๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Tahavi Şerhi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 09 Ocak 2012, 20:51:40



Konu Başlığı: Kalbin Hayat Bulması ve Hastalanması
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 09 Ocak 2012, 20:51:40
Kalbin Hayat Bulması ve Hastalanması


Kalbin hayatı, ölümü, hastalığı ve şifası söz konusudur. Bu ise beden hakkındakinden daha ileri çaptadır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ölü iken kendisini (iman ile) dirilttiğimiz, insanlar arasında ona yürümesi için nur verdiğimiz kimse, içinden çıkamayacağı karanlıklarda kalan kimse gibi midir?" (el-En’âm, 6/122)

Küfür ile (kalbi) ölmüş iken, iman ile dirilttiğimiz demektir.

Buna göre sağlıklı ve diri bir kalbe batıl ve çirkin şeyler ârız olduğunda tabiatı gereği onlardan nefret eder, onlara buğz eder, onlara iltifat etmez. Ancak ölü bir kalp böyle değildir, böyle bir kalp güzel ile çirkin arasında fark gözetmez. Nitekim Abdullah b. Mes’ud da böyle demiştir: Kendisi ile ma’rufu ve münkeri bilip tanıyacağı kalbi bulunmayan bir kimse helâk oldu demektir.[167]

Şehvetler ve hastalığa yakalanmış kalp de böyledir. Böyle bir kalp zayıflığı sebebiyle bu hastalığının ileri derecede olup olmamasına bağlı olarak, karşı karşıya kaldığı arzu ve isteklerine meyleder.

Önceden de geçtiği üzere kalbin hastalığı iki türdür: Şehvet hastalığı ve şüphe hastalığı. Bu iki hastalığın daha kötüsü şüphe hastalığıdır. Şüphelerin en kötüsü ise kader ile ilgili şüphelerdir.

Kalp kimi zaman hastalanır, hastalığını da arttığı halde bu kalbin sahibi, kalbin nasıl sağlık bulacağını, bu sağlığın sebeblerini bilmeyip başka şeylerle uğraştığından dolayı bu hastalığı bilmeyebilir.

Hatta kişinin haberi olmadan kalbi ölebilir de. Bunun alameti ise çirkin işlerin açtığı yaralardan acı duymaması, hakkı bilmemesinden rahatsız olmamasıdır. Çünkü kalp hayatta ise çirkin şeylerden ötürü acı duyar, hakkı bilmemekten ötürü de hayatta olduğu oranda ızdırap duyar:

"... Ölmüş ise yaralanmaktan ötürü acı duymaz."

Kalbin hastalığını farketmesi de mümkündür. Ancak ilacın acı tadına ve bu tada sabretmeye tahammül ona ağır gelebilir. O bakımdan o hastalığın kalmasının acısını ilacın sıkıntılarına tercih eder.

Şüphesiz ki kalbin hastalığının tedavisi hevâya muhalefet etmektir. Bu ise nefse en ağır gelen bir şeydir; amma hastalığa bundan faydalı bir şey de yoktur.

Bazen kişi kendisini sabra alıştırır fakat sonradan azmi kırılır. İlim, basiret ve sabrının zayıflığı dolayısıyla sabrı sürekli olamaz. Bu son derece güvenli bir yere götüren, korkulu bir yola koyulana benzer. Böyle bir kimse eğer bu korkulara sabredecek olursa, korkuların biteceğini ve arkasından güvenliğin geleceğini bilir.

İşte bunun güçlü bir sabra ve ulaşacağı sonuç ile ilgili son derece sağlam bir inanca ihtiyacı vardır. Sabrı ve inancı zayıflayacak olursa, yoldan geri döner, yolun sıkıntılarına katlanamaz. Hele hele yol arkadaşı da yoksa, yalnızlıktan dolayı da korkar ve bu sefer: İnsanlar nereye gitti? Ben de onları örnek alayım, der.

İnsanların çoğunun hali budur, onları helâk eden de bu haldir. Samimi ve basiret sahibi bir kimse ise yol arkadaşlarının azlığından dolayı ve hatta hiç arkadaşı olmamaktan ötürü -eğer kalbi ilk ve önder kafilenin yol arkadaşı olduğu şuuruna sahipse- yalnızlık duygusuna sahip olmaz. O ilk kafile ki: "Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salihlerle birliktedirler. Onlar ne iyi arkadaştırlar!" (en-Nisa, 4/69)

Ebu Şâme diye bilinen Ebu Muhammed Abdu’r-Rahman b. İsmail’in "el-Havadis ve’l-Bidâ" adlı eserinde yer alan şu sözleri ne güzeldir: "Nerede cemaate bağlanma emri varsa ondan kasıt, hakka sımsıkı yapışmak ve ona uymaktır. İsterse ona yapışanların sayısı az, muhalefet edenler çok olsun. Çünkü ta Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem- ve ashabı (Allah tümünden razı olsun) döneminden itibaren ilk müslüman cemaatin izlediği hak yol bu idi. Onlardan sonra gelen batıl ehlinin çokluğuna itibar edilmez."

Hasan-ı Basrî -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- de şöyle demiştir: "Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan hakkı için sünnet aşırı giden ile büsbütün terkedenin izlediği yolların arasındadır. O bakımdan -Allah size rahmet edesice- bu yol üzere sabredin. Çünkü ehl-i sünnet geçmiş dönemlerde de insanların en azı idiler. Geriye kalanlar arasında da en az sayıda olanlardır. Bunlar öyle kimselerdirler ki, aşırı lüks içerisinde olanlarla birlikte lükse koyulmadılar. Bid’at sahibi kimselerle beraber de bid’atlere dalmadılar, onlar Rab’lerinin huzuruna çıkıncaya kadar sünnetleri üzerinde direndiler. Siz de artık böyle olunuz."

Kalbin hastalığının alâmeti ona uygun düşen faydalı gıdaları terkedip zararlı gıdalara yönelmesi, ona fayda sağlayacak ilaçları bırakıp zarar verecek ilaçlara doğru gitmesidir.

O halde ortada dört husus vardır: Faydalı gıda, şifa veren ilaç, zararlı gıda ve helâk eden ilaç.

Sağlıklı olan bir kalp, faydalı ve şifa vereni, zararlı ve eziyet verene tercih eder. Hasta kalp ise bunun tam zıddıdır.


[167] Taberânî, el-Mu'cemu'l-Kebîr 8564.


Konu Başlığı: Ynt: Kalbin Hayat Bulması ve Hastalanması
Gönderen: Sevgi. üzerinde 20 Nisan 2021, 05:28:14
Esselamü Aleyküm. Bilgiler için Allah razı olsun kardeşim


Konu Başlığı: Ynt: Kalbin Hayat Bulması ve Hastalanması
Gönderen: Ceren üzerinde 20 Nisan 2021, 14:15:19
Esselamu aleyküm.kalbini iman aşkı ile yoğuran nefsini terbiye eden Allah'ın rızasına kavuşan kullardan olalım inşallah...