizce hazırlık yapıyor, bu haliyle birçok kişi tarafından, sessizce ve derinden çalışan bir köstebeğe benzetiliyordu. II. Mahmud’un böyle tedbirli davranmasının nedeni amcazadesi III. Selim’in tasarladığı yenilik hareketlerini hayata geçiremeden katledilmiş olmasıdır.

1821’deki Yunan isyanı, her ne kadar büyük hesaplaşmayı geciktirmişse de yeniçerilerin bu isyanda düşman karşısında ne kadar pasif kaldığını herkes görmüş ve artık eşkıyalıktan başka bir meziyeti olmayan bu güruhun ortadan kaldırılması gerektiğini düşünür olmuştu. Bu yüzden II. Mahmud, hazırlıklarına hızla devam etmiş ve yaptığı atamalarla, dengeleri kendi lehine değiştirmeyi hedeflemiştir.

1826 yılında ise Sultan II. Mahmud, planının diğer aşamalarına geçti ve orduyu modernize etmeye başladı.

Yeniçeri Ocağı son bulurken
Sultan II. Mahmud, 29 Mayıs 1826’da Eşkinci Ocağı adında, çağdaş usullerle eğitilecek olan yeni bir askeri teşkilat kurdu. II. Mahmud, tıpkı III. Selim’in Sekban-ı Cedid uygulamasındaki gibi, yeniçerilerin, bu yeni orduya da tepki göstereceğini biliyordu fakat tahta çıktığı ilk günden itibaren tasarladıklarını hayata geçirme vakti gelmişti.

11 Haziran’da, yeniçeri kışlalarının bulunduğu Yeni Odalar semtindeki talim alanı olan Et Meydanı’nda, II. Mahmud’un modern ordusu Avrupa tarzında talim gerçekleştirdi. 15 Haziran 1826 Perşembe gecesi de yeniçeriler isyanı resmen başlattı. Bu olayın görgü tanıklarından Şirvanlı Fatih Efendi, Gülzâr-ı Fütûhât isimli eserinde, o gece güneş doğana kadar iki bin yeniçerinin Et Meydanı’nda toplandığını belirtir.

Bu sırada Sultan, Beşiktaş Sarayı’ndaydı. Yıllardır yapılan hazırlıkların devreye sokulma vakti gelmişti ve II. Mahmud, Beşiktaş’tan kayıkla gelerek, Top Kapusu sahil kapısından saraya girdi. Ardından Hırka-i Saadet Dairesi’nden Hz. Peygamber’in sancağını çıkardı. (Bu sancak savaş zamanları çıkarılır ve Babü’s Saade önüne konurdu. Ayrıca bu sancağın bütün Müslümanların düşmana karşı birleşmesi gerektiği anlamını taşıyan simgesel bir anlamı da vardı ve bu sefer düşman yeniçerilerdi.) II. Mahmud, Hz. Peygamber’in sancağını sadrazam ile şeyhülislama verdi ve daha önceden kararlaştırıldığı üzere, mukaddes sancak Sultan Ahmed Camii’nin minberine dikildi. Şehirdeki bütün vaizlere de, Müslümanları halifeyi korumak için Sultan Ahmed Camii’ne çağırmaları yönünde mesajlar gönderildi. Bu vesileyle toplanan halka, sarayın cephaneliklerinden silah dağıtıldı. Hz. Peygamber’in sancağının da dikildiği Sultan Ahmed Camii, padişah ve halife yanlısı askerler ile halkın toplanma noktası olmuştu. Zira şehirdeki pek çok Müslüman, şehrin başına bela olan yeniçerilerden, sayısız hırsızlığın ve cinayetin öcünü almak istiyordu.

Tüm bu harekât sırasında, Sultan Ahmed Camii, adeta bir askeri üs olarak kullanılmıştı. Sadrazam ve şeyhülislam da dahil olmak üzere tüm devlet ricali, harekâtı camiden idare ediyor ve avluda kurulan çadırlarda yatıp kalkıyorlardı.

Saraya bağlı birlikler, kısa sürede yeniçerilerin işgal ettiği Et Meydanı’nı ele geçirdi. Topçu atışlarıyla binlerce yeniçeri öldürüldü, kışlaları ateşe verildi. Tüm bu olayları 16 Haziran günü tercüman Barolomeo Pisani, İngiliz Sefiri Lord Stratford Canning’e şöyle anlatmıştır: “Şehrin her bir köşesi aranıyor ve yakalanan bütün yeniçeriler, sadrazama getiriliyor. Sadrazam orada ölüm emri veriyor ve hemen bilfiil idam ediliyorlar. Cesetleri, Hipodrom’a atılıyor ve üç gün süreyle bekletiliyorlar. Bütün kamu daireleri ve çarşılar kapalı, kimse işine gitmiyor.”

17 Haziran 1826’da da Yeniçeri Ocağı resmen ilga edildi ve aynı gün Sultan Ahmed Camii’nin minberine dikilen Sancak-ı Şerif, buradan alınarak Topkapı Sarayı’nda Babü’s Saade önüne dikildi. Hırka-i Saadet Dairesi’ndeki yerinden alındıktan toplam seksen gün sonra Sancak-ı Şerif, tekrar yerine konuldu.

Allom’un resmettiği an

Thomas Allom’un bu gravürde, Sultan Ahmed Camii’nde toplanan halk ve devletlilerin yaptığı hazırlıklar konu ediliyor. Gravür, yeniçerilere karşı düzenlenen harekâtın hemen öncesini yansıtıyor. Sultan II. Mahmud, camide halkı selamlarken, onun hemen arkasında, minberde, sarayın kutsal emanetler bölümünden getirilen Hz. Peygamber’in sancağı dikiliyor. (Fakat bu sahneyi çizen ressam Allom, hadisenin gerçekleştiği yıldan sonra İstanbul’a geldiği için bu görüntüyü temsili olarak ele almıştır. Bu nedenle II. Mahmud’u da caminin içinde tasvir ederek, konuya yorumunu katmıştır. Oysaki Sultan II. Mahmud, Sultan Ahmed Camii’nde yürütülen harekât boyunca Topkapı Sarayı’nda kalmış ve gelişmeleri buradan takip etmiştir.) Allom, tüm bu bilgileri L’empire Ottoman Illustre: Constantinople Ancienne et Moderne isimli kitabının “Mosquee Du Sultan Achmet” bölümünde de zikrediyor. Allom, gravürdeki bu sahneyi anlattığı metinde, bu sahnenin yeniçerilere karşı düzenlenen, karşı saldırıdan hemen önceki anı yansıttığını belirtiyor. Allom, bu sahne gerçekleştikten hemen sonra Hipodrom meydanında ilk infazların gerçekleştiğini ve askerlerle b...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: 170 Yıllık Gravürdeki Sır
« Posted on: 23 Nisan 2024, 10:59:38 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: 170 Yıllık Gravürdeki Sır rüya tabiri,170 Yıllık Gravürdeki Sır mekke canlı, 170 Yıllık Gravürdeki Sır kabe canlı yayın, 170 Yıllık Gravürdeki Sır Üç boyutlu kuran oku 170 Yıllık Gravürdeki Sır kuran ı kerim, 170 Yıllık Gravürdeki Sır peygamber kıssaları,170 Yıllık Gravürdeki Sır ilitam ders soruları, 170 Yıllık Gravürdeki Sırönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes