> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri > Sünnetin Delil Oluşu > el-Cübbâî'nin Bu Konudaki Şüpheleri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: el-Cübbâî'nin Bu Konudaki Şüpheleri  (Okunma Sayısı 2423 defa)
28 Mayıs 2011, 11:45:40
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 28 Mayıs 2011, 11:45:40 »



el-CÜBBAİ'NİN BU KONUDAKİ ŞÜPHELERİ

Haber-i vâhidle amel konusunda el-Cübbâî'nin üç şüphesi var­dır:
1) "Teabbüdî konularda haber-i vâhidle amel etmek, râvinin ya­lan söylemesi hâlinde helâli haram, haramı da helâlleştirmeye yol açar. Zira haber-i vâhid, râvinin doğruluğunda kat'iyyet ifade etmez. Bu ise her ne kadar uzak bir ihtimal de olsa, onda yalancılık olabile­ceğini gösterir. Bunun gerçekleştiğini farzedelim; eğer haber, haram olan bir şeyin helâl olduğunu belirtiyorsa, bu durumda haramın helâlleştirilmesi sözkonusu olacaktır. Tersini düşünecek olsak; o zaman da bir helâl, haram yapılmış olacaktır. Böyle bir şeyin olması imkânsızdır. Dolayısıyla, bu neticeye götüren şey de imkânsız olacak-

tır.[534]

el-Cübbâî'nin (330/941) ileri sürdüğü bu şüpheye, şu şekilde ce­vap vermek mümkündür: Herşeyden önce, Cemu'l-Cevâmî adlı eser­de de nakledildiği gibi müfti ve şâhidierin beyânına dayanarak, teabbüdî konularda amel etmenin cevazına dair icmâ vardır. [535] Müf­ti ve şâhidierin de yalan söyleme ihtimali olduğu için sözkonusu icmâ, yukarıdaki itirazı yok eder. Bu yalanın tahakkuk ettiği farzedi-lecek olursa el-Cübbâî'nin, burada da aynı görüşü ileri sürmesi ge­rekir. Fakat o, bu konuda böyle düşünmemektedir.

Diğer taraftan bir müçtehid, âdil bir râviden işittiği habere içti-had eder, râvinin âdil, haberinin doğru olduğuna kanaat getirirse; o takdirde, bu görüşü tasvip edenlere göre haberin içerdiği hüküm, Al­lah'ın kendisiyle mükellef tuttuğu hükümdür. Onlara göre bu müçte-hidin içtihadına muhalif düşen bir hükmün olabileceğinden bahsedi­lemez. Dolayısıyla bu gibi durumlarda, helâli haram, haramı helâl etmek gibi bir şey sözkonusu değildir.

Ancak böyle düşünmeyenlere göre bir helâlin veya haramın de­ğiştirilmesi sözkonusudur. Şu kadar var ki biz, zann-ı galib ve içti-haddan neş'et ettiği için böyle bir şeyin imkânsız olduğunu söylemi­yoruz. Ama mevcut olan hükmün, icmâ ile zaten onun üzerinden düş­müş olacağını söylüyoruz.

Meselâ, nasıl ki mükellef olan birisi, eşi zannederek yabancı bir hamınla birleşse, bu takdirde üzerinde haramlık terettüb etmez. Ay­nı şekilde temiz zan ile necis bir suyla abdest alınsa, abdest sahih olur. Yine bir kimse kıbleye yöneldiği zannıyla, başka bir yöne doğru namaza dursa, namaz sahih olur. Buna, bilinen türden daha pek çok misal verilebilir.

2) Onun bir diğer şüphesi de şudur: "Aynı seviyede iki âdil râvi, birbirine zıt iki rivayette bulundukları takdirde bu haberlerle amel etmek, iki zıt şeyi birleştirmek olur. İki zıddın biraraya gelmesi ise muhaldir. Dolayısıyla, bu neticeyi doğuran şey de muhal olur."[536]

el-Cübbâî'nin bu şüphesine şu cevaplar verilebilir:

a) Daha evvel zikrettiğimiz, müfti ve iki şahidin beyânları ile amelin meşru olduğuna dâir icmâ, bunu da çürütür.

b) Burada iki zıt şeyin birleştirilmesi diye bir şey sözkonusu de­ğildir. Çünkü müçtehid, aralarındaki çelişkiden dolayı, bu haberler­den herhangi biriyle amel etmeyip birisini tercih etmesine yardımcı olacak bir delil ortaya çıkıncaya kadar beklemekle mükelleftir.

3) el-Cübbâî'nin bir başka şüphesi de şudur: "Eğer fürûa ait meselelerde, haber-i vâhidle amel etmek caiz olsaydı, aynı şekilde iti-kad, Kur'ân'ın nakli ve mucize göstermeksizin peygamberlik iddiası­nı kabulde de amel etmek caiz olurdu. Halbuki bu, bâtıldır."[537]

Bu şüphenin cevabı da şudur:

Önce âdet davranışa ait konulardaki haberlerle, itikad v.b. ko­nulardaki haberler arasında görülen bariz farktan dolayı, el-Cübbâî'nin olmasını düşündüğü gereklilik sözkonusu değildir. Çün­kü itikadî konularda hata etmek, kâfir olmayı ve sapıklığı doğuraca­ğından, bu konulardaki haberlerde aranan, onun ilim (kesin bilgi) ifade etmesidir. Haber-i vâhid ise kat'î ilim ifade etmez.

Kur'ân'a gelince; onun hıfzını ve naklini gerektiren pek çok se­bep mevcuttur. Yalnızca bir kişi naklettiği zaman, yalan söyleyip söylemediği kesinlikle anlaşılır; yalan yolu kesilir.

Mucizesiz peygamberlik iddiası ise muhaldir. İtikad ve peygam­berlere ittibâ konularının dışında, her meselede, delilin kat'î olması­nı aramak, son derece güç bir iştir; âdeta imkânsızdır.

Bir de şu var: Haber-i vâhidle fürûa ait konularda amel etmek, mutlaka itikad v.b. konularda da onunla amel etmeyi gerektirmez. Çünkü bu meselelerde haber-i vâhidle amel edilmeyeceği, aklî değil, şer'î bir gerçektir. Şer'an imkânsız olması, aklen de imkânsız olması­nı gerektirmez. Halbuki bizim üzerinde durduğumuz konu, bunun aklen de imkânsız olup olmadığıdır.

Râfîzî ve Zahirîlerin dışında, haber-i vâhidle itikadî konularda amel etmenin aklen caiz olduğunu söyleyenler, bunun şer'an da mümkün olduğunu belirtiyorlar. Buna dair de pek çok delil zikredi­yorlar. Biz, sadece en önemlilerinden birkaçını kaydetmek istiyoruz.

1. Delil: Râvisi âdil olan bir haber-i vâhid, içerdiği hükmün Al­lah'ın hükmü olduğu konusunda, zann-ı galib ifade eder. Böyle bir durumda da aynen Kur'ân'm zahiri gibi kendisiyle amel etmek vâcib olur.

Haber-i vahidin zann-ı galib ifade ettiğini, sünnetin hücciyyetini ele alırken delilleriyle birlikte nazara vermiştik. Orada zikrettiğimiz kesin deliller ortaya koydu ki; sünnetin kat'iyyetini gerektiren şey­ler, onunla amel etmenin de vâcib olmasını gerektirir. Bu ise amel edilen hükmün, hiç şüphesiz Allah'ın hükmü olmasını gerektirir. Çünkü ittifaken yalnız Allah'ın hükmüyle amel etmek vâcibdir. Nite­kim, bir şeyin vâcib olmasını gerektiren şey de vâcibdir. Buna göre sünnetin kat'iyyeti bir zorunluluktur. Öyleyse içerdiği hükümlerin, Allah'ın hükmü olması da bir zorunluluktur. Aynı şekilde (unutma­mak lâzım ki); gereği ileri sürülen şeyin kesinliği, onu gerektiren şe­yin de kesinliğini ifade ettiği gibi gereğine inanılan şeyin zannîliği, onu gerektiren şeyin de zannîliğini ifade eder. Bu itibarla, râvüeri âdil olan bir haber-i vâhid, içerdiği sünnetin zannîliğini ifade eder. Bu ise o haberin de zannî olması demektir. Sonuç olarak böyle bir haberin (sünnetin) içerdiği hüküm, Allah'ın hükmü olmaktadır.

Sadece Müseİlemetü's-Sübûf da yer verilen bu delili, kitabın şârihi izah etmiş, bu arada, müellife yer yer itirazda bulunarak şöyle demiştir: "Eğer mutlak olarak, delilin zan ifade etmesinden hareket­le, bunun o delille amelin vücûbiyetini gerektireceği şeklindeki kana­ate katılmıyoruz. Buradaki zanntlik, Kur'ân'ın zahirinde olduğu gibi kat'î bir metinden kaynaklanmaktadır, dersen, derim ki: Bunu birbi­rinden ayırmak bir zorlama olur. Zira metnin zannî oluşu, ancak tesbit edilen hükmün Allah'ın hükmü olduğu konusunda zan meyda­na getirir. Nitekim Kur'ân'ın zahirinde de durum böyledir. Eğer bu zanntlik, Kur'ân'da vucûbiyet ifade ediyorsa, aynı şekilde hadislerde de vucûbiyet ifade eder."[538]

Buna göre biz de deriz ki: Bir kimse, hüküm istinbat ederken sünnetin getirdiği şer'î mânâ ve Kur'ân'la ilgili açıklamaları terk e-derek sadece Kur'ân'la netice almaya kalkışırsa; bu durumda, takib ettiği metodu ve Kur'ân'ı, sırf Arap dil kaidelerine dayanarak yorum­lamanın zannîliğinden kurtulamayacaktır. Zira Kur'ân lafızlarının, Şâri'in ıstılahlaştırdığı anlamda değil de mücerred luğavî mânâların­da kullandığını farzetsek bile, Arapların, lafızları mânâlandırırken gözönünde bulundurdukları şartlar olmadan o lafızlar, luğavî anlam­larına delâlet edemeyeceklerdir. Çünkü bu şartların, o mânâlara delâlet etmeleri, mücerred aklî bir hadise değildir. Bunları, insan do­ğuştan bilemediği gibi sadece akılla da kestiremez. Bunlar, ancak başka birilerinin haber vermesiyle öğrenilebilir. Lafızların taşıdıkları mânâların pek çoğu, bize sözlü veya yazılı, âhad yolla ulaşmıştır. Son asırlarda, meşhur veya mütevâtir olan mânâların ekseriyeti, ilk çı­kışlarında âhad olup, nakilleri el-Esmâî ve Ebû Ubeyde gibi şahıs­lara dayanmaktadır. Onlar, çoğu zaman bu mânâları, yalan, uydur­ma ve fıskla meşhur olmuş, Ömer b. Ebî Râbia, Beşşâr ve Ebû Nuvas gibi kimselerin şiirlerinden almışlardır.

Hülâsa; Kur'ân, her ne kadar lafzı itibariyle kat'î olsa da sünne­tin yardımı olmadan mânâlarını anlamak, lafızların luğavî anlamla­rının tesbitindeki metodun zannîliğine dayanır. Bu zannîlik, -bunun zannî olduğunu kabul edersek- Allah Teâlâ'nın murâd ettiği mânâları ve kullarına ihsan ettiği Kur'ân'ı açıklayan sünnetin zannîliğinden daha zayıftır. Çünkü sünneti, masum olan peygambe­rine, bizzat Allah indirmiş ve dinlerine dört elle sarılan, ihlâs sahibi, muttakî, güvenilir insanlar da onu nakledegelmişlerdir.

Allah kendilerinden razı olsun, Sahâbe-i Kiram, (r.h) İmam Zührî, Mâlik, Şafiî, Ahmed, Buharı ve Müslim gibi zevat ile hak­larında söylenmedik söz bırakılmayan Halef el-Ahmar gibi lügatçı-ları kıyas etmek mümkün müdür? Bunun gibi yalan dolanla meşhur olmuş pek çok dilci vardır. Onların dil konusundaki çabalarının tek gayesi, dünya şöhreti ve sultanlara yaltaklanıp onlara yaklaşabilme arzusudur. Nitekim onlardan herhangi birini, lafızları kendi arzusu­na göre yorumlayıp iddiasını kuvvetlendirmek için bir beyit uydura­rak onu Imriu'1-Kays ve benzeri şâirlere isnad etmekten alıkoyacak dinî edebleri ve Allah korkulan mevcut değildi. Bu nedenle, lafızla­rın luğavî anlamlarında pek çok uydurma ve çelişki meydana gelmiş­tir.

Evet, dinlerine ihîâsla yapışıp Allah'ın rızasını kazanmak iste­yen o ilk devirdeki muttakî âlimlerle bu gibilerini kıyaslamak, asla mümkün değildir.

Şayet bu iki grubun arasında bir mukayese yapmak ve bu iki yoldan hangisinin daha üstün olduğunu ortaya koymak doğru olsa; hiç şüphesiz, hadisçilerin metodu daha hayırlı, zannî (kesine yakın) ilmi gerektirmesi bakımından daha kuvvetli, gönüllerin yatışması bakımından daha uygun ve netice itibariyle de daha güvenilir...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: el-Cübbâî'nin Bu Konudaki Şüpheleri
« Posted on: 26 Nisan 2024, 07:17:24 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: el-Cübbâî'nin Bu Konudaki Şüpheleri rüya tabiri,el-Cübbâî'nin Bu Konudaki Şüpheleri mekke canlı, el-Cübbâî'nin Bu Konudaki Şüpheleri kabe canlı yayın, el-Cübbâî'nin Bu Konudaki Şüpheleri Üç boyutlu kuran oku el-Cübbâî'nin Bu Konudaki Şüpheleri kuran ı kerim, el-Cübbâî'nin Bu Konudaki Şüpheleri peygamber kıssaları,el-Cübbâî'nin Bu Konudaki Şüpheleri ilitam ders soruları, el-Cübbâî'nin Bu Konudaki Şüpheleriönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes