๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Tahavi Şerhi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 05 Ocak 2012, 19:10:18



Konu Başlığı: Sapıklık Fırkalarının Vahye Karşı Tutumları
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 05 Ocak 2012, 19:10:18
Sapıklık Fırka’larının Vahye Karşı Tutumları


Sapıklık fırkalarının vahye karşı biri tebdil yolu, diğeri de techil (cahil bırakma) yolu olmak üzere iki yöntemleri vardır. Tebdil yapanlar da iki türdür. Vehm ve tahyil (hayallendirme) ehli kimseler ile tahrif ve te’vil yapan kimseler.

Vehm ve tahyîl yapanlar der ki: Peygamberler Allah’tan, ahiret gününden, cennet ve cehennem’den, durumun gerçek vaziyetine uymayan bir takım hususlarla haber vermişlerdir. Onlar durumu gerçeği gibi haber vermek yerine Allah’ın büyük bir şey olduğunu, bedenlerin tekrar diriltileceğini, onların maddi bir takım nimetlere ve maddi ve hissedilir bir takım cezalara ma’ruz kalabileceklerini hayallerinde canlandıracak ve vehmetmelerini sağlayacak bir şekilde hitab etme yolunu seçmişlerdir. Durum böyle olmamakla birlikte cumhur’un maslahatı böyle bir yolu seçmeyi gerektirmektedir, yalan dahi olsa. Bu cumhur’un faydasına söylenmiş bir yalandır. İşte İbn Sina ve onun benzerleri "Kanun"larını bu esasa bina ederek ortaya koymuşlardır.

Tahrif ve te’vil ehline gelince: Bunlar şöyle derler: Peygamberler bu sözleriyle bizatihi hakkı olduğu şekliyle haber verme maksadını gütmemişlerdir. Hak gerçek mahiyeti itibariyle bizim akıllarımızla bilip öğrendiğimiz şeydir.

Bundan sonra bu görüşleri artık çeşitli te’vil yollarıyla kendi kanaatlerine uygun düşecek şekilde te’vil etmek için olanca gayretlerini harcarlar. İşte bundan dolayı onların önemli bir çoğunluğu açıktan açığa te’vil lafzını zikretmez, bunun yerine: Şu kastedilmiş olabilir, demek yolunu seçerler. Bunların bütün bilgileri ise lafzın ihtiva etmesi muhtemel olan manadan ibarettir.

Techil ve tadlîl ehli kimselere gelince, bunların görüşlerinin gerçek mahiyeti şudur: Peygamberlere tabi olanlar cahil ve sapık kimselerdir. Bunlar Allah’ın kendi zatını vasfetmiş olduğu âyetlerden ve peygamberlerin buyruklarından Allah’ın neyi murad ettiğini bilmezler deyip sözlerini şöyle sürdürürler: Nass’ın Allah’tan başka hiçbir kimsenin, ashab ve onlara güzel bir şekilde tabi olanlar şöyle dursun, Cebrail’in de, Muhammed’in de sair peygamberlerin de bilemeyeceği bir te’vilinin olması mümkündür. Muhammed -Sallallahu aleyhi vesellem-: "Rahman Arş’a istiva etti." (Tâhâ, 20/5); "Güzel söz yalnız O’na yükselir." (Fatır, 35/10); "Kendi ellerimle yarattığıma secde’den seni ne alıkoydu?" (Sad, 38/75) buyruklarını okurdu ama bu âyet’lerin ne manaya geldiğini bilmezdi. Aksine bu buyrukların delâlet ettiği manayı Allah’tan başkası bilemez, derler ve selef’in yolunun bu olduğunu zannederler.

Kimileri de şöyle der: Bu buyruklardan kasıt, zahirinden anlaşılan medlul değildir, bunların maksadını kimse bilemez. Tıpkı kıyametin ne zaman kopacağının bilinemeyeceği gibi.

Bazıları da şöyle der: Bu gibi buyruklar zahirleri gibi kabul edilir ve zahirlerine göre yorumlanırlar. Bununla birlikte bunların te’vilini Allah’tan başkası bilemez. Böylelikle bu görüşün sahipleri bir taraftan zahirlerine muhalif bir te’villerinin bulunduğunu söylerken, bununla birlikte: Bunlar zahirlerine göre yorumlanır, diyerek çelişkiye düşmektedirler.

Bunların görüşlerinin ortak noktası şudur: Rasûl -kendilerinin- müşkil ya da müteşabih kabul ettikleri nasslardan neyin kastedildiğini açıklamamıştır. Bundan dolayı onların herbir kesiminin müşkil kabul ettiği nasslar diğer bir kesimin müşkil kabul ettiğinden farklıdır.

Kimileri de yine: Bunların manaları bilinmez der ve bunların arasından bazıları şu kanaati ileri sürer: “Bunların ilmini peygamber açıklamamıştır. Bunun yerine, bunları açıklamayı aklî delillere ve bu nassları te’vil etmek yolunda ilimde olanca gayretini harcayan kimselere havale etmişlerdir. Bunların da ortak noktası şudur: Rasûl bilmezdi yahut bildirmedi. Biz hakkı akıllarımızla biliriz, sonra da Allah Rasûlünün kelamını aklımızla kavradıklarımıza uygun şekilde yorumlarız. Peygamberler ve peygamberlere tabi olanlar aklî bilgileri bilemezler, sem’î bilgileri de kavrayamazlar.”

Bütün bunlar ise doğru yoldan bir sapmadır ve başkalarını saptırmadır.

Yüce Allah’tan, kabul edeni cehenneme kadar götüren bu aslı astarı olmayan görüşlerden kurtarıp esenlik ve afiyet ihsan etmesini dileriz.

Onların vasfedegeldiklerinden münezzeh olan, izzetin Rabbi olan senin Rabbin, her türlü eksiklikten münezzehtir. Selam olsun peygamberlere; hamdolsun âlemlerin Rabbi Allah’a.