๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Sünnet ve Bidat => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 28 Aralık 2011, 23:55:36



Konu Başlığı: Hadis İlminde Bidat
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 28 Aralık 2011, 23:55:36
3- Hadis İlminde Bid'at


Bid'at konusuna hadis ilmi açısından baktığımız za­man, gerek Rivâyetü'l-hadis gerekse Dirâyetü'l-hadis ilmi açısından konu edildiğini görüyoruz. Bid'at kelimesi, Rivâyetü'1-hadiste, pek çok hadiste ya bizzat bid'at kelimesi şeklinde veya onun müteradifi olan muhdes -ihdas- hades kelimeleri şeklinde geçmektedir.[380] Dirâyetü'l-hadiste ise, doğrudan hadisle ilgili değil de hadis rivayetinde bulunan kimsenin (=râvinin) akidesiyle ilgili ta'n sebepleri arasında zikredilir.[381]

Hadis ilminde, bid'at ehli denilince, îtikâdî bid'atlar deni­lebilecek, sahabe devrinin sonlarına doğru iyiden iyiye gö­rülmeye başlayan, Şîa ve Râfizîlik, Hâricilik ile daha sonraları vücut bulan Mürcie, Cehmiyye, Kaderiyye, Cebriyye, Mücesime, Müşebbihe, Mutezile gibi siyasî ve îtikadî fırkaların taraftarları anlaşılır. Bu fırkaların her birinin, Kur'an-ı Kerim'in müteşâbih ayetlerini te’vil etmek, hadisleri zoraki bir bi­çimde yorumlamak, nihayet hadis uydurmak suretiyle or­taya atıp yaydıkları fikirlere de bid'at denilmiştir.[382]

Hadis râvileri arasında, yukarıda zikredilen ve kaynak­larda genellikle "fırak-ı dâlle" diye isimlendirilen bu fırkaların görüşlerine kapılanlar olmuştur. Hz. Peygamber'den hadis rivayet eden birinin, böyle bir durumda olması şüphesiz onun yapacağı rivayetler ve bu rivayetlerin hüccetliği konu­sunda bir takım tereddütler uyandırdığından, bid'atü'r-râvi konusu, Cerh ve Ta'dil ilmi içinde incelenmiş ve râvi ile ilgili olarak ta'n sebepleri arasında sayılmıştır.

Bilindiği gibi bid'at küfrü gerektiren ve küfrü gerektir­meyen bid'at olarak genel olarak ikiye ayrılır.[383] İşte hadis ilminde bid'atlık ile nitelenmiş bir râvinin îtikadî durumu bu yönden incelenmiş ve hangi tür bir bid'ata meylettiği veya irtikab ettiğine bakılmıştır. Eğer, râvı, küfrü gerektiren bir bid'at üzere ise, cumhuru ulemâya göre, onun rivayetleri kabul edilmez.[384] Küfrü değil de fıskı gerektiren bir bid'at üzere ise, bu konuda ihtilaf edilmiştir.

Bazıları, rivayetleri mutlaka reddedilir demişlerdir. Bunların başında Mâlik bin Enes gelmektedir.[385] İbn Sîrin, Yunus bin İshak, İbn Uyeyne, Ali bin Harb gibi hadisçiler, Bâkıllanî ve Gazzâlî gibi usulcüler de bu görüştedir.[386]

Bazıları da bid'atla nitelenmiş bir râvinin rivayetlerinin kabul edilebilmesi için bazı şartlar ileri sürmüşlerdir. Şöyle ki:

1- Böyle bir râvî dâî değilse yani bid'at olan fikirlerinin ve inançlarının propagandasını yapmıyorsa kabul edilir.

2- Kendi mezhebine yahut taraftarlarına yardım etmek için yalanı helal saymadığı sürece dâî olsun veya olmasın ri­vayetleri kabul edilir. Bunların başında da İmam-ı Şafii gelir. Nitekim İmam-ı Şafii'nin şöyle dediği rivayet edilir: "Ben Râfızîlerden Hattabiye fırkası hariç ehl-i hevânın (=bid'at) şehadetini kabul ederim. Çünkü Hattabiye fırkası mensupları, kendi fırkaları için yalanı helal sayıyorlar."[387] lbn Ebî Leylâ, Süfyan-ı Sevrî, Kâdî Ebû Yusuf'un da aynı görüşte olduğu rivayet edilmiştir.[388]

Ebû Hatem bin Hıbban el-Bûstî ise şöyle der: "Bid'ata çağıran dâînin, rivâyetiyle ilgili, imamlarımız katındaki görüş, (onunla) ihticac olunmaz (şeklindedir). Bu konuda ulema arasında hiç bir ihtilafın da olduğunu bilmiyorum."[389]

lbn Hacer, dâî olmayan bid'atçı bir râvinin rivayetinin kabul edilebilmesi için, el-Cûzcânî'nin, "râvinin yaptığı rivâyeti, sahip olduğu bid'atını desteklememesi" gerektiğini şart koştuğunu nakleder ve bu görüşü kendisi de destekler.[390]

Nesâî ve Ebû Davud'un da hocası olan Ebû İshak el-Cüzcânî "Marifetü'r-rical" isimli eserinde bunu şöyle açıklar: Bunlar arasında Haktan -yani sünnetten- ayrılmış olanlar bulunmakla beraber doğru sözlü olanlar da vardır. Sahip olduğu bid'atını desteklemediği sürece rivayetlerini almaktan başka da çare yoktur."[391]

el-Irâkî, dâî olan mübtedînin yaptığı rivâyetiyle ihticac edilemiyeceğini iddia eden kimseleri reddederek, Buhârî ve Müslim'in böyle kimselerin rivâyetleriyle ihticac ettiklerini belirterek şöyle der: Buhârî, İmran bin Hıttan rivayetini aldı. Halbuki O, Hâricilerin dâilerindendi. Buhârî ve Müslim, Abdul Hamid (Humeyd) bin Abdurrahman el-Hamânî'nin ri­vayetini almışlardır, halbuki o, mûrcie dâîlerindendir.[392] Suyûtî, Tedribu'r-Râvî isimli eserinde bu konuda uzunca bir liste vermektedir.[393]



[380] Bkz. Concordance 1,151-152; 433-436

[381] el-Hatîb, el-Kifaye, s.148-153; Suyûtî, Tedrîb, I, 275-279; Nevevi, K. İrşâdi Tullâbi'l-Hakâik, I, 300-304; İbn Salah, Ulûmu'l-Hadîs, 114-115.

[382] Uğur, M., Hadis Terimleri Sözlüğü, s.67

[383] İbn Hacer, Nuhbetü'l-Fiker, s.40-41; Ayrıca, Zehebî (748/1347), "Mîzanu'l İ'tidâl" adlı eserinde Bid'at-ı Kübrâ ve Bid'at-ı Sugrâ şeklinde bir ayırıma gitmiştir. 1,5-6

[384] Suyûti, Tedrib, I, 327, Sehâvî, Fethu'l-Mugîs, 1, 333 (I-III, Beyrut 1403/1984).

[385] el-Hatib, el-Kifâye, s.148 vd

[386] İbn Receb, Şerhu Ileli't-Tirmizi, s.64; İbn Hacer, Lisânu'l-Mizan, I, 10; Emir es-San'ânî, Tavdihu'l- Efkâr, II, 202.

[387] İbn Salah, Ulûmu'l-Hadîs, s.114; el-Hatîb, el-Kifâye, s.149

[388] el-Hatîb, a.g.e., s.149

[389] İbn Salah,a.g.e,s.115

[390] İbn Hacer, Nuhbetü'l-Fiker, s.40-41

[391] Suyûti, Tedrib, 1.276

[392] Kasımi, Kavâidü't-Tahdîs, s.194.

[393] Suyûti, Tedrîb, 1,278-280. Ali Çelik, Kavram ve Mahiyet Olarak Sünnet ve Bid’at, Beyan Yayınları, İstanbul, 1997: 134-137.