๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Tarih => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 05 Haziran 2012, 16:40:55



Konu Başlığı: III. Mustafa'nın Talihsizliği
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 05 Haziran 2012, 16:40:55
İstanbul'u Camilerle Donatan III. Mustafa'nın Talihsizliği
Nejla PAŞAOĞLU • 56. Sayı / TARİH


Sultan III. Mustafa, Fatih, Ayazma ve Laleli diye anılan üç selâtin camisi yaptırdı, ancak üçüne de kendi ismini vermek nasip olmadı. Kendi ifadesi ile “Camilerden birini ecdada, birini valideye, birini de meczuba” kaptırdı.

Sultan III. Mustafa, Osmanlı tarihinin en ilginç simalarından biri. Her şeyden önce onun devri, Avrupa’nın ciddi atılımlar yaptığı, Rus tahtını II. Katerina’nın doldurduğu, Prusya Kralı Büyük Frederich’in Avrupa’yı kasıp kavurduğu bir döneme rastlar. Ne yazık ki III. Mustafa, politik zekâ açısından bu kudretli hükümdarlarla kıyaslanabilecek bir siyasi meziyet gösterebilmenin çok uzağındaydı. Nitekim zamanında gerçekleşen Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Rus birlikleri Eflak ve Boğdan’a girerken, Rus donanması da Çeşme’deki Osmanlı donanmasını yakarak Boğazlar’a hâkimiyetin yolunu açacaktı. Her ne kadar kendisi göremese de söz konusu savaş, 1774’de imzalanacak olan ve Osmanlı tarihinin en ağır anlaşmalarından biri kabul edilen Küçük Kaynarca Antlaşması ile sonlanacaktı. Sultan’ın kritik noktalarda kararsız kalması, hatta bazen de acziyet göstermesi de onun eksi hanesine yazılması gereken bir diğer husus. Mesela Sultan, 1761’de kız kardeşi Zeynep Âsıma Sultan’la eşi Sinek Mustafa Paşa’nın ısrarı neticesinde Konya valisi Sarı Abdurrahman Paşa hakkında idam fermanı çıkardı, ancak Paşa fermana rıza göstermedi. “Ruhumu bana Hâlikım verdi, muhafazasına da memurum. Ben hatun kelamı, sinek sözü ile can vermem!” diyen Paşa’nın ayaklanması üzerine, Sultan Mustafa geri adım atarak Paşa’yı bağışlamak zorunda kaldı.

III. Mustafa’nın eleştirilen bir diğer yönü de ilm-i nücuma yani astrolojiye verdiği önemdi. Nitekim her hareketinde müneccimlere danışarak, önemli işlerini eşref saatine denk getirmeye çalıştığı biliniyor. Hatta Berlin’e elçi olarak tayin ettiği Ahmed Resmi Efendi’den gayet ilginç bir istekte de bulunmuştu. Elçinin görevlerinden bir tanesi, Avrupa’da yaptığı savaşlarda ardı ardına kazandığı zaferlerle rakiplerinin korkulu rüyası olan Prusya Kralı’ndan en güvendiği üç müneccimini padişah adına istemekti. Prusya Kralı’nın bu ilginç talep karşısında şu cevabı verdiği söylenir: “Kuvvetli bir tarih bilgisi, disiplinle eğitilmiş bir ordu ve dolu bir hazine. İşte benim üç müneccimim bunlardır.”

Tüm bunlara rağmen III. Mustafa’nın Osmanlı tarihinde oynadığı önemli roller de göz ardı edilmemeli. Kendisi her şeyden önce ordunun modernizasyonu konusunda önemli adımlar attı. Bu amaçla Fransa’dan gelen Baron dö Tott’un önderliğinde sürat topçuları adı verilen birim oluşturulurken, Mühendishane-i Bahr-i Hümayun’un da temelleri atıldı. Yine ekonomiye de el atan padişah, bazı gereksiz birimleri lağvederek hazineye ek gelir temin etti. Saray masraflarını kıstığı için, her ne kadar hasislikle itham edilse de, İstanbul tarihinin en büyük imâr edicilerinden biri olarak tarihe geçmesi, onun hakkındaki bu ithamı yalanlamaya yeter. Esasen Kemal Beydilli Hoca’nın da ifade ettiği gibi, Sultan’ı bu imar faaliyetlerinin bir kısmına doğal felaketler zorlamıştı. Mesela Tophane yangınının akabinde Galata Mevlevihanesi’ni yeniden inşa ettirdi, 1766 depremi sonrasında neredeyse tümü ile yıkılan Fatih Camii’ni temelinden itibaren yaptırma yoluna gitti. Yine bu deprem neticesinde büyük zarar gören Eyüp Sultan Camii, Kapalıçarşı, İstanbul surları, Baruthane-i Amire binası, Saraçhane, Fatih ve Aksaray’daki yeniçeri odaları, Tophane ve Kız Kulesi gibi yapıları da esaslı onarımlardan geçirtti. Söz konusu yapılardan Fatih Camii’ni neredeyse tamamen yeni baştan inşa ettirdiği için, bu selâtin camisi de pekâlâ kendisine mâl edilebilir. 1766 depremine Fatih Camii’nin kubbesi dayanamayarak çökmüştü. Böylece Fatih’in, Atik Sinan adlı mimara inşa ettirdiği orijinal camisi, 295 yıl yaşadıktan sonra doğal afetlere teslim olmuştu. Yapının sadece ön cephesi ayakta kalabilmiş, ancak bu cephe de III. Mustafa tarafından yıktırılarak cami yeni baştan yaptırılmıştı. Fatih Camii tam 46 aylık bir çalışma sonrasında günümüzdeki haliyle yeniden ortaya çıktı. 15 Nisan 1771’de Padişah III. Mustafa’nın bizzat katıldığı bir Cuma namazı ile de ibadete açıldı. Bununla beraber eski camiden yadigâr olan bazı kısımlar günümüze kadar ulaştı ki, bunların başında caminin şadırvanı, caminin şadırvan girişindeki kapı üzerinde yer alan kitabe ve minarelerin birinci şerefelerine kadar olan gövde kısmı geliyor. Tüm bunlara rağmen Fatih’e duyulan saygıdan dolayı caminin adına dokunulmaz ve böylelikle Sultan Mustafa, bir selâtin camisine ismini verme bahtiyarlığından mahrum kalır.

Bu fırsat Sultan’ın eline daha önce 1760’ta da geçmişti. Bu tarihte Sultan, Boğaz’a, Marmara Denizi’ne ve Kız Kulesi’ne hâkim bir tepe üzerinde Ayazma Camii’ni inşa ettirmişti. Adını daha önce bölgede bulunan Ayazma Sarayı’ndan alan camii, padişah tarafından annesi Mihrişah Valide Sultan’ın ruhunu şad etmek için yapıldığundan dolayı Ayazma Camii ya da Mihrişah Valide Camii olarak anılır olmuştu. III. Mustafa bu nedenle bugün de kuş evleri ve mezarlığında bulunan yeniçeri tarzı mezartaşları ile ziyaretçilerin oldukça ilgisini çeken camiye kendi adını verme fırsatı bulamamıştı.

Sultanın kendi selâtin camisi olarak düşündüğü asıl yapı ise Laleli Camii’dir. III. Mustafa bu külliyeye aynı zamanda ebedi istirahatgâhı olan türbesini de ekletmişti. Yapı, cami ve türbenin yanı sıra medrese, çarşı, imaret, çeşmeler, han, mumhane ve camiye gelir getirmesi için yapılan dükkânlardan oluşan büyük bir kompleksti. 5 Mart 1764’te Cuma namazı ile ibadete açılan cami de, III. Mustafa da hazır bulunmuştu. Lakin bu büyük cami de bölgenin tanınmış evliyası Laleli Baba’nın ismini alacaktı. Hemen belirtelim; Laleli Baba’nın caminin Aksaray tarafına denk gelen yerdeki türbesi 1957’te Menderes yıkımları sırasında buradan kaldırılacak ve günümüzde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hemen arkasına düşen Kemal Paşa Camii haziresine nakledilecektir.     

Sultan Mustafa’nın isim konusunda en talihli olduğu cami ise Kadıköy’de yaptırmış olduğu camidir. Bugün her ne kadar halk arasında “İskele Camii” olarak anılıyor olsa da resmiyette yapı III. Mustafa Camii olarak geçiyor. Eski devirlerde iskele yakınında olduğundan dolayı halk arasında bu isimle anılır olmuştu. Ayazma Camii ile aynı yılda, 1760’da tamamlanan camii, Ayazma Camii’nin de, Laleli Camii’nin de gölgesinde kalan ve selâtin camisi olmanın çok uzağında olan mütevazı bir yapı konumundadır. Kaynaklarda, yakınlarında bir de sıbyan mektebi olduğu yazılıysa da bugün bu yapıdan eser yok. Bir asır kadar sonra 1858’de Sultan Abdülmecid döneminde yapılan restorasyonda da bir takım aslî unsurlarını kaybetmişti.
Rahatlıkla söylenebilir ki Sultan III. Mustafa, Fatih, Ayazma ve Laleli diye anılan üç selâtin camisi yaptırmış ancak üçüne de kendi ismini vermek nasip olmamıştı. Yine kendi ifadesi ile “Camilerden birini ecdada, diğerini validesine, sonuncusunu da bir meczuba” kaptırmıştı.