> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Tarih > 100. Yıldönümünde Bir Gazeteci Suikasti
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: 100. Yıldönümünde Bir Gazeteci Suikasti  (Okunma Sayısı 1054 defa)
27 Haziran 2012, 20:06:21
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 27 Haziran 2012, 20:06:21 »



100. Yıldönümünde Bir Gazeteci Suikasti
Ali Şükrü ÇORUK • 64. Sayı / TARİH


Türkiye’nin halledilemeyen meselelerinden birisi de maalesef gazeteci cinayetleri. Çok partili siyasi hayata geçtiğimiz II. Meşrutiyet’ten bu yana pek çok gazeteci suikaste kurban gitmiş, bunların bazılarının failleri yakalanmakla beraber öldürülmelerinin gerçek sebebi yahut suikastçilerin kimler tarafından yönlendirildiği konusu hep karanlıkta kaldı. Öldürülen gazetecilerin siyasi kimlikleri yüzünden adres olarak hep karşı taraf düşünülüyor. Yapılan tahkikat ise gerçeğe ulaşma noktasında maalesef toplumu ikna edemiyor. Aynı durum günümüz için de geçerli.

Gazeteci cinayetlerinin toplumda siyasal gerginliğin arttığı dönemlerde gerçekleşmesiyse ayrıca düşündürücü. Türkiye gibi siyasetin programdan çok sloganlarla yönlendirildiği, yapılan tartışmaların hızlı bir şekilde gerginlik boyutuna taşındığı ülkelerde işlenen gazeteci cinayetleri toplumsal kamplaşmaları ve tahammülsüzlüğü daha da arttırıyor. Bunun neticesinde gelinen nokta ise aslında siyasetten uzaklaşmaktan başka bir şey değil.
Türkiye’de işlenen ilk gazeteci cinayeti II. Meşrutiyet’in hemen ertesinde gerçekleşmişti. İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Cemiyet’ten farklı düşünen diğer Jöntürkler, arasındaki tartışmaların ve gerginliklerin had safhaya ulaştığı bir dönemde İttihat ve Terakki karşıtı gazeteci Hasan Fehmi Bey 6 Nisan 1909 tarihinde Galata Köprüsü üzerinde katledildi. Cinayetin İttihatçılar tarafından gerçekleştirildiği öne sürüldü. Bu olaydan yaklaşık bir yıl sonra ise yine İttihat ve Terakki muhalifi bir gazeteci olan ve liberal görüşleriyle tanınan Sada-yı Millet gazetesi başyazarı Ahmet Samim Bey öldürüldü.

Bugün konuya ilgi duyanlar dışında pek çok kişinin hatırlamadığı, Divanyolu’ndaki Sultan Mahmut Türbesi haziresindeki mezarından haberdar olmadığı Ahmet Samim Bey 1884 yılında Prizren’de doğmuş, Galatasaray Lisesi ve Robert Kolej’de tahsil görmüştü. Meşrutiyet’in ilânından hemen sonra pek çok aydın gibi siyasete ilgi duymuş ve Prens Sabahattin’in liberal fikirlerinden etkilenerek İttihat ve Terakki karşıtı olan Ahrar Fırkası’nın önde gelenleri arasında yer almış, fırkanın yayın organı niteliğindeki Osmanlı, Cidal, İtilâf gazetelerinde siyasi nitelikli yazılar yazmıştı. Ahmet Samim Bey, ülkenin geleceğiyle alâkalı umutları olan, düşünce hürriyetini savunan, İttihat ve Terakki yönetimini eleştiren, İttihat ve Terakki’nin cemiyet anlayışını bırakıp partileşmesini isteyen, halka açık ve hesap verebilir bir devlet anlayışını savunan bir gazeteciydi. Aynı zamanda edebiyata da istidadı olan Ahmet Samim Bey o dönemde yeni kurulmuş olan Fecr-i Âti Topluluğu’nun da üyesiydi.

Ahmet Samim Bey’in son mektubu

Ahmet Samim Bey 31 Mart İsyanı’ndan sonra da İttihat ve Terakki muhalifliğine devam etmiş ve İstanbul Mebusu Kozmidi Efendi’nin çıkardığı “İtilâf-ı anâsıra hâdim Osmanlı Gazetesi” olarak kendisini lanse eden Sada-yı Millet Gazetesi’nin başyazarı olmuştu. Prens Sabahattin yanlısı liberal düşüncelere ve Osmanlılık, yani ülke sınırları içindeki bütün unsurların birlik içinde yaşaması idealine sahip olan Ahmet Samim Bey’in bir Rum milletvekiline ait gazetede çalışması, üstelik yazılarında İttihat ve Terakki’yi şiddetle tenkit etmesi tepki topladı, kendi ifadesiyle İttihat ve Terakki mensupları tarafından ölümle tehdit edilmeye başlandı. Ahmet Samim Bey’in bu tehditler karşısındaki tavrı ise oldukça ilginç. Kendisine yöneltilen tehditlere aldırış etmeyen, öldürülmekten korkmadığını söyleyen Ahmet Samim Bey kaderine razı bir tutum takındı. Bu konudaki düşüncelerini arkadaşı Kıbrıslızade Şevket Bey’e gönderdiği bir mektupla dile getirdi. Ölümünden sonra çıkarılan İştirak Gazetesi Ahmet Samim Özel Sayısı’nda neşredilen bu mektubun metnini, bazı kelimeleri sadeleştirerek aşağıya alıyoruz:

“Kardeşim Şevket,

Bu akşam fevkalâde bir işim zuhur etti, gelemeyeceğim. Bunun için bilhassa affını rica ederim kardeşim, bittabi Şehabettin de gelemez.
Sana gayet confidentiel (gizli) ve namusunuza tevdi edilmek üzere bir müjde vereyim. Fakat bunun hariçte yayılması etrafımızda dolaşan tehlikeyi daha da yaklaştırmaktan başka şeye yaramaz.
İttihat ve Terakki Cemiyeti idamıma hükmetmiş. İdam olunacağım. Bunu yarı resmî bir surette tebliğ eylediler haberiniz olsun. Yalnız arkadaşlardan bir şey rica ediyorum. Bana, Hasan Fehmi’ye yaptıkları gibi mükellef bir cenaze alayı tertip etmesinler. Demirciköyü’nde bir bayır tepesinde küçük ve garip bir köy kabristanı vardır. İstiyorum ki beni oraya defnetsinler. O mezarlığın kenarında gençliğimin en tatlı birkaç saat şiir ve hulyasını geçirdim. Fikrimin o küçük mezarlıkta olduğu kadar hiçbir yerde o kadar derin bir sükûn ve istiğraka daldığını bilmem. Mezarlığın bulunduğu tepeden bütün kırlar, tarlalar, etrafın uzaktan birer küçük ve yeşil demete benzeyen koruları, ormanları ve nihayet ta ilerde Karadeniz’in gâh durgun ve mavi, gâh beyaz ve coşkun, uçsuz bucaksız yüzeyi görülür. Cenazemin de orada kalmasını arzu ediyorum.
Emin ol ki kalbimde hiçbir korku duymuyorum. Bana dindarane bir tevekkül geldi ve ölmeğe dahi hazırım. Yalnız ne zaman olacağını bilemiyorum.
Yakında inşallah görüşür ve bunu size tafsilâtıyla anlatırım. Gözlerini öperim. Nureddin’e selâm, Edhem Beyefendi’ye ihtiram.
Ahmet Samim”

Bir garip cenaze merasimi
Ahmet Samim Bey, bu mektubun yazdıktan kısa bir süre sonra 27 Mayıs 1326 (9 Haziran 1910) Perşembe günü akşam saatlerinde Bahçekapı’da arkadaşı Fazıl Ahmet’le yürürken yanına yaklaşan ve yakından ateş eden bir suikisatçinin kurşunlarıyla can verdi. Olay yerinden yürüyerek uzaklaşan suikastçi bir türlü bulunamadı. Geriye ise 26 yaşında gencecik bir ceset kaldı.

Ahmet Samim Bey’in cenaze merasimi ise hiç alışılmadık görüntülere sahne oldu. Bir yıl önce öldürülen Hasan Fehmi’nin cenazesindeki gösterilerin ve protestoların tekrarından çekinen hükümet Ahmet Samim’in defni hususunda ailesiyle görüş ayrılığına düştü, cenaze etrafında istenmeyen olaylar cereyan etti. Sonuçta yine hükümetin dediği oldu ve muhtemelen bir muhalefet gösterisine dönüştürülmek istenen ve cumartesi yapılması düşünülen cenaze merasimi hükümet tarafından bir gün önceye alındı. Ailesinin ve arkadaşlarının itirazlarına rağmen cenaze cuma günü zorla ailenin elinden alındı. Tabutun üzerinde ne bir şal, ne bir alâmet vardı. Zabıta tarafından tutulan hamalların omzunda tabiri caizse karga tulumba taşınan tabut, hızlı bir şekilde Divanyolu’ndaki Sultan Mahmud türbesi haziresine götürüldü ve burada hazırlanan mezara nakledildi. Bu acıklı olay yine İştirak gazetesinde şöyle anlatılıyor:

“Gerçek hürriyetin muhterem savunucusu, bu milletin en verimli bir mükemmel uzvu olan vatanperver Ahmet Samim’in tabutu dört hamalın omzunda merdivenleri iniyor, üzerinde ne bir şal ne bir parça kumaş, arkasında akrabasından ne bir zat ne bir arkadaş Babıâli Caddesi’ni çıkıyordu. Tabutun kapağı bağlanmamış olduğundan ikide birde açılıyor ve pencerelerden bakan üzüntülü bakışlar onun nuranî şekl-i muhteremini, kefenini görüyordu. Bu gayet tüyler ürpertici bir ikinci müessif vak’a idi. Cenaze hayli uzaklaşmıştı ki yine gamlı amca pencereden uzanmış ve komiserlerden birine “Allah aşkına” diye seslenmiş, “Ahmet Samim’in tabutunda hiç olmazsa bir fes bulunsun!”

Ve işte vatanın gerçek hürriyete kavuşması uğrunda canını feda eden bu yirmi altı yaşındaki genç, çalışkanlıkla dolu bir ömrün tehlikeli safhalarında bir hayli zahmet çektikten, milleti için gözyaşı ve kendi kanını döktükten sonra böyle çıplak bir tabut içinde kimsesiz ve her türlü şefkat ve hürmetten uzak gömülmeye götürülüyordu.”

Ahmet Samim Bey’in öldürülmesi ve cenazesinin alelacele hükümet tarafından kaldırılması özellikle arkadaşları arasında büyük infial uyandırdı. Başta Kıbrıslızade Şevket Bey ve Refik Halit olmak üzere önde gelen dostları hükümetin bu katil hadisesi karşısındaki tutumunu protesto etmek amacıyla bir özel sayı hazırlayıp neşretmeye karar verdiler. Ancak hükümetin bu tarz yayınlara karşı tutumunu bilen gazete ve mecmua sahipleri bu fikre sıcak yaklaşmadılar. Böyle olmakla beraber iki arkadaş bu düşüncelerini gerçekleştirmeye kararlıydılar. En sonunda alt başlığında “Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar” atasözünü kullanan İştirak mecmuasını neşreden ve sosyalist fikirleriyle tanınan Hüseyin Hilmi’yi Ahmet Samim hakkında bir özel sayı çıkarmaya ikna ettiler. Şevket Bey ve Refik Halit tarafından yazılar hazırlandı, dergi matbaaya verildi ve İştirak Mecmuası’nın 17. sayısı ölümünden dört gün sonra 31 Mayıs 1326 (13 Haziran 1910) tarihinde Ahmet Samim Özel Sayısı olarak okurların karşısına çıktı. Tabii olaylar beklendiği gibi gelişti. Mecmua toplatıldı ve yayını tatil edildi. Hüseyin Hilmi ve Kıbrıslızade Şevket Bey tutuklandı. Refik Halit yazılarda imzasını kullanmadığı ve arkadaşları tarafından ele verilmediği için tutuklanmaktan kurtuldu.

Ahmet Samim Bey’in kimler tarafından niçin öldürüldüğü bir türlü açıklığa kavuşmadı. İttihat ve Terakki muhalifi olması bu konuda işaretlerin hep İttihat ve Terakki’ye yönelmesine sebep oldu. Bu, ihtimaller arasında en kuvvetli olanıydı. Çünkü Manastır’da gerçekleştirdiği Şemsi Paşa suikastıyla II. Meşrutiyet’in ilanında önemli payı İttihat ve Terakki için bu tür uygulamalar yabancı değildi. Gerçekten de nizamnamesinde Cemiyet’in menfaatleri doğrultusunda kendisini ateşe atmaya hazır “fedailer” hakkında bir bölüm bulunan İttihat ve Terakki’nin muhalefet karşısındaki tavrı her zaman için sert olmuştu. Bununla ilgili pek çok örnek var. Ancak Girit meselesinin konuşulduğu, büyük devletlerin Türkiye’yi kendi nüfuz alanlarına çekmek için uğraştığı bir dönemde önemli sonuçlar doğurabilecek bir cinayetin faili ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: 100. Yıldönümünde Bir Gazeteci Suikasti
« Posted on: 18 Nisan 2024, 22:34:17 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: 100. Yıldönümünde Bir Gazeteci Suikasti rüya tabiri,100. Yıldönümünde Bir Gazeteci Suikasti mekke canlı, 100. Yıldönümünde Bir Gazeteci Suikasti kabe canlı yayın, 100. Yıldönümünde Bir Gazeteci Suikasti Üç boyutlu kuran oku 100. Yıldönümünde Bir Gazeteci Suikasti kuran ı kerim, 100. Yıldönümünde Bir Gazeteci Suikasti peygamber kıssaları,100. Yıldönümünde Bir Gazeteci Suikasti ilitam ders soruları, 100. Yıldönümünde Bir Gazeteci Suikastiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes