> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri > Sünnetin Delil Oluşu > Basralı Mu'tezile İmamları Sünnetin Delil Oluşunu İnkâr Etmiş midir
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Basralı Mu'tezile İmamları Sünnetin Delil Oluşunu İnkâr Etmiş midir  (Okunma Sayısı 780 defa)
08 Haziran 2011, 23:03:51
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 08 Haziran 2011, 23:03:51 »



Basralı Mu'tezile İmamlarından Bazıları Sünnetin Delil Oluşunu İnkâr Etmiş midir ?

Muarızlarımızdan birisi, şöyle diyebilir: "Sen, sünnetin hüccet oluşunu isbat için epeyce söz söyledin. Fakat bu konuda vakıa, seni ve kendilerinden nakiller yaptığın kimseleri yalanlamaktadır. Şöyle ki: Allah kendisine rahmet etsin, Üstad Hüdarî'nin (134511927) Târihu't-Teşrî'iUİslâmî adlı eserinde, İmam Şafiî'nin (204/819) Cimâu'l-İlm adlı kitabından yapmış olduğu nakilden, bazı Basrah Mu'tezile imamlarının, sünnetin delil oluşunu inkâr ettikleri anlaşıl­maktadır."

Bu konuda asrımızdaki yazarlardan pek çoğu Hüdarî'ye tâbi olmuşlar, onlar da aynı durumu tesbit etmişlerdir.[24]

Hüdarî'nin dediği şudur: "Birinci noktaya, yani sünnetin Kur'ân'ı tamamlayan hukukun temellerinden bir kaynak olmasına gelince; bir topluluk, sünneti tamamen terkedip, sadece Kur'ân'la ye­tinmişlerdir. "[25]

İmam Şafiî, el-Ümm isimli eserinin yedinci bölümünde "ha­berleri tamamen reddeden grubun sözlerini anlatma babı" diye özel bir bâb tahsis etmiştir. Orada, onların sözlerini zikretmiş ve bu grup­tan, kendisiyle konuşan bir adamın diliyle, onlara birtakım deliller getirmiştir. Adam, kendisine şunları söylemiştir:

Sen, bir Arapaın; Kur'ân da mensup olduğun milletin diliyle in­miştir. O'nu ezberlemeye sen daha müsait ve daha dirayetlisin. O'nda, Allah'ın farz olarak indirdiği birtakım hükümler mevcuttur. Şayet birisi, Kur'ân'm bir harfini değiştirse sen, onu tevbeye davet ediyorsun; adam tevbe ederse kurtuluyor, yoksa öldürüyorsun.

Cenâb-ı Hakk, Kur'ân'da: "Bu Kitabı, sana, her şeyin bir açık­laması olarak indirdik," (Nahl, 89) buyurmaktadır.

Bu durumda, senin veya bir başkasının, Allah'ın farz kılmış ol­duğu bir konuda, bazen: "Bu farz, umûmîdir," bazen: "Bu, husûsî­dir," bazen: "Bu emir, farzdır," bazen de: "Buradaki emir, delâlet içindir," demeniz, nasıl caiz oluyor?

Sizdeki bu durum, hadislerde daha çok görülmektedir. Bir râvi, diğerinden bir veya birkaç hadis rivayet ediyor. Rivayet zinciri, Hz. Peygamber (s.a.v)'e kadar uzanıyor. Ben, seni ve senin yolunda olan­ları, karşılaştığınız ve görüştüğünüz veya sizinle karşılaşanlardan benim gördüğüm hiçbir kimseyi, sözü karıştırmak, unutmak veya ha­disinde hata etmek gibi kusurlardan temize çıkardığınızı görmedim. Yine sizin, hadis râvilerinin çoğu için: "Falanca, şu hadiste, filanca bu hadiste hata etmiştir," dediğinizi gördüm. Hatta birisi, sizin ken­disiyle helâl ve haram hükmü verdiğiniz özel durum bildiren bir ha­dis için: "Rasûlullah (a.s) bunu söylemedi; ancak siz veya size, bunu rivayet eden hata etmiştir yahut size bildiren yalan söylemektedir," diyecek olsa, sizin onu tevbeye davet etmediğinizi ve onun hakkında: "Ne kötü söz ettin," demekten başka bir şey yapmadığınızı biliyorum.

Peki, zahiren aynı mânâ ve hükmü bildiren Kur'ân hükümle­riyle vasfettiğiniz kimselerin verdiği haberleri birbirinden ayırmak caiz midir? Onlarm haberini, Allah'ın Kitabı yerine koyabilir misi­niz? Hem siz, onların bir kısmını alıp bir kısmını bırakıyorsunuz.

Hüdarî (1345/1927), kitabında devamla der ki: Sonra hasmı, şöyle dedi: "İçinde, zikrettiğim bu durumlar bulunan haberleri alır­ken; size, bu haberleri kabul etmenizi kim emrediyor ve onları redde­dene karşı deliliniz nedir?"

"Bu durumda ben, içerisinde şek ve vehim bulunan hiçbir habe­ri kabul etmiyorum. Ancak tek bir harfinde şek ve şüphe etmek caiz olmayan, doğruluğunu, Allah'ı ve Kitabı'nı şâhid tuttuğum haberleri kabul ederim. Yoksa, tam ilim ve yakın ifade etmeyen bir şeyi, öyley-miş gibi kabul etmek caiz mi olacaktır1?"

Hüdarî demiştir ki: "Anlatılan bu sözden ve getirilen deliller den anlaşıldığına göre imam Şafiî'nin muhatabı, sadece râvilerinde hata ve unutmanın bulunabilmesi sebebiyle, kesin ilim ifade etmeyen haberleri reddetmekte, mütevâtir sünnet gibi ilim ifade eden bir yolla sabit olan sünneti reddetmeyip onunla amel etmektedir."

Fakat İmam Şafiî, yukarıdaki görüşü eleştirip reddederken, bazı hatalarım anlayan hasmı: "Bir grup var ki, bizatihi sünneti red­detmekte, bir başka grup da Kur'ân'm açıklaması olmayan sünneti kabul etmemektedir," diye açıkça itirafta bulunarak şöyle devam et­miştir:

"Bu konuda insanlar iki gruba ayrılmıştır. Bir grup, Allah'ın Kitabı'nda bir açıklama olan konuda başka haberi kabul etmemekte­dir."[26]  İmam Şafiî araya girerek:

"Böyle düşünen kimseye ne gerekir? Bu anlayış, onu nereye gö­türür?" diye sorunca, hasmı:

"işin aslı halledilmiş olmaktadır; bunun için pek sıkıntısı ol­mayacaktır," demiştir. Bunun üzerine İmam Şafiî:

"Peki, Kur'ân'da, namaz emri geçiyor. Başka haber kabul edil­mezse, namazdan ne anlayacağımız ve ne kadar kalacağımızı kim be­lirtecek? Kur'ân'da, zekât emrediliyor. Peki, zekât neye denir, zekât için en az miktar nedir; bunu kim belirtecek? Kur'ân'da, namaz için kesin ve açık bir vakit belirtilmemiştir. Bir mükellef, biri gündüz, bi­ri gece, günde iki rek'at namaz kılacak olsa kendisine ne gerekir ve ona ne denir?" diye sorunca hasmı:

"Allah'ın Kitabı'nda ne emrediliyorsa farz olan odur; başkası gerekmez ve istenmez," demiştir.

Sonra hasmı, yukarıdaki sözüne devamla: "Bir başka grup da ancak hakkında Kur'ân'da bir açıklama bulunan konularda gelen haberleri kabul etmektedir," demiştir.

Bu iki görüşün bâtıl olduğu açıktır.

Hüdarî demiştir ki: "İmam Şafiî, bize, bu görüşe sahip olan kimseyi açıklamadı. Tarih de bu şahsiyet hakkında açıklama yapmı­yor. Ancak İmam Şafiî, Kur'ân'm dışında gelen özel haberi redde­denlerle yaptığı münazarada, bu görüşe - yani haberleri tamamen reddeden mezhebe- sahip kimsenin, Basralı olduğunu açıklamıştır. O zaman Basra, kelâm ilminin yayıldığı bir merkez idi. Mu'tezile mez­hebi burada ortaya çıkmış, imamları burada yetişmiş, kitapları bu beldede yayılmıştı. Ayrıca bunlar, hadisçilerle çekişmeleriyle tanınır­lar. Herhalde, bu görüşün sahibi de onlardandır." İbn Kuteybe'nin (276/889), Te'vilu MuhtelefVl-Hadis isimli eserinde gördüklerim de bu kanaatimi kuvvetlendirmektedir. O, kitabının başında şöyle de­miştir:

"Allah Teâlâ, seni, tâatıyla hoşnut, bereketiyle himaye etsin. Se­ni, hakk yolda rahmetiyle muvaffak ve ona ehil yapsın. Gönderdiğin yazıyla, bana, tesbit ettiğin bazı şeyleri bildiriyor sun. Onlar, kelâmcıların hadisçileri ayıplamaları, onları küçük düşürmeleri, ki­taplarında onları fazlaca kötülemeleri, yalan şeyleri nakletmek ve çe­lişik haberleri rivayet etmeleri yüzünden onlara ağır konuşmaları gi­bi hallerdir. Sonuçta, ihtilâf vâki oldu. Birbirini ayıplama çoğaldı. Aradaki bağlar koptu. Müslümanlar, birbirine düşman oldu. Birbiri­ni küfürle suçlamaya başladı ve her grup, fikrini destekleyen bir ha­dise dayanıp kendi görüş ve mezhebine bağlandı."

Hüdarî,   devamla  der  ki:   "İbn Kuteybe,  sonra,  birbirine muhalif grupların tutunduğu hadisleri sıralayıp peşinden, kelâm âlimlerinin   beliğlerinden Nazzâm   (221/835)    ve   Câhız'dan (255/869) rivayet edilenlere benzer, sünnet ehline yapılan şiddetli iti­razları kaydetmiştir. Sonra, ikinci bölümde, kelâmcılara yaptığı kı­namaları ve ayıpladığı noktaları zikretmiş, bu hareketine kelâmcıla­rın, kıyası iyi bildikleri, sağlam düşürtce ve geniş mütâlâa vasıtaları­na sahip olduklarını iddia etmelerine rağmen insanların en fazla ihtilâfa düşen grubu olmalarını sebep göstermiştir. Öyle ki; Ebû Hu-zeyf Hallâf (230/844), Nazzâm'a (221/835) muhalefet etmekte, en-Naccâr ikisine ters düşmekte, Hişam b. el-Hakem (148/765) Naccâr'ın aksini söylemekte,   aynı şekilde Sümâme  b.  Eşref (213/828) bir öncekilere zıt bir görüş ileri sürmekte ve bu, böyle de­vam edip gitmektedir. Sonuçta, her birisinin, dinde kendi görüşüyle amel ettiği bir mezhebi ve bu mezhep üzerinde kendisine tâbi olan ta­raftarları oluşmuştur.

İbn Kuteybe, daha sonra Nazzâm'ı kötü bir dille vasfetmiş, ashabının kendini kötülediği noktalan saymış ve icmâya ters düştü­ğü bazı fıkhı meseleleri zikretmiştir. Meselâ, Nazzâm'a göre kinaye lafızlarıyla yapılan boşama geçerli değildir; söyleyen, boşamaya niyet etse bile hüküm aynıdır. Hangi hâlde uyunursa uyunsun uyku, ab-desti bozmaz v.s.

Sonra Nazzam'ın kusurlu bulduğu Sahabe fakihlerinden ileri gelen zevatı zikredip, onlar hakkındaki yanlış değerlendirmeleri düzeltmekte, peşinden Ebû Huzeylî'yi ele alıp onu da kötü bir şekilde tanıtmakta, arkasından TJbeydullah 6. el-Hasenî (Ö.168)'yi değer­lendirmektedir. Bu şahıs: 'Hangi mezhepten olursa olsun, bütün müçtehidler, görüşlerinde isabet etmişlerdir,' demektedir."

İbn Kuteybe, daha sonra ehl-i rey'e geçiyor; onların da çelişki­lerini dile getiriyor ve ilk olarak Ebû Hanîfe'yi (r.h) ele alarak nas-lara muhalif olarak hükme bağladığı bazı meseleleri zikrediyor. Son­ra Câhız'a (255/869) geçiyor, onun da ehl-i sünnete karşı sarfettiği alaylı ifadelerini ve onların birçok rivâyetleriyle alay edişini kaydedi­yor.

Sonra hadisçileri ele alıyor; onları, müslümanlara has Övgülerle vasfediyor ve şu değerlendirmeyi yapıyor: "Hadisçilere hücum eden­ler, onları, zayıf hadisleri naklettikleri ve zararlı olan garip hadisleri topladıkları için ayıplamaktadırlar. Halbuki hadisçiler, zayıf ve ga­rip hadisleri doğru kabul ederek nakletmiş değillerdir. Bilakis, birbi­rinden ayırmak ve her ikisini de belirtmek için çürüğü ile sağlamını, sahihi ile zayıfını biraraya getirmişlerdir. Onların yaptığı budur."[27]

Daha sonra, kelâmcıların, birbirine veya Kur'ân'ı Kerîm'e zıt zannetikleri hadisleri incelemeye ve muhaliflere cevap vermeye geç­mektedir ki, kitabını yazma sebebi de budur.

Hüdarî (1345/1927) demiştir ki: "Bundan anlaşılıyor ki, bazı şaşkın ve gafil kelâmcüar, İmam Şafiî'nin (204/819...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Basralı Mu'tezile İmamları Sünnetin Delil Oluşunu İnkâr Etmiş midir
« Posted on: 20 Nisan 2024, 08:32:01 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Basralı Mu'tezile İmamları Sünnetin Delil Oluşunu İnkâr Etmiş midir rüya tabiri,Basralı Mu'tezile İmamları Sünnetin Delil Oluşunu İnkâr Etmiş midir mekke canlı, Basralı Mu'tezile İmamları Sünnetin Delil Oluşunu İnkâr Etmiş midir kabe canlı yayın, Basralı Mu'tezile İmamları Sünnetin Delil Oluşunu İnkâr Etmiş midir Üç boyutlu kuran oku Basralı Mu'tezile İmamları Sünnetin Delil Oluşunu İnkâr Etmiş midir kuran ı kerim, Basralı Mu'tezile İmamları Sünnetin Delil Oluşunu İnkâr Etmiş midir peygamber kıssaları,Basralı Mu'tezile İmamları Sünnetin Delil Oluşunu İnkâr Etmiş midir ilitam ders soruları, Basralı Mu'tezile İmamları Sünnetin Delil Oluşunu İnkâr Etmiş midir önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes