๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 06 Aralık 2011, 22:46:18



Konu Başlığı: Zihar
Gönderen: Zehibe üzerinde 06 Aralık 2011, 22:46:18
16-17. Zihar

 

2213. ...İbnü'1-AIa el-Beyazî dedi ki: Ben kadınlarla kimsenin gücünün yetmeyeceği kadar (çok) temasta bulunabilen (şehvetli) bir adamdım. Ramazan ayı girince bana zarar gelecek bir şekilde karı­ma yaklaşmaktan ve nihayet (o şekilde) sabahlamaktan korktum da Ramazan ayı çıkıncaya kadar karımdan ziharda bulundum. Bir gece bana hizmet edip dururken birdenbire,vücudunun bir kısmı açılıverdi. (Bunun üzerine) ona yaklaşmaktan kendimi alıkoyamadım. Sa­bah olunca çıktım kavmime (uğradım) ve olayı onlara anlattım ve;

Haydi Rasûlullah (s.a.)'a gidelim, dedim;

Hayır vallahi olmaz, dediler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.)'a varıp durumu anlattım;

"Sen mi bu işi yaptın ey Seleme?" buyurdu. Ben de iki defa;

Bunu ben yaptım ya Rasûlallah, dedim (ve şunları ilâve ettim), ve ben Allah'ın emrine sabrederim benim hakkımda Allah'ın sana bildirdiği şekilde hüküm ver. diyerek sözlerimi bitirdim. (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de);

"Bir köle flzflt et" buyurdu. Ben de;

Seni hak ile gönderen zata yemin ederim ki (şu nefsimden ) başka bir köleyi azat etmeye gücüm yetmez, dedim ve boynumun üzerine vurdum. (Bunun üzerine);

"İki ay üst üste oruç tut" buyurdu (ben de) dedi(m ki);

Benim şu başıma gelen ancak oruç yüzünden geldi. (Bunun üzerine)

"(Öyleyse) altmış fakire bir vesk hurma yedir" buyurdu. Ben de;

Seni hak ile gönderen için (elimizde) hiç yiyecek yoktur, de­dim. Bunun üzerine;

"Sen Züreyk oğullarının sadakasını toplayan memura git o da sadakayı sana versin sen de yoksullara 60 vesk hurma ver ve kalanı­nı da ailenle birlikte ye" buyurdu. Bunun üzerine kavmime döndüm ve onlara;

Sizin yanınızda darlık ve kötü düşünce(ler)le karşılaşmışken Pey­gamber (s.a.)'in yanında genişlik ve güzel düşünce(ler) buldum. Si­zin sadakalarınızın bana verilmesini emretti" dedim.

(Bu hadîse) İbn el-AIa (şu sözleri) ilave etti;

"İbn İdris, Beyade'nin Züreyk oğullarından bîr kol olduğunu söyledi."[229]

 

Açıklama
 

Zihar bir kimsenin kendi zevcesini veya onun boynunu veya yarı, üçte bir gibi vücudundan bir kısmı kendisine nikâhı ebediyyen haram olan bir kadına veya onun bakılması caiz ol­mayan bir organına benzetmek demektir. Böyle bir benzetme yapan şahsa "müzahir", kendisine benzetilen kadına da "müzaherun bina" denilir. "Sen bana veya bence anamın arkası gibisin", "ben sana müzahirim", "ben sana zihar ettim" "senin başın" veya "yarım tarafın validemin ar­kası gibidir" sözlerini sarf etmek gibi. "Senin elin veya ayağın annemin sırtı gibidir" sözleriyle ise, zihar vücuda gelmez.[230]

Bu şekilde yeminin hükmü, erkek keffâret vermedikçe karısının ken­disine haram olmasıdır. Keffâret vermedikçe karısını öpemez, okşayamaz ve onunla münâsebette bulunamaz. Zihar halinde nikah devam eder.

Ziharın keffâreti ise, bir köle azad etmek, gücü yetmiyorsa aralıksız altmış gün oruç tutmak, ona da gücü yetmiyorsa, sabahlı akşamlı altmış fakiri doyurmaktır.[231]

 

Bazı Hükümler
 

1. Muvakkat ziharlar da mutlak ziharlar gibi ebedıdır. Erkek keffaretını ödemedikçe karısına yaklaşamaz. Çünkü bu hadisin zahirinden anlaşılan budur.

İmam Şafiî'ye göre geçici bir süre için yapılan zihar, zihar hükmünde değildir. Hanefi ulemasıyla, cumhur-u ulemaya göre ise, muvakkat zihar yapan bir kimse, o süre içerisinde karısına yaklaşırsa keffaretini ödemesi gerekir. Sürenin bitiminden sonra yaklaşmasından dolayı hiçbir şey öde­mesi gerekmez, tbn Ebi Leylâ'ya göre süre bittikten sonra o kimsenin kesinlikle keffâret ödemesi gerekir. Yeminine riayet etmiş olması onu bu keffaretten kurtaramaz.

2. Zekatın tamamını zekat verilmesi gereken sekiz sınıftan herhangi birine vermek caizdir.

3. Tamamen işe yaramaz bir hale gelmiş olmamak şartıyla körlük, topallık yaşça küçük olmak bir eliyle bir ayağın çaprazlama kesikliği, ba­ğırınca duymaya engel olmayan sağırlık gibi kusurları olan köleleri.azat etmek zihar keffâreti için yeterlidir. Bunda bütün ulema ittifak etmişler­dir. Hanefi ulemasına göre katil keffâretinin dışındaki keffâretler için kâ­fir köleleri azat etmek de caizdir. Diğer üç mezhebin imamları ile cumhu­ra göre ise, zihar için azat edilecek kölenin mü'min olması gerekir. Hanefi uleması bu mevzuda hüküm verirken bu mevzudaki delillerin mutlak olu­şundan hareket etmiş, diğer ulema ise, katil keffâreti ile ilgili âyetteki kay­dın zihar keffâretiyle ilgili âyeti de kayıtlaması gerektiği noktasından hare­ket etmiştir.[232]

4. Zihar yapan kimse köle azâd etmeye ve oruç tutmaya gücü yetmez­se o zaman altmış fakirin herbirine bir sa' (3300 küsur gr.) hurma, arpa, kuru üzüm verebileceği gibi yarım sa' buğday da verebilir. Bunların kıy­metini vermesi de caizdir. Hanefi ulemasına göre sabahlı akşamlı altmış fakiri doyurmak da zihar keffâreti için yeterlidir. Fakat altmış günde bir fakire verilmesi gereken ikişer öğünlük yemekleri veya bunların değerini bir günde bir fakire verivermek keffâreti ödemez. Çünkü bu şekilde öde­nen keffâret, bir günlük keffâret yerine geçer. Zihar keffâreti için bir fa­kiri ibaha veya temlik suretiyle 60 gün doyurmak icab eder. Çünkü bura­da önemli olan bir fakirin ihtiyacını karşılamaktır, fakirin ihtiyacı ise her-gün değişebilir.

İmam Malik ile Şafiî'ye göre ise bir memlekette yetişen gıda maddele­rinden en çok hangisi yetişirse o maddeden bir müdd (yaklaşık 1100 gr.) verilir. Delilleri ise, şu hadis-i şeriftir: "Altmış yoksulun yedirilmesi için şu arak (onbeş veya onaltı sa'lık zenbil)i ona ver"[233] İmam Ahmed'e göre zihar yapan bir kimsenin keffâret olarak altmış fakirden her birine bir müd buğday veya yarım sa' hurma ya da arpa verilmesi gerekir. Delili ise şu hadis-i şeriftir: "Beyâze oğullarından bir kadın yarım vesk arpa getirdi de Peygamber (s.a.) zihar yapan kimseye işte bunu (fakire) yedir. Çünkü iki müdlük arpa bir müdlük buğdayın yerini tutar buyurdu.[234]

5. Zihar keffâreti âciz durumda olan kimseden tamamen düşmez. Onu köle azad ederek ödeyemeyen kimse iki ay oruç tutarak, ona da gücü yetmezse altmış fakiri geceli gündüzlü doyurarak öder. Mezheb imamları­nın görüşü bu olduğu gibi ulemanın büyük çoğunluğu da bu görüştedirler.[235]

 

2214. ...Huveyle bint Mâlik b. Sa'lebe'den; demiştir ki: Kocam Evs b. es-Sâmit bana zihar uygulamıştı. Ben de Rasûlullah (s.a.)'a varıp (ondan) yakındım. Rasûlullah (s.a.);

"Allah'tan kork, o senin amcanın oğludur" diyerek onun hak­kında benimle tartışıyordu. (Bu tartışmaya) devam ettim, nihayet benim hakkımda Kur'an(dan) “Allah kocası hakkında seninle tartı­şan ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü işitti"[236] (ayeti ke­rimesinden itibaren zihar için) farz (kılman keffâreti açıklayan kı-sım)a kadar (olan âyetler) nazil oldu. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.);

"(O halde kocan) bir köle azad eder" buyurdu. (Huveyle de);

O, (köle azl edecek gücü kendisinde) bulamaz, dedi. (Rasûl-i Ekrem de);

"(Öyleyse) Peşi peşine iki ay oruç tutar," buyurdu (Huveyle);

-Ya Rasûlallah o yaşlı bir kimsedir. Onda oruç (tutacak bir güç) yoktur diye cevap verdi. (Rasûl-i Ekrem de);

"Öyleyse altmış yoksulu doyursun" buyurdu. (Huveyle de);

Onun yanında (zihar keffâretine yetecek kadar) dağıtabileceği (bir mal) yoktur. (Daha sonra Huveyle şunları) rivayet etti; Hemen o anda (Rasûlü Ekremin emriyle) bir arak hurma getirildi. Bende;

Bir arakla ona ben de yardım edebilirim, dedim.

Aferin sana git o iki arak (hurmay)ı onun adına altmış yoksula yedir ve amcanın oğluna dön," buyurdu.

(Bu hadisi nakleden râvilerden Yahya b. Âdem); Arak altmış sa'dır, dedi.

Ebû Dâvûd dedi ki: "bu meselede benim görüşüm (şudur) Hu­veyle (kocasının) iznini almadan onun keffâretini ödemiştir. (Huveyle'nin kocası olan) bu (kimse) Ubâde b. es-Sâmit'in erkek karde­şidir.”[237]

 

Açıklama
 

Hz.  Huveyle kocasını şikâyet etmek üzere Rasûl-i Ekrem in yanına gittiği zaman  orada  inen ayet-i  kerimelerin mealleri şöyledir: "Allah kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikayette bulunan kadının sözünü işitti. Allah sîzin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah işitendir, görendir. Sizden kadınlarına zihar edenler, bilmelidirler ki o kadınlar, onların anaları değillerdir. Onlann analan, ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Onlar çirkin ve yalan olan bir söz söylüyorlar.

(Geçmişte böyle birşey yapmış olanları ve tevbe edenleri Allah affeder) şüphesiz Allah affedici, bağışlayıcıdır. Kadınlarına zihar edip sonra söyle­diklerinden dönenler kanlarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuştursunlar. Size öğütlenen (hüküm) budur. Allah yaptıklarınızı haber almaktadır. Buna imkân bulamayan temaslarından önce aralıksız olarak iki ay oruç tutsun buna da gücü yetmeyen altmış fakiri doyursun. Bu (açıklama) Allah'a ve Rasulüne inanmanız içindir. Bunlar Allah'ın sınırla­rıdır, (bunları kabul etmeyen) kâfirler için acı bir azab vardır."[238]

Bu hadis-i şerifte karısına ziharda bulunup da azat edecek bir köle bulamayan bir kimsenin keffâret olarak aralıksız olarak iki ay oruç tut­ması gerektiği ifade bu vurulmak tadır. Binaenaleyh bu durumda olan bir kimsenin aralıksız olarak tuttuğu bu oruçlar iki ayı bulmadan Ramazan ayı girecek olursa, Ramazan ayından sonra yeniden aralıksız olarak altmış gün oruç tutması gerekir. Çünkü sıhhati yerinde ve mukim olan bir kimse­nin Ramazan ayında tuttuğu oruç hangi niyyetle tutulursa tutulsun Rama­zan orucundan sayılır. Fakat hasta ya da yolcu.olan bir kimsenin imam Ebu Hanife'ye göre başka bir farz veya vâcib oruç tutması caizdir. İmam Malik ile İmam Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre ise, Ramazan ayında yolcularla hastaların tuttuğu oruçlar da hangi niyyetle tutulursa tutulsun yine de Ramazan orucundan sayılırlar. Binaenaleyh Ramazan'da keffâret orucu tutulamaz. Araya oruç tutmak yasak olan bir günün girmesi de aralıksız olma şartını ihlâl edeceğinden keffâret orucunun edasına engel teşkil eder zihar yapan bir kimse eğer iki aylık orucu devam ederken unu­tarak veya kasden zihar yaptığı hanımıyla cinsi münâsebette bulunursa, imam Ebu Hanife ile İmam Muhammed'e göre orucuna yeniden başlar. İmam Ebu Yusuf'a göre ise, geceleyin hanımıyla münasebette bulunması keffâret orucunun edasına engel teşkil etmediği gibi gündüzün unutarak münâsebette bulunması da bir engel teşkil etmez. Zihar yapan kimsenin orucuna ara vermesi halinde altmış gün oruç tutmak üzere yeniden oruca başlaması gerektiği görüşünde üçü de ittifak etmişlerdir. "Bir arak hurma 2216 numaralı hadiste ifade edildiği gibi Ebu Seleme'ye göre 15'sa'dır. Mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerîfte beyan edildiği üzere Yahya b. Adem'e göre "bir arak" altmış sa'dır. Fakat Yahya'nın bu rivayeti münkerdir. Ebu Seleme'den gelen münker bir rivayete göre de bir arak 30 sa'dır.[239] Bunlar içerisinde en sahih rivayet bir arakm 15 sa olduğunu ifade eden rivayettir. Bilindiği gibi kesirlere bakılmazsa bir ırak.sa'ı 1040 örfî dirhem o da 3,333 kg. ve 1040 şer'î dirhem 2,917 kg. eder.

Her ne kadar musannif Ebû Dâvud Hz. Huveyle'nin kocasının zihar keffâretini ondan habersiz olarak ödediğini ifâde ediyorsa da diğer riva­yetlerden anlaşıldığı üzere Hz. Huveyle'nin bu keffârete yardımcı olmak istediğini söylediği sırada kocasının da orada bulunması Hz. Huveyle'nin bu keffâreti kocasının izniyle ödediğini ortaya koymaktadır.[240]

 

2215. ...(Önceki hadisin) bir benzeri de İbn İshak'dan aynı senedle rivayet olunmuştur. Ancak Muhammed b. Seleme (bu hadisi îbn İshak'tan rivayet ederken) "Bir arak otuz sa'a denk bir zenbildir" dedi.[241]

Ebû Dâvûd dedi ki: Bu hadis (önceki) Yahya b. Âdem hadisin­den daha sahihtir.[242]

 

Açıklama
 

Bu hadisin önceki hadisten daha sahih olması "arak" kelimesinin tefsiri yönündendir. Çünkü eğer bir önceki hadiste Yahya b. Adem'in dediği gibi bir arak altmış sa' olsaydı o zaman Hz. Evs'e keffâreti ödemesi için karısı yardım etme lüzumunu hissetmezdi. Bu bakımdan Musannif Ebû Dâvud, bu hadisteki arak hakkındaki tefsirin bir önceki tefsirden daha makul olduğunu söylemiştir. Ancak Ebû Davud'un bu sözü, en doğru tefsirin bu tefsir olduğu manasına gelmez. Sadece "iki zayıf tefsirden en makul olanı" mânâsına gelir. Bir önceki hadis-i şerifin şerhinde de açıkladığımız gibi aslında bu mevzudaki tefsir­ler içerisinde en doğru olanı bir arakın onbeş sa' olduğunu ifâde eden tefsirdir. Nitekim 2216 numaralı hadis bunu ifade ettiği gibi Tirmizî'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte de bir arak 15 sa' olarak tefsir edil­mektedir.[243]

 

2216. ...Ebu Seleme b. Abdirrahman'dan; demiştir ki; "Bir arak' onbeş sa'ı (içine) alan bir zenbildir."[244]

 

Açıklama
 

Bu eseri musannif Ebû Davud'un senediyle Beyhakî de rivayet etmiştir. Tirmizî ise bu hadisi şu manaya gelen lâfızlarla rivayet etmiştir. "Ebu Seleme ve Muhammed b. Abdurrahman (r.a.)'dan rivayet edilmiştir; Beyâdâ oğullarından Selmân b. Sahr-el-Ensarî Ramazan ayı çıkıncaya kadar karısını kendisine annesinin sırtı gibi kılmış (karısına zihar yapmış) idi ve Ramazanın yarısı geçince de geceleyin ona yaklaştı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.)'e gelerek durumu anlattı. Rasul-i Ekrem; "bir köle azâd et" buyurdu, Selmân; "Elim ona ermez" dedi. "O halde aralıksız olarak iki ay oruç tut", buyurdu. "Gücüm yetmez" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.) Ferve b. Amr'a (hitaben) "altmış yoksulun yedirilmesi için şu arak (onbeş veya on altı sa'lık zenbil)i ona ver" buyurdu.[245] Tirmizî bu hadisin hasen olduğunu söylemiş ve bir ara-kın onbeş sa' ettiğini ifâde eden açıklamayı da Ebu Seleme b. Abdurrahman'dan rivayet etmiştir.

Aslında zihar yapan bir kimsenin keffâret olarak bir arak hurma tasadduk etmesi gerektiğinde ihtilâf yoktur. İhtilâf mevzuu olan zihar keffâreti için tasadduk edilecek hurmanın hangi hacimdeki arak ile verileceğin-dendir. Çünkü büyük, orta ve küçük çapta olmak üzere üç ayrı çap ve hacimde arak vardır. Bu mevzudaki hadislerin her birini diğerine tercih etmek mümkün olmadığından muzdaribdirler. Tirmizî'nin beyânına göre zihar keffâreti mevzuunda ilim adamlarının ameli bu hadis üzeredir.[246]

 

2217. ...Şu (bir önceki) hadis Süleyman b. Yesâr'dan da rivayet olunmuştur. (Süleyman b. Yesar'ın bu hadisi kendisinden rivayet ettiği Seleme b. Sahrin) dedi(ğine göre); Rasûlullah (s.a.)'e onbeş sa'a yakın bir hurma getirilmiş (Rasul-i Ekrem de) o hurmayı

"Bunu dağıt" diye ona vermiş. (Seleme b. Sahr da);   

Ya Rasulallah, benden ve ailemden daha fakır birine mi? (ve­reyim) cevabını vermiş. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.)'de;

"Onu ailenle beraber ye!" buyurmuştur.[247]

 

Açıklama
 

2213 numaralı hadis-i şerifte Rasûl-i Ekrem'in Seleme b. Sahr'a keffâret için gerekli hurmayı te'min etmek üze­re Züreyk oğullarının zekâtını toplayan me'mura gidip topladığı zekâtları ondan almasını ve o zekâtlarla keffâretini ödeyip kalanı da ailesiyle birlik­te yemesini tavsiye ettiği ifâde edilirken mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifte Rasûl-i Ekrem'e onbeş sa' kadar bir hurma getirildiğinden ve Sele­me b. Sahr'a bunu fakirlere dağıtmasını emredince Seleme'nin Medine'de kendisinden ve ailesinden daha fakir bir kimsenin bulunmadığını söyleme­si üzerine "öyleyse bunu ailenle birlikte ye" buyurmasından bahsedilmesi iki hadis arasında bir çelişki olduğu manasına gelmez. Çünkü önce sözü geçen hurma Rasûl-i Ekrem'e gelmiş, Rasûl-i Ekrem de Hz. Seleme'ye bunu dağıtmasını emredince onun cevabından Hz. Seleme'nin Medine'nin en fakiri olduğunu anlamış, bunun üzerine de onu Züreyk oğullarından toplanan zekâtları alıp dağıtmak ve kalanım da ailesiyle birlikte yemek üzere Züreyk oğullarının zekât memuruna göndermiştir.[248]

 

2218. ...Ubâde b. Sâmit'in kardeşi Evs'den rivayet edildiğine göre, Peygamber (s.a.), kendisine altmış fakire yedirmek (üzere) on beş sa' arpa vermiştir.[249]

Ebû Dâvud dedi ki: (Bu hadisi Evs'den aldığını söyleyen) Ata (aslında) Evs(in devrin) 'e yetişmemiştir. (Çünkü) Evs Bedr halkın-dandır, ölümü (Ata'nm dünyaya gelmesinden) öncedir. (Dolayısıy­la) bu hadis mürseVdir. (Muttasıl bir senedle rivayet edildiği bilin­memektedir) Onü ancak Evzâî- Ata- Evs yoluyla (mürsel olarak) rivayet etmişlerdir.[250]

 

Açıklama
 

2214 numaralı hadis-i şerifte Rasüi-İ Ekrem'in Hz. Evs'e 60 sa', 2215 numaralı hadiste ise, 30 sa' hurma verdiği ifade edilirken bu hadis-i şerifte onbeş sa' arpa verdiğinden bahsetmesi bu rivayetler arasında bir çelişki bulunduğunu göstermez. Çünkü sözü ge­çen hadis-i şeriflerde anlatılan hadiselerin ayrı ayrı zamanlarda meydana gelmiş, ayrı ayrı olaylar olması mümkündür. Bu ihtimâle yer olmadığı düşünülse bile mevzumuzu teşkil eden hadis mürsel denilen zayıf hadisler­den olduğu için Rasûl-i Ekrem'in Hz. Evs'e hurma verdiğini ifade eden hadis-i şerifler buna tercih edilirler. Böylece çelişki meselesi ortadan kalk­mış olur.[251]

 

2219. ...Hişam b. Urve'den rivayet edildiğine göre, Cemile (is­miyle de anılan Huveyle bint Mâlik) Evs b. es-Sâmit'in nikahı altın­da idi. (Evs) kendisinde cinnet bulunan bir adamdı. Cinneti arttığı zaman karısına zihar yapardı. Bunun üzerine noksan sıfatlardan mü­nezzeh olan yüce Allah onun hakkında zihar keffâreti (âyet-i kerimesini)  indirdi.[252]

 

Açıklama
 

Hattâbi'nin beyânına göre Hz.  Evs b.  es-Sâmit'in cinnetinden maksat,  delilik  manasına gelen bir cinnet değil, kadınlara karşı taşıdığı cinnet derecesindeki şehvetidir. Çünkü o deli­lik alâmetleri gösteren bir mecnun olsaydı hakkında keffâret âyeti nazil olmazdı. Bazıları İbn Sa'd'ın Tabakat'ında geçen "Onun bazan ayık hâ­linde iken karısına kızarak gerçek manada delilik alemetleri gösteren bir mecnun olduğunu söylemişlerdir. Fakat birinci görüş daha kuvvetlidir. Nitekim 2213 numaralı hadis-i şernifde birinci görüşü desteklemektedir. Hz. Evs hakkında nazil olan zihar keffâretiyle ilgili âyet-i kerimeler şu mealdedirler: "Kadınlarına zihar edip, sonra söylediklerinden dönenler, kanlarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyetine kavuştursunlar. Size öğütlenen hüküm budur. Allah yaptıklarınızı haber almaktadır. Buna im­kân bulamayan(lar) temaslarından önce aralıksız olarak iki ay oruç tut­sunlar), buna da gücü yermeyen altmış fakiri doyursun.”[253]

 

2220. ...(Bir önceki hadisin) bir benzeri de Aişe (r.anha)dan rivayet olunmuştur.[254]

 

Açıklama
 

Hz. Âişe'den rivayet edilen bu hadisin metni şu meâldedir: "Cemile, Evs   b. es-Samit'in hanımı idi. Evs ise kendisinde cinnet bulunan bir adamdı. Cinneti şiddetlendiği zaman karısı­na zihar yapardı. Bunun üzerine Allah teâla Evs hakkında zihar keffâreti âyetini indirdi. Hâkim bu hadisin Müslim'in şartına göre sahih olduğunu söylemiştir.[255]

 

2221. ...îkrime'den rivayet olunduğuna göre bir adam karısına zihar yapmış, Keffâret(ini) vermeden onunla cinsi münâsebette bu­lunmuş. Peşinden Nebî (s.a.)'e gelip bunu anlatmış. (Hz. Peygam­ber de);

"Seni (bu) yaptığın işe iten (sebeb) nedir?" diye sormuş, (o sahâbî de):

Ay (ışığın)da inciklerini görmemdir, diye cevap vermiş. (Rasûl-i Ekrem de):

"Öyleyse keffâretini ödeyinceye kadar ondan uzaklaş." buyur­muştur.[256]

 

Açıklama
 

Zihar bir yemin çeşididir. Kocanın karısını, annesi, kayınvalidesi, kız kardeşi gibi kendisiyle evlenmesi ebeddiy-yen haram olan bir kadının bakılması caiz olmayan yerine benzeterek ona yaklaşmamaya yemin etmesidir. Kelime "sırt" manasına gelen "zahr"dan türemiştir. Câhiliyye arapları, zihar yapan kimsenin karısının kendi annesi durumuna geleceğine inandıkları için artık o kadının boşanmış olduğuna hükmederlerdi. İslam dini araplar arasında yaygın olan bu eski geleneğin yanlış bir zandan ibaret olduğunu, bir sözle icadının, kocasının anası ola­mayacağını bildirdi. Ancak bu sözü söyleyen kimse bir günah işlemiş ola­cağından fakirlerin lehine olmak üzere bir keffâret cezası koydu. Bu hadis-i şerif, muttasıl hadislerle desteklenen mürsel bir hadistir.[257]

 

Bazı Hükümler
 

1. Zihar yapan bir kimsenin keffâretini ödemeden karısıyla cinsi münasebette bulunması haram­dır. Bunda bütün ulema ittifak etmiştir.

2. Zihar yapan bir kimsenin keffâretini ödemesi üzerine farzdır. Keffâreti ödemeden önce zihar yaptığı kadınla cinsi münâsebette bulunması  o kimseden keffâreti düşürmez.

3. Zihar yapan bir kimse zihar keffâretini yapmadan önce karısına yaklaşırsa, ona ikinci bir keffâret lâzım gelmez. Sadece zihardan dolayı üzerine borç olan keffâreti ödemekle yetinir. Dört mezhep imamı da dahil olmak üzere cumhurun görüşü budur.

Nitekim Tirmizî'nin rivayet ettiği şu hadis-i şerif de, bu görüşü te'yid etmektedir: "Keffâretini ödemeden cinsi münasebette bulunan müzahir (zi­har yapan kimse) hakkında Rasûlullah; "bir keffâret" buyurdu.”[258]

Tirmizî rivayet etmiş olduğu bu hadis-i şerif hakkında şunları söylü­yor; "Bu hadis garibdir. İlim adamlarının çocuğunun ameli bu hadis üze­redir. Süfyân es-Sevrî, Mâlik, Şafiî, Ahmed ve İshak'ın görüşü budur. Bazı ilim adamları da, "keffâretini vermeden önce karısına yaklaşan mü­zahir üzerine iki keffâret lâzım gelir" diyorlar. Abdurrahman b. Mehdi'-nin kavli de budur."[259]

Zihar yapan kimsenin, keffâretini ödemeden önce öpüp okşamak şeh­vetle fercine bakmak gibi cinsî münasebete davet eden hareketlerde bulun­masının caiz olup olmaması meselesinde ulema ihtilaflıdır. Hanefî uleması ile cumhura göre bu gibi fiiller de aynen cinsi münâsebet hükmündedir. Delilleri ise, "kadınlarına zihar yapıp da sonra söylediklerinden dönenler, hanımlarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuştursunlar. Size öğütlenen (hüküm) budur. Allah yaptıklarınızı haber almaktadır"[260] âyet-i kerimesidir. Çünkü âyet-i kerimede geçen "temas etme" kelimesinin kap­samı içerisine öpmek okşamak gibi cinsi münâsebete teşvik eden hareket­ler de girmektedir. Âyette geçen temas! kelimesini mecazî olarak cinsî mü­nâsebet manasına hamletmeye gerek olmadığı gibi   şehvetsiz dokunmanın, âyetin şümûlu dışında kaldığına dair icma da, temas kelimesinin mecazî olarak cinsî münâsebet mânâsına hamlini gerektirmez.

îmam Sevrî'ye ve imam Şafiî'nin bir kavline göre ise, müzahire keffâretten önce haram olan sadece cinsi münâsebette bulunmaktır. Cinsî mü­nâsebete davet eden öpmek ve okşamak gibi fiiller haram değildir.[261]

 

2222. ...İkrime'den rivayet olunduğuna göre bir adam karısına zihar yapmış kısa bir süre sonra da ay(ışığın)da onun inciğinin pırıl­tısını görünce (dayanamayıp) onunla cinsi münâsebette bulunmuş. Bunun üzerine Peygamber (s.a.)'e gelmiş (Hz. Peygamber de) ona keffâret ödemesini emretmiştir.[262]

 

2223. ...(Önceki hadisin) bir benzeri de İbn Abbas'dan (naklen) Peygamber (s.a.)'den rivayet olunmuştur (ancak îsmail b. Uleyye bu hadisi naklederken) "incik"den ^bahsetmemiştir.[263]

 

2224. ...Daha önce geçen (2222 numaralı) Süfyan hadisinin bir benzerini de İkrime Peygamber (s.a.)'den naklen rivayet etmiştir.[264]

 

2225. ...Ebû Dâvud dedi ki, Muhammed b. İsa'yı bu hadisi rivayet ederken işittim. Diyordu ki: el-Mu'temir; "ben el-Hakem b. Eban'ı şu (bir önceki) hadisi naklederken işittim (fakat Eban bu hadisi naklederken) îbn Abbas'ı anmadı. (Sadece İkrime'den demek­le yetindi,)"[265] dedi.

Ebû Dâvud dedi ki: "Bana Huseyn b. Hur ey s yazarak {şunları) söyledi: "Fazl b. Musa bana Ma'mer -el-Hakem b. Eban- İkrime-îbn Abbas senediyle Peygamber (s. a.)'den (naklen bir önceki hadi­sin) mânâsını nakletti"[266]

 

Açıklama
 

Bu hadisi Nesaî şu mânâya gelen sözlerle rivayet etmiştir: "Bir adam Rasûlullah (s.a.)'a gelerek:

Ey Allahın Peygamberi, o karısına zihar yaptı. Sonra da üzerine dü­şeni yapmadan (keffâretini ödemeden) onunla münâsebette bulundu, du­rumu ne olacak? diye sordu. Rasûlullah (s.a.):

"Zihar yapmana sebeb neydi?" diye sordu o adam:

Ey Allah'ın Nebisi, ay ışığında onun bacağının beyazlığını gördüm, dedi. O zaman Rasûlullah (s.a.):

"Üzerine düşeni yapmadıkça karından uzak dur!" buyurdu.

Görüldüğü üzere musannif Ebû Dâvud burada 2221 numaralı hadisin rivayet edildiği yolların tümünü göstermiştir. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki 2222-2225 numaralı hadisler mürsel 2225 numaralı hadisin sonuna ilâve edilen talik de muttasıl senetle rivayet edilmiştir. Musannifin bütün bu senetlerden maksadı 2221 numaralı hadisin mürsel olduğunu ispatlamaktır. Nitekim Nesaî de sözü geçen hadisin mürsel olduğu görüşünü tercih etmektedir.[267]                   

 

Bazı Hükümler
 

1. Karısına "sen bana annemin sırtı gibisin" diyen bir kimse, karısına zihar yapmış olur. Bunda icma' vardır.

Aynı şekilde eşinin başı, teni ve eli gibi organlarını kendi annesinin bu organlarına benzeten kimse de karısına zihar yapmış olur. İmam Mâlik ile Şafiî de bu görüştedirler. Bu görüş imam Ahmed'den de rivayet edil­miştir. Hanefi ulemâsı da bu görüşte olmakla beraber ziharın vaki olması için benzetilen organların bakılması haram; kılınan organlar olmasını şart koşarak bu görüşten ayrılmaktadır. Binaenaleyh bir kimse karısının bakıl­ması haram olmayan organlarını kendi annesinin haram olmayan organla­rına benzetmesiyle zihar yapmış olmaz. Ayrıca zevcesinin birinin herhangi bir organım diğer hanımının herhangi bir organına benzetmekle de zihar yapmış sayılamayacağı gibi karısının saçını annesinin saçına, tırnağını tır­nağına, dişini dişine benzeten kimse de zihar yapmış sayılmaz. Çünkü bunlar anneden hiç ayrılmayan sabit bir organ değildir ki bunlara izafe edilen talak ve zihar geçerli olsun. Tükrük, kan ve ter de bu hükümdedir. Ule­manın ekserisine göre bir kimsenin karısını annesine benzetmesiyle büyük annesine, halasına ve teyzesine benzetmesi arasında bir fark yoktur, el-Hasen ile Ata, en-Nehaî, ez-Zuhrî el-Evzaî, Mâlik, İshak, Hanefi uleması ve yeni mezhebinde imam Şafiî de bu görüştedirler. İmam Şafiî'nin eski mezhebine göre ise, zihar ancak bir kimsenin karısını annesine ya da bü­yük annesine benzetmesiyle olur. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de zihar zevcenin anneye benzetilmesine tahsis edilmiştir. Büyük anne de anne gibidir.

Aksi görüşte olan cumhuru ulema ise, imam Şafiî'nin bu görüşüne şöyle cevap vermişlerdir:

"Kur'an-ı Kerimde nikahı haram kılınan akrabalar anne gibi haram sayıldığına göre, müsahere ve süt yoluyla ebediyyen haram olan kadınla­rın da anne hükmünde olması gerekir. Binaenaleyh hanımın annesi kızı, süt anne, süt kızkardeş, üvey anneler ve gelinler de zihar mevzusunda anne gibidirler."

Hanbeli ulemasından İbn Kudâme'de bu mevzuda şunları söylüyor: Eğer bir kimse "sen bana annem gibisin", ya da "anneme benzersin" diyerek bu sözüyle zihara niyyet etse, bu kimse bu sözüyle ulemanın ekse­riyetine göre zihar yapmış sayılır. Hanefî ulemasıyla, imam Şafiî ve İshak bu görüştedirler. Fakat o kimse bu sözü hanımına duyduğu saygıyı ifade etmek için söylemişse veya bu sözüyle hanımını yaş ya da sıfat bakımından annesine benzetmek istemişse o kimse bu sözüyle hanımına zihar yap­mış olmaz. Ancak söz konusu kimsenin bu sözüyle neyi kastettiği mesele­sinde adamın kendi açıklaması muteberdir. Başkasının yapacağı yoruma itibar edilmez. Fakat bu sözü hiçbir şeye niyet etmeden mutlak olarak söyleyecek olursa, o zaman bu kimse imam Malik ile Muhammed'e göre zihar yapmış olur. Bu sözü başka mânâda kullandığını iddia edemez, ederse de iddiasına itibar edilmez. îbn Ebî Musa'nın beyanına göre bu mevzuda iki görüş vardır; bu iki görüşten kuvvetli olanı, "Sen bana annem gibisin" sözünün zihar niyyetiyle söylenmediği takdirde bu sözle zihar vaki olma­yacağı görüşüdür. Bu söz niyyetsiz olarak söylendiği takdirde de zihar vâki olacağı görüşü ise zayıftır. İmam Ebu Hanife ile İmam Şafiî'de kuv­vetli olan birinci görüşü savunmuşlardır. Çünkü "sen bana annem gibisin" sözü, zihardan ve talaktan daha ziyâde saygı ve hürmet ifade eder. Bu bakımdan kinayeli sözlerde olduğu gibi bu sözü söyleyen kimse de bu sözle zihara niyyet etmedikçe zihar vaki olmaz. Bazılarına göre ise, bu sözle zihar vaki olur. Çünkü bu adam karısını her bakımdan kendi annesi­ne benzetmiştir. Bu genel bir benzetme olduğu için aynı zamanda hanımı­nın sırtını annesinin sırtına benzetmek mânâsını da içine almaktadır. Do­layısıyla bu sözü söyleyen bir kimse karısının sırtını annesinin sırtına ben­zeterek zihar yapan bir kimse gibidir.

îbn Ebu Musa sözlerine şöyle devam ediyor: Bence mezhebin' kıyas usulüne göre bu sözün zihar yapmak için söylendiğine dair bir karine bu­lunmadıkça zihar sayılmaması gerekir. Ancak münakaşa ya da talak mü­zakeresi halinde iken bu söz söylenmişse, münakaşa ve müzakere hali bu sözün zihar maksadıyla söylendiğine dair bir karine teşkil edeceğinden bu sözle zihar vâki olur. Böyle bir karinenin bulunmaması halinde bu sözün zihar için söylendiğine hükmedilemez. Çünkü bu söz zihar için söylenmiş olabileceği gibi saygı için de söylenmiş olabilir. Zihar niyyetiyle karısına "sen bana haramsın," diyen bir kimse ise, karısına zihar yapmış olur.

Genellikle ulema bu görüşte olduğu gibi imam Ebû Hanife ile Şafiî de bu görüştedirler.

Hiç bir niyyeti olmadan karısına "sen bana haramsın" diyen bir kim­senin durumu hakkında ise, iki rivayet vardır; Birinci rivayete göre bu sözle zihar vâki olur. İmam Ahmed'in görüşü de budur. Diğer bir rivayete göre de bu sözle zihar vâki olmaz. Ahmed'den bir rivayete göre ise, bir kimsenin karısını kendisine haram kümasıyla zihar değil, yemin vaki olur. Hz. İbn Abbas'a göre şu âyet-i kerimeler bir kimsenin mutlak olarak karı­sını kendisine haram kılmasının yemin manasına geldiğini ifâde etmekte­dirler:

"Ey Peygamber, eşlerinin rızasını arayarak Allah'ın sana helal kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirge­yendir. Allah size yeminlerinizi (keffâretle) çözmeyi meşru kılmıştır. Allah sizin sahibinizdir O (size uygun olanı bilendir (herşeyi) hikmetle yöneten­dir."[268] Ulemanın ekserisine göre zihara niyyet edilmeden söylenen "sen bana haramsın" gibi tahrirn ifâde eden sözlerle zihar vaki olmaz. İmam Mâlik ile Ebu Hanife ve Şafiî'nin görüşü budur.

Eğer bir adanı karısına "sen bana annemin sırtı gibi haramsın" dese bu söz zihar için kullanılan sarih bir söz olduğundan zihar vaki olur. Baş­ka bir mânâya çekilemez. Bu sözle talaka bile niyyet etse yine zihar vaki olur. Eğer "sen bana haramhkta annemin sırtı gibisin" diyecek olursa, yine aynı şekilde zihar vaki olur. İmam Ebu Hanife bu görüşte oiduğü gibi İmam Şafiî'nin bu mevzudaki iki kavlinden biri de budur. İmam Şafi­î'nin diğer kavline göre ise, eğer kişi bu sözüyle zihara değil de talaka niyyet ederse talak vâki olur. İmam Muhammed'le imam Ebu Yûsuf da bu görüştedirler.[269]

2. Karısına zihar yapan bir kimsenin kefaretini ödemeden karısına yaklaşması haramdır. Zihar keffâretini köle azad ederek ya da oruç tuta­rak ödeyecek olan kimsenin keffâretini ödemeden önce hanımıyla cinsî münasebette bulunmasının haram olduğunda ulema ittifak etmiştir. Delil­leri ise "...kanlarıyla temasdan önce bir köleyi hürriyete kavuştursunlar... Buna imkânı bulamayanlar, temaslarından önce aralıksız olarak ikiay oruç tutsunlar..."[270] âyet-i kerimeleridir. Fakat zihar keffâretini fidye vererek ödeyecek olanların fidye vermeden önce hanımıyla cinsi münâsebette bu­lunmasının caiz olup olmadığı mevzuunda ise ulema arasında ihtilâf var­dır. Ulemanın büyük çoğunluğuna göre keffâretini fidye yoluyla ödemek durumunda olan kimselerin de keffâretini ödemeden hanımıyla cinsi mü­nâsebette bulunması haramdır. Hanefi ulemasıyla Ata, ez-Zuhrî ve Şafiî bu görüştedirler. Ebu Sevr'e göre ise keffâretini bu şekilde ödemek duru­munda olan bir kimsenin onu ödemeden önce karısıyla cinsi münasebette bulunması caizdir. İmam Ahmed'in de bu görüşte olduğu rivayet olun­muştur. Fakat keffâreti hangi yolla ödeyecek olursa olsun zihar yapan bir kimsenin keffâretini ödemeden hanımına yaklaşmasının caiz olmadığı görüşünün daha isabetli olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim, "Allah'ın sana emrettiği (zihar keffâreti)ni ödemedikçe kadına yaklaşma!"[271] hadisi de bu görüşü te'yid etmektedir. Keffâreti ödemeden önce onu öpüp okşamanın ya da cimaya davet eden benzeri fiillerde bulunmanın caiz olup olmaması meselesi 2221 numaralı hadis-i şerifin. şerhinde geçmiştir.

Hanefi ulemasıyla imam Şafiî, Ahmed ve cumhura göre bir kimsenin câriyesiyle, ümmü veledine (kendisinden çocuk dünyaya getiren cariyesi­ne) yapmış olduğu zihar sahih değildir. Delilleri ise "sizden kadınlarına zihar edenler..."[272] âyet-i kerimesidir. Çünkü bu âyet-i kerimede zihar sa­dece nikahlı hanımlara tahsis edilmekle nikahlı olmayan câriye ve üi»jnü veledler ziharın sınırı dışında bırakılmak istenmiştir. İmam Sevri ile Ma-lik'e göre ise, câriyesiyle ümmü veledine zihar yapan kimsenin zihan da sahihdir ve keffâretini ödemesi icabeder. Delilleri ise, "Ey Peygamber, eşlerinin rızasını arayarak Allah'ın sana helal kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir. Allah size ye­minlerinizi (keffâretle) çözmeyi meşru kılmıştır..."[273] âyetidir. Bu görüşte olan ulemaya göre bu âyet-i kerimeler Rasûl-i Ekrem'in cariyelere de zihar yapmanın sahih olacağını ifâde eder.

3. Zihar keffâreti için gücü yeten kimselerin önce köle azat etmesi gerekir. Buna gücü yetmeyenlerin iki ay aralıksız oruç tutmaları, ona da gücü yetmeyenlerin ise fidye ödemeleri gerekir. Bu sırada değiştirilemez.

Hanefi ulemasına göre mü'min kölenin azad edilmesi yeterli olduğu gibi kâfir bir kölenin azâd edilmesi de yeterlidir. Kölenin imanlı olması zihar keffâreti için şart değildir, eğer kölenin mü'min olması bir şart ola­rak aransaydı o zaman Cenab-ı Hak bunu Peygamberlerine açıklardı. Ni­tekim kati keffâretinde azadedilecek kölenin mü'min olması şart olduğun­dan bu şartı Peygamberine bildirmiştir. Ancak mürted ile dârülharbde bu­lunan bir zimmînin hürriyetine kavuşturulması zihar keffâreti için yeterli olamaz.

İmam Mâlik ile Şafiî, İshak ve Hasen el-Basrî'ye göre ise, zihar kef­fâreti için azâdedilmesi gereken kölenin mü'min olması şarttır. İmam Ahmed'in zahir olan kavli de budur.[274]

[229] İbn Mâce, talak 25; Tirmizî, talak 20; Ahmed b. Hanbel, VI, 411; Darimî, talak 9.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/431-433.

[230] Ö.N.Bilmen, Hukuk-i Islamiyye ve Istılahat-i Fıkhıyye Kamusu, II, 310, 312.

[231] el-Mücâdele (58), 3,4.

   Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/433.

[232] en-Nisâ (4), 92.

[233] Tirmizî, talak 20.

[234] İbn Kudame, Mugnl, III, 58.

[235] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/433-435.

[236] el-Mücadele (58),  1.

[237] Ahmed b. Hanbel, VI, 410; Beyhaki es-Sünenü'1-kübrâ, VII, 391.

   Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/435-436.

[238] el-Mücadele (58), 1,4.

[239] bk. 2215 numaralı hadis.

[240] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/436-438.

[241] Ahmed b. Hanbei, VI, 410; Beyhaki, es-Sünenü'1-kübrâ, VII, 392.

[242] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/438.

[243] Tirmizî, talak 20.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/438.

[244] Tirmizî, talak 20.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/439.

[245] Tirmizî, talak 20.

[246] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/439.

[247] Beyhaki, es-Sünenü'1-kübrâ, VII, 391.

   Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/439-440.

[248] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/440.

[249] Beyhakî, es-Sünenü'1-kübrâ, VII, 392.

[250] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/440-441.

[251] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/441.

[252] Beyhakî, es-Sünenii'1-kübrâ, VII, 382; Hakîm, el-Müstedrek, II, 481. 

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/441-442.

[253] el-Mücâdele (58), 3-4.

   Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/442.

[254] Hakim, el-Müstedrek, II, 481; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, VII, 382.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/442.

[255] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/443.

[256] Nesâî, talak 33.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/443.

[257] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/443-444.

[258] Tirmizî, talak 19.

[259] Tirmizî, talak 19.

[260] el-Mücâdele (58), 3.

[261] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/444.

[262] Sadece Ebû Dâvud rivayet etmiştir.

   Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/445.

[263] Sadece Ebû Dâvud rivayet etmiştir.

   Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/445.

[264] Sadece Ebû Dâvud rivayet etmiştir.

   Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/445.

[265] Sadece Ebû Dâvud rivayet etmiştir.

[266] Nesaî, talak 33; Tirmizî, talak 19; Îbn Mâce, talak 26, Hâkim el-Müstedrek, II, 204.

    Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/446.

[267] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/446-447.

[268] et-Tahrim (66) 1-2.

[269] İbn Kudame, Muğnî, VII, 342, 344.

[270] el-Mücâdele (58), 3-4.

[271] Tirmizî, talak 19; Nesaî, talak 33; İbn Mâce, talak 26.

[272] el-Mücâdele (58), 2.

[273] et-Tahrim (66), 1-2.

[274] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 8/447-450.