> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri > Sünnetin Delil Oluşu > Sünnetin Delil Oluşu Dini Bir Zarurettir
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sünnetin Delil Oluşu Dini Bir Zarurettir  (Okunma Sayısı 796 defa)
13 Haziran 2011, 14:38:39
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 13 Haziran 2011, 14:38:39 »



SÜNNETİN DELİL OLUŞU DİNÎ BİR ZARURETTİR BU KONUDA MÜSLÜMANLAR ARASINDA BİR İHTİLÂF VÂKİ OLMAMIŞTIR

Hiç şüphesiz, dinî akide ve şer'î bir hüküm konusunda, Hz. Peygamber (s.a.v)'den rivayet edilen bir hadisle istidlal etmenin ve hüküm çıkarmanın sahih olması, iki şeye bağlıdır :

1- Hadisin, Hz. Peygamber (s.a.v)'den sâdır olduğu şekilde tes-bit edilmesi. Bu durumda hadis, hüküm kaynaklarından bir asıl ve delil olmaktadır.

2- Hadisin Hz. Peygamber (s.a.v)'den, güvenilir râviler yoluyla rivayet edildiğinin tesbit edilmesi.

Bu ikinci durum, Tabiîn ve onlardan sonra kıyamete kadar ge­leceklerle, Sahâbe'den bazıları için sözkonusudur. Sahâbe-i Kiram, Hz. Peygamber (s.a.v)'den sâdır olan fiil ve sözleri, bizatihi gözüyle görüyor, kulağıyla işitiyordu. Bu durumda, ikinci şıkkın gereği kal­mamıştır. Çünkü onun, buna ihtiyacı kalmamakta, hadisi tesbit ve tebliğinde müşâhedesiyle hareket etmektedir. Ancak bazıları uyku, başka yerlerde bulunmak ve benzeri sebeplerden dolayı Hz. Peygam­ber'in her fiil ve sözüne şâhid olamıyordu. Bu durumda, hadiseyi biz­zat gören başka bir sahabeden rivayet ve dinleme yoluyla öğrenme durumunda kalıyordu. O zaman da "tâbi" durumunda oluyordu.

Sonra âlimler, ikinci şıkta hadisin, Hz. Peygamber (s.a.v)'den gelişini tesbit için tutulan yol konusunda, pek çok değişik görüşler ileri sürmüşlerdir:

Bazıları, bize bir hadisin, Hz. Peygamber'e ait olduğunu ne il­men, ne zannen, ne tevatür yoluyla ne de âhad yolla gösterecek her­hangi bir yol yoktur, demişlerdir. Bu durumda onlar, Hz. Peygamber (s.a.v)'den rivayet edilen bütün hadislerle ameli inkâr, haberleri red­detmiş oluyorlar.

Bu kimselerin inkâr ve itirazı, hadislerin Hz. Peygamber'den geliş şekline ve bu rivayetlerin delil olmasına değil, güvenilir ve ka­bul edilir herhangi bir yolla, böyle bir tesbitin bulunmadığı sebebine dayanmaktadır.

İmam Suyûtî (911/1505), Miftâhü'l-Cenne fil-Ahbâri bi's-Sün-ne kitabında bu grubun şüphelerini açıklayarak şöyle demiştir: "Sünnetle hüküm çıkarmayı inkâr eden bazı kimseler, Rasûlullah'ın peygamberliğini kabul etmekte, fakat ilk halifeliği Hz. Ali'nin hakkı görmektedir. Sahâbe-i Kiram (r.a), Hz. Ebû Bekir'e halifeliği teklif ve ona bey'at ettiklerinde, bu sapık kimseler -Allah onlara lanet etsin-Sahâbe-i Kirâm'a: 'Zulüm yaptılar, hakkı sahibine vermediler,' diye kâfir dediler ve yine bu grub, -Allah kendilerine lanet etsin- hakkını aramadı diye, Hz. Ali'yi de kâfirlikle itham ettiler ve bu anlayış üze­rine, bütün hadisleri redde gittiler. Çünkü onların düşüncesine göre hadisler, kâfir kimselerin rivayeti ile gelmiş oluyordu. Allah/ Allah! bu ne sapık düşünce! Innâ lillah ve Innâ ileyhi râciûn!"

Âlimlerin bir kısmı da, "Hadisler ancak tevatür yoluyla tesbit edilebilir," deyip bütün âhad haberleri[4]  reddetmişlerdir.

Âlimlerin bir kısmı ise hadislerin mütevâtir ve âhad yollarla gelişini kabul ettikleri halde, haber-i vahidin şartlarında birçok fark­lı görüşe sahip olmuşlardır:

Hanefîler, haber-i vahidin kabulü için şu şartları ileri sürmüş­lerdir:

1- Hâvisi, hadise muhalif amel etmeyecek.

2- Hadis, umûmî belvâ durumunda olan bir konuda olmayacak.

3- Kıyasa ters düşmeyecek.[5]

Mâlikîler, haber-i vahidin, Medine Ehli'nin ameline ters düşme­mesini şart koşmuşlardır.

Şâfiîler ise haber-i vahidin mürsel olmama şartını ileri sürmüş­lerdir.

Haricîler, Sahâbe'den sadece kendisini idare ve yönetime lâyık gördükleri kimsenin rivayet ettiği hadisleri kabul etmektedirler. On­lara göre hadis, Sahabe arasında çıkan fitneden önceki hadistir. Fit­neden sonra ise, kendi zanlarınca, çoğunluk zâlim imamlara tâbi ol­dukları için onları tamamen terk ettiler ve onlara düşman oldular. Böylece cumhur, onların güvenini alacak kimseler olmaktan çıkmış oldu.[6]

Şia'nın bir kısmı da imamlarının veya imamların sülâlesinden gelen kimselerin rivayet ettikleri hadislere güveniyor, bunların dışın­daki kimselerin rivayet ettikleri hadisleri terk ediyorlardı. Çünkü Hz. Ali'yi imam ve halife kabul etmeyen kimse, bu iş için ehil ve em­niyetli değildir, diyorlardı.[7]

Bu konuda, bunlardan başka, daha pek çok ihtilâf mevcuttur.

Burada biz, bu ihtilâfları açıklama, haklı olanları beyan etme durumunda değiliz. Çünkü kitabımızın konusu bunlar değildir. An­cak bunlara kısaca değindik ki, okuyucu yanılarak bu ihtilâfları ve onlardan bazılarını, sünnetin delil olma hususundaki ihtilâf olduğu­nu zannetmesin.

Şimdi, ilk meseleyi ele alalım. İnceleyeceğimiz konu şudur: Rasûlullah (a.s)'dan geldiği sabit olduktan sonra, sünnetin delil olu­şu ve bu konuda herhangi bir ihtilâfın olup olmadığı.

Tesbitlerimize göre bazı âlimler, sünnetin birtakım özel durum ve alanlarda delil oluşunu kabul etmemektedirler. Meselâ, sünnetin hüküm koymada müstakil oluşunu inkâr eden ve Kur'ân'dan bir âyet bulunmayan konularda sünnetle hüküm koymayı kabul etmeyenler­le, sünnetin Kur'ân'ı nesh etmeyeceğim savunan ve benzeri görüşler ileri süren kimseler gibi. Bunların açıklaması ileride gelecektir. Biz, şimdilik bu konulardan söz etmeyeceğiz. Bizim üzerinde durduğu­muz konu, genel olarak sünnetin delil oluşunu tesbit etmek ve "hiç­bir halde ve hiçbir şekilde sünnetle hüküm çıkarılmaz," diyerek bu konuda çekişmeye giren, herhangi bir âlimin olup olmadığım ortaya çıkarmaktır.

Biz, Gazâlî (505/1111), Âmidî (617/1220), Pezdevî (483/1090) ve eserlerinde bunların yolunu izleyen bütün usûl âlimlerinin kitap­larında, açıkça veya işaret yoluyla, sünnetin delil olması konusunda bir ihtilâfın bulunduğu konusunda bir kayda rastlayamadık. Bu zevat, daha önceki âlimlerin kitaplarını ve görüşlerini iyice araştır­mış, en zayıfına kadar bütün ihtilâfları incelemiş ve onlara en güzel cevaplarla karşılık vermeye özen göstermiş kimselerdi.

Tesbitlerimizde, onların, sünnetin hüküm kaynağı oluşuna delil getirmek için pek uğraşmadıklarını gördük. Bu konuda bazılarının yaptığı bütün şey, sünnetin delil oluşunun dayandığı noktaları ifade etmek olmuştur ve bununla, sünnetin delil oluşunu kabul etmeyene cevap vermeyi de düşünmemişlerdir. Onlar, bu konuda, herhangi bir delil açıklamakla sünnetin, bütün muhaliflerin çekişmesinden, tered­düt edenlerin endişesinden uzak, mevkiinin yüksek olduğunu anlat­mak istemişlerdir.

Tesbitlerimize göre Kemal Ibnu Hümam (861/1457), sünnetle hüküm çıkarmanın ve sünneti bir delil kabul etmenin dinî bir zaruret olduğunu kaydetmektedir.[8] Sa'du Taftazânî (793/1390) ise bu konuda, ondan Önce et-Telvih isimli eserinde şunları söylemiştir:

Eğer, "Ulemânın işini anlayamadım; onlar, icmâ ve kıyas gibi usûl meselelerini isbat ederken yaptıklarını, Kitab ve sünneti isbat ederken yapmıyorlar; öncekileri genişçe ele aldıkları ve bir sürü delil­le destekledikleri halde, Kitab ve sünneti kısaca zikredip geçiyorlar. Bunun sebebi ne olabilir?" dersen, derim ki: "Usûl ilminde, araştır­manın gayesi, delile muhtaç olan şeylerdir. Kitab ve sünnetin delil oluşu, halk arasında malum ve meşhur olduğu için apaçık ortada­dır. Icmâ ve kıyas böyle değildir. Bunun için âlimler, hüküm için is-batı kolay olmayan konulara daha çok değindiler. Şaz kıraatlar ve haber-i vâhid gibi."[9] Müsellemü's-Sübût müellifi ve şârihi, bu konuda der ki: "Kitab, sünnet, icmâ ve kıyasın delil oluşu, kelâm ilmine ait konulardır. Fakat usûl âlimleri, icmâ ve kıyasın delil oluşunu ge­nişçe incelemişlerdir. Çünkü -Allah kendilerini kahretsin- Haricî ve Râfizîlerden bir grup ahmak, icmâ ve kıyas hakkında çok itiraz ve gürültü yapmışlardır. Kitab ve sünnetin delil oluşuna gelince; dini bütün olan ümmet, bu konuda ittifak halindedir. Bunun için fazla izaha gerek yoktur."[10]

Yukarıdaki izah, müellifin kitabından kısaltılarak alınmıştır.

Evet, İsnevî (772/1370), Şerhu'l-Minhâc adlı eserinde, İbn Burhan'dan şunu nakletmiştir: "Dehrîler[11],  Kitab ve sünnet konu­sunda muhalefet ederler.”[12]

Fakat bu kimselerin muhalefetinin hiç kıymeti yoktur. Çünkü biz, İslâm dairesine girmiş kimselerden, bu konuda farklı görüş ileri sürenini arıyoruz. Müslüman olmayanın inkâr ve itirazı bizi etkile­mez.

Dehrî gibi kimselere gelince, bu konuda onlara delil getirmek ve bu meselede onları muhalif kabul etmek bile abestir. Biz, onlara mezheplerinin temeli konusunda delil getirip bozuk fikirlerini iptal ve Allah Teâlâ'nın varlığı, Hz. Peygamber (s.a.v)'in bütün insanlara peygamber olarak gönderildiğini kendilerine istat ederiz. Bundan sonra onlara, sünnetin delil olduğunu isbat etmemiz gerekmez. Çün­kü O'nun peygamberliğini kabul eden, sünneti de kabul eder.

Hayret ediyorum! Bu konuda müslümanlar arasında bir müna­kaşanın olması, başında azıcık aklı olan birisinin: "Ben müslümanım," deyip de sonra, bütünüyle sünnetin delil olması konusunda çe­kişmeye girmesi nasıl düşünülebilir? Böyle bir durumda o kimsenin, başından sonuna kadar İslâm'ı, bütün olarak kabul etmediği ortaya çıkmaktadır.

Hiç şüphesiz, bu dinin temeli ilâhî Kitab'dır. Sünneti bütünüyle inkâr ederek Kur'ân'ın Allah'ın kelâmı olduğunu söylemek yeterli de­ğildir. Çünkü bu ilâhî kitabın Allah'ın kelâmı olduğu ancak doğrulu­ğu mucizeler ile sabit olan Hz. Rasûlullah'm (a.s): "Muhakkak bu, Allah'ın kelâmı ve O'nun kitabıdır," demesiyle sabit olmuştur. İşte Peygamber (s.a.v)'in bu sözü de münkirlerin hüccet ve delil değildir diye reddettikleri sünnetin içine girmektedir. Böyle bir anlayış ancak dinden çıkma, zındıklık ve dini kökünden yıkmayı hedefleyen bir inkâr değil midir?

Eğer sen, "Kur'ân-ı Kerîm'in Allah'ın kelâmı olduğunu ancak Hz. Peygamber'in sözüyle anlarız; iddianı kabul etmiyoruz, onun Al­lah'ın kelâmı olduğu bizatihi kendi ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sünnetin Delil Oluşu Dini Bir Zarurettir
« Posted on: 20 Nisan 2024, 05:15:10 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sünnetin Delil Oluşu Dini Bir Zarurettir rüya tabiri,Sünnetin Delil Oluşu Dini Bir Zarurettir mekke canlı, Sünnetin Delil Oluşu Dini Bir Zarurettir kabe canlı yayın, Sünnetin Delil Oluşu Dini Bir Zarurettir Üç boyutlu kuran oku Sünnetin Delil Oluşu Dini Bir Zarurettir kuran ı kerim, Sünnetin Delil Oluşu Dini Bir Zarurettir peygamber kıssaları,Sünnetin Delil Oluşu Dini Bir Zarurettir ilitam ders soruları, Sünnetin Delil Oluşu Dini Bir Zarurettirönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes