๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Sunuş => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 10 Ekim 2011, 11:42:23



Konu Başlığı: Editörden
Gönderen: Zehibe üzerinde 10 Ekim 2011, 11:42:23
Editörden


Haziran 2006 90.SAYI


Sabahattin AYDIN kaleme aldı, SUNUŞ bölümünde yayınlandı.

Yayın dünyasından bazı tanıdıklar, uzun zamandan beri 100 binin üzerinde okuyucuyla buluşan bir derginin 8’inci yılında hâlâ yeni okuyucular bulmasını, tirajının artmasını şaşırtıcı buluyorlar. Çünkü “Bir dergi en çok 3-5 yılda okuyucusunu bulur, varacağı yere varır, orada kalmaya devam edebiliyorsa, bu başarıdır.” şeklinde bir genel kabul vardır.

İşin aslı da böyledir zaten. Bize benzeyen ya da çok farklı alanlarda çıkan dergilerin yayın hikâyesine baktığımızda göreceğimiz manzara genellikle budur. Belki birkaç istisna daha vardır ama kaide bozulmaz.

Evet; Semerkandımız 8’inci yılında ve bu yılın başında yaptığı yeni atakla 147 bine ulaştı. Yani neredeyse 150 bin... Bu tablo yazı işleriyle, temsilci ve dağıtım ağıyla topyekûn bir yayıncılık başarısıdır. Ama daha çok Semerkand’ın benimsediği ve yansıtmaya çalıştığı fikrin ve üslubun bu topraklardaki macerasıyla ilişkilidir.

Kısaca şöyle izah edelim: Bin yıllık tarihimiz dikkatli incelendiğinde görülecektir ki bizim bir tek davamız vardır; Yüce Mevlâmıza yakın olmak, O’nun rızasını kazanmak... Ruhumuza öyle sinmiş bir hedeftir ki bu, bütün hayatımız buna göre şekillenmiştir. İlmimizin amelimizin, yasımızın bayramımızın, düğünümüzün derneğimizin, savaşımızın barışımızın yegane gayesi budur. Bizim kültürümüzün, medeniyetimizin, sözümüzün yazımızın aktığı yer hep orasıdır; O’nun rızası...

Hayli zamandır göz ardı edilen dahası örselenen bu asıl, samimiyetle hatırlatıldığında, ardına başka hiçbir niyet konulmaksızın dile getirildiğinde elbette rağbet bulacak ve o rağbet gün be gün artacak.

Şöyle de diyebiliriz: Semerkand kendi aslına dönmeye çağrıdır. Düştüğümüz gurbette bir sıla türküsü tutturmuştur; asıl vatanın, aslî vatanın sohbetini yapmaktadır. Baba ocağından yar hasretinden dem vurmaktadır. O hasreti yüreğinin bir yerinde hep taşıyanlar, taşıdığının bir gün farkına varanlar bu sese kulak vermez de ne yapar?

Biz “dinî dergi” lafını hiç sevmedik. Mübarek dinimizi, canımızı, kanımızı, sanki bizim dışımızda, bizden ötede imiş gibi gösteren, “tarihî dergi”, “siyasî dergi” donukluğunda içimizi üşüten bu lafı Semerkand’ın neresine koysak durmadı.

Ne demek lazım? Bir sofra kurulmuş orta yere. Yemekler yapılmış, oturmuşuz, ekmeğimizi muhabbete banıp yiyoruz hep birlikte. Geçerken dönüp bakanları, bakıp da şaşıranları davet etmek boynumuzun borcu olsun. Sevgili aşçımız, canlar kurban sana, ellerine sağlık...

Temmuz soframızda yine buluşuruz inşallah.