๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Sunuş => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 28 Eylül 2011, 20:07:22



Konu Başlığı: İki Eleştiri ve Yayın Politikamız
Gönderen: Zehibe üzerinde 28 Eylül 2011, 20:07:22
İki Eleştiri ve Yayın Politikamız



Kasım 2007 107.SAYI


Sabahattin AYDIN kaleme aldı, SUNUŞ bölümünde yayınlandı.



Semerkand’ın dili, üslubu, görüntüsü gibi konularda sizlerden pek çok teklif, takdir ve eleştiri aldık şimdiye kadar. Bunların her biri gerekli mahfillerde değerlendirildi, bazıları uygulamaya yansıtıldı. Gerek bu sütunda, gerekse “Gönderdikleriniz” köşemizde sizin söylediklerinizin bizim için önemli olduğunu hep söyledik, bundan vazgeçmiş de değiliz.

Bununla birlikte eleştirdiğiniz ama izah edildiğinde bizi tasdik edeceğiniz uygulamalarımız da var. Zaman zaman bunları da gündeme getiriyoruz burada. Mesela sık karşılaştığımız bir eleştiri olarak, dergimizde neden bir fıkıh köşesi yapmadığımızı izah ettiğimizde, hiç kimse politikanız yanlış demedi bize. Bu konuda söylediklerimizin dayandığı temel ilke olarak şunu demiştik hatırlarsınız: Fıkhî meselelerde doğru usul erbabına sormaktır; bir yerden okuyup ne anlıyorsa onu uygulamak değil. Tabii temel ilmihal konuları hariç. Temizlik bahsinden namaza oruca kadar temel konular elbette bireysel okumalarla da öğrenilir, öyle de yapmak lazım.

Meseleyi böyle izah ettiğimizde, bu doğru değil demedi hiç kimse. Böylece anlaşmış olduk. Bu örnekte olduğu gibi, dergimizin konu seçimindeki politikasını da anlatma gereği duyuyoruz şimdi. Zira bazı okuyucularımız ağırlıklı olarak soyut konuları işlediğimizi, bunları anlamakta zorlandıklarını, oysa hayatın içinden, “somut” konulara değinsek daha iyi olacağını söylüyorlar.

Peşinen belirtelim, genel olarak bu talebin yerinde olduğunu kabul ediyoruz. Semerkandımız kendini çok kolay okutsa, değindiği her konu umumun hayatında bir karşılık bulsa ne iyi olur. Tamam ama toplum bizim meselelerin kavramlarını, fikriyatını bilse, gittikçe büyüyen bir idrak sorunu olmasa da tek eksik uygulamada kalsa haklısınız. İşte o zaman biz de kafa yorarak anlaşılabilen, bazen de daha iyi bilen biriyle konuşmayı gerektiren soyut konulara değinme gereği duymaz, herkes tarafından baştan sona bir solukta okunan bir dergi hazırlardık.

Fakat görüyorsunuz, elimizden geldiğince bu soyut somut meselesini bir denge içinde götürmeye çalışıyoruz. Yüksek konsantrasyonla okunacak, muhakeme ederek anlaşılacak yazılardan bir miktar, biraz da hızlı okunan, kolay anlaşılan yazı… Ayın konularında da aşağı yukarı böyle bir denge var. (Bu arada, bu ayki “Büyük Sorular, Hayatî Cevaplar” başlığı altında işlenen ana konumuzun da “soyut” olduğunu belirtelim. Ama biraz sabır ve dikkati esirgemezseniz emeğinize değdiğini göreceksiniz.)

Bir de dergimizin kapağında son iki sayıdır seçtiğimiz resimler meselesi var. “Tasavvufî bir dergide bu kadar renkli kapak olur mu?” sorusu soruluyor çünkü. Biz bunu tartıştık aramızda. Fakat az renkli, duvar, ağaç, yol vs. gösteren resimlerin bize neden daha çok yakışacağını, daha canlı, üzerinde insan olan, hayat olan kapakların da niye yakışmayacağını bulamadık. Son kapaklarımız hangi tasavvufî
ilkeyi ihlal etmiş olabilir sizce? Görüşlerinizi bekliyoruz.

Son olarak, hediyeli abone kampanyamızın bütün hızıyla devam ettiğini hatırlatalım. Güzel dergi, güzel hediye… Daha ne olsun, kaçırmayın deriz.

Aralık sayımızda buluşmak üzere inşallah…