> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Tarih > Gaza geleneğinden kopan sultanlar devri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Gaza geleneğinden kopan sultanlar devri  (Okunma Sayısı 804 defa)
29 Mayıs 2012, 12:38:05
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 29 Mayıs 2012, 12:38:05 »



Gaza geleneğinden kopan sultanlar devri
Önder KAYA • 57. Sayı / TARİH


Gaza geleneğinin terk edilmesinin ardından Osmanlı padişahları İstanbul’da geçirdikleri uzun vakitlerde şehrin imarına devam ettiler. Kimi padişah kendi yaptırdığı selâtin camiinin avlusuna defnedilirken, kimileri de cami yaptıramadıkları için Ayasofya’nın haziresine tevdi olundular.

İmparatorluğun yükselme devrinin sonuna kadar padişahların ömürleri at sırtında geçmişti. Cenk meydanlarında kılıç sallayan padişahlar, gazadan vakit bulurlarsa imar faaliyetlerine yöneliyor, İstanbul imar ile ihya etmeye devam ediyorlardı. İstanbul’un fethinin Süleymaniye’nin inşasının bitmesiyle tamamlandığı iddiasının da bu çerçeveden bakıldığında ne kadar doğru olduğu ortaya çıkar. Yükselme döneminin sonundan itibaren gaza geleneği yavaş yavaş terk edilmiş, ömürlerini İstanbul’da geçiren hünkârlar, İstanbul’da kendileri adına cami ve külliye yaptırmışlardı.

Sultan II. Bayezid döneminde önemli bir imar faaliyetiyle mamur olan İstanbul’da bu faaliyetler hız kesmemiş, nihayet Kanuni döneminde Mimar Sinan’ın inşa ettiği Süleymaniye külliyesi ve camisiyle şehir adeta taçlandırılmıştı. Kanuni döneminden sonra da bu faaliyetler sürdü ve İstanbul’a birçok yeni yapı kazandırıldı. Bu yapıların en önemlisini külliyeler oluşturuyor. Fakat bu külliyelerin önceki dönemde inşa edilenlere oranla öne çıkan birkaç özelliği vardır. Külliyelerin yapımında daha çok kıyı bölgelerinin tercih edilmiştir. Bunun en temel nedeni, iç kesimde büyük külliyelerin inşa edilebileceği boş ve geniş arazilerin azalmasıydı.

Bilindiği üzere Fatih, II. Bayezid ve Kanuni devrinde oluşan mahalleler nedeniyle iç kesimler büyük ölçüde bu tarz yapılara doymuştu. Daha Kanuni devrinin sonlarında, 1555’te, Mimar Sinan tarafından Beşiktaş’ta Kaptan-ı Derya Sinan Paşa adına bir cami inşa olunurken, 1562’de ulemadan Anadolu Kazaskeri Mehmet Vusulî Efendi adına da Fındıklı Camii ve külliyesi inşa edilecekti. Gerçi Sinan Paşa’nın kaptan-ı derya olması vesilesiyle sahile yakın bir yerde cami yaptırması anlaşılır bir durum. Nitekim Sinan Paşa gibi, Osmanlı donanmasının neredeyse yok edildiği İnebahtı Deniz Savaşı’nda kendisine ait gemileri kurtarmayı başararak İstanbul’a gelen namlı deniz kurdu Kılıç Ali Paşa da camisini, Tophane sırtlarında yine Sinan’a inşa ettirecekti. Bugün de söz konusu caminin haziresinde gemi yelkeni şeklinde tasarlanmış ilginç mezar taşlarına rastlanır. Buna karşılık Kaptan-ı Derya olmadığı halde Şemsi Ahmet Paşa, camisini Üsküdar sahiline yaptırır. Kuşkonmaz Camii adıyla da anılan eser, neredeyse Kılıç Ali Paşa Camii’nin çağdaşı olup Sinan’ın yaşlılık devri eseridir.

Şehri imar eden Sultanlar

Ancak sahil kenarında en önemli cami teşebbüsü padişah ya da devlet adamlarından değil, güçlü bir kadından gelir. Esasen incelediğimiz devir bu tarz güçlü kadınların son derece etkin olduğu bir dönem. İstanbul’da kadınlar saltanatının temellerini Hürrem Sultan’ın attığını söylemek çok da yanlış olmaz. Nitekim daha önceki bölümlerde Hürrem Sultan’ın devlet işlerinde ne denli etkin rol oynadığından bahsetmiştik. Sonrasında Kanuni nazarındaki etkinliğini kızı Mihrimah Sultan devralacaktır.

Kanuni’nin ölümüyle birlikte II. Selim tahta çıkar. Tahta çıkan II. Selim’in eşi Nurbanu Sultan’ın, aslen Yahudi ya da İtalyan olduğu söylenir. Kayınvalidesinin erken bir yaşta ölmesi ve eşinin karakteri, büyük bir nüfuza ulaşmasını sağlayacaktır. Nurbanu Sultan, kent silüetine Üsküdar Toptaşı mahallesinde inşa ettirdiği külliyesi ile katkıda bulunur. Normal şartlarda Nurbanu’nun gücünü oğlu III. Murat zamanında zirveye çıkarması beklenebilir. Zira bilindiği üzere bir kadının Osmanlı devletinde ulaşabileceği son nokta “valide sultanlık” makamıydı. İslam inancındaki ana emeğinin kutsallığı ve süt hakkı, Valide Sultanlar’a çocukları üzerinde büyük bir etki kazandırıyordu. Ancak Nurbanu sert bir kayaya çarpar. Gelini Safiye Sultan, iktidar hırsı konusunda ondan hiç geri kalmaz. Yine de Nurbanu yaşadığı sürece ona saygıda kusur etmez, ama aralarında soğuk bir rekabet yaşandığı biliniyor.

Nurbanu’nun ölümünden sonra Safiye Sultan kendi adını taşıyan abidevî bir cami inşa ettirmek için kollarını sıvar. Valide Sultan, camisine yer olarak sahil gümrüklerinin yer aldığı Eminönü semtini seçer. Ancak küçük bir problem vardır. Mahalle, Yahudilere aittir. Yahudilerin dükkân bedellerinin ödenerek bölgenin istimlâk edilmesi ve buradaki yerleşkenin Hasköy’e taşınmasından hemen sonra cami inşaatına başlanmıştır. İnşaata, Mimar Sinan öldüğü için onun öğrencilerinden Davud Ağa tarafından başlanır. Şehzade Camii örnek alınarak 1597’de yapımına başlanan cami, Safiye Sultan’ın oğlu III. Mehmet’in ölmesi ile 1603’te kesintiye uğrar. Tahta çocuk yaşta çıkan I. Ahmet’in ilk yaptığı iş ise büyükannesini eski saraya göndermek olur. Sultan Ahmet’in, babaannesinin yapısı ile ilgilenmediği biliniyor. O, kendi adını ölümsüzleştirecek cami için Ayasofya’nın karşısındaki bir alanı seçer. Bunun sonrasında zemin kat pencerelerine kadar bitmiş olan cami kaderine terk edilir. Etrafı da zaman içinde yapılarla dolar. Yaklaşık yarım asır kadar sonra bu sefer bir başka güçlü kadın, IV. Mehmet’in annesi Hatice Turhan Sultan, kent içinde gezerken bu harabe ile karşılaşır ve yapıyı tamamlamaya ahd eder. 1661’de ele alınan cami, iki yıl sonra biter ve bir Cuma namazıyla ibadete açılır.

İlginçtir ki bu devirde şehir içinde Sultan Ahmet’in iktidarına kadar abidevî bir sultan camiine rastlanmaz. II. Selim, III. Murat ve III. Mehmet’ten, sadece ilki büyük bir cami inşasına girişir. Ancak onun da seçtiği mekân, bilindiği üzere İstanbul değil, Edirne’dir. Mimar Sinan’ın “Ustalık eserim” dediği bu yapı Selimiye’dir. III. Mehmet de sadece sekiz sene hüküm sürmüş ve aniden ölmüştür. Öyle ki tahta 13 yaşında çıkan oğlu I. Ahmet, sünnet dahi olmamıştı. Kılıç kuşanma töreni sonrasında kılınan Cuma namazının akabinde sünnet olacaktır. Dolayısıyla üç hükümdar da başkentte kendi selâtin camileri olmadığı için Ayasofya Camii’nde devrin mimarbaşıları tarafından inşa olunan türbelerine defnedilirler. Bu durum, başkentte Fatih’ten beri var olan bir geleneğin sonu anlamına gelir.

Şehrin öte yakasına bir nazar

Şehrin karşı kıyısında yer alan Galata’nın çevresinde hızla bir Müslüman yerleşkesi oluşmaktaysa da, burada nüfusun önemli bir kısmını halen İtalyanlar teşkil ediyordu. Ancak Galata, Bizans zamanındaki görkemini büyük ölçüde kaybetmiş, pek çok ev bakımsızlıktan harabe haline gelmişti. Bölge, Cenevizlilere ilave olarak önemli bir Venedik nüfusu da barındırıyordu. Yine burada çok sayıda Rum yaşıyordu. İtalyan kiliseleri ise varlıklarını büyük ölçüde devam ettiriyorlardı. Salomon Schweiger burada sekiz Katolik kilisesi sayar. Galata’nın sırtları ise artık yavaş yavaş elçilik binalarının ikametgâhı olmaya başlamıştır. Nitekim Venedik baliosu ile Fransız elçisi, birbirine çok yakın konutlarda ikamet ediyorlardı. Elçilere şehir içinde dolaşırken koruma olarak iki de yeniçeri eşlik etmekteydi. Elçilerin görevi şehirdeki tacirlerinin haklarını korumak, başkentteki gelişmeleri ülkelerine iletmek ve ülkelerinin bölgedeki çıkarlarını korumak şeklindeydi.

Galata’nın hemen yamacında ise çok önemli bir Müslüman yerleşimi hızlı bir gelişim göstermişti. Söz konusu semt Kasımpaşa’dır. Bölgedeki tersane bu bölgeyi hayati bir mekân haline getiriyordu. Daha Kanuni zamanından itibaren Kasımpaşa ve Ferhat Paşa gibi vezirlerin çevreyi sultanın emri ile şenlendirmek amacıyla külliyeler ve mahalleler oluşturmakla vazifelendirildiklerini görürüz. Zaten bölge, bu vezirlerden birinin adı ile anılır. Öte yandan II. Selim devrinin vezir ve kaptan-ı deryalarından Piyale Paşa’nın adı da, halen bölgede bir semt ismi olarak yaşar. Paşa, Kaptan-ı Deryalık devresinde elde ettiği ganimetlerle bölgede Mimar Sinan’a bir külliye yaptırtmış, etrafına da evler ve bahçeler inşa ettirerek bölgeye nüfus celbetmeye çalışmıştı. Donanmaya ait silah ve mühimmat burada muhafaza edildiği için Kaptanpaşa’nın nezaretinde olan semtin, Müslüman mahalleleri ile çevrilmesi stratejik açıdan da önemsenmekteydi. Sadrazam ve yeniçeri ağası ile birlikte imparatorluğun en önemli askerî siması olarak kabul edilen kaptan paşanın köşkü ve divanı da burada olur, denizcilikle ilgili her önemli konu burada görüşülürdü. İstanbul’da çıkan isyanlarda da semt belirleyici bir rol oynardı. Nitekim 1730’daki patrona Halil ayaklanmasında Kasımpaşa’daki denizci levendler asilerle birleşirken, 1826’da Yeniçeri ocağının kaldırılması sırasında Sultan II. Mahmud’un yanında yer alacaklardır.

Topkapı Sarayı’nın karşısına denk düşen Üsküdar da, Anadolu yollarının başlangıç noktasında bulunması nedeniyle önemli bir pazar haline gelmişti. Bilhassa bölgenin en güzel atları Üsküdar pazarında satılmaktaydı. Pazarda Osmanlı Ermenileri’nin son derece etkin olduklarını biliyoruz. Nitekim Rum ve Yahudiler, Batı ile yapılan ticareti kontrol altında tutarken, Ermeniler Acemlerle yapılan ticarette mutlak söz sahibiydiler. Yukarıda da bahsedildiği üzere Mihrimah ve Nurbanu Sultanlar’la birlikte Rum Mehmet ve Şemsi Paşa’ların yaptırdıkları külliyeler, bölgeye adeta İslami bir mühür vurmuştu. Yine Üsküdar ile Kadıköy arasında uzanan mevkide yer alan ve Topkapı Sarayı’nın tam karşısına denk düşen Kavak Sarayı, padişahların en gözde dinlenme mekânlarından biri durumundaydı. Bu sarayın İstanbul folkloru açısından önemi ise Sultan Genç Osman’ın, ölümünden çok büyük üzüntü duyduğu “Sisli Kır” adlı atı için burada bir mezar yaptırması ve başına da yaklaşık bir metrelik mezar taşı diktirmesidir. Söz konusu taşın kitabesinde şunlar yazar: “Cenab-ı Hakk’ın ölüm emri Osman Han’ın Sisli Kır adlı atı için gelmiştir. Bu makam ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Gaza geleneğinden kopan sultanlar devri
« Posted on: 20 Nisan 2024, 07:11:49 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Gaza geleneğinden kopan sultanlar devri rüya tabiri,Gaza geleneğinden kopan sultanlar devri mekke canlı, Gaza geleneğinden kopan sultanlar devri kabe canlı yayın, Gaza geleneğinden kopan sultanlar devri Üç boyutlu kuran oku Gaza geleneğinden kopan sultanlar devri kuran ı kerim, Gaza geleneğinden kopan sultanlar devri peygamber kıssaları,Gaza geleneğinden kopan sultanlar devri ilitam ders soruları, Gaza geleneğinden kopan sultanlar devriönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes