> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Tarih > İstanbul’un fethi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İstanbul’un fethi  (Okunma Sayısı 916 defa)
28 Haziran 2012, 17:15:21
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 28 Haziran 2012, 17:15:21 »



İstanbul’un fethi ve Fatih’in dünya başkenti hayali
Hidayet IŞIK • 63. Sayı / TARİH


İstanbul, dört farklı imparatorluğa başkentlik yapmış bir şehir olarak tarihte güzide bir yerde duruyor. Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte medeniyette zirve noktaya ulaşan şehir, MÖ 7. yüzyılda Bizans adıyla bir Yunan sömürgesi olarak kuruldu. MS 324 yılında Roma İmparatoru Konstantin tarafından Konstantinopolis adıyla yeni Roma olarak tekrar inşa edilmeye başlandı ve 330 yılında törenle başkent oldu. İmparatorluk 395 yılında Doğu ve Batı Roma olarak ikiye ayrılınca da şehir Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti oldu. Batı Roma, 476 yılında kuzeyden ve doğudan gelen barbarların saldırılarıyla yıkıldı. Doğu Roma ise yaklaşık bin yıl daha varlığını sürdürdü.

İstanbul, tarihî, dinî, politik ve stratejik önemi dolayısıyla tarih içerisinde çok çeşitli defalar kuşatıldı, ancak sağlam ve büyük surlarla çevrili olması ve Hıristiyan Batı dünyasından gördüğü yardımlar sayesinde kolayca ele geçirilemedi. Yalnızca Müslümanlar tarafından Fatih’ten önce İstanbul’a karşı on iki sefer yapıldı. Bunda, şehrin söz konusu özellikleri ile birlikte, Müslümanlarca fethedileceğine dair Hz. Muhammed’in (s.a.v) “İstanbul mutlaka fethedilecektir, onu fetheden komutan ne güzel bir komutandır ve onun ordusu da ne güzel bir ordudur” şeklinde bir hadisinin bulunması etkin rol oynadı.

Fetih öncesi İstanbul
İstanbul’un fethi öncesi Bizans, tarihinin en kötü günlerini yaşıyordu. Sultan II. Mehmed 1451’de Osmanlı tahtına çıktığında Doğu Roma İmparatorluğu Yunanistan’daki bir iki bölge dışında başkent İstanbul’un içine, surların arasına sıkışmış durumdaydı. Şehir çok kozmopolitti ve Rumlardan başka Ermeni, Yahudi, Avrupalı, Slav ve Süryani gibi topluluklardan oluşmaktaydı. Bizans’ın parlak dönemlerinde yarım milyona erişen şehir nüfusunun ise fetih öncesi 30 ile 70 bin arası olduğu belirtiliyor.

Fetih sırasında Hıristiyan dünyası “Katolik-Ortodoks” şeklinde ikiye ayrılmış durumdaydı ve İstanbul Rum Patrikliği, “İkinci Roma” unvanıyla Ortodoksluğun manevi merkeziydi. Doğu ve Batı kiliseleri arasındaki fiili ayrılış, 476’da Batı Roma’nın yıkılmasından sonra kendini göstermişse de resmî ayrılış 1054’te vuku bulmuştu. Bu ayrılışta iki kilise arasındaki tartışma konularının en önemlisi Kutsal Ruh doktrini ve Papa’nın otoritesi meselesi idi. İstanbul Kilisesi Kutsal Ruh’un sadece Baba’dan çıktığını söylerken, Roma Kilisesi ise Kutsal Ruh’un Baba ve Oğul’dan çıktığını kabul etmişti. Yine Roma kilisesi Papa’yı yanılmaz otorite olarak görürken İstanbul kilisesi Papa’nın bu özelliğini asla benimsemiyordu.

Ayrılığın birinci önemli noktasını 1054 yılı oluşturmuştu. İkinci noktasını ise 1204’teki IV. Haçlı Seferi oluşturmuştu. Bu Haçlı seferinde Batı, İstanbul’u işgal etti ve bu işgal yarım yüzyıl sürdü. Haçlılar bu işgal sırasında görülmedik tahribatta ve yağmalama faaliyetinde bulundular. İstanbul’a Papa tarafından Latin Patriği atandı, zorla latinleştirme faaliyetleri yapıldı. Sonuçta ikonlar parçalandı, kutsal kitaplar yırtıldı, rahipler asıldı. Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi adlı eserinde “İstanbul yağmasının tarihte bir örneğinin olmadığını, insanî bakımdan dünya tarihinde IV. Haçlı seferinden daha büyük bir cinayet işlenmediğini” söyler. Böylece 1261’de şehir geri alındığında ortada harabeye dönmüş bir Bizans bulunuyordu. Zaten artık Bizans bir dünya devleti olma özelliğini de kaybetmiş durumdaydı.

1054 olayından sonra IV. Haçlı seferi Bizans kilisesinin ve halkının zihninde o kadar olumsuz yer etmişti ki, bundan sonra iki kilise arasındaki her birleşme teşebbüsü sırasında bu olay hatırlanarak birleşmenin karşısında çok önemli bir engel oluşturdu. Fetih öncesi Batı’nın yardımını sağlamak için yapılan son birleşme teşebbüsü, 1451 yılında son İmparator Konstantin Dragazes tarafından yapıldı. 1452’de Ayasofya’da icra edilen ve aralarında İmparatorun ve Papalık temsilcisinin bulunduğu ayinde kiliselerin birleştiği ilan edildi. Ancak Bizans ileri gelenlerinin birçoğu bu birleşmeye karşı çıktılar. İşte meşhur, “Bizans’ta Latin serpuşu görmektense Türk sarığı görmeyi tercih ederim” sözü bu tarihten sonra dünya literatürüne geçti. Dindar Ortodokslar da Türk hâkimiyetini Latin hâkimiyetine tercih ediyorlardı. Bunda, Türklerin İslam Hukuku’nun kurallarına uygun olarak din ve vicdan hürriyetine verdikleri önem en belirleyici rol oynuyordu. Bunun yanında Kilisenin, Doğu’nun son kilise babası Dımaşk/Şam’lı Yuhanna’nın (John of Damascus) görüşüne uygun olarak İslam dinini Hıristiyanlığın bir sapması olarak görmesi de belirleyici rol oluşturmuştu.

Fetih sonrası İstanbul
Nihayet İstanbul, büyük hükümdar Fatih Sultan Mehmed tarafından 29 Mayıs 1453 Salı günü fethedilerek Osmanlı Devleti topraklarına katıldı. İstanbul’un fethi ile Ortodoks Kilisesindeki en önemli dönem olan 400 yıllık (1054-1453) “Bizans Dönemi” sona ermiş oldu.

İstanbul’un fethi, Hıristiyan dünyasını hayret ve dehşete düşürerek büyük bir heyecana sebep oldu, ancak fazla üzmedi. Bunun asıl sebebi, Katolik ve Ortodoks dünya arasındaki nefretle Avrupa devletleri arasındaki çıkar çatışması ve iç düşmanlıktı. Aynı zamanda bu durum, itizale sapmış Rumlara ve “hakiki imandan ayrılan Ortodoks Hıristiyanlara Tanrı tarafından verilen ilahi bir ceza” şeklinde yorumlanmıştı.

Kısa süren şaşkınlıktan sonra Papa V. Nikola Haçlı birliğini kurma girişimlerinde bulundu. Türklere karşı silaha sarılacaklar için cennet fermanları hazırlandı, bütün Hıristiyan âlemine “kutsal savaş vergisi” kondu, bunu ödemekten kaçınanlar aforoz edilmekle tehdit edildi. Ancak Papa’nın çağrısı cevapsız kaldı ve mevzi birkaç teşebbüs dışında Osmanlılar karşısında Batı dünyası büyük bir güç oluşturamadı.

Ardından papa olan II. Pius ise, Fatih’e Hıristiyan olmasını teklif eden bir mektup göndermekten başka bir şey yapamadı. Hıristiyan olduğunda kimse kendisine karşı çıkmayacak ve Doğu’nun İmparatoru olarak kabul edilecekti. Mektubu alıp almadığı kuşkulu olan Sultan, böyle bir mektubu almış olsa bile, buna cevap vermek tenezzülünde bulunmadı.

Fatih, fetih sonrası İstanbul’da geniş bir imar faaliyetine başladı. Şehrin her tarafı kısa sürede camiler, medreseler, hanlar, hamamlarla çevrildi. Fatih İstanbul’daki ilk üniversite sayabileceğimiz Fatih külliyesini ve etrafındaki Sahn-ı Seman Medreseleri’ni yaptırdı. Ülkenin önde gelen, ilim adamlarını ve tasavvufi şahsiyetleri İstanbul’da toplayarak onlara geniş imkânlar sağladı. Molla Hüsrev, Molla Gürani, Molla Yegân, Hocazade Muslihiddin, Fatih devrinin büyük âlimlerinden; Akşemseddin, Şeyh Vefa ve Emir Buhari da önemli tasavvuf büyüklerindendi. Böylelikle İstanbul’u bir ilim ve kültür merkezi haline getiren Fatih, Anadolu’dan İstanbul’a göçü teşvik ederek şehre büyük ölçüde Müslüman halk yerleştirdi ve nüfus dengesini Müslümanların lehine çevirmeye çalıştı.

Fetihten sonra Hıristiyanlara da tam bir din özgürlüğü sağlayan Fatih, Hıristiyan İstanbul halkını “Osmanlı Millet Sistemi”ne göre teşkilatlandırdı. Dinî liderler önderliğinde özerk olarak kendi kendini yönetme şeklindeki bu sistem Rumlara, Ermenilere, Yahudilere ve diğer Müslüman olmayan azınlıklara uygulandı.

Fatih, ilk iş olarak Rum Ortodoks kilisesini yeniden teşkilatlandırdı. Fetih sırasında Patrik İtalya’ya kaçtığı için patriklik makamı boş bulunuyordu. Bizans döneminde yapıldığı şekilde Patriklik seçiminin yapılmasını istedi. Bunun üzerine toplanan ruhaniler ve halk tarafından Georgios Scolarios “Gennadios” adıyla Patrik seçildi.

İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesini bu şekilde yenileyen Fatih’in burada çok ince bir siyaset izlediği gözden uzak tutulmamalı. Çünkü yeni seçilen patrik Katoliklerin can düşmanı idi. Böyle birisinin patrik seçilmesi yeniden gündeme gelebilecek Katolik-Ortodoks birleşmesini tamamen önlemişti. Fatih’in Rum Patrikhanesini teşkilatlandırmadaki bir diğer amacı da, kiliseler arasındaki ayrılığı devam ettirerek Doğu Hıristiyanlarını İstanbul Patrikhanesi kanalıyla Osmanlı otoritesine bağlamak, Rumlar ve diğer Balkan Hıristiyanları üzerindeki Latin-Katolik nüfuzunu önlemek olmuştu. Buna göre Rumlar, Bulgarlar, Sırplar, Moldavyalılar ve Eflak ile Güney Arnavutluktaki Ortodokslar İstanbul Rum Patrikliğine bağlandı.

İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi’nin bu suretle yenilenmesi fetih ve Fatih ile olduğu gibi İstanbul Ermeni Patrikliğinin kurulması da fetihten sonra oldu. Ermeniler Hıristiyanlık içerisinde 451 Kadıköy Konsili’nden sonra Grek-Latin çizgisinden ayrılarak müstakil monofizit bir kilise olarak ortaya çıkmışlardı. Ermeniler bu sebeple Bizans döneminde çok çeşitli sıkıntılar yaşamışlardı. Ayin ve ibadetlerini serbestçe icra edemiyorlar, Rum Ortodoks ayin ve usulünü uygulamaya zorlanıyorlardı. Bu yüzden Abdurrahman Küçük’ün ifade ettiği şekilde, Papazyan gibi, Ermenilerin, İstanbul’un Türkler tarafından fethedilmesini dört gözle beklediklerini kaydeden ve Rahip Karakin Kazancıyan gibi Ermenilerin gerçek tarihini İstanbul’un fethi ile başlatan Ermeni tarihçiler vardı.

Fatih, 1461 yılında Bursa Bölgesi Metropoliti Piskopos Hovakim’i yeni başkente patrik tayin etti. Hovakim’i daha Bursa’da bulunduğu sırada evinde ziyaret etmiş, zihninin İstanbul’un fethedilmesi ile meşgul olduğunu söylemişti. Hovakim de krallığının diğer krallıklardan daha fazla yücelmesi ve bütün dünyaya yayılması için dua etmiş, hatta Sultan’ın kılıcını alarak bir hafta duasına devam etmişti. Ayrıca Fatih, Ortodoks Ermenilerle birlikte Süryaniler, Kıptiler, Gürcüler ve Habeşliler gibi monofizit Hıristiyan grupları da liderleriyle birlikte İstanbul Ermeni Patrikliğine bağlayarak nüfuzunu artırdı. Böylelikle, Fatih’in ince politikası ile Rumlarla Ermenilerin ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İstanbul’un fethi
« Posted on: 25 Nisan 2024, 13:44:19 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İstanbul’un fethi rüya tabiri,İstanbul’un fethi mekke canlı, İstanbul’un fethi kabe canlı yayın, İstanbul’un fethi Üç boyutlu kuran oku İstanbul’un fethi kuran ı kerim, İstanbul’un fethi peygamber kıssaları,İstanbul’un fethi ilitam ders soruları, İstanbul’un fethiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes