Konu Başlığı: Buhranlar Devri Gönderen: Safiye Gül üzerinde 10 Haziran 2012, 12:44:49 Buhranlar Devri ve İkona Kırıcılık Akımı Önder KAYA • 52. Sayı / TARİHBir asırdan fazla süren ikon tartışmaları Doğu-Batı kiliseleri arasındaki ayrılığın körüklenmesine, Papa’nın imparatorlardan bağımsız hareket etmesine, imparatorluk içinde ciddi karışıklıklara, bürokrasi kadrosunda sık ve köklü değişimlere, devletle halkın karşı karşıya gelmesine yol açmıştı. ustinyanus devrindeki şevket döneminden sonra imparatorluk ardı ardına gelen şok dalgaları ile sarsıldı. İranlı Sasaniler ile Balkanlar’a akınlar yapan Avarlar tarafından Konstantinopolis ve çevresi yağmalandı. Sasani atlıları Khalkedon yani bugünkü Kadıköy yakınlarına kadar sokuldular. Bu akınlar neticesinde bir ara başkentin Konstantinopolis’ten Kuzey Afrika’daki Kartaca’ya taşınması gündeme geldiyse de, başkent halkının tepkisi üzerine bundan vazgeçildi. Doğu Roma bu felaket silsilelerini, muazzam devlet teşkilatı ve bir şekilde felaketli ortamlardan önemli simalar çıkarabilme kabiliyeti ile atlattı. Mavrikos ve Heraklios gibi imparatorlar devletin gücünü tazeledi. Heraklios hem Batı’daki Avarları hem de doğudaki Sasanileri sindirmeyi başardı. 30 yıldan fazla süren imparatorluk devrini sarsan asıl tehdit ise bu iki devletten de değil, Arabistan yarımadasında doğan yeni bir dinden gelecektir. 622’de Hz. Muhammed’in (s.a.v) Mekke’de artan baskılar sonucunda Medine şehrine göç etmesi ile siyasi açıdan temelleri atılan İslam inancı, peygamberin vefatından hemen sonra halife Hz. Ebubekir zamanında yarımadanın dışında yayılmaya başlamıştır. 636’da bugünkü Ürdün sınırları içinde Yermük denilen mevkide Müslümanlar, imparatorun kardeşi Teodoros idaresindeki Doğu Roma Ordusu’nu ağır bir yenilgiye uğrattılar. Mücadeleyi Suriye’deki Hıms kentinde kurmuş olduğu karargâhtan takip eden Herakalios’un, savaş sonrasında “Elveda Suriye” dediği rivayet olunur. 638’de ikinci halife Hz. Ömer tarafından Kudüs’ün fethedilmesi ise Konstantinopolis’te tam bir şaşkınlık havası estirecektir. Birkaç yıl içinde Mısır elden çıktığı gibi Heraklios’un son günlerinde İslam orduları Kayseri yakınlarına kadar sokulurlar. Heraklios’un ölümü ile imparatorluk yeni bir buhran devresine girer. Bu devrede İslam orduları Emevi iktidarı süresince biri 668 diğeri 674 tarihinde olmak üzere iki kez Konstantinopolis’i hedef alan askerî seferler düzenler. Her iki sefer de bilhassa Bizans’ın “Grejuva” adını verdiği ve suyla temas ettiğinde yanıcı bir özellik sergileyen silahı sayesinde başarısız olacaktır. Bu tarihten sonra Emevilerin ilgisi daha çok Kuzey Afrika ve Endülüs’e kayacağından Konstantinopolis, uzun bir süreliğine rahat nefes alma imkânına kavuşacaktır. Ancak başkent bu sefer de başka bir iç çalkantı ile sarsılacaktır. Teolojik savaşlar Bizans İstanbul’unun yaşadığı en ilginç dönemlerden biri de ikonaklazma ya da tasvir kırıcılık devridir. Bu akım her ne kadar ilk etkisini imparatorluk merkezinde göstermişse de zamanla imparatorluğun farklı bölgelerine yayılacak ve 726-843 yılları arasındaki bir asırdan fazla bir zamana damgasını vuracaktır. Hıristiyan dünyasındaki sonu gelmez teolojik tartışmalar sonrası gündeme getirilen sorunlardan biri de Hz. İsa, Hz. Meryem ve azizlerin ikon denilen tasvirlerine takınılacak tutum konusuydu. İkon denilen bu tasvirler genellikle rahipler tarafından yapılırdı. Yapım aşamasında balmumu ve yumurta sarısı ile karıştırılmış doğal boyalar kullanılırdı. Genellikle ikon ahşap üzerine yapılıyorsa da duruma göre fildişi, kemik, tahta, teneke ya da bakır gibi farklı nesnelerin üzerine de işlenebilirdi. Bazı ikonların boyutları bir metre ve hatta daha da fazla olurken bazı ikonlar insanların üzerinde taşınabilecek kadar küçüktü. Halk bu tasvirlerin bereketine inanır, kendi azizini bu sayede yanında taşır ve ibadetinde de ikonları aracı olarak kullanırdı. Bu durum Bizans’ta bazı kesimlerin tepkisine yol açmış ve pagan Roma kültürüne dönüş olarak yorumlanmıştır. İkona taraftarlarıysa bu tepkiye “biz putperestlerin yaptığı gibi resimlerin kendisinden değil, temsil ettiklerinin ruhaniyetinden medet umuyoruz. Hem okuma bilen Hıristiyanlar için İncil rehber olurken cahil halkın kitabının ikonlar olmasında ne sakınca var?” şeklinde cevap veriyorlardı. Öte yandan halk arasında yaygın olan bir inanışa göre zaten ilk ikon yapıcısı da aynı zamanda İncil yazarlarından Aziz Luka idi. İkon hem evde hem de kilisede yapılan ibadetlerde kullanılıyordu. Kiliseye gelen kişi öncelikle ikonun önüne gelir ve haç çıkarır ardından ibadetini gerçekleştirir ve sonrasında da tekrar öperek alnını ikona dayar sonrasında da kiliseyi terk ederdi. İkonlar evlerde özel dolap ya da muhafazalarda saklanıyor ve benzer bir ritüel uygulanarak kullanılıyordu. Halk bu ikonların bereketine inanır ve ibadetinde aracı olarak kullanırdı. Bizans’ta ikona kırıcılık akımını başlatan imparatorun III. Leon olduğu bilinmektedir. 717’de tahta çıkan bu hükümdar kısa bir süre sonra ikonlar konusunda sert tedbirlere başvuracaktır. Fakat bu akımın ortaya çıkışını sadece III. Leon’un tutumu ile açıklayamayız. İkon kültüne tepki Bizans toplumunda eski zamanlardan beri vardı. Batı kilisesinde böyle bir sıkıntı yaşanmamasına rağmen bu sorunun doğuda baş göstermesinin en temel nedeni Yahudi ve İslam inançlarına olan yakınlığıdır. Bilindiği üzere Hıristiyan inancı, Yahudi inancını kemale erdirmek amacıyla ortaya çıkan bir harekettir. Dolayısıyla ilk büyük kitlesel tek tanrılı din olan Yahudilikle bağı yadsınamaz. Yahudi inancında gerek Tevrat’ta ve gerekse de “On Emir’de belirtildiği üzere en büyük günahlardan biri “Rabb’e şirk koşmak”tır. Bu nedenle 7. yüzyıldan beri Bizans topraklarında etkinleşen tasvir kültüne en büyük tepkiyi verenlerden biri de Bizans imparatorluğu sınırları içinde yaşayan ve Romaniot denilen Helence konuşan bu halktı. Romaniotların fikirleri özellikle aydın Bizans eliti üzerinde büyük etki yapmıştır. Öte yandan yine aynı yüzyılda ortaya çıkan bir diğer tek tanrılı din olan İslamiyet’in de Yahudi inancında olduğu üzere tasvir yapımına ters bakması ve bunu şirk olarak görmesi bir diğer etkeni oluşturacaktır. Tüm bu yaşananlar özellikle Anadolu’nun orta ve doğu kesimlerinde ikona karşıtı görüşün güçlenmesine neden olacaktır. Zaten hareketi başlatan III. Leon da Anadolu’nun güneyinde bulunan İsaurie bölgesinde doğmuş ve küçüklüğünden itibaren bu fikirlere aşina olarak yetişmişti. Tahta çıkmadan önce de Anatolikan, yani Anadolu eyaletinin komutanlığını yapmaktaydı. Dolayısıyla mevcut ortamdan etkilenmemesi düşünülemez. İkona kırıcılık cereyanının bir diğer önemli nedeni de bu devirde iyice su yüzüne çıkan kilise-imparator çekişmesidir. Muhtemelen III. Leon inanç ritüelleri üzerinde düzenlemelere giderken kiliseye de çeki düzen vermeyi ve kilisenin imparatora tabi olması prensibinin bir kez daha altını çizmeyi planlıyordu. Ancak bu durum aşağıda da görüleceği üzere ters bir tepkiye sebebiyet verecektir. Hareketin başlangıcı Hareketin başlamasına neden olan olaylar zinciri 726’da İmparator III. Leon’un Büyük Saray’daki kapılardan birinin üzerinde bulunan Hz. İsa ikonunu kaldırtması ile başladı. İmparator bununla da yetinmeyerek Patrik Germanos’u huzuruna çağırtarak ikona kırıcılık hareketini destekler nitelikteki bazı belgeleri imzalamasını istedi. Fakat Germanos, imparatorun bu emrini onaylamadı. III. Leon bunun üzerine adeta kimin patron olduğunu gösterircesine patriği azletti ve ikona kırıcılık akımına destek sözü veren Anastasius adlı yüksek rütbeli bir din adamını patriklik makamına getirdi. İmparator, tüm bu hareketlerinde sırtını kendine tam destek veren yüksek bürokrat sınıfıyla orduya dayamıştı. Zira her iki kurum da gücü gün geçtikçe artan kiliseye bir çeki düzen verilmesi konusunda hemfikirdi. Doğal olarak imparatorluk topraklarında bu harekete en büyük destek Anadolu’dan geldi. Ancak III. Leon ikona kırıcılığın sadece Bizans’ın doğudaki toprakları ile sınırlı kalmasını istemiyor, papanın nüfuz alanında bulunan batıda da hayata geçirilmesini arzuluyordu. 8. yüzyıl, Bizans’ın İtalya üzerindeki nüfuz ve etkisini henüz yitirmediği bir dönemdi. III. Leon Papa’ya imparatorların taşıdığı “başrahiplik” unvanını da taşıyan bir mektup yazarak harekete destek istedi ve İstanbul’da yayınlamış olduğu fermanın bir nüshasını gönderdi. Ancak Papa’dan beklemediği kadar sert bir yanıt aldı. Papalar bu dönemde İtalya’ya yapılan barbar akınları nedeniyle Bizans imparatoruna siyasi açıdan muhtaç olmalarına rağmen papalık makamında bulunan II. Gregor’un cüretkâr cevabı özetle şu şekildeydi: “Dinî dogmalar imparatorları değil, rahipleri ilgilendirir. Nasıl ki bir rahibin, sarayın yetki alanına giren işlerde imparatora bir görev önerme hakkı yoksa, imparatorun da kiliseyi yönetmeye, din adamlarına hükmetmeye, çok aziz olan bir takım sembollere ve ritüellere müdahale etmeye hakkı yoktur. Biz, sizi imparator olmaya ve bu vasıflara sahip bir başrahip gibi davranmaya davet ederiz.” Papanın bu tavrına oldukça sinirlenen III. Leon onun yetki alanında buluna Arnavutluk ve Selanik bölgelerini Konstantinopolis patrikliğine bağlamakla yetinmiş, daha ileri gitmemiştir. Papa II. Gregor ile III. Leon arasındaki bu çatışma II. Gregor’un ölümüyle sona ermemiş, tam tersine onun halefi III. Gregor zamanında daha da alevlenmiştir. Bu ayrışma 1054 yılında doğu ve batı kiliselerinin kesin ayrılık tarihine kadar daha da belirginleşecektir. Tasvir kırıcılığa karşı ciddi ayaklanmalar da baş gösterdi. Nitekim Yunanistan’da çıkan ayaklanmalarda pek çok keşiş ve din adamının kanı akıtıldı. İstanbul’da da benzer isyan girişimleri aynı sertlikle bastırıldı. Bu hareket III. Leon’un 741 yılındaki ölümünden sonra hız kesmediği gibi tahta geçen V. Konstantinos zamanında daha da güç kazandı. Tasvir kırıcı harekete meşru bir zemin hazırlamak isteyen V. Konstantinos 754’te Fenerbahçe yakınlarındaki Hieria Sarayı’nda bir konsil topladı. Konsile doğu kilisesini temsilen 338 psikopos katılmış olmasına rağmen Papa bu konsile katılmayı ve temsilci göndermeyi reddetti. Bu nedenle söz konusu konsil ekümenik, yani evrensel konsiller arasında kabul edilmez. Konsil beklenildiği üzere ikona kültünü mahkûm ederek ikona taraftarlarının aforoz edilmesine karar verdi. Bu konsil sonrasında kilise ve diğer yapılardaki kutsal resimler sökülmeye veya üzerileri sıva ile kapatılmaya başlandı. Bunların yerine tabiat, hayvanlar, yarış ve büyük savaşlar gibi dünyevi konuları içeren resimler konuldu. Dinsel kurumlara mali sınırlamalar getirildi, arazi ve gelirlerinin bir kısmına el konuldu. İkona kırıcılık akımı en ateşli destekçisini V. Konstantinus’un nezdinde bulmuştur. İkon kırıcılıktan ikon taraftarlığına Konstantinus’un 775 yılında ölümüyle tahta geçen IV. Leon ikona karşıtı olmakla beraber ikona taraftarlarına nispeten daha yumuşak davrandı. Bunda belki de en önemli etken sevgili eşi İrene’nin ikona taraftarı olmasıydı. IV. Leon’un beş yıllık hükümdarlıktan sonra ölmesi üzerine taht küçük yaştaki oğlu VI. Konstantinus’a kaldı. Devletin ipleri de annesi İrene’nin elindeydi ve ölene kadar da öyle kaldı. İrene zamanında ikona taraftarları rahat bir nefes aldı. Yavaş yavaş devletin ikona karşıtı olan üst düzey bürokratları tasfiye edildi ve aynı nedenle imparatorun hassa ordusunun idare kadrosunda da değişiklikler yapıldı. İrene, bundan sonra Papa’yla da temasa geçerek bozulan ilişkileri düzeltme yoluna gitti. Sonrasında 787’de İznik’te bir konsil toplayarak ikona kırıcılığı yasaklattı. Bu konsile papa da temsilci gönderdiği için toplantı, Hıristiyan dünyasının 7. Ekümenik Konsili olarak tarihe geçti. İrene, Konstantinopolis’teki ikona taraftarlarını karşı tarafın üzerine kışkırtmayı da ihmal etmedi. Yıllardır ezilen taraf olan ikonacıların karşı taraftan intikamı müthiş oldu. Meydana gelen olaylarda ikona kırıcı imparatorlardan III. Leon ve V. Konstantinus’un mezarları açılarak yağmalandı. Ama her ne hikmetse isyancılar İrene’nin sevgili kocası IV. Leon’un mezarına ilişmemişlerdi ki hatırlanacağı üzere o da bir tasvir kırıcıydı. İrene’nin tahttan indirildiği 802 yılından sonra tahta geçen I. Nikeforos ve I. Mihael dönemlerinde ikona taraftarları rahat nefes almaya devam ettiler. Fakat bir Hazar prensesinden doğduğu için Hazar Leon olarak anılan V. Leon küllenen ateşi yeniden canlandırdı. Bununla birlikte ikona kırıcılık akımı ilk dönemlerdeki hızını ve sertliğini kaybetmişti. V. Leon sadece ikonları yasaklamakla yetindi. Sonraki iki hükümdar yani II. Mihael ve II. Teofilos dönemlerinde de bu yasak devam etti. Ancak II. Teofilos’un ölümüyle tahta geçen III. Mihael henüz çocuk yaşta olduğundan ona naiplik yapan annesi Teodora döneminde bu hareket bir daha canlanmamak üzere tarihe gömüldü. Ateşli bir ikon taraftarı olan Teodora 11 Mart 843’te Ayasofya’da düzenlenen bir törenle ikonlara meşruluğunu iade etti. Bir asırdan fazla süren bu akım Doğu-Batı kiliseleri arasındaki ayrılığın körüklenmesine, Papa’nın imparatorlardan bağımsız hareket etmesine, imparatorluk içinde ciddi karışıklıklara, bürokrasi kadrosunda sık ve köklü değişimlere, devletle halkın karşı karşıya gelmesine yol açtıktan sonra ortadan kalktı. Bu nedenle tüm bu yaşananlar Bizans tarihinde ayrı bir dönem olarak değerlendirilir. |