๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 18 Mayıs 2012, 20:43:41



Konu Başlığı: Suyu Başkasına Vermemek
Gönderen: Zehibe üzerinde 18 Mayıs 2012, 20:43:41
60. Suyu Başkasına Vermemek


 

3473... Ebû Hureyre (r.a)'den, Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyur­duğu rivayet edilmiştir:

"Sonucu (etrafındaki) otu vermemeye varacağı için, suyun faz­lası (ihtiyaç sahibinden) sakınılmaz."[453]

 
Açıklama

 

Hadisin Buharî'deki rivayeti ve Müslim'in üç rivayetinden birisi aynen buradaki gibidir. Müslim'in bir rivayetinde muhataba hitaben "sakınılmaz", diğerinde de "...satılmaz" denilmiştir.

Sarihlerin ifadesine göre; suyun ihtiyaç sahiplerinden esirgenmesinin ya­saklanışına sebep; bunun, dolayısıyla otu esirgemeye vesile olacağından do­layıdır.

Hattâbî'nin hadisle ilgili verdiği bilgiler özetle şöyledir: Hadis-i şerif; işlenmemiş sahipsiz bir arazide kuyu kazıp da oraya sahip olan kişi hakkındadır. Bu kuyunun etrafında veya yakınında otlaklar varsa insanların oralarda hayvanlarını otlatmaları ancak kuyu sahibinin su verme­siyle mümkündür. Hz. Peygamber (s.a) kuyu sahiplerine, ihtiyaçlarından fazla olan suyu hayvan sahiplerinden esirgememelerini emretmiştir. Çünkü on­lara su vermezse, otu da vermemiş sayılır. Zira su olmadan hayvanların ora­da barınmaları ve otlamaları mümkün değildir. İmam Şafiî, İmam Mâlik, Evzaî veLeys b. Sa'd hadisi bu manada anlamışlardır. Bu âlimlere göre ha­disteki nehy harama hamledilir. Yani kişinin, ihtiyacından fazla suyu ver­memesi haramdır.

Diğer âlimler ise, hadisteki nehyin haramlık için olmadığı görüşünde­dirler. Ancak, ihtiyaç sahibine suyu vermek bir fazilettir. Ama bir kimse ver­mek istemezse suyu elinden zorla alınamaz. Bu konuda, suyun diğe mallar­dan farkı yoktur. Ancak gönül rızasıyla alınabilir.

Bir başka grup da, su sahibinin suyu esirgemesinin caiz olmadığı, an­cak hayvan sahiplerinin suyun kıymetini vermek zorunda oldukları görüşün­dedir. Bunlar suyu, başkasına ait yemeği yemek zorunda kalan kişiye ben­zetmişlerdir. Bu durumda olan kişi o yemeği yiyip, kıymetini verir. Eğer su sahibine karşılıksız olarak suyunu vermesi gerekli olsaydı, arazisindeki otu. da karşılıksız olarak vermesi gerekirdi. Aynı şekilde, yakınındaki bir ekin o su olmadan yaşayamayacaksa, o araziyi sulamak üzere de suyu vermek zorunda olması lâzımdır.

Hadisi, vücub değil de müstahaphk manâsına alanların, zahirî manayı terki gerektirecek bir delil getirmeleri gerekir. Nehy esas itibariyle haramlık ifade eder. Suyun fazlasını ihtiyaç sahibine vermemek hadisin zahirine göre mahzurdur. Suya karşılık kıymeti kadar parayı gerekli görenler, hadisin hi­lâfına hükmetmişlerdir. Hz. Peygamber (s.a) suyun fazlasını satmayı yasak­lamıştır..

Suyun yemeğe benzetilmesi de mümkün değildir. Çünkü su aslında her­kesin faydalanabileceği mubah bir şeydir. Menbamda olduğu müddetçe ar­kası gelir. Yemek ise böyle değildir. Kıymeti olan bir maldır ve tükenir, yeri­ne gelmez. Âdeten, diğer mallar gibi yemek cinsi de mal olarak saklanır. Su ise genelde mal olarak saklanmaz.

Suyu, sahibi bir kapta, sarnıçta veya havuzda biriktirip saklarsa, baş­kasına vermeyebilir. Çünkü onu sadece kendisi için ayırmıştır, başkası or­tak olamaz. Bu, kuyu suyuna benzemez. Çünkü kuyunun suyu çıkarıldıkça yerine yenisi gelir. Kaptaki su ise böyle değildir. Ayrıca kaplara alınan su genelde ihtiyaçtan fazla olmaz. Hadis-i şerif, ihtiyaç fazlası olan su hakkın­da varid olmuştur.

Hattâbî'nin hadis hakkındaki söyledikleri özet olarak bunlardır. Hattâbî'nin söylerinden; İmam Şafiî ve İmam Mâlik'in görüşünün; ihtiyaç fazlası suyu vermemenin haram olduğunu anlamıştık.

Bazı âlimlere göre ise, ihtiyaç sahiplerine su vermenin vacip olmayıp, müstehap olduğu da Hattâbî'nin sözleri arasında yer almıştı.

Hanefîlere göre; kuyu ve nehir sahibi, suyu insan ve hayvanların içme­sine mani olamaz; ama başkasının arazisine girmesine izin vermeyebilir. Bu durumda eğer yakında başka su yoksa ve tarlasına girmeye izin vermezse, kendisinin suyu çıkarıp vermesi gerekir. Bu, kuyunun veya kanalın bir kim­senin şahsî arazisinde olması halindedir. Ama sahipsiz, ölü bir arazide kuyu açan kişi, ihtiyaç sahibinin gelip su almasına veya hayvanını sulamasına ma­ni olamaz. Eğer mani olmak isterse ve ihtiyaç sahibi kendisinin veya hayva­nının susuzluktan telef olmasından korkarsa, silah gücüyle su alabilir.

Su sahibi, arazisini sulamak isteyen kişiye su vermeme hakkına sahiptir.

Bahsimizi Nevevî'nin şu sözleriyle bitirelim: "Kuyu sahibi, ihtiyaç faz­lası suyunu arazisini sulamak isteyene vermeyebilir. Hayvan sulamak için isteyene ise vermek zorundadır. Ancak bu, bazı şartlara bağlıdır:

1- Hayvan sahibinin başka mubah bir su bulamaması,

2- Suyun sadece hayvanın ihtiyacı için verilmesi,

3- Kuyu sahibinin bu suya muhtaç olmamasıdır.[454]

 
Bazı Hükümler

 

1. Kişinin ihtiyacından fazla olan suyu başkasından kıskanması caiz değildir.

2. Haram olan bir şeye vesile olan şeyi yapmak da caiz değildir. Bu ko­nu mezhepler arasında ihtilaflıdır.[455]

 

3474... Ebû Hureyre (r.a)'den Rasûlullah (s.a)'ın şöyle buyurdu­ğu rivayet edilmiştir:

"Üç sınıf var ki, Allah (c.c) kıyamet gününde onlarla (razı ola­rak) konuşmaz. Bunlar: Yanındaki suyun fazlasını yolcuya vermeyen kişi, ikindiden sonra malını satmak için -yalan yere- yemin eden kişi ve halifeye bîat edip, halife kendisine verirse sözünde duran, vermez­se sözünde durmayan kişidir.”[456]

 
Açıklama

 

Hadis-i şerifte Allah (c.c)'ın kıyamet gününde üç grupla konuşmayacağı bildiriliyor. Aliyyü'l-Kârî'nin belirttiğine göre bu Allah'ın hiç konuşmayacağı manasına değil; ondan razı olarak, isteyerek konuşmayacağı manasınadır.

Şimdi bu üç grup insanı ayrı ayrı ele alıp inceleyelim:

I- Yanında ihtiyaçtan fazla suyu olduğu halde bunu ihtiyaç sahibi yol­culardan kıskanan onlara yermeyen kişi. Hadisin konu ile ilgili bölümü bu­rasıdır. Bu bölüm Buharî'nin bir rivayetinde, "Yolda fazla suyu bulunup da onu vermeyen kişi" şeklindedir. Bu rivayete göre; Allah'ın kendisi ile ko­nuşmayacağı kişilerden birisi, yol arkadaşından suyunu kıskanan yolcudur.

İster yolda olsun, ister olmasın bir kimsenin fazla suyu olduğu takdirde bunu ihtiyaç sahibi yolcudan kıskanması caiz değildir. Eğer su, önceki ha­diste olduğu gibi mubah su ise (kuyuda, ırmakta vs.) karşılıksız; kabında ise değer kıymetiyle vermek mecburiyetindedir.

II- Malını satabilmek için ikindiden sora yere yemin eden kişi.

Bu yeminin ikindiden sonra ile kayıtlanması değişik biçimlerde yorumlanmaktadır:

a) En ağır yeminler bu saatlerde yapılır.

b) Bu vakit eve dönüş vaktidir. O zamana kadar malını satamayıp kâr edemeyen kişi eve eli boş dönmemek için ne pahasına olursa olsun malını satmak ister. Bu iş için yalan yere yemin bile edebilir. İşte hadisteki yemin bunun için o vakitle kayıtlanmıştır.

c) İkindi vaktinin şerefinden dolayı böyle denilmiştir. Bu vakitteki ye­minler daha ağır ve daha şiddetlidir. Bu yüzden Hz. Peygamber Efendimiz davalara bakmak için ikindiden sonrasını seçerdi.

Bu tefsirler Aliyyü'l-Kârî'ye aittir. Kastalanî'nin izahları ise şu şekildedir:

1- İkindiden sonra kaydı özel bir maksada bağlı değildir. Çoğunlukla mal satmak için edilen yeminler bu vakte rastladığı içindir.

2- Hadiste özellikle bu vaktin anılması amellerin o esnada Allah'a arze-dilmelerinden dolayı olabilir.

Bilindiği gibi, bir kimsenin yalan yere yemin etmesi haramdır. Bu-yemin ister mal satmak için olsun, ister başka bir maksat için olsun aynıdır. Ancak mal satmak için olursa daha da ağır bir günah olur. Hadisteki yalan yere sözü ravilerden birinin tefsiridir. Mal satmak için edilen yemin yalan yere olmasa bile doğru değildir.

III- Halifeye bîat eden ama ondan iyilik gördüğü müddetçe bîatına sa­dakat gösterip sözünde duran, iyilik görmeyince de Matından dönüp karşı çıkan kişi. Yani Buharî'nin rivayetinde olduğu gibi; dünyalık elde etmek için halifeye bîat eden kişi.

Bu son cümlede müslümanların siyasî hayat ve düşüncelerinde ders al­maları gereken çok önemli bir incelik vardır: Müslüman, kendisini idare edecek kişi veya kişileri seçerken dünya menfaatini veya şahsî çıkarlarını önde tut­mamalıdır. Öncelikle dinini kayıran, âhiret hayatını düşünen bir tercih içe­risinde olmalıdır. Şüphesiz idarecinin, idare kabiliyeti, siyasî dehası, ekono­mik' bilgi ve görüşü önemlidir. Ama bunlar müslüman için öncelikle tercih sebebi sayılmamalıdır. "Benim kesemi kasamı doldursun da gerisi önemli değil" şeklinde bir zihniyet, müslümana yakışan bir düşünce değildir.. Müs­lüman, manevî çıkarlarını, maddî çıkarlarından daha üstün tutmalıdır. Madde açısından ne kadar üstün olursa, manevî hayata, dinî düşünceye değer ver­meyen düzen ve gruplar müslümanın gözünde bir hiç olmalıdır.[457]

 
Bazı Hükümler

 

1. Allah (c.c) kıyamet gününde; suyunun fazlasını suyu olmayan yolcuya vermeyen, malını satmak için yalan yere yemin eden ve dünyalık, menfaat elde edemediği için halifeye karşı çı­kan kişilerle konuşmaz.

2. Müslüman; idarecisini seçerken, maddî çıkarlarını değil, dinî duygu­larını esas almalıdır.[458]

 

3475... Bize Osman b. Ebî Şeybe haber verdi, bize Cerîr; A'meş'ten önceki hadisi aynı isnad ve aynı mana ile haber verdi. Cerîr rivayetin­de, (Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz, sözünden sonra:) "Onla­rı temize çıkarmaz ve onlar için çok elem verici bir azab vardır." de­di. Yine Cerîr, mal ile ilgili olarak; "(Satıcı), vallahi bu mala şu kadar verildi der, öbürü de onu tasdik eder ve alır" dedi.[459]

 
Açıklama

 

Görüldüğü gibi bu rivayet, önceki hadisin başka bir rivaye­tidir. Ondan farklı olarak bu rivayette Hz.. Peygamber (s.a)'in; Allah onlarla konuşmaz, sözünden sonra "Onları temize çıkarmaz ve onlar için çok acı verici bir azab vardır" buyurduğu belirtilmektedir. Ayrıca malı­nı satamk için yemin eden kişi hakkında da: "Salıcı; vallahi bu mala şu ka­dar verildi der, diğeri de buna inanıp malı satın alır" ilâvesi yer almıştır. Bu rivayette malını satacak olan kişinin yemin etme biçimi açıklan­maktadır.[460]

 

3476... Buhayse adındaki bir kadın,[461] babasından bahisle şöyle

demiştir:

Babam, Rasûlullah (s.a)'dan izin isteyip onun gömleği ile bede­ni arasına girdi. Onu öpmeye ve -sarılmaya başladı. Sonra;

Ey Allah'ın nebisi! Verilmemesi (esirgenmesi) helâl olmayan şey nedir? dedi.

Rasûlullah (s.a): "Su", buyurdu. Babam (tekrar):

Ey Allah'ın nebisi! Verilmemesi helâl olmayan şey nedir? dedi. Rasûlullah (s.a):

Tuz," buyurdu. "    (Babam) yine:

Ey Allah'ın nebisi! Menedilmesi helâl olmayan şey nedir? diye sordu.

Rasûlullah (s.a):

“Hayır işlemen senin için hayırlıdır" buyurdu.[462]

 
Açıklama

 

İbnü'1-Esîr, Üsdü'l-Gâbe adındaki eserinde, Buhayse'nin ba­basının adının Umeyr olduğunu söylerler.

Buhayse (r.anha)'mn babası, Hz. Peygamber (s.a)'e olan sevgi ve aş­kından dolayı, izin alarak Hz. Peygamber'in gömleğinin altına girmiş, onu öpmüş ve sarılmıştır. Sonra da Efendimizden, "istenildiği zaman reddedil­mesi, verilmemesi caiz olmayan şeyin" ne olduğunu sormuş; RasûluIIah da "su" karşılığını vermiştir. Anılan zat, Efendimize tekrar aynı soruyu yönelt­miş, bu sefer de "tuz" karşılığını almıştır. Hattâbî; istenildiğinde verilme­mesi caiz olmayan tuzun, dağdaki veya arazideki madeninden çıkartılma­mış olan tuz olduğunu söyler. Kişinin evindeki tuz ise kendisine aittir. Dola­yısıyla bunu, isteyene vermeyebilir, satabilir, istediği gibi tasarrufta bulu­nabilir.

Buhayse'nin babası aynı sorusunu üçüncü kez tekrarlayınca, Efendimiz bu sorulara bir son vermek için; "Bir hayır işlemen senin için hayırdır" kar­şılığını vermiştir. Yani sen Allah için ne yaparsan, ne verirsen bunların hepsi senin hayrınadır, karşılığını vermiştir.[463]

 
Bazı Hükümler

 

1. Bir erkeğin belinden yukarısına sarılıp, teberrüken öpmek caizdir.

2. Allah'ın sevgili kullarına sarılmak meşrudur.

3. Suyu ve tuzladaki tuzu başkalarından kıskanmak caiz değildir.

4. Kişinin fazla sorularla kafasını meşgul etme yerine, hayır işlemesi gerekir.[464]

 

3477... Ebû Hıdâş, Rasûlullah'ın ashabından olan muhacirlerden birisinin şöyle dediğini rivayet etmiştir:

Rasûlulİah (s.a) ile birlikte üç defa savaşa katıldım. Onun; "Müs­lümanlar şu üç şeyde ortaktırlar: Ot, su ve ateş" buyurduğunu bizzat kendisinden işitiyordum.[465]

 
Açıklama

 

İbn Ebî Adiy, el-KâmiI'de; Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Maîn'in; (ravilerden birisi) için sika dediklerini ve sahâbînin bilinmemesinin hadise zarar vermeyeceğini söylediklerini rivayet eder.

Hadisten; ot, su ve ateşte bütün mü s lü man lar in ortak oldukları, bunla­ra sahip olunamayacağı, satılamayacağı, herkesin rahatça faydalanabileceği anlaşılmaktadır. Ama bu mutlak değildir. Yani herkes her suda, her ateşte ve her otta ortak değildirler. Ortaklık bazı kayıtlarla sınırlıdır.

İbnü'l-Hümâm, Hidâye şerhi Şerhu Fethi'l-Kadîr'inde şöyle demektedir:

"Ateşteki ortaklıktan maksat onunla ısınmak ve elbise kurutmaktır. Yani bir adam ateş yakarsa herkesin onunla ısınmaya hakkı vardır. Ama ondan bir parça almak isterse sahibinin izni olmadan bunu yapamaz. Kudûrî böyle söylemiştir.

Suda ortaklıktan maksat da; içmek, hayvan sulamak, kuyu, havuz ve sahipli nehirlerden su almaktır.

Ota gelince; her müslümanın bir kimsenin arazisinde bile olsa otu top­lamaya hakkı vardır. Ancak tarla sahibi tarlasına girilmesine engel olabilir. Bu durumda da ot isteyen; benim senin tarlanda ot toplama hakkım var.. Ya izin ver gireyim ya da sen otu toplayıp ya da suyu doldurup bana" ver, diyebilir. Bu bir adamın elbisesinin başka birinin avlusuna düşmesine ben­zer. Avlu sahibi ya elbise sahibinin girip elbisesini almasına izin vermeli, ya -

da kendisi elbiseyi alıp sahibine vermelidir. Fakat şahıs suyu.kaba doldur­muş veya otu yolup toplamışsa pnâ sahip olur. Dolayısıyla satabilir.

Bu hüküm, ot kendi kendine bittiği takdirdedir. Ama kişi otu sularsa ve onu yetiştirmek için yer hazırlar da ot biterse o zaman; Zahire, Muhîtve NevâziFde belirtildiğine göre; o otu satmak.caizdir, (başkasının hakkı yok­tur). Çünkü kişi ona sahip olmuştur. Sadru'ş-Şehid'in tercihi de bu istika­mettedir. "Ebu Hanîfe ve Züfer Arasındaki İhtilâflar" adındaki kitapta da şöyle denilmiştir: Eğer ot, tarla sahibinin emeği ile bitmişse satışı caizdir. Aynı şekilde eğer bir kimse tarlasının etrafını çevirir ve ot yetiştirmesi için hazırlar ve orada kamış biterse bu kamış onun mülkü olur. Tarla sahibi top­lamadan önce tarlasında çıkan mantarı satamaz..."[466]

İbnü'l-Hümâm; Kudûri'nin, "Bir kimse tarlasında biten otu, -tarlasını sulamış bile olsa- satamaz. Çünkü tarlaya su salmak, otu ele geçirmek değildir" dediğini, fakat âlimlerin çoğunun önceki görüşü (sulamakla ota sahip olunacağı görüşünü) benimsediklerini söyler.

İbnü'l-hümâm'dan nakletiklerimiz Hanefîlerin görüşüdür.

Hattâbî, ortak olan otun kırlarda, sahipsiz arazilerde biten ot olup sa­hipli arazilerde bitenin ise arazi sahibinin malı olduğunu, dolayısıyla sahibi­nin izni olmadan hiç kimsenin bu ottan yararlanamayacağını söyler.

Hattâbî'nin ateşle ilgili sözleri de şu şekildedir:

"Bazı âlimlerin tefsirine göre; Hz. Peygamber bununla ateş gizleyen, ateş yakmaya yarayan taşf kasdetmiştir. Buna göre Efendimiz; hiç kimse o' taşlardan ateş tutuşturacak şeyi reddedemez, demiştir. İnsanın yaktığı ateşi ise başkasına vermemesi caizdir.

Bazıları ise, insanın ateşinden bir kor almak isteyeni bundan men ede­meyeceğini söyler. Yine insanın ateşinden aydınlanmak isteyen veya çırasını tutuşturmak için yaklaşanı engelleme yetkisi yoktur. Çünkü bu o ateşten bir, şey eksiltmez."                              .                                                         

Âlimlerin anlayış ve izahlarının hepsi genelde akla uygun düşmektedir. En doğrusunu sadece Allah bilir.[467]

 
Bazı Hükümler

 

Su, ateş ve ot bütün müslümanlar arasında ortaktır.Bunların başkalarından esirgenmesi caiz değildir.[468]

[453] Buharı, müsâkât 3; Müslim, müsâkât 37; Tirmizî, büyü 44; İbn Mâce, rühûn 19; Nesâî büyü 89; Ahmed b. Hanbel, II, 463.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/15.

[454] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/15-17.

[455] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/17.

[456] Buharı, eşribe 10, tevhid ve'ş-şehâdât 22, ahkâm 48; Nesâî, Müslim, eymân 173, 174; büyü 6; İbn Mâce, ticârât 30; Ahmed b. Hanbel, II, 480.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/17.

[457] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/18-19.

[458] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/19.

[459] Buharı, eşribe 10, tevhid ve'ş-şehâdât 22, ahkâm 48; Müslim, eymân 173, 174; Nesâî, büyü 6; İbn Mâce, ticârât 30; Ahmed b. H^nbel, II, 480.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/19.

[460] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/19-20.

[461] Sahâbîlerden olduğu söylenmektedir. Hadisi, bizzat şahid olarak değil, babasından duya­rak nakletmiştir.

[462] Dârimî, büyü 70; Ahmed b. Hanbel, III, 480, 481.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/20-21.

[463] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/21.

[464] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/21.

[465] İbn Mâce, rühûn 6; Ahmed b. Hanbel V, 364.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/21-22.

[466] Şerhu Fethi'l-Kadîr, VI, 56.

[467] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/22-23.

[468] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/23.