๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Tahavi Şerhi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 13 Ocak 2012, 21:00:56



Konu Başlığı: Meselul Alâ Yalnız Yüce Allaha Aittir
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 13 Ocak 2012, 21:00:56
Kemâl’i İhtiva Eden En Yüce Örnek (el-Meselu’l-A’lâ) Yalnız Yüce Allah’a Aittir


Yüce Allah en yüce misalin yalnız kendisinin olmakla kendi zatını nitelendirmiş ve şöyle buyurmuş: "Kötü örnek -esasen- ahirete iman etmiyenlerindir. En yüce örnek ise Allah’ındır." (en-Nahl, 16/60); "Göklerde ve yerde en yüce örnek yalnız O’nundur. O Aziz’dir, Hakim’dir." (er-Rûm, 30/27)
Bu buyruklarıyla Yüce Allah kusurları, eksiklikleri ve kemalsizliği ihtiva eden kötü örneği, düşmanları olan müşriklere ve putlarına nisbet ederken, bütün kemal sıfatlarını ihtiva eden en yüce örneğin de yalnız kendisine ait olduğunu bildirmektedir.

Yüce Allah’ın kemal sıfatlarını kabul etmeyen bir kimse kötü örneği Allah’a izafe etmiş ve kendi zatını nitelendirmiş olduğu en yüce örneği reddetmiş olur. En yüce örnek ise mutlak kemal demektir. Bu da hem var olan hususları, hem de ne kadar çok olurlarsa daha çok mükemmel ve başkalarından daha kâmil ve daha yüce oluşunu ifade eden subutî manaları ihtiva etmektedir.

Yüce Rabbin sıfatları en çok ve en mükemmel olduğundan dolayı en yüce örnek te O’nundur ve O kendisinin dışındaki bütün varlıklardan buna daha layıktır. Daha doğrusu mutlak anlamı ile en yüce örneklikte iki kişinin ortak olması imkansız bir şeydir, çünkü her ikisi her bakımdan birbirlerine eşit olacak olurlarsa biri diğerinden daha üstün olamaz. Şâyet eşit olmazlarsa, o halde bu sıfata aralarından sadece birisi sahip demektir. O halde en yüce örneğe sahip olanın bir benzerinin yahut onu andıran bir varlığın bulunması imkansız bir şeydir.

"O bütün mahlukatı ilmiyle yaratmıştır."

"Halketti (ha-la-ka)" var etti, meydana getirdi, yoktan vücuda getirdi, demektir. Bu aynı zamanda takdir etti, anlamında da kullanılır. Yaratmak (el-halk) mastardır ve bu da yaratılan (mahluk) anlamındadır.

Yani Yüce Allah mahlukatını bilerek yaratmıştır. Nitekim şöyle buyurmaktadır: "Yaratan bilmez mi hiç o latiftir. Herşeyden haberdardır." (el-Mülk, 67/14); "Gaybın anahtarları O’nun yanındadır. O’ndan başkası bunları kimse bilmez. Karada ve denizde ne varsa (hepsini) O bilir. Bir yaprak düşmeye görsün mutlaka onu bilir. Yeryüzünün karanlıklarında (düşen) tek bir tane (bile olsa) onu bilir. Yaş ve kuru müstesna olmamak üzere hepsi apaçık bir Kitaptadır. O geceleyin sizi öldüren, gündüzün de ne kazandığınızı bilendir." (el-En’âm, 6/59-60)   Bu buyrukta Mutezile’nin görüşlerini reddetmektedir.

İmam Şafiî -rahmetullahi aleyh-in arkadaşı ve onunla birlikte oturup kalkmış olan İmam Abdu’l-Aziz el-Mekkî, Bişr el-Merîsî ile birlikte Me’mun’un huzurundaki tartışmasını naklettiği "el-Hayde" adlı kitabında, Bişr’in Yüce Allah’ın ilmi ile ilgili olarak kendisi ile tartışmasını nakletmektedir. Bişr dedi ki: Ben Allah’ın bilgisiz olmadığını söylüyorum. Bunun üzerine (Abdu’l-Aziz el-Mekkî) ona söyletmek maksadı ile ilimin sıfatları ile ilgili soruları tekrarlayıp durdu. Bişr de: O bilgisiz değildir, deyip durdu. Yüce Allah’ın kendine has ilmiyle alim olduğunu itiraf etmeyince İmam Abdu’l-Aziz şunları söyledi: Cahilliğin nefyedilmesi övgü sıfatı değildir. Çünkü benim: Bu sütun cahil değildir, derken onun bilgili olduğunu söylemiş olmuyorum. Yüce Allah ise peygamberleri, melekleri ve mü’minleri bilgi sahibi olmakla övmüştür, cahil olmamakla değil. Bilgi sıfatını kabul eden cahilliği nefyetmiş olur, ancak cahilliği nefyeden bir kimse ilmi tesbit etmiş olmaz. Bütün insanların Yüce Allah’ın kendi zatı için sabit kabul ettiğini sabit kabul etmeleri, kendi zatı hakkında nefyettiğini nefyetmeleri ve kendisinin söz konusu etmediği hususları, söz konusu etmemeleri görevleridir.

Yüce Allah’ın ilmine dair aklî delile gelince: Cahillikle birlikte eşyayı var etmesi de imkansızdır. Çünkü O’nun eşyayı var etmesi iradesi ile olur. İrade ise isteneni tasavvur edebilmeyi gerektirir. İsteneni tasavvur etmek ise, isteneni bilmektir. O halde var etmek iradeyi, irade de ilmi gerektirmektedir. Var etmek buna göre ilmi gerektiren bir husustur.

Diğer taraftan mahlukat öyle sağlam ve öyle mükemmel yaratılmıştır ki bu, bunları var edenin alim olmasını gerektirmektedir. Çünkü sapasağlam ve mükemmel olarak yapılmış bir fiilin, alim olmayan birisinden sadır olması imkansız bir şeydir.

Diğer taraftan mahlukat arasında alim olanlar da vardır ve ilim bir kemal sıfatıdır. Hâlık’ın ise alim olmaması imkansız bir şeydir. Bunun da iki yolu vardır:

1- Bizler zorunlu olarak yaratıcının yaratılmıştan daha mükemmel olduğunu biliyoruz. Varlığı vacib (zorunlu) olanın mümkin olandan daha mükemmel olduğunu biliyoruz. Yine zorunlu olarak şunu bilmekteyiz: Eğer biz birisi alim, diğeri de alim olmayan iki şeyin varlığını kabul edersek, alim olan daha mükemmeldir. Eğer yaratıcı alim olmazsa o zaman varlığı mümkün olanın ondan daha mükemmel olması gerekirdi. Bu ise imkânsız bir şeydir.

2- Mahlukat demek olan mümkin varlıklar arasındaki herbir bilgi, O’ndan gelmiştir. Fiili kemal derecesinde olan ve bu şekilde varlıkları yoktan mükemmel olarak var edenin, kemalden uzak olmasına imkan yoktur. Hatta O, kemale en yakın olandır. En yüce örnek yalnız Allah’ındır. O ve mahlukat ne temsilî kıyaslarda, ne de kapsamlı kıyaslarda eşit olamazlar. Aksine mahluk lehine sabit olan her bir kemale yaratıcı daha bir layıktır. Herhangi bir mahlukun münezzeh olduğu herbir husustan yaratıcının tenzih edilmesi daha uygundur.

"Ve o yaratıklar için kaderler takdir etmiştir."

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Herşeyi yaratıp, onu inceden inceye takdir ve tayin etmiştir." (el-Furkan, 25/2);   "Çünkü Biz, herşeyi bir kader ile yarattık." (el-Kamer, 54/49);   "Allah’ın emri mutlaka yerini bulan bir kaderdir." (33/38); "O ki yaratıp düzenleyendir, O ki takdir edip, yol gösterendir." (el-A’lâ, 87/2-3)

Müslim’in, Sahih’inde de Abdullah b. Amr -Radıyallahu anh-ın, Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem-den şöyle dediğine dair rivayet vardır: "Allah gökleri ve yeri yaratmadan ellibin yıl önce bütün mahlukatın kaderlerini takdir buyurmuştur. O vakit Arş’ı su üzerinde idi."[31]

"Onlar için eceller tayin etmiştir."

Yani Yüce Allah mahlukatın ecellerini takdir ve tayin etmiştir. Öyle ki onların ecelleri geldi mi ne bir an geri kalırlar, ne de bir an öne geçerler. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Artık ecelleri geldiği zaman bir an ne geri kalabilirler. Ne de öne geçebilirler." (Yunus, 10/49);   "Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kimse ölemez. O vâdesiyle yazılmış bir yazıdır." (Al-i İmran, 3/145)
Müslim’in, Sahih’inde de Abdullah b. Mes’ud’dan şöyle dediği kaydedilmektedir: Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem-in hanımı Ummu Habibe dedi ki: Allah’ım eşim Rasûlullah ile, babam Ebu Sufyan ile kardeşim Muaviye ile gözümü aydın et. Bunun üzerine Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem- şöyle buyurdu: "Sen Yüce Allah’tan tesbit edilmiş eceller, sayılı hükümler, paylaştırılmış rızıklar için dilekte bulundun. Yüce Allah hiçbir şeyi vaktinden önce acele etmez, hiçbir şeyi de vadesinden sonraya bırakmaz. Eğer sen Yüce Allah’tan seni cehennem ateşi azabından, kabir azabından korumasını dilemiş olsaydın, bu hem daha hayırlı hem de daha üstün olurdu."[32]

Buna göre maktul kişi de eceliyle ölür. Yüce Allah birisinin hastalık sebebiyle, diğerinin öldürülme sebebiyle, bir başkasının göçük altında kalması sebebiyle, ötekinin yangın, berikinin suda boğulmak sebebiyle ve bunun dışındaki çeşitli sebeblerle öleceğini bilmiş, takdir etmiş ve hükme bağlamıştır. Yüce Allah ölümü ve hayatı da ölüm ve hayatın sebebini de yaratandır.

Şunu bil ki, dua da bazı hususlar hakkında meşrû ve faydalıdır, bazıları hakkında değildir. Bundan dolayı Yüce Allah dua’da haddi aşanları sevmez. İmam Ahmed -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- kendisine uzun ömür verilmesi için dua edilmesinden hoşlanmaz ve: Bu kestirilip bitirilmiş bir iştir, dermiş.

"Yaratıkları yaratmadan önce hiçbir şey O’na gizli değildi. Onları yaratmadan önce, onların ne şekilde amel edeceklerini biliyordu."

Yüce Allah olmuşu, olacağı, olmamış olanı, eğer olacak olsa nasıl olacağını bilir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Eğer geri döndürülürlerse yine kendilerine yasaklanan şeylere geri dönerler." (el-En’âm, 6/28)   Her ne kadar onların geri döndürülmeyeceklerini biliyor ise de bize eğer döndürülecek olurlarsa tekrar aynı şeylere geri döneceklerini haber vermektedir. Nitekim şöyle buyurmaktadır: "Eğer Allah onlarda bir hayır olduğunu bilseydi, elbette onlara işittirirdi. Şâyet onlara işittirmiş olsaydı yine onlar muhakkak yüz çevirerek arkalarına döner, giderlerdi." (el-Enfâl, 8/23)
Bu da: O (Allah), birşeyi yaratmadan ve var etmeden önce onu bilemez, diyen Rafızî ve Kaderiyye’nin görüşlerini reddetmektedir. Bu da kader meselelerinin, fer’î meselelerinden birisidir.

"Onlara kendisine itaat etmelerini emretmiş ve kendisine isyan etmelerini yasaklamıştır.

Hocamızın (Tahâvî) yaratmak ve kader’i söz konusu etmesinden sonra emir ve nehyi söz konusu etmesi mahlukatı kendisine ibadet etmek için yaratmış olduğuna işaret etsin diyedir. Yüce Allah -nitekim- şöyle buyurmaktadır: "Ben cinleri de, insanları da ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım." (ez-Zariyat, 51/56); "O, hanginizin daha güzel amelde bulunacağını denemek üzere ölümü ve hayatı yaratandır." (el-Mülk, 67/2)
"Herbir şey O’nun takdiri ve meşieti ile cereyan eder. O’nun meşieti gerçekleşir. Kulların ise kendileri için dilediğinden başka istekleri geçerli olmaz. Hulâsa onlar için O’nun dilediği şeyler olur, dilemediği hiçbir şey olmaz."

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Onu Allah dilemedikçe de siz dileyemezsiniz. Çünkü Allah en iyi bilendir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir." (el-İnsan, 76/30); "Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe de siz dileyemezsiniz." (et-Tekvir, 81/29);   "Eğer Biz onlara gerçekten melekleri indirseydik, ölüler kendileriyle konuşsalardı ve herşeyi karşılarına toplasaydık. Onlar yine de Allah dilemedikçe iman etmezlerdi... Eğer Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı." (el-En’âm, 6/111-112);   "Eğer Rabbin dileseydi yeryüzünde bulunanların hepsi elbette toptan iman ederlerdi." (Yunus, 10/99);   "Allah kimi doğru yola iletmeyi dilerse göğsünü İslama açar, kimi de saptırmayı dilerse onun da göğsünü gökyüzüne tırmanıyormuş gibi daraltır, sıkıştırır." (el-En’âm, 6/125) Yüce Allah, Nuh -Aleyhisselam-ın, kavmine söylediği şu sözleri de bize aktarmaktadır: "Eğer Allah sizi saptırmak isterse, ben size öğüt vermek istesem bile bu öğüdüm size fayda vermez." (Hud, 11/34) Yine yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: "Allah dilediğini saptırır, dilediğini de dosdoğru yol üzerinde tutar." (el-En’âm, 6/39)
Ve buna benzer Yüce Allah’ın dilediğinin olacağına, dilemediğinin de olmayacağına delil teşkil eden daha pek çok buyruk vardır. Hem kendisinin dilemediği bir şey, O’nun mülkünde nasıl olsun ki? Allah kâfirin iman etmesini isterken, kâfir de kâfir olmayı istemiş ve böylelikle kâfir’in isteği Allah’ın meşietini yenik düşürmüş olduğunu iddia eden kimseden daha kâfir ve yolca daha sapık kim olabilir? Yüce Allah bunların söylediklerinden pek münezzehtir, üstündür.

Denilse ki: Bunun, Yüce Allah’ın: "Müşrikler: Allah dileseydi, biz de babalarımız da ortak koşmazdık. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık, diyeceklerdir." (el-En’âm, 6/148); "Ortak koşanlar dediler ki: Eğer Allah dileseydi biz de, babalarımız da kendisinden başka hiçbir şeye ibadet etmezdik..." (en-Nahl, 16/35); "Ve dediler ki: Rahman dileseydi, biz onlara ibadet etmezdik. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar ancak temelsiz bir zanda bulunuyorlar." (ez-Zuhruf, 43/20)   buyrukları ile birlikte izah edilmesi oldukça zordur. Çünkü Yüce Allah onları Allah’ın meşieti ile şirk koşmalarını gerekçe gösterdikleri için yermektedir. Nitekim İblis de insanları saptırmayı Yüce Allah’a izafe edince onun şu buyruklarla yerilmiş olduğunu görüyoruz: "Rabbim, beni azdırdığından dolayı yemin ederim ki ben de yeryüzünde onlara (sana isyanı) süslü göstereceğim." (el-Hicr, 15/39)
Böyle bir soruya bir kaç türlü cevap verilmiştir. Bu cevapların en güzellerinden birisi de şudur: Yüce Allah’ın, bu tavırlarını olumsuz karşılama sebebi onların Yüce Allah’ın bu husustaki meşietini yaptıklarına razı oluşuna, onların bu işlerini sevdiğine delil göstermelerinden dolayıdır. Çünkü onlar şöyle demişlerdi: Eğer o bu yaptığımızdan hoşlanmasaydı ve gazap etseydi, bunu dilemezdi. Böylelikle onlar O’nun meşietini rızasına delil gibi değerlendirdiler. İşte Yüce Allah da onların bu kanaatlerini reddetmektedir.

Yahut ta Yüce Allah onların: "Allah’ın meşieti o hususu emrettiğine bir delildir" şeklindeki inanışlarını reddetmiş olmaktadır.

Ya da O, kaza ve kaderini ileri sürerek, şeriatine, rasûlleriyle göndermiş olduğu emrine, kitabındaki hükümlerine karşı çıkışlarını reddetmektedir. Çünkü onlar genel meşieti bu işe itici bir unsur olarak değerlendirmişlerdi. Onlar Allah’ın meşietini tevhid cihetiyle söz konusu etmemişler, aksine meşieti O’nun emrine karşı çıkmak, O’nun şeriatını çürütmek üzere söz konusu etmişlerdi.

Nitekim zındıkların ve cahillerin yaptıkları da budur. Onlara bir emir verildiğinde yahut bir yasak bildirildiğinde kaderi delil gösterirler. Nitekim bir hırsız Ömer -Radıyallahu anh- karşı kaderi gerekçe göstermeye kalkışmış, o da ona: Ben de Allah’ın kaza ve kaderi gereği senin elini kesiyorum, demiştir. Buna da Yüce Allah’ın şu buyruğu tanıklık etmektedir: "Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar işte böyle yalanlamışlardı." (el-En’âm, 6/148)
Böylelikle onların maksatlarının yalanlamak olduğunu öğrenmiş oluyoruz. Çünkü onların bu iddiası bizzat fiillerinden öncedir. Allah’ın bunu takdir etmeyeceğini nereden biliyorlardı? Gayba mı muttali olmuşlardı?


[31] Müslim 2653; Tirmizî 2156; Müsned, II, 169.

[32] Müslim 2663; Müsned, I, 390, 413, 433, 445, 466.



Konu Başlığı: Ynt: Meselul Alâ Yalnız Yüce Allaha Aittir
Gönderen: Ceren üzerinde 04 Temmuz 2018, 15:13:15
Esselamu aleykum. Göklerde ve yerlerde en büyük yalnızlık sadece allaha mahsustur.Rabbim razı olsun paylasimdan kardeşim. ..


Konu Başlığı: Ynt: Meselul Alâ Yalnız Yüce Allaha Aittir
Gönderen: Sevgi. üzerinde 24 Mart 2021, 03:31:20
Aleyküm selam. Bilgiler için Allah razı olsun kardeşim


Konu Başlığı: Ynt: Meselul Alâ Yalnız Yüce Allaha Aittir
Gönderen: Mehmed. üzerinde 27 Mart 2021, 14:03:56
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun