๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Sünnette Çocuk Eğitimi => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 08 Ekim 2010, 20:17:24



Konu Başlığı: İfrat Ve Tefrite Düşmeden Çocuk Sevgisinde Denge
Gönderen: Ekvan üzerinde 08 Ekim 2010, 20:17:24
VIII. İfrat Ve Tefrite Düşmeden Çocuk Sevgisinde Denge


Büyük üstad Muhammed Hıdır Hüseyin[390], çocuk sevgisinde denge zaruretine işaret etmekte ve şu bilgileri vermektedir:

"Bazı insanlar, terbiyenin, çocukların ruh ve gönül dünyasında büyük bir etkiye sahip olduğunu bilirler. Fakat aşırı sevgiden doğan çok şefkat ve merhamet, o insanların güç ve salâbetini fazlasıyla kırmaktadır. Bu psikoloji zamanla, çocuklarının anormal davranışları ve kötü alışkanlıkları karşısında onları sessiz ve mukavemetsiz duruma sokar, bu ihmalkârlık çocukları sahte arzu ve şehvet dolu bir hayata; çılgın eğlence ve oyun yerlerine sürükler. Hayır, bu, hikmet ve İslam aile nizamıyla bağdaşmayan bir şefkattir. Kaldı ki şehvet dolu rezil bir hayata geçişten vahim sonuçlar doğar. Yakınlık ve şefkat oranında bab­alarla çocuklar arasinda uzaklık ve soğukluk meydana getirir, baba­ların zor ve sıkıntılı günler geçirmelerine, acı acı düşünmelerine sebep olur. Biz bu aşırı şefkati hoş karşılamamakla, ıslah ve eğitim metod-larını bilmeyen insanların yaptığı gibi çocuğun tüm arzu ve isteklerinin karşısına çıkılmasını kasdetmiyoruz. Çünkü böyle bir şey, çocukla izzet-i nefsi arasında engel olur; şahsiyet gelişimi, hür düşünce ve medenî cesareti önler. Derken çocuk bulunduğu çevrede ayak topu veya istedik­leri yerde kullandıkları bir maşa gibi oyuncak haline gelir. Faydalı eğitim, sevgi mahsûlü ve eseri olarak meydana gelen eğitim şeklidir. Bu yolla şiddet, sertlik ve taşkınlık yavaş yavaş giderilebilir. Ana baba da çocuğunun şu şekilde dua etmesini temin ederler: "Rabbim! Küçükken beni yetiştirdikleri için sen de onlara merhamet et!"[391]

Yazar sözünü şöyle sürdürür: "Bazı aile reisleri şimdiye kadar çocuk eğitiminin önemini anlamış değildirler. Onlar çocuğun bütün arzu ve isteklerini yerine getirmekle büyük bir gevşeklik göstermekte ve di­lediğini yapmak üzere onu kendi haline serbest bırakmaktadırlar. Çok defa da kalabalık toplantı yerlerinde ona medhiye düzerek ve kendi­sinde olmayan özellikleri sayarak aşırı övgüde bulunmuşlardır. Bu yaptıkları gerçekten çok fena birşeydir. Keşke onlar bunun farkında ol­salardı! Böyle yapmakla onlar, o zavallı çocuğa tüm güzel âdap kapılarını yüzüne kapayan ve kendisiyle mutluluk arasında perde olan bir tuzak kurmuşlardır."[392]

Görüldüğü üzere şefkat, merhamet ve duygusal yapı dengeli ol­ması durumunda, Allah'ın izniyle her zaman meyvesini veren bir yapı ve keyfiyet arzetmektedir. Şefkat ve merhameti yemek öğününe benzet­ebiliriz. Çok yemek hastalık ve hazımsızlığa yol açtığı gibi, aşırı şefkat ve merhamet de ciddiyetsizlik ve gevşekliğe götüren naz hastalığına se­bep olur.

Şimdi bu sevgi, şefkat ve merhamet dengeli bir duruma nasıl ge­tirilebilir, sorusunu Üç maddede cevaplandırmak istiyoruz:

a) İnsanın Kendisinde ve Çocuğunda Şeriatı Tatbik Etmesi:

Ana baba sevgisinin bir hududu olduğu gibi, çocuk sevgisinin de bir sınırı vardır. Allah ve Rasulünün sevgisi ise her sevgiden önce gelir. Allah ve Sasulünün emri ile çocuk veya ana babanın arzulan çatıştığı zaman bu sevgi ölçü kabul edilir. Böyle bir durumda mü'min Allah ve Rasulünün sevgisine, emirlere uymaya ve yasaklardan uzaklaşmaya bakar.

Enes'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur: "Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki hiçbiriniz, ben kendisine babasından çocuğundan ve bütün in­sanlardan daha sevimli olmadıkça iman etmiş olmaz."[393]

Rasûlüllah (s.a.v.) minberde iken (torunu) Hasan'm ayağı kayıp sürçmüştü. Rasûlüllah (s.a.v.) hemen indi, Hasan'ı aldı ve "Mallarınız ve çocuklarınız bir fitne (imtihan vesilesi)dir"[394] ayetini okudu.[395]

Efendimiz İbrahim'in (a.s.) oğlunu kurban etmek suretiyle Allah'ın emrine Öncelik tanımasıve oğlunun da ona boyun eğmesi, düşünen ve ibret alan insanlar için örnek bir hadisedir.

b) İnsanın Misafirperver ve Cömert Olması:


Rasûlüllah (s.a.v.) Hasan'ı alarak öptü. Sonra da şöyle buyurdu: "Gerçekten çocuk bir nevi cimrilik, korkaklık, bilgisizlik ve üzüntü se­bebidir."[396]

Havle faint-i Hakîm'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.), kızının iki oğlundan (Hasan ve Hüseyin'den) birini kucağına al­arak (evinden) çıkmış ve şöyle buyurmuştu: "Şüphesiz siz insanı, cimri, korkak ve bilgisiz kılarsınız. Hiç şüphesiz siz Allah'ın lütfettiği rızık ve kokulu meyvelerdensiniz."[397]

Zemahşerî, hadisle alâkalı şu açıklamayı yapar: "Çocuk, malını kendisine bıraktırmak için babasını cimriliğe, ilim tahsilinden meşgul ettiği için cehalete, öldürülüp de kendisinden sonra çocuğun kalma­masından endişe ettiği için korkaklığa, çocuğun başına gelen olaylardan kederlendiği için de üzüntüye sokar. "Şüphesiz siz Allah'ın lütfettiği rızık ve kokulu meyvelerindensiniz" sözü de, babalarının koklaması, öpmesi ve dolayısıyla çocukların, Allah'ın bitirdiği nazık ve kokulu mey­veler cümlesinden olması demektir.[398]

Geleceğe yönelik ekonomik kaygılar yüzünden çocuğun ana baba için cimrilik sebebi olması bir nevi hastalıktır. Bunun tedavisi ise misa­fire ikramda bulunmaktır. Sahabe bunu yapmış, Rasûlüllah (s.a.v.) on­ların yaptığına sevinmiş ve Allah'ın da hoşuna gitmiştir. Ebu Hüreyre anlatıyor: Bir adam Kasulüllah'a (s.a.v.) gelerek:

“Ben muhtacım, dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) bir zev­cesine haber gönderdi. O da:

“Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki, yanımda su­dan başka birşey yok, dedi. Sonra başka bir zevcesine haber gönderdi. O da onun gibi söyledi. Nihayet bütün zevceleri aynı şeyi söylediler. Bu­nun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.):

“Bu zatı kim misafir edecek? Allah ona rahmet etsin! buyurdu. Hemen ensardan Ebu Talha adında bir adam kalkarak:

“Ben ya Rasûlallah! dedi.

Ve o zatı evine götürdü. Karısına: "Yanında birşey var mı?" diye sordu. Kadın: "Hayır! Sadece çocuklarımın yiyeceği var" dedi. Adam: "Sen onlan bir şeyle oyala ve uyut! Misafirimiz içeri girdiğinde lambayı söndür ve ona biz de yiyormuşuz gibi göster. O yemeğe dav­randığında lambaya kalk sonra onu söndür!" dedi. Kadın da öyle yaptı. Böylece oturdular ve misafir yemeğini yedi. Ama kendileri aç olarak ge­celediler. Sabah olunca Peygamber'e (s.a.v.) vardı. O da şöyle buyurdu:

“Karı-koca her ikinizin misafire yaptığınıza Allah taaccüp etti/ sevindi.

Bunun üzerine Allah şu ayeti indirdi: "Kendileri sıkıntı ve zaru­ret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler."[399]

Şu ölçü ve dengeye balan! Bu planın güzelliği, çocuklarının ih­tiyacı olmasına rağmen misafire ikram edebilmektir. Bu güzelliği batılı eğitimin yakalayabilmesi mümkün değildir.

Ömer b. Hattab anlatıyor: Rasûlüllah (s.a.v.) birgün bize sadaka vermemizi emretti. Bu da yanımda malımın olduğu bir zamana rast­lamıştı. Ben "Eğer birgün Ebu Bekir'i geçeceksem bugün geçebilirim" dedim. Malımın yansını ben getirdim. Bunun üzerine Rasûlüllah (sav):

 “Aile efradına neyi bıraktın? dedi. Ben:

“Bir o kadar, dedim.

Ebu Bekir ise yanında bulunan malın hepsini getirdi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.):   

“Ey Ebu Bekir! Aile efradına neyi bıraktın? dedi. O:

“Allah ve Rasûlünü onlara bıraktım, dedi. Bunun üzerine ben:

“Artık seninle ben hiçbir zaman yarışamam, seni geçemem! de­dim.[400