๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Tahavi Şerhi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 10 Ocak 2012, 20:06:01



Konu Başlığı: Ubudiyyetin ve İmanın Esası Teslimiyettir
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 10 Ocak 2012, 20:06:01
Ubudiyyetin ve İman’ın Esası Teslimiyettir


Şunu bilelim ki ubudiyyetin Allah’a, kitaplarına ve rasûllerine imanın esası teslimiyettir. Emir, nehiy ve şer’î hükümlerdeki hikmetlerin tafsilatı ile ilgili olur olmaz soru sormamaktır. İşte bundan dolayı Yüce Allah kendisine gönderilen peygamberi tasdik edip getirdiklerine iman etmiş herhangi bir ümmetin kendilerine verdiği emir ve yasaklardaki, Rablerinden kendilerine tebliğ ettiği şeriatteki hikmetlerin tafsilatına dair soru sorduklarını belirten bir olay nakletmemiştir. Zaten bu ümmet böyle bir şey yapmış olsaydı, peygamberine de iman etmiş olmazdı. Aksine her bir ümmet emre bağlanmış, teslimiyet göstermiş ve boyun eğmiştir. Hikmetlere dair bilebildiği kadarını bilmiş, bilme imkanını bulamadığı hallerde ise itaat ve teslimiyet göstermek için bilme şartını koşmamıştır. Böyle bir şeyi de uğraşma alanına sokmamıştır. Her bir ümmetin rasûlü de zaten böyle bir soruya muhatap olmayacak kadar büyük bir şahsiyetti.

İşte bundan dolayı akıl, bilgi ve marifet bakımından bütün ümmetlerin en mükemmeli olan bizim ümmetimizin salih selef’i peygamberine Allah ne diye bunu emretti? Niçin bunu yasakladı? Niçin böyle bir şeyi takdir etti? Niye böyle bir şey yaptı? diye sormamışlardır. Çünkü onlar böyle bir soru sormanın imana ve teslimiyete aykırı düştüğünü, diğer taraftan teslimiyet derecesi dışında İslam ayağının zemine sağlam basamayacağını iyice biliyorlardı.

O halde bir emri ta’zim etmenin ilk mertebesi onu tasdik etmektir. Sonra ona sıkı sıkıya bağlanmak üzere kesin ve kat’î karar vermektir. Daha sonra onu yerine getirmek üzere eli çabuk tutmak ve engelleri de ortadan kaldırmaktır. Arkasından en mükemmel şekliyle onu yerine getirmek üzere tam samimiyetle bütün gayretini ortaya koymak, sonra da o işi yerine getirmekle emrolunduğu için o işi yapmaktır. Öyle ki onu yerine getirmek, onun hikmetine bağlı kalmamalı, bu hikmeti açıkça bilirse yapacak, bilmezse onu ihmal edecek duruma düşmemelidir. Çünkü böyle bir tutum emre bağlılığa aykırıdır, emre tam anlamıyla riayet etme haline gölge düşürür.

Kurtubî, İbn Abdi’l-Berr’den naklederek der ki: Bir kimse ilme duyduğu arzu ve bilgisizliğini gidermek, diyaneten bilinmesi gerekli bir hususu araştırmak kastıyla soru soracak olursa bunda bir sakınca yoktur. Çünkü bilgisizliğin şifası soru sormaktır. Ancak bilgisini arttırmak ve öğrenmek kastıyla değil de, işi yokuşa sürmek maksadıyla soru soran kimsenin bu sorularının az olması da çok olması da durumu değiştirmez, helal değildir.

İbnu’l-Arabî de der ki: İlim ile uğraşan alime yakışan da delilleri geniş geniş açıklamak, hükümlerin elde edildiği yolları açıklığa kavuşturmak, ictihad için gerekli ön bilgileri ve şartları elde etmek, hükümleri çıkarmak için yardımcı olacak araç ve gereçleri hazırlamaktır. Herhangi bir olay ile karşı karşıya kalınacak olursa ele alınması gereken şekilde ele alınır ve çözümü bulunabileceği kabul edilen yollardan çözülmeye çalışılır. Bu hususta da Yüce Allah doğru yolu gösterir.

Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem- de şöyle buyurmaktadır: "Kişinin kendisini ilgilendirmeyen hususları terketmesi İslamının güzelliğindendir."[154] Bu hadisi Tirmizi ve başkaları rivayet etmiştir.


[154] Tirmizî 2317.