Konu Başlığı: Mutlak Yenilik Manasını İfade Eden Hadisler Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 28 Aralık 2011, 23:28:50 A- Mutlak Yenilik Manasını İfade Eden Hadisler[444] Bu hadislerde herhangi bir kayıtlama, tahsis etme yoktur. İyi olsun kötü olsun, dînî konularda olsun dînî olmayan konulardaolsun umûmî mânâyı ihtiva etmektedirler. Hadislerdeki bu umûmî ifadeler, delâlet ettiği mânâyı tesbit etmede farklı yorumlara gidilmesini gerektirse de, daha çok bid'atın geniş mânâda anlaşılmasına delil teşkil etmişlerdir. Mücerred yenilik mânâsının esas alındığı geniş manâlı bid'at anlayışında "bid'at, ihdas veya muhdes" kelimelerinin yanında, yine lügat mânâsı dikkate alınarak "sünnet" kelimesi de kullanılmıştır. Bu konudaki hadislerden bazıları şöyledir: -Rasûlullah (s.a.), Teravih namazını ilk günlerde cemaatle kıldırmış, daha sonra farz olur endişesiyle, cemaatle kıldırmayı bırakmıştı. Vefatına kadar böyle devam etti. Hz. Ebu Bekir döneminde de Teravih cemaatle kılınmadı. Hz. Ömer döneminde, Onun emriyle, Sahâbe-i Kiram içinde güzel Kur'an okunuşuyla temayüz etmiş olan Ubey bin Ka'b'ın imamlığında, Teravih namazı cemaatle kılınmaya başlanmıştı. Daha sonra bunu gören Hz. Ömer (r.a.) "Bu ne güzel bid'attır" dedi.[445] Hadiste geçen "bid'at" kelimesi, lügat mânâsındadır ve şerî mânâsından daha umûmîdir.[446] Yani mezmum mânâda bir anlayışı içermemektedir. Çünkü sünnet onu sâlih amel kapsamına almış fakat sadece farz olur endişesiyle devam ettirmemiştir. Peygamberimizin vefatıyla farz olma endişesi ortadan kalktığı için bu uygulamanın tazelenmesinin önünde hiç bir engel kalmamıştır. Hz. Ömer döneminde müslümanlar, mescidi kandillerle aydınlatarak bir imam arkasında topluca teravih namazı kılmaya başlayınca, bu uygulama daha önceki uygulamalardan farklı olduğu için bid'at diye adlandırılmıştır.[447] - Tirmizi ve İbn Mâce'nin tahriç ettiği bir hadiste Peygamberimiz (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Kim de Allah ve Rasûlünün razı olmadığı bir bid'atı icad ederse, ona, o bid'atla amel edenlerin günahının bir misli (yazılır), (o) insanların günahlarından da bir şey eksilmez."[448] Bu hadiste de "bid'at" kelimesi "mutlak yenilik" mânâsında kullanılmıştır. "Allah'ın ve Rasûlünün razı olmadığı..." ifadesiyle, bu yeniliğin sıfatı, özelliği belirtilmiştir. İbn Mesûd (r.a.)'den Rasûlüllah (s.a.)'in şöyle buyurduğunu söyledi: "Sizi sonradan meydana gelen şeylerden sakındırırım. Şüphesiz işlerin en kötüsü sonradan ortaya çıkan şeylerdir. Sonradan ortaya çıkan her şey bid'attır. Her bid'at dalâlettir."[449] Görüldüğü gibi, hadiste, âdeta bid'atın hem tarifi yapılmış hem de en belirgin özelliği olan "dalalet"sapıklık oluşu belirtilmiştir. Her ne kadar bu hadiste ."Her sonradan ortaya çıkan şey bid’attır" şeklinde de rivayet vardır."Her sonradan ortaya çıkan" şeyin bid'at olduğu mutlak olarak ifade edilmekte ise de, hadisin devamındaki ikinci cümlenin “Muhakkak her bid'at sapıklıktır" ibaresiyle, getirmiş olduğu genel mânâ, hadis şarihleri tarafından uzun uzun yorumlanmış, sonradan ortaya çıkan hangi şeylerin sapıklık olacağı tartışılmıştır. Yukarıda geçtiği gibi bu farklı değerlendirmeler bid'at kavramının tarif edilmesi ve anlaşılmasında çok net olarak ortaya çıkmıştır. "Dar kapsamlı bid'at, geniş kapsamlı bid'at" tarifleri bu tartışmaların sonucudur. Hülâsa, Peygamberimizin "Her bid'at sapıklıktır" sözü bütün yenilikleri, bütün ilk uygulamaları kapsamaz. Çünkü İslâm dininin bizzat kendisi, hatta diğer peygamberlerin getirmiş oldukları dinlerin her biri, birer "yenilik", birer "ilk uygulama"dır. Peygamberimizin bu sözüyle kasdettiği şey, gerek Kur'an ve gerekse kendisi (yani sünnet) tarafından meşruluğu onaylanmamış olan yeni davranışlardır.'"[450] [444] Tirmizi, İlim, 16; Ebû Davud, Sünnet, 5; Ibn Mace, Mukaddime, 6; Darimi, Mukaddime, 16; Mûsned, IV, 126,127; 1,400 [445] Buharı, Teravih, 1; Muvatta, Ramazan, 3. [446] İbn Teymiyye, İktizau's-Sırâti'l-Müstakîm,s.276. [447] İbn Teymiyye, a.g.e., göst. yer. [448] İbn Mâce, Mukaddime, 15; Tirmizi, İlim, [449] İbn Mâce, Mukaddime, 7. [450] İbn Teymiyye, a.g.e., 276. Ali Çelik, Kavram ve Mahiyet Olarak Sünnet ve Bid’at, Beyan Yayınları, İstanbul, 1997: 155-157. |