Konu Başlığı: Sünnetin Müstakil Hüküm Koymasının Cevazı Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 23 Mayıs 2011, 18:05:41 SÜNNETİN MÜSTAKİL HÜKÜM KOYMASININ CEVAZI Gerçek şudur ki; bu, aklen ve şer'an caizdir. Sebeplerine gelince: 1- Şayet bu caiz olmasaydı, müstakil sünnet ile ibâdet yapmak vâki olmazdı. Halbuki bu olmuştur. Hz. Peygamber'in sünnetinin di-nimizdeki yerini açıklarken görüleceği gibi bu tür uygulamalar, Hz. Musa'nın (a.s) ve Hz. ibrahim'in (a.s) şeriatlarında da vâki olmuş ve Allah Teâlâ, bunları Kitabı'nda zikretmiştir. Bunun, Hz. Musa'nın (a.s) şeriatında vâki olan örneği şudur: Hz. Mûsâ, Firavun'a giderek kendisine iman etmesini ve İsrailoğul-larını beraberinde göndermesini emretmişti. O zaman Tevrat, henüz nazil olmamıştı. Bu durumda bu emrin, Tevrat'a ait olduğu söylenemez. Bu emir, Firavun'a karşı bir delil olmuş ve Mûsâ aleyhisse-lâma itaat etmediği için Rabbine âsi olmuş, helaki haketmiştir. Hz. İbrahim'in şeriatındaki örnek ise şudur: Allah Teâlâ, İbrahim aleyhi s selâma, rüyada vahiy yoluyla oğlu İsmail'i (a.s) boğazlamasını emretti. Bu, uyması gereken bir teklifti. Her ikisi de emri yerine getirmeye başladılar. Allah Teâlâ, bu itaat ve teslimiyetleri sebebiyle onları, muhsin (iyilik sahibi kimseler) olarak vasıflandırdı. Bu emrin, İbrahim aleyhisselâma indirilen sahifelerde bulunduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü Allah Teâlâ, böyle bir hadise ile sırf onu imtihan etmek istemişti. Nitekim âyet-i kerîmede Cenâb-ı Hakk, şöyle buyurmuştur: "Her ikisi de emrimize teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: Ey ibrahim! Rüyana sâdık kaldın; gereğini yaptın. Biz, iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten çok açık bir< imtihandır, diye seslendik ve oğluna bedel olarak kendisine büyük bir kurban verdik,"[765] Bu iki peygamberle, peygamberlerin en şereflisi olan bizim Peygamberimiz (s.a.v) arasında bu yönden herhangi bir fark yoktur. Her birinin, sünnetlerinin dışında birer kitabları vardır. 2- Eğer sünnetin müstakil hüküm koyması caiz olmasaydı bu, bir mâniden dolayı olması gerekirdi. Burada amelî bir mâni de yoktur. Çünkü Allah Teâlâ'mn, Peygamberi'ne, Kitabı'nda indirmediği (sadece kalbine ilkâ ettiği) bir hükmü tebliğ etmesini emretmesi şüphesiz caizdir. Hatta bütün hükümleri başlangıçta lafızsız olarak indirmesi, daha sonra kitabı indirerek onları te'kid ve beyân etmesi yahut hiçbir kitab indirmemesi de caizdir. Ayrıca Allah Teâlâ'mn bir kimseyi peygamber olarak göndermesi için ona kitab indirmesi şart değildir. O, yaptıklarından sorumlu tutulmaz; insanlar ise her işlerinden sorumludurlar. Şüphesiz Hz. Peygamber (s.a.v), inen hüküm vahy-i metlûv olsun (Kur'ân gibi), gayr-i metlûv olsun, müstakil olsun, açıklayıcı olsun veya Kitab'm hükmünü destekleyici olsun, bütün tebliğinde hatadan masumdur. Bunu, bize mucize delili isbat etmektedir. Hatta bütün şeriat, gayr-i metlûv bir vahiyle indirilmiş olsa bile Hz. Peygamber (s.a.v), yine tebliğde hatadan masumdur. İşte bu tür bir tebliğle, insanlara sorumlu olacakları delil ortaya konmuş ve Peygamber'e ittiba etmeleri gerekli olmuştur. Hiç şüphesiz sünnet, (her yönüyle ilâhî bir) vahiydir ve haktır. Bu durumda onun müstakil hüküm koyması caizdir. Yine hiç şüphe yok ki, Allah katından indirilmesi ve hüccet olması yönüyle sünnetle birlikte hüküm koymada aynı değerde diğer bir kaynağın yani Kur'ân'm bulunması, kendisine ters düşmedikten sonra sünnetin müstakil hareket etmesini ortadan kaldırmaz. Kur'ân, her ne kadar birçok yönüyle sünnetten üstün özelliklere sahip olsa da sünnetin delil olması, onun Kur'ân'daki bir asla dayanmasına bağlı değildir. Ve bu özellikler, sadece Kur'ân'm delil olmasını gerektirmez. Şu halde, sünnetin hüküm koymada müstakil hareket etmesine mâni nereden gelmektedir? 3- Eğer sünnetin müstakil hüküm koyması caiz olmasaydı, Ki-tab'ı te'kid ve hükümlerini tebyin (açıklama) etmesi de caiz olmazdı. Çünkü te'kid yani aslın koyduğunu destekler mahiyette başka bir hüküm koyma, yeni bir şey ortaya koyma salâhiyetine sahip olmak demektir. Tebyinde (açıklamada), açıklanan hükmün detaylarında müstakil hüküm koyma ve yeni açıklamalarda bulunma durumu vardır. Hem sünnetin müstakil hüküm koymasında düşünülen mâniler, açıklama yaparken de ortaya çıkar. Şüphesiz mâni, ancak bir bozukluk ortaya çıktığında ortadan kaldırılır. Eğer dinî delillerde böyle bir boşluk ve bozukluk olsa; bu, mükellefin Allah'ın kendisine emrettiği hükmü bilmemesine ve güzelce yerine getirememesine sebep olur. Müstakil hüküm koyan veya Kitab'ı açıklayan sünnet için böyle bir mâniden ve neticeden bahsedilebilir mi? Elbette ki hayır. [765] Saffât, 103-107 |