Konu Başlığı: Ebû Zerr-i Gifârî (Radıyallâhü anh)den Gönderen: Ekvan üzerinde 15 Aralık 2011, 06:33:27 4257) Ebû Zerr-i Gifârî (Radıyallâhü anh)den
4257) Ebû Zerr-i Gifârî (Radıyallâhü anh)den rivayet edildiğine göre; Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir : Allah Tebârek ve Teâlâ buyurur ki: Ey kullarım! Benim koruduğum (ermiş kimseler) hâriç hepiniz günah işleyebilirsiniz. Bu itibarla benden mağfiret dileyiniz ki sizi bağışlıyayım. Sizden kim bağışlamaya gücümün yettiğini bilir de kudretimle benden mağfiret dilerse o kimseyi bağışlarım. Hidâyete erdirdiğim kimseler hâriç, hepiniz dalâlettesiniz. Onun için benden hidâyet dileyiniz, sizi hidâyete erdireyim. Zengin ettiğim kimseler hâriç hepiniz fakirsiniz. Bu itibarla benden (rızık) isteyiniz, sizi nzıklandırayım. Eğer hayatta olanınız, ölmüş olanınız, önce gelenleriniz, sonra gelenleriniz, yaş olanınız ve kuru olanınız (yâni bütün kullar) toplanıp da kullarımdan en çok takva sahibi kulumun kalbi üzerinde (yâni hepsinin kalbi onun kalbi gibi) olsa, benim mülkümde (yâni hükümranlığım ve saltanatımda) bir sivrisinek kanadı (kadar bir şey) artmaz. Şayet onlar (yâni tüm kullar) toplanıp da kullarımdan en sapık - şerir kulumun kalbi Üzerinde (yâni hepisinin kalbi onun kalbi gibi) olsa benim mülkümden bir sivrisinek kanadı (kadar bir şey) eksilmez. Eğer hayatta olanınız, ölmüş olanınız, önce gelenleriniz, sonra gelenleriniz, yaş olanınız ve kuru olanınız (yâni bütün kullar) toplanıp da her biri hatınndan geçen bütün ihtiyaç ve isteklerini (benden) dilerse, onların bütün dileklerini yerine getirmem, benim mülkümden ancak birinizin deniz kenarından geçip de bir dikiş iğnesini denize sokup çıkarması ile deniz suyunu eksilttiği kadar eksiltir, (yâni bu misalde nasıl deniz suyu hiç eksilmiyorsa kulların bütün isteklerini yerine getirmekle ilâhi hazineden hiç bir şey eksilmez). Benim mülkümden hiç bir şeyin eksilmemesi sebebi şudur: Şüphesiz ben çok cömerdim, keremim boldur. Bağış yapmam bir söz söylemek (ten ibaret) tir (yâni çalışmayı, didinmeyi gerektirmez). Ben bir şeyi dilediğim zaman sâdece ona "Ol" derim. O da hemen olur."[134] İzahı Bu hadîsi T i r m i z î "Ebvâbu Sıfat'il-Kıyâme" bölümünün sonlarında rivayet etmiştir. Tuhfe yazarının beyânına göre bu hadîsi A h m e d de rivayet etmiş, ayrıca Müslim de bunun benzerini rivayet etmiştir. Hadîsin;........................cümlesi iki şekilde yorumlanabilir. Birincisi tercemede belirtildiği gibi "Benim koruduğum (ermiş kimseler) hâriç, hepiniz günah işleyebilirsiniz, günah işlemeniz düşünülebilir" şeklindedir. Cümlede geçen "Afiyet" korumak mânâsında kullanılmıştır. Allah'ın koruduğu kimselerden maksad peygamberler ve velî zâtlardır. Günah işlemeden koruma anlamının afiyet sözcüğü ile ifâde edilmesi sebebi, günah işlemenin bir manevî hastalık olduğuna ve günahtan korunmanın bir mânevi sağlık, afiyet ve selâmet olduğuna işaret etmektir. İkinci yorum şöyledir: "Benim afiyette kıldığım, yani mağfiret rahmet ve tevbe ile günahlarını giderdiğim kimseler hâriç, hepiniz günah işlersiniz." Bu yoruma göre bütün kullar günahkâr sayılır. Ancak herkesin günahı Allah katındaki durumuna göredir. Meselâ bir velînin bir namazı veya namazın bir parçasını gafletle kılması, başka bir deyimle namaz esnasında dünya ile ilgili bir şeyi hatırına getirmesi onun makamı açısından bir kusur, hattâ bir günah sayılır. Hadisin; ..................... cümlesini "Hidâyete erdirdiğim kimseler hâriç, hepiniz dalâlettesiniz" şeklinde terceme ettim. Bundan maksad şudur: Eğer kullar kendi halleriyle başbaşa bırakılmış olsaydılar dalâlete gidecektiler, sapacaktılar. Yâni imân ile ilgili hükümleri ve islâm dinindeki emir ve yasaklan bilmezlerdi ve dolayısıyla hak yoldan sapacaklardı. Bu yoruma göre cümledeki "Dalâlet"ten maksad imân hükümlerini ve İslâm'ın emir ve yasaklarını bilmemektir. Bu hadîs; — "Doğan her çocuk fıtrat üzerine doğar" hadisine aykın değildir. Çünkü o hadîsteki "Fıtrat" kelimesi Tevhîd manasınadır, yâni Allah'a imân demektir. Allah'a imân etmek başka şeydir. İmân ile ilgili hükümleri ve İslâm'ın emir ve yasaklarını bilmek başka şeydir. Bir kavle göre cümledeki dalâletten maksad câhiliyet devrindeki haldir. Yâni Hz. Muhammed (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in İslâm dinini tebliğ etmekle görevlendirilmeden önceki dönemde bulunan kullar dalâlette idiler. Fakat bu yorum uzak bir ihtimaldir. Yukardaki yorum tercih edilmiştir. Hadîste geçen "Yaş olanınız" ifâdesinden maksad genç olanlarınız veya dinî ilimler bilenleriniz, ya da Allah'a itaatkâr olanlannızdır. Hadisin "Kuru olanlarınız" ifâdesinden maksad ise yaşlı olanlarınız veya câhil olanlarınız ya da Allah'a karşı gelenleriniz, günahkârlannızdır. Hadîste geçen "En çok takva sahibi kulum" ifâdesinden Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) kasdedilmiştir. Yine hadiste geçen "En sapık - şerîr kulum"dan maksad da şeytân aleyhi'n-na'ledir. Baûda: Sivrisinektir. Ümniyyet: Arzulanan, ihtiyaç duyulan şey demektir. İbre: Dikiş iğnesidir. Hadîsin son kısmında bütün kulların Resûl-i Ekrem (Aleyhi's-salâtü ve's-selâm) gibi Allah'a kulluk etmek üzere toplanıp O'na bağlanmasıyla O'nun mülkünde, hükümranlığında, saltanatında, azametinde bir fazlalığın söz konusu olmadığı ifâde edilir. Çünkü Allah'ın hükümranlığı ve sayılan diğer sıfatlarının bir sınırı yoktur ki bir şeyle fazlalaşsın, artsın. Keza bütün kulların tüm isteklerini yerine getirmek O'nun hazinelerinden bir şey eksiltmez. Çünkü hadîste de buyurulduğu gibi O, bir şey dilediği zaman "Ol buyurmakla o şey hemen oluverir. Yâni O'nun çalışması, uğraşması, meşgul olması veya yorulması gibi bir durum söz konusu değildir. O, her türlü noksanlıklardan pak ve münezzehtir.[135] Konu Başlığı: Ynt: Ebû Zerr-i Gifârî (Radıyallâhü anh)den Gönderen: Sevgi. üzerinde 20 Ocak 2018, 20:04:41 Ve aleykümüsselam Allah dostları dışında her insan günah işler ama tövbe edilirse kabul olur inşaAllah
|