Konu Başlığı: Rasûlullah'ın s.a.v Zamanında Ashâbı Kirâm'ın Sünnete Sarılması Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 04 Haziran 2011, 22:32:56 İKİNCİ DELİL:RASULULLAH'IN (s.a.v) ZAMANINDA ASHABI KİRAMIN SÜNNETE SARILMASINI ALLAH TEALANIN TASVİP VE TAKTİR ETMESİDİR Bilindiği gibi Hz. Peygamber (s.a.v), ümmetini, sünnetine sarılmaya teşvik ediyor ve ona muhalefetten de sakındırıyordu. ALLAH kendilerinden razı olsun, gerçekten Sahâbe-i Kiram da O'nun bu konudaki emrine yapışıyor, ona uyuyor, bütün söz, fiil ve tasviplerinde kendisine tâbi oluyor ve O'ndan sâdır olan her şeyi, kendilerine ittibâyı gerekli kılan bir delil olarak görüyorlardı. Ancak bu hüküm, Hz. Peygamber (s.a.v)'in dünyevî konularla ilgili bir içtihadı olunca o zaman, bunun nasıl ve niçin olduğu konusunda kendisine danışıyorlardı. Aynı şekilde, kendisinden dinî konularda bir içtihad vâki olunca -bir an onun olduğunu düşünelim- içtihad esnasında yahut hüküm bizzat tarafından açıklanınca veya o konuda ALLAH Teâlâ'nm takrir ve tasvibi gerçekleşmeden önce Ashâb-ı Kiram, hükmün işaret ettiği noktalarda kendisiyle konuşup tartışabiliyorlardı. Yine indirilen bir hüküm, kendilerince anlaşılmaz bir durumda olunca, gerçek olduğuna inanmadıkları için değil, ancak hikmetini anlamak için onu, Hz. Peygamber (s.a.v)'e sorup hakikatim anlamaya çalışıyorlardı. Yine bazı vakitler, Hz. Peygamber (s.a.v)'in birtakım fiillerinde, -bu fiillerin, özellikle Efendimize has kılınmış olabileceğini düşündüklerinden- kendisine tâbi olmuyorlardı. Yahut Rasûlullah (s.a.v)'ın, kendilerine emrettiği bir fiili, Efendimiz (s.a.v) yapmadığı zaman: "Bu emir, o işin mübâh ve ruhsat olduğunu bildirmek içindir. Efendimiz (s.a.v), onu yapmadığı için emredilenin dışmdakini yapmak daha faziletlidir," diye düşündüklerinden o fiili yapmıyorlardı. Yoksa bu çeşit davranışlar, Rasûlullah'a (a.s) uymanın vâcib olmadığını ve O'na muhalefetin de yasaklanmamış olduğunu kabul ettiklerinden kaynaklanmıyordu. Çünkü onların diğer davranışları, bunun aksini göstermektedir. Yine malumdur ki Sahâbe-i Kiram, Ki-tab'dan hüküm çıkarmaya ve içtihad yapmaya bizden daha muktedir idiler. Bununla birlikte onlar, başlarına gelen bir hadisede, çözümü için sadece Kur'ânla yetinmiyorlar di. Bilakis, başlarına gelen her hadisede, sorma imkânı buldukları müddetçe Rasûlullah (s.a.v^a danışıyorlardı. Eğer onlardan birisi, Efendimiz (s.a.v)'den uzakta bulunduğunda başına bir hadise gelirse, onun halli için önce Kitab'da cevabını araştırır, O'nda bir cevap bulamazsa sünnette araştırır, orada da bir cevap bulamazsa kendi görüşüyle içtihad ederdi. Rasûlullah (s.a.v)'a döndüğü zaman da durumu O'na arz eder; eğer içtihadında isabetli ise Efendimiz (s.a.v) onu tasvip eder, hatalı ise hatasını gösterir, boyladığında ALLAH Rasûlü (s.a.v) de üç defa: "Evet, iki için de böyledir," buyurdu.[55] İbn Abdilberr (463/1071), Muaz b. Cebel'den (r.h) şu nakli yapmaktadır. O, demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v), beni Yemen'e vali olarak gönderdiği zaman bana: "Önüne bir dâva getirildiği zaman nasıl hüküm verirsin?" buyurdu. Ben: "ALLAH'ın Kitabı'yla hükme bağlarım," dedim. Efendimiz (a.s): "ALLAH'ın Kitabı'nda bir çözüm bulamazsan, ne yaparsın?" diye sordu. Ben: "ALLAH Rasûlü'nün sünnetiyle hüküm veririm," dedim. Efendimiz (s.a.v): "ALLAH Rasûlü'nün sünnetinde de bir çözüm yoksa, ne yaparsın?" buyurdu. Ben de: "Kendi görüşümle içtihad ederim; meseleyi yüzüstü bırakmam," dedim. Bu cevap üzerine Rasûlullah (s.a.v) göğsüme vurarak: "Rasûlü'nün elçisini, onun razı olduğu şeyde muvaffak kılan Allah'a hamd olsun..." diye hamd etti.[56] İbn Abdilberr, Ebû Hureyre'den (r.h) rivayet ediyor: O, demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v), bir gün, Ubeyy 6. Ka'b'ın (r.h) yanına vardı. O, namaz kılıyordu. Efendimiz (a.s): Ya Ubeyy! diye seslendi. Ubeyy, namaza devam etti. ALLAH Rasûlü'ne icabet etmedi. Namazı hafif tutup ALLAH Rasûlü'ne döndü. ALLAH Rasûlü, kendisine: 'Ya Ubeyy! Seni çağırdığımda bana icabet etmene engel olan neydi?' diye sordu. Ubeyy: 'Namaz kılıyordum, ya Rasûlallah,'dedi. Efendimiz (a.s): ' Sen, âyet-i kerîme'de: 'Size hayat veren şeye çağırdığı zaman Allah'a ve Rasûlü'ne icabet edin,' buyurduğunu bilmiyor musun? diye sorunca, Ubeyy: 'Evet, ya Rasûlallah! Biliyorum, inşaallahâALLAH bir daha böyle yapmayacağım, dedi."[57] Buhârî, Ebû Vâil Şakik b. Selme'nin şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Sıffln savaşının yapıldığı ve iki hakemin hüküm verdiği günde Sehl b. Hanifin: 'Ey insanlar, dininize karşı kendi görüşünüzü kusurlu görün. Ben, Ebû Cendel'in, anlaşma gereği düşmana teslim edildiği Hudeybiye gününü hatırlıyorum. O an, Rasûlullah (s.a.v)'ın emrini geri çevirmeye gücüm yetseydi, mutlaka yapardım. Bizi rezil duruma düşüren bu durum karşısında kılıçlarımızı omuzlarımıza koymamız, bize, bildiğimiz daha sonraki işleri kolaylaştırdı. Fakat bugünkü iş, böyle değil,'dediğini işittim.'[58] Ebû Ya'la el-Mevsîlî, Müsned ve Beyhakî, el-Medhal adlı eserinde, Hz. Ömer'in (r.h) şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: "Ey insanlar, dininizin hükümleri karşısında kendi görüşlerinizi kusurlu görün- Ben, Ebû Cendel'in, düşmana geri verildiği Hudeybiye günündeki hâlimi hatırlıyorum. Ben, kendi içtihadımla, Rasûlullah (s.a.v)'ın emrini değiştirmeye çalışıyordum. Vallahi ben, haktan yüz çevirmiş değildim. Durum, şöyle cereyan etmişti: Rasûlullah (a.s) ile Mekke müşrikleri arasında anlaşma metni yazılıyordu. Efendimiz (s.a.v): 'Bismillahirrahmanirrahim yazın,' buyurdu. Müşrikler: 'Söylediklerini kabul ettiğimizi mi zannediyorsun? Söylediğin gibi değil, fakat Bismikellahumme yaz,* dediler. Rasûlullah (s.a.v), razı oldu; bense dediklerine yanaşmadım. Ben itiraz edip dururken Rasûlullah (s.a.v), bana: 'Ben razı olmuşken, sen razı olmuyor musun?' dedi. O zaman razı oldum." İmam Ahmed (241/855) ve Buhârî (256/870), Hudeybiye hadisesini anlatırken şunları rivayet etmişlerdir: Hz. Ömer (r.h), demiştir ki: (Hudeybiye anlaşmasıyla Kabe'yi tavaf etmeden geri dönmeye karar verince) Rasûlullah'a (a.s) geldim ve: "Sen, ALLAH'ın gerçek peygamberi değil misin?" dedim. "Evet, peygamberiyim," dedi. Ben: "Bizler hak üzere, düşmanlarımız da bâtıl üzere değil mi?" dedim. "Evet öyledir," dedi. Ben: "Öyleyse niçin dinimiz konusunda basit tavizler veriyoruz?" dedim. Hz. Peygamber (s.a.v): "Ben, ALLAH Rasûlü'yüm; O'na isyan edecek değilim. O, benim yardımcımdır," buyurdu. Ben: "Sen, bize Kabe'ye gidip tavaf edeceğimizi söylemedin mi?" dedim. "Evet, bunu sana söyledim; sana, gelecek yıl muhakkak oraya gideceksin demedim mi?" dedi. "Hayır," dedim. "Sen, muhakkak oraya gidecek ve tavaf edeceksin," dedi. Duramadım, Ebü Bekir'in yanına gittim. Ona: "Ya Ebâ Bekir, bu zât, ALLAH'ın gerçek peygamberi değil midir?" dedim. "Evet, ALLAH'ın hak peygamberidir/' dedi. "Biz, hakk üzere, düşmanlarımız da bâtıl üzere değil midir?" dedim. Ebû Bekir: "Ey adam! O, ALLAH'ın Rasûlü'dür.,Rabbine isyan etmez. ALLAH, O'nun yardımcısıdır. Sen, O'nun sözüne ve gidişine yapış. Vallahi O, hak üzeredir," dedi. "Peki O, bize Kabe'ye gideceğimizi ve onu tavaf edeceğimizi söylemedi mi?" dedim. "Evet, söyledi; sana gelecek yıl oraya gideceğini bildirmedi mi?" dedi. "Hayır," dedim. "Sen mutlaka oraya gidecek ve Kabe'yi tavaf edeceksin," dedi. Hz. Ömer (r.a), anlatmaya devam ediyor: "Bu iş için çok uğraştım. Sonra Kitab'ın hükmü geldi. Fetih Sûresi nazil oldu. ALLAH Rasûlü, ilâhî haber ve hükümleri okuyup bitirince, ashabına: 'Kalkın, kurbanlıklarınızı kesin, sonra da traş olun,' buyurdu. Vallahi onlardan hiçbiri (üzüntüsünden) ayağa kalkmadı. Rasûlullah (s.a.v), aynı emri üç defa tekrarladı. Hiçbiri ayağa kalkmayınca, hanımı Ümmü Seleme'nin çadırına girdi ve ona insanlardan gördüğü davranışı anlattı. Ümmü Seleme (r.h): "Ya Nebiyellah! Sen bunu istiyor musun? Öyleyse çık, hiç kimseyle bir şey konuşmadan kurbanlık deveni boğazla ve bir berber çağır, başını traş etsin,' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v), dışarı çıktı; hiç kimseyle bir şey konuşmadan kuranlık devesini boğazladı. Sonra bir berber çağırdı; berber, başını traş etti. Ashâb bunu görünce kalktılar, kurbanlık ^evelerini boğazladılar ve birbirlerini0 traş etmeye başladılar. Öyle bir hâldeydiler ki, üzüntüden, neredeyse birbirlerini öldüreceklerdi."[59] İbn Hacer el-Askalânî (852/1448), Fethu'l-Bâri adlı eserinde, yukarıdaki hadisin şerhinde: "Ashâb-ı Kiram, Rasûlullah'ın (s.a.v) kendilerine, müşriklerle savaşmaya izin vereceğini ve onlara gal$ aelerek umrelerini tamamlayacaklarını ümid ederek, verilen emre derhal uymaktan geri kaldılar," demiştir. İmam Buhârî, Ebû Hureyre'den (r.a) rivayet ediyor. O, demiştir ki: Hz. Peygamber (s.a.v), ashabına: "Hiç ara vermeksizinpeşpeşe oruç tutmayın," buyurdu. Onlar: "Siz bunu yapıyorsunuz," dediklerinde Hz. Peygamber (s.a.v): "Ben, sizin gibi değilim; Rabbim, bana yedirir ve içirir. Siz, buna dayanamazsınız," buyurdu. Fakat onlar, visal orucuna son vermediler. Hz. Peygamber (s.a.v), onlarla, iki gün ara vermeden oruç tuttu. Sonra yeni ayın hilâlini gördüler ve ara verdiler*. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v), onlara ta'zir yollu: "Şayet hilâlgecikseydi, size bunu artıracaktım," buyurdu.[60] İmam Mâlik (179/795), Muvatta adlı eserinde, Ata b. Yesar'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir adam, oruçluyken hanımını öptü ve bundan büyük haz aldı. Bunun üzerine, durumu sormak üzere hanımını Hz. Peygamber (s.a.v)'e gönderdi. Kadın, Ümmü Seleme'nin (r.h) yanına gitti ve hadiseyi anlattı. JJmmü Seleme (r.h), kendisine, Rasûlullah (a.s)'ın da oruçlu iken hanımlarını öptüğünü haber verdi. Kadın, bunu kocasına haber verince, kocası: 'Biz, ALLAH'ın Rasûlü gibi değiliz. ALLAH, dilediğini Peygamberine helâl kılar,' dedi. Kadın, tekrar Ümmü Seleme'nin yanına gitfy. Hz. Peygamber (s.a.v)'iyanında buldu.'Efendimiz (a.s): 'Bu kadının derdi nedir? Ne istiyor?' diye sordu. Ümmü Seleme (r.h) de kendisine durumu haber verdi. O zaman Hz, Peygamber (s.a.v): 'Ona, benim oruçlu iken hanımlarımı öptüğümü söylemedin mi?'dedi. Ümmü Seleme (r.h): 'Söyledim. O da gidip kocasına haber verince kocası, biz, Allah'ın Rasûlü gibi değiliz. ALLAH, Peygamberine dilediğini helâl kılar demiş,'deyince, Rasûlullah (s.a.v)gazablandı ve: 'Ben, sizin ALLAH'tan en çok korkanınızım ve O'nun çizdiği sınırı en iyi bileninizim,'[61]buyurdu." İmam Buhârî ve Müslim, Hz. Ali'nin şöyle dediğini naklet-miştir: "Ben, kendisinden, çok mezi gelen bir adamdım. Bunu Rasûlullah (s.a.v)'a sormaya utandım ve Miktad b. el-Esved'den, gidip Hz. Peygamber (s.a.v)'e sormasını istedim. O da gidip sordu. Efendimiz (s.a.v): 'Mezigelince abdestgerekir,' buyurdu."[62] Tirmizî hariç, bir grup hadis imamı, İbn Ömer'den (r.a) şu ha*~ diseyi nakletmişlerdir: İbn Ömer, hayız halinde olan hanımını boşadı. Hz. Ömer, durumu Hz. Peygamber (s.a.v)'e anlattı. ALLAH'ın Rasûlü (s.a.v), buna çok kızdı ve hanımına dönmesini, sonra temizleninceye kadar yanında tutmasını, sonra tekrar hayız görüp boşamak isterse ona yanaşmadan boşamasını emretti ve ALLAH Teâlâ'mn emrettiği iddetin bu şekilde olduğunu söyledi.[63] İmam Ahmed, Buhârî ve Müslim'in, Ya'la b. Ümeyye'den rivayet ettiklerine göre O, şöyle demiştir: Ömer b. Hattab'a (r,a), "Kâfirlerin size kötülük etmesinden endişe ederseniz namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur,"[64] âyetini okudum ve: "Bugün insanlar, bundan emin değil midir?" dedim. Hz. Ömer (r.a): "Ben de senin gibi bu âyette hayrete düştüm ve Rasûlullah'a sordum. Efendimiz (a.s): 'Bu, size ALLAH'ın bir ihsanıdır. ALLAH'ın ihsanını kabul ediniz,[65] buyurdu." Suyûtî (911/1505), demiştir ki: "Ulemâ, ashabın bu âyetten, düşman korkusu bulunmadığı zaman, namazı kısaltmanın kalktığını anlamışlar; Hz. Peygamber (s.a.v), kendilerine her iki halde bunun bir ruhsat olduğunu bildirmiştir."[66] Buhârî ve İbn Abdilberr, İbn Ömer'in (r.h) şöyle dediğim rivayet etmişlerdir: "Rasûlullah (s.a.v), Ahzab günü (Hendek Sava-şı'nda), 'Ben-i Kurayza'ya varmadan, kimse ikindi namazını kılmasın,' buyurdu. Bazıları yolda iken ikindi namazına ulaştılar. Içlerinden bir kısmı: 'Ben-i Kurayza'ya varmadan namazı kılmayalım,' dediler. Bazıları da: 'Hayır, kılalım. Rasûlullah bizden bunu istemedi,' diyerek ikindiyi kıldılar. Durum Hz. Peygamber'e (s.a.v) aktarılınca, hiçbirine kızmadı."[67] Yine rivayet edilir ki, ashâbdan iki kişi, beraberce yolculuğa çıktılar. Namaz vakti geldi. Yanlarında su yoktu. Teyemmüm abdesti alıp namazlarını kıldılar. Sonra, vakit çıkmadan su buldular. İçlerinden birisi, su ile abdest alıp namazını iade etti, diğeri etmedi. Hadise Hz. Peygamber'e (s.a.v) intikal edince, ikisini de doğru buldu ve namazı iade etmeyene: "Sünnete uydun, kıldığın namaz sana yeterlidir," dedi. Namazını iade edene de: "Sana da iki kat ecir vardır,"'buyurdu.[68] İçlerinde, Hz. Ömer ve Hz. Muaz'ın (r.a) da bulunduğu sahabeden bir grup, yolculuk yapıyorlardı. Hz. Ömer ve Muaz'ın gusül abdesti almaları icab etti. Yanlarında su yoktu. Herbiri içtihadını ortaya koydu. Muaz (r.a), toprakla yapılacak temizliği su ile yapılana kıyas etti ve cünubluktan temizlenmek için bütün vücuduyla toprakta yuvarlanıp sonra namaz kıldı. Hz. Ömer ise bunu yeterli bulmadı ve namazım tehir etti. Rasûlullah (s.a.v)'a döndüklerinde kendilerine işin doğrusunu açıklayarak Hz. Muaz'ın kıyasının yanlış olduğunu, çünkü onun, "Su bulamadığınız zaman temiz bir toprakla teyemmüm yapın, yüz ve ellerinize mesh edin,"[69] âyetine ters düştüğünü söylemiş ve ona, teyemmümün yer ve şeklim gösterek: "Böyle yapman sana yeterlidir," buyurmuş Hz. Ömer'e de teyemmümün, küçük hadesi ortadan kaldırdığı gibi büyük (hayız ve cünubluk gibi) hadesi de ortadan kaldıracağını, hem âyet-i kerîme'de zikredilen ve teyemmümün yeterli olduğu, kadınlara dokunmakla kasdedilenin (Öpmek, ellemek gibi) cimâya sevkeden şeyler olmayıp, bizzat cimâ-nın kendisi olduğunu anlatmıştır.[70] Bu ve bunlardan başka pek çok rivayet, bize az önce konu başında açıkladığımız delilin doğruluğunu göstermektedir. [55] Buharı, Cenâiz, 6; Müslim, Birr, 152; Tirmizî, Birr, 13. [56] Ebû Dâvud, Ekdiyye, 11; Tirmizî, Sünen, Ahkâm, 3; Müsned, 230-236; İbn Abdilberr, Câmiu Bey&ni'l-İlm, II, 56; Zeylaî, Nasbu'r-Raye, I, 23; İbn Sa'd, Tabâkât, III, 164. [57] Ali Nasif, et-Tac, IV, 123; İbn Kesir, Tefsir, II, 297. [58] Beyhakî, Medhal, had. no: 218. Ayrıca bkz. Buhârî, Cizye, 18; Tefsir, 48; Müslim, Cikad, 93-94. [59] Buhârî, Tefsir, 48; Müslim, Cihad, 93-94. Ayrıca bkz : Şevkânî, Neylü'l-Evtar, VIII, 29-30. [60] Buhârî, Saum, 49; Müslim, Savm, 57-59. [61] İbn Mace, Siyam, 19; Muvatta, Siyam, 13; Mümed, VI, 465. [62] Buhârî, Um, 51; Müslim, Hayz, 17; Ebû Dâvud, Taharet, 82. [63] Buhârî, Talak, 1; Müslim, Rıda, 66; Ebû Dâvud, Talak, 4. [64] Nisa, 101. [65] Müslim, Müsâfırûn, 4; Tirmizi, Tefsir, 4; Nesâî, Taksir, l\ Ahmed, Müsned, I. 25. [66] Suyûtî, Miftâhu'l-Cenne, 30. [67] Buhârî, Havf, 5. [68] Ebû Dâvud, Taharet, 126. [69] Nisa, 43. [70] Nesâî, Taharet, 196. Konu Başlığı: Ynt: Rasûlullah'ın s.a.v Zamanında Ashâbı Kirâm'ın Sünnete Sarılması Gönderen: Pelinay üzerinde 30 Ağustos 2015, 11:40:00 Önce Kuan sonra sunnnet..insallah bh ikisine sikica sarildigimiz vakit ne delalete duser ne de yoldan sapariz.
Rabbim kendine layik kil,Resulune layik ummet eylesin bizleri insallah.Allah razi olsun Konu Başlığı: Ynt: Rasûlullah'ın s.a.v Zamanında Ashâbı Kirâm'ın Sünnete Sarılması Gönderen: Sefil üzerinde 26 Ağustos 2016, 23:34:31 Esselamu aleykum ; İnşaallah bizlerde Efendimizin sünnetlerine sarılarak ve o sünnetleri hayatımızın en büyük şiarı haline getirir kendimize düstur edinenlerden olur kurtuluşa erenlerden oluruz.
Allah razı olsun Konu Başlığı: Ynt: Rasûlullah'ın s.a.v Zamanında Ashâbı Kirâm'ın Sünnete Sarılması Gönderen: Sevgi. üzerinde 27 Ağustos 2016, 06:09:22 Bismillah..
Aleyna Ve Aleykümüsselăm. Mevlam bizleri hayatımız boyunca Kur'an'ı Kerîmi kendine rehber edinen ve Peygamberimiz'in sünnetlerini öğrenip hakkıyla uyguluyabilenlerden eylesin inşaAllah. Amin Konu Başlığı: Ynt: Rasûlullah'ın s.a.v Zamanında Ashâbı Kirâm'ın Sünnete Sarılması Gönderen: Ceren üzerinde 27 Ağustos 2016, 15:50:34 Aleykümselam.Peygamber efendimizin yolunda olan ve onun sünnetine tabi kalıp ona layık bir ümmet allaha layık bir kul olmayı nasip etsin Rabbim inşallah...
|