๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 08 Aralık 2011, 21:25:06



Konu Başlığı: Sünnete Sarılmanın Lüzumu
Gönderen: Zehibe üzerinde 08 Aralık 2011, 21:25:06
5. Sünnete Sarılmanın Lüzumu

 

4604... El-Mikdam İbn Ma'dikerib'den (rivayet edildiğine göre) Rasû-lullah (s.a.) (şöyle) buyurmuştur: "Şunu iyi biliniz ki bana Kur'an-ı Ke­rim ile birlikte (onun bir) benzeri de verilmiştir. Dikkatli olun koltu­ğuna kurulan tok bir adamın size: (Sadece) şu Kur'an lazımdır onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz (yeter), diye­ceği (günler) yakındır. Şunu iyi biliniz ki ehli eşek eti, yırtıcı (hayvan­lar) dan köpek dişli olanlar, (bir süre kalmak üzere İslam topraklarına pasaportlu olarak giren) anlaşmalı (kafir)Ierin kaybettiği mallar size hela? değildir. Ancak sahibinin kendisine ihtiyaç duymadığı (için al­madığı) yitik mallar bu hükmün dışındadır. Kim bir kavme misafir olursa o kavmin onu ağırlaması gerekir. Eğer ağırlamazlarsa, o mi­safir ağırlama hakkını alarak onları cezalandırabilir."[68]

 
Açıklama
 

Bu Hadis-i Şerif, Hz. Peygambere melek aracılığı ile ve meleğin okumasıyla gelen vahy-i metluv(okunmuş vahy yani Kur'ân âyetleri) kadar Önemi haiz olan bir de melek aracılığı veya okunması olmaksızın gelen vahy-i gayr-i metluv bulundu­ğunu^ İslam'ın teşriinde her ikisinin de aynı önemi haiz olduklarını, bina­enaleyh, sünnetin ortaya koyduğu yasakların da Kur'an-ı Kerim'in ortaya koyduğu yasaklar derecesinde önemli olduğunu ifade etmektedir. Çünkü Hz. Peygamber dini mevzularda konuşurken, kafasından konuşmaz. Rab-bisinden aldığı ilhamla konuşur.

Nitekim Cenab-ı Hak da Kur'an-ı Kerim'inde "O (Peygamber) kafa­sından konuşmaz. O'(na inen Kur'an veya onun söylediği sözler) kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir."[69] buyurarak bu gerçeği bizlere açıklamıştır.

Hadis alimlerinin açıklamasına göre bir vahy eseri olan sünnetin üç gö­revi tesbit edilmiştir:   

1. Kur'ân-i Kerim âyetlerini açıklamak.

Bu da iki şekilde olur:

a) Kur'ân-ı Kerim âyetlerine uygun olarak gelip onları te'yid eder. Örnek:

Âyet: "Ey iman edenler, aranızda birbirinizin mallarını meşru ol­mayan yoldan elde edip yemeyiniz."[70]

Hadis "Kendisi razı olmadıkça bir nıüslümanın malı başkasına he­lal olmaz."

b) Ayetten ne kasdedildiğini açıklar, örnekler:

I. Namaz, oruç, hacc ve zekat gibi dini vazifelerle ilgili ayetleri açık­layan (bunların mücmel durumlarını gideren), nasıl yapılacaklarını göste­ren hadisler. 

II. Kayıtsız (mutlak) olan ayetleri, şart ve kayda bağlayan hadisler. Hırsızlığın cezasıyla ilgili ayeti[71] "Sağ el ve bilekten" kayıtlarına bağ­layan sünnet buna örnektir.

III. Genel (âmm) bir ayeti tahsis eden (özelleştiren) hadisler:

Örnek:

Ayet: "Onlar ki iman edip, imanlarını zulm ile karıştırmazlar, em­niyete layık olan onlardır ve onlar doğru yol üzerindedirler."[72]

Ashab buradaki zulmü genel manasıyla (haksızlık) diye anlayarak Ra-sul-i ekreme: "Hangimiz zulmetmez ki?" dediler.

Efendimiz cevap verdi: "Maksat o (zulüm) değildir. Burada kasdedilen şirktir."[73]

IV. Müşkil (maksud olan mana kapalı) olan âyetleri açıklayan hadis­ler.

Örnek: Âyet: "Fecrden (ibaret olan) beyaz iplik (gecenin) siyah ipin­den ayırd olununcaya kadar yiyin ve için,.”[74]

Buradaki "beyaz ve siyah iplik" tabirlerini bazıları gerçek iplik san­mışlardı. Rasul-i Ekrem: "Onlar gecenin karanlığı ile gündüzün aydın­lığıdır" diyerek durumu aydınlattılar.

2. Kur'an-ı Kerim'de bulunan bazı ayetlerin hükümlerini nesheder.[75] Örnek:

Nisa suresinin 2. ayeti mirasla ilgilidir. Buna göre din farkı sözkonusu olmadan belli akraba birbirinin varisi olur.

"Müslüman kafire, kafir de müslümana varis olamaz."[76] hadisiyle ayrı dinde olanların birbirine varis olmaları neshediimiştir.[77]

3. Kur'an-ı Kerim'in ihtiva etmediği bir bilgi ve hükmü getirir. Sün­netin getirdiği ve Kur'an-ı Kerim'de bulunmayan hükümlerden bazıları:

1. Kadını halası veya teyzesi üstüne nikahlamanın haram olması.

2. Soy akrabalığından haram olanlar derecesinde, süt akrabalığından da nikahın haram olması.

3. Alış-verişte şart koşma muhayyerliği

4. Şuf'â kaideleri ve müessesesi.

5. Seferde olmadan rehin.

6. Büyük annenin varis olması.

7. Hayız görenin oruç tutmaması ve namaz kılmaması.

8. Ramazanda oruçlu iken münasebette bulunana keffaret gerekmesi.

9. Vitir namazının vacib olması.

10. Oğuldan olan kız turunun - ölenin kızıyla- altıda bir hisse alması.

11. En aşağı nıehrin on dirhem olması.

12. Oğul katili babanın kısas edilmemesi.

13. Mecusilerden de cizye vergisinin alınması.[78]

Kısaca özetlersek şunları söyleyebiliriz: "Kur'an bir iskelet yapı verir.

Yerine göre et, kemik, kas, sinir vb. hep hadisten teşekkül eder. Tenasüb hadisin görevleri arasındadır.[79]

Mekhûl bu hususu şu sözleriyle dile getirmiştir: "Kur'ân'ın sünnete olan ihtiyacı sünnetin Kur'ân'a olan ihtiyacından fazladır."[80]

Hattâbi (r.a.)'nin de ifade ettiği gibi bazıları: "Si/e bir hadis geldiği zaman onu Kur'an-ı Kerimle karşılaştırınız. Eğer Kur'an-ı Kcrim'e uyarsa onu alınız. Eğer uyma/sa bırakınız" mealinde bir hadis rivayet etmişlerse de bu hadisin aslı yoktur. Hatta Zekeriyya İbn Yahya es Sâcî, Yahya İbn Mam'in sözü geçen hadis hakkında "Onu zındıklar uydurdu­lar" dediğini rivayet etmiştir.

Hattabi (r.a.)'nin beyanına göre o hadisi, Şam'lılar, Yezid b. Rabia'dan rivayet etmişlerdir. Yezid b. Rabia'nın kimliği meçhuldür. Ayrıca Ye-zid'in bu hadisi Ebu'l-Eş'as'dan, Ebu'l-Eş'as'ın da Sevban'dan aldığı söylenir. Halbuki Yezid'in Ebu'l-Eş'as'dan hadis rivayet ettiği sabit ol­madığı gibi Ebu'l - Eş'as'ın da Sevban'dan hadis rivayet ettiği sabit de­ğildir.[81]

Ancak şurasını da ifade edelim ki Kur'an sünnet ilişkisi işlenirken şu

noktalardan kesinlikle kaçınmak gerekir:

a) Peygamberimizi güçsüz bir tebliğci olarak görüp dinimizdeki otori­tesini sınırlı saymak; hatta bazan, bir cami görevlisine tanıdığımız dini otoriteyi ondan esirgemek, Kıır'anı üstün göstereceğiz zannıyla yanlış yollara sapmak.

b) Kur'anı ve hadisleri karşılıklı kuvvet denemesine tabi tutmak.

c) Bu iki kudsî kaynağı, yerine göre karşılıklı muarız ve yerine göre kademeli salahiyet sahibi görmek, bu onun altında o onun üstünde gibi sı­ralamak.

Yukarıda saydığımız noktalarda yapılan yanlışlar, bazı bilginlerin "sünneti üstün gösterir beyanları"nın yanlış anlaşılmasına bile vesile ol­muştur. "Sünnetin Kitaba olan ihtiyacı, Kur'an'ın sünnete olan ihtiyacın­dan daha azdır" sözü, bu yönden yanlış anlaşılmış, bu bir nevi cür'et ola­rak bile tavsif edilmiştir. Bu sözün sahibi Kur'an'Ia hadisi elbette güç ya­rışması içine koyan bir kişi değildir. Onun kasdı şudur: Kur'an'ın ana esasları verdiği için özdür, kısadır. Sünnetin varlığı lüzumludur.[82]

Sadece Kur'an-ı Kerim'le yetinmek İslamdan sapmadır. Çünkü bu tu­tum: "... Peygamber size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladrysa ondan sakının..."[83] "O havadan konuşmaz, o kendisine vahyedilen vahiyden başka birşey değil."[84] mealindeki ayet-i kerimelere aykırı­dır.[85] Hz. Peygamberin bu mevzudaki ihbarı zamanla aynen haber veril­diği şekilde ortaya çıktığından mevzumuzu teşkil eden hadis, Hz. Peygamberin mucizelerindendir.   ..

Bu mevzuya şu hadis-i şerifle son vermek istiyoruz:

"Rasûlullah (s.a.) Veda haccmda, orada toplananlara bir hitabede bulu­narak ezcümle buyurdular ki: "Şeytan artık sizin toprağınızda tapınıl-maktan ümidini kesmiştir. Bundan başka, amellerinizden küçüm-sedikleriniz şeylerde kendisine itaat olunmasına ise çoktan razı ol­muştur. O halde şeytana uymaktan sakınınız. Zira ben size öyle bir şey bıraktım ki ona sımsıkı yapışırsanız ebediyyen sapmazsınız. O şey, Allah'ın kitabı ve peygamberin sünnetidir."[86] Sünnete sarılmanın lüzumunu 4607 numaralı hadisin şerhinde tekrar ele alacağız, inşaallah.

Mevzumuzu teşkil eden Hadis-i Şerifte geçen "Ağırlanmayan bir mi­safirin, ev sahibini dava etme hakkına sahip olması" meselesi 3751-3752 numaralı hadislerin şerhinde geçtiğinden burada tekrara lüzum görmüyo­ruz.[87]

 

4605...  (Ebu Rafi'in) babasından (rivayet olunduğuna göre Peygamber (s.a.) (şöyle) buyurmuştur:

"Sakın sizden birini, emrettiğim ya da nehyettiğim bir husus ken­disine ulaşınca koltuğuna yaslanmış bir halde "Benim aklım ermez. Biz Allah'ın Kitabında ne bulursak ona uyarız" derken bulmaya­yım."[88]

 
Açıklama
 

Bir önceki hadisle ilgili açıklama bv. hadis için de geçerlidir.[89]

 

4606... Âişe (r.a.)'den (rivayet olunduğuna göre) Rasûlullah (s.a.) "Kim bizim dinimizde, onda olmayan bir şey ortaya atarsa, (onun or­taya attığı) o şey batıldır." İbn İsa (bu hadisi) Peygamber (s.a.); "Kim bizim dinimizin dışında bir iş yaparsa (o iş) batıldır" buyurdu, (şeklin­de) rivayet etti.[90]

 

Açıklama
 

Bu hadis-i şerifin zahiri Hz. Peygamberin vefatından sonr3) fcilap ve sünnetin ruhuna aykırı olarak din adına ortaya atılan bütün yeniliklerin batıl ve İslam dışı olduğunu ifa­de etmektedir.

Bilindiği gibi Hz. Peygamberin irtihalinden sonra din adına ortaya atı­lan şeylere bid'at duıir.

Bid'at kelimesi "bir şeyi örneği ve benzeri olmaksızın meydana getir­mek, yeniden icad etmek, anlamına gelen bed' kökünden gelir. Buna gö­re bid'at eskiden olmadığı halde sonradan icad edilen şey demektir.

Kur'an-ı Kerim'de de beyan edildiği üzere İslam dini Hz. Peygamber (s.a.) hayatta iken kemale ermiştir.[91] Binaenaleyh, Rasülullah'dan sonra dinde ihdas edilen herşey bid'at mefhumuna girer. Böyle bir şeyi meyda­na çıkarmaya ve ona uymaya "ibtida"' denildiği gibi o şeyin vasıf ve şek­line ve bir de o tarzda işlenen amele de "bid'at" denilir.[92] İslam uleması bid'atın tarifinde birleşmemiş, çeşitli tarifler ileri sürmüşlerdir. Bir grup bid'atı dar manada ele almış ve "Hz. Peygamber (s.a.)'den sonra ortaya çıkan, din ile alakalı olup bir ilave veya eksiltme mahiyetinde olan şey" diye tarif etmişlerdir. Bu tarife göre her bid'at kötüdür, sapıklıktır, dini bozacağı, değiştireceği için onunla mücadele etmek gerekir.

Diğer gruba göre bid'at, Hz. Peygamberden sonra icad edilen, ortaya çıkan, moda haline gelen herşeydir. Bu tarif çok geniş olduğu için tek yönlü bir değerlendirmeye tabi tutulamamış "mezmume" ve "hasene" yani kötü ve iyi olarak iki kısma ayrılmıştır. Bu arada Şer'î delillere ay­kırı her şey ve her davranışa bid'at diyenler de olmuştur.

Birinci tarife göre, herhangi bir adet, alet ve davranışın bid'at olabil­mesi için, dine katılması, dinî telakki edilmesi, iman ve ibadet manzume­sine dahil bulunması gerekir. Mesela, bir kimsenin bedenini geliştirmek için her sabah bir müddet koşması, sonra bir yerde durup belli hareketler yapması, caizdir, bunlar, Hz. Peygamber zamanında yapılmamış olsa da­hi bid'at değildir. Aynı hareketler, ibadet olsun diye yapılır veya ibadet sayılırsa bid'at olur ve caiz olmaktan çıkar. Çünkü İslam'da ibadetin ye­ri, zamanı ve şekli, Allah ve Rasulü tarafından kesin çizgilerle açıklan­mıştır. Hiçbir kimsenin bunları, değiştirme, arttırma ve eksiltme selahiye-ti yoktur.

İkinci gruba göre, Rasûlullah'ın ahirete intikalinden sonra ortaya çıkan herşey, bid'attir; ancak her bid'at sapıklık olmadığı gibi günah ve kötü de değildir. Kabîh (kötü) bid'at vardır, hasen (iyi) bid'at vardır. Birincisi: Caiz olmadığı ve delile dayanmadığı halde dinde ilave veya eksiltme ifa­de eden bid'atlerdir. İkincisi: Sonradan ortaya çıkmakla beraber, ya din ile alakası olan veya caiz olduğuna delil bulunan, bid'atlerdir. Dikkat edi­lirse bu tarifin "kötü bid'at" diye tavsif edilen kısmının, birinci grubun bid'at anlayışı içine girdiği görülecektir, "iyi ve güzel bid'at" denilen kıs­mına ise onlar bid'at dememiş, bunları bid'at mefhumu içine almamışlar­dır. Bid'atı iyi ve kötü diye ikiye ayıranlara göre horozu kurban olarak kesmek kötü bid'attir; caiz değildir; çünkü bu adet sonradan çıkmıştır, is­lam'ın kurban nizamına aykırıdır. Aynı adet birinci grubun tarifine göre bid'attir. Kur'an-ı Kerim'i, bir mushaf içinde toplamak, hadis kitapları yazmak, teravih namazını cemaatle kılmak da sonradan olmuş şeylerdir; fakat bunlar iyi bid'attir, caizdir, caiz olduğuna deliller vardır. Unu elek­ten geçirmek, yemekte; çatal, kaşık, masa kullanmak; otomobile binmek de sonradan çıkmış şeylerdir; fakat bunlar dünya hayatı ile alakalı mubah bid'atlerdir, din ile (iman ve ibadet, günah ve sevap mefhumu ile) alaka­sı yoktur.[93]

Hulasa, İslam dininin, itikad ve ibadet sahasında Rasülulullah (s.a.) ile ashab-ı kiramdan nakledilenlerin dışında kalan ve ehl-i sünnetin mütehas­sıs alimlerince zaruri görülmeyen her yenilik, maksatlı bir şekilde "olanı terk etmek" veya "olmayanı icad etmek" gayr-i meşrudur, dalalettir ve bi­dattir. İbadetle ilgili olmadığı halde, kendisine ibadet rengi verilen her adet te böyledir. Bunların dışında kalan yenilik ve icadlarsa meşrudur.[94]

 

4607... İbn Amr es-Sülemî ile Hucr (un şöyle) dedi (k)ler (i rivayet edilmiştir): Hakkında: "Sen, sizi bindirecek birşey bulamıyorum de­yince, harcayacak birşey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözle­rinden yaş akarak dönen kimselerin aleyhine de bir yol yoktur."[95]

(âyeti) inen el-Irbaz b. Sâriye'nin yanına varmıştık. Selam verdik ve "Se­ni ziyarete, hastalığın için geçmiş olsun demeye ve (senden) ilim almaya geldik" dedik. Bunun üzerine Irbaz (şöyle) dedi:

"Birgün Rasûlullah (s.a.) bize namaz kıldırdı. Sonra bize dönüp çok te­sirli bir va'z etti. Bu va'zdan dolayı gözler yaşarıp kalpler ürperdi. Der­ken bir konuşmacı: "Ey Allah'ın rasulü (senin) bu (va'zm yolculuğa çıka­cağı için kalanlara) veda eâ&n bir kimsenin va'zana benziyor. Binaenaleyh bize neyi tavsiye edersiniz?" (söyleyin de bilelim), dedi. (Fahr-i kainat efendimiz de):

"Size Allah'dan korkmanızı (başınızdaki idareciler) Habeşli bir kö­le olsa bile (onlan) dinleyip, itaat etmenizi tavsiye ederim. Çünkü benden sonra sizden kim yaşarsa o, pek çok (dini) ihtilaflara şahid olacaktır. Binaenaleyh size gereken, sünnetime ve doğru yolum üze­rinde bulunan halifelerimin sünnetine sarılınız. Bu sünnetlere (adeta) dişlerinizi (bir daha çıkmamak üzere iyice) hatırınız. Sizi (din adına) sonradan ortaya atılan işlerden sakındırırım. Çünkü sonradan orta­ya atılan her iş bid'attır ve her bid'at sapıklıktır" buyurdu.[96]

 

Açıklama
 

Metinde geçen "Bu sünnetlere dişlerinizi batırıniz>, sözü oıan]ara bütün varlığınızla, olanca gücünüzle ciddi bir şekilde sarılınız" anlamında kullanılmıştır.

Bu hadis-i şerif, ümmet-i Muhammed'in mü'min ve müslüman olarak kalmalarının ancak sünnet çizgisinden ayrılmamaları ile mümkün olaca­ğını, Hz. Peygamber'in vefatından sonra (4596 numaralı hadis-i şerifte de ifade edildiği gibi) müslümanlar arasında pek çok dini ihtilaflar doğaca­ğını ve bu fitnelerden korunmanın ancak Hz. Peygamberin ve dört halife­nin sünnetine sarılmakla mümkün olacağını haber vermektedir. Sözü ge­çen hadis-i şerifin şerhinde de açıkladığımız gibi, bir kimsenin veya top­lumun sünnet üzerinde yürüdüğünü iddia edip kendisinin dışındaki kim­selerin sünnetin dışında olduklarını söylemesi Önemli değildir. Önemli olan, Allah'ın ve rasulünün bu hususta koymuş oldukları ölçülere uymak­tır, bu ölçüleri bir düstur olarak almak ve onları eksiksiz uygulamaktır.

"Çünkü sürinet-i seniyye gemilerde hatt-i hareketi gösteren kıble nümali bir pusula, hadsiz, zararlı, zulümatlı yollar içinde birer düğme hük­mündedir."[97] Hz. Peygamberin sünnetine sarılmanın nasıl olacağını yü­ce Allah şöyle açıklıyor:

"Hayır, rabbına andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı içle­rinde bir sıkıntı duymadan, kendilerini tamamen teslim etmedikçe iman etmiş olmazlar."[98]

Bu âyet-i kerime'ye göre bir kimsenin mü'min sayılabilmesi için onun bütün ihtilaflarının çözümünde Hz. Peygamberi hakem tayin etmesi yani Hz. Peygamberin sağlığında ortaya çıkan tüm anlaşmazlıkların hall-ü fas­lında bizzat onun hakemliğine başvurması, vefatından sonra da bu ihtila­fın çözümünü onun sünnetinde ve dolayısıyla Allah'ın Kitabında araması ve Hz. Peygamberin verdiği hükümden ya da sünnetinin getirdiği çözüm şeklinden dolayı kalbinde en ufak bir sıkıntı veya bir itiraz hissinin doğ­maması şarttır.[99]

Cenab-ı vacibu'l-vücud hazretleri diğer bir ayet-i kerimesinde de şöy­le buyurmuştur. "Kim Allah'a ve Rasul(ün)e itaat ederse işte onlar Al­lah'ın kendilerine nimet bahşettiği peygamberlerle, siddıklarla, şe-hidlerle ve iyi kimselerle beraberdirler. Arkadaş olarak bunlar ne güzeldir!"[100]

Bu mevzuda şu iki ayet-i kerimeyi de hatırlamak gerekir: "Kim peygambere itaat ederse o, gerçekten Allah'a itaat etmiş olur..."[101]

"Rahmetim her şeyi kuşatmıştır. Onu (bilhassa) sakınanlara, zekât verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım. Onlar öyle kimseler­dir ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları ümmi Ne­bi olan Peygambere uyarlar ki o Peygamber, onlara iyilikle emreder, onları kötülükten meneder, iyi ve temiz olan şeyleri helal, kötü ve za­rarlı şeyleri haram kılar, onların ağır yüklerini, sırtlarında olan zin­cirleri indirir.

İşte ona iman edenler, ona saygı gösterip onu İ'zaz edenler, ona yardım edenler ve onunla indirilen nura uyanlar yok mu, onlar felâ-ha kavuşanların ta kendileridir."[102]

Metinde geçen "Raşid halifeler" den maksad, Hz. Ebu Bekir Sıddık (r.a.) ile Hz. Ömer İbn Hattab, Hz. Osman ve Hz. Ali (r.anhüm) dür. Ha­dis-i şerifte bu raşid halifelerin yoluna uymak emredilmiştir. Çünkü bun­ların hepsi de Hz. Peygamberin yolundadırlar.

Fıkıh ve usul alimleri 4657 numaralı hadis-i şerif ve benzerlerine ba­karak Hz. Peygamberin sahabilerinin tümünün sünnetinin de raşid halife­lerin sünnetleri gibi bir delil olduğunu söylemişlerdir.[103]

 
Bazı  Hükümler
 

1. İnsanın saadeti takva üzere hareketmesiyle kaimdir.Çünkü  «Allah yalnız takva sahiplerinin amelini kabul eder."[104]

2. İdareciler, dinin emirlerine uygun hareket ettikleri sürece kendile­rine itaat etmek vacibdir. Fakat, dine aykırı hareket edip emirler vermeye başlanınca bakılır, eğer onları İşbaşından uzaklaştırmak mümkün ise is­yan edilip iş başından indirilirler. Fakat onlara isyan, daha büyük bir fe­sada ve yıkıma sebep olacaksa, buna tevessül edilmez. Çünkü "İki kötü­lükten birini tercih etmekle karşı karşıya gelindiği zaman, büyüğünden kurtulmak için hafif olana katlanılır"[105] sözü umumi bi; fıkıh kaidesidir.[106]

3. Devlet başkam, Kureyş'in dışında herhangi bir kabileden de olabi­lir.   İsterse   Habeşli   bir  köle  olsun.  Ancak  bazıları   "İmamlar  Kn-reyş'dendir...”[107]   hadis-i şerifine dayanarak devlet başkanının mutlaka Kureyş'den olacağını savunmuşlar ve hadisi şerifte geçen: "Habeşli bir köle de olsa" sözünün "olmaz ya farz-i muhal Habeşli bir köle bile ol­sa" manasında kullanıldığını söylemişler ve bu cümlenin kendi anladık­ları manada kullanıldığını isbat için şu hadisleri delil getirmişlerdir.

1. "Her kim Allah için bağırtlak kuşu yuvası gibi bir mescid ya­parsa, Allah da onun için cennette bir ev yapar."[108]

2. "Eğer kızım Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da elini keser­dim."[109]

3. "Allah hırsıza lanet etsin. Bir yumurtayı çalar da eli kesilir, ipi çalar yine eli kesilir."[110] Çünkü bu hadislerde Hz. Fatima'nın hırsızlık yapmasından, bağırtlak kuşu yuvası kadar büyüklükteki mescidderi söz ediliyor ki aslında bunlar olağan değildir. Farazi olarak söylenmiştir.

Keza bir yumurtadan dolayı da el kesilmez, ancak yumurta çalan kim­se hırsızlığa alışır. Zamanla el kesilmesini gerektirecek çapta büyük hır­sızlık yapar. (Biz bu emirlik konusunu (2928) riö'İu hadis-i şerifin şerhin­de açıklamıştık.)

4. Her bidat sapıklıktır. (Nitekim 4609 numaralı hadisin şerhinde açık­lamıştık.)

5. Hz. Peygamberin vefatından sonra çok büyük dini ihtilâflar olacak­tır. Bunların tahribatından kurtulmanın tek çaresi Kitaba ve sünnete sarıl­maktır.

6. Raşid halifelerin sözü diğer sahabilerin sözlerine tercih edilir.[111]

 

4608... Abdullah İbn Mes'ud'dan (rivayet edildiğine göre) Peygamber (s.a.) üç defa: "Taşkınlar helak oldular" buyurmuştur.[112]

 

Açıklama
 

Bu hadisten murad, kavillerinde, fiillerinde haddi  aşan, taşkınlık yapan kimselerdir. Ne söylediğini bilmeyen, ölçüsüz konuşan ve aşırı fillerde bulunan bu gibi kimseler in­sanlar tarafından sevilmedikleri ve çok defa yaptıklarının cezası olarak hapislerde çürüdükleri gibi, âhiretlerinin de harab olacağına bu hadis~i şe­rif delâlet etmektedir.[113]

[68] Ebu Davud, İmare 33; Tirmizi, İlim 10; İbn Mace, mukaddime 2; Daıimi, mukaddime 49; Ahmed b. Hanbel, II. 367; IV, 131, 132; VI. 8.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/354.

[69] Necm (53). 3-4.

[70] Bakara (2), 188; Nisa (4), 29.

[71] Maide (5), 38.

[72] En'am (6), 82.

[73] Bak. el-Hadis ve'1-Muhaddisun, 38.

[74] Bakara (2). 187.

[75] Bak. Karaman Hayreddin, Hadis Usulü 5-6.

[76] Müslim, 3/1233.

[77] Bak. Karaman Hayreddin A.g.e, 142.

[78] Bak. A.g.e. 130.

[79] Bak. Koçkuzu Dr. Ali Osman, Hadis İlimleri ve Hadis Tarihi, 45.

[80] Bak. Tefsir’ul-Kurtubi, I, 39.

[81] Bak. Hattabi. Meâlimu's-Sünen, V, 11.

[82] Koçkuzu Ali Osman, Hadis İlimleri ve Hadis Tarihi, s. 44. 45.

[83] Haşr (59), 7.

[84] Necm, (53). 3,4.

[85] Bak. es-Savvaf, Muhammed Mahmut), Fatihatü'l-Kur'ân, 25.

[86] Bak. Hadimi, Ebu Said Muhammed, Berîka, I. 67.

[87] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/355-358.

[88] Tirmîzî. ilim III; İbn Mace, mukaddime 2.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/358.

[89] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/359.

[90] Buhari, i'tisam 20; büyü' 60: sulh 5; Müslim, akdiye 17, 18; İbn Mace, mukaddime 2.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/359.

[91] Maide (5), 5.

[92] Bak. Topaloğlu Bekir, Kelam İlmine Giriş, 151.

[93] Karaman Hayreddin, İslam'ın Işığında Günün Meseleleri, II, 248-250.

[94] Bak. Topaloğlu Bekir, Kelam İlmine Giriş, 153.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/359-361.

[95] Tevbe (9), 92.

[96] Tirmîzî, ilim 16; îbn Mâce, mukaddime 16; Ahmed b. Hanbel, IV, 126, 127.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/361-362.

[97] Bak. Mirkâtü's-Sünne, 79.

[98] Nisa, (4). 65.

[99] Bak. Hadimi. Muhammed Ebu Said. Berika I. 74; Karlığa. Dr. Bekir, Hadislerle Kur'ân-ı Kerim Tefsiri, IV, 1751.

[100] Nisa (4). 69.

[101] Nisa (4), 80.

[102] Araf (7), 156-157.

[103] Bak. Muhammed Ebu Said el-Hadimî, Berika, I, 84.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/362-363.

[104] Maide (5). 27.

[105] Bak. Mecelle. 28.

[106] Bak. Muhammed Ebu Said el-Hadimi. Berika I, 83.

[107] Bak. Âhmed b. Hanbel, III, 129. 183; IV, 421.

[108] Bak. İbn Mace. mesacid, I.

[109] Bak. Sünen-i Ebu Davud. 4373. numaralı hadis.

[110] Müslim, hudud 7; İbn Mâce, hudûd 22: Nesâi, sarık 1; Ahmed b. Hanbel. II. 253.

[111] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/364-365.

[112] Müslim, ilm 7; Ahmed b. Hanbel, I, 386.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/365.

[113] Davudoğlu, Ahmcd. Salıih-i Müslim, Tercüme ve Şerhi, X. 657, 658.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/365.