๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 18 Mayıs 2012, 20:21:44



Konu Başlığı: Şüfa
Gönderen: Zehibe üzerinde 18 Mayıs 2012, 20:21:44
73. Şüf'a


 

3513... Câbir (r.a)'den, RasûJullah (s.a)'in şöyle buyurduğu ri­vayet edilmiştir:

"Şüf a, her ev ve bahçe için (sabit) tir. Bir kimsenin, ortağına ha­ber vermedikçe (müşterek malı) satması doğru olmaz. Satarsa, ona ha­ber verinceye katlar OTtagıö mâlî almaya daha müstehaktir."[548]

 
Açıklama

 

Şüf'a, satılan bir malı ortaklık -veya komşuluk- sebebiyle, öncelikle alabilme hakkıdır. Yani bir mal satıldığında; varsa ortağı, yoksa komşusu o malı, satın alana vermeyip kendisi alma hakkına sahiptir. Bu hakka şüf'a hakkı, bu hakkı kullanana da şâfi' veya şefi' deni­lir. Satıcı, malını; şüf'a hakkına sahip olan almak isterse bir başkasına sata­maz. Fakat, şefi' şüf'a hakkından vazgeçerse o zaman satabilir.

Hadisin zahirinden, şüf'a hakkının ortağa ait olup bunun ev ve bahçe­de sabit olduğu anlaşılmaktadır. Bu mana bütün taşınmaz mallara şamildir. Ancak şüf'a konusunda daha başka rivayetler de vardır. Onun için, bazı ko­nularda görüş ayrılıkları vardır. Biz konuyu derli toplu takdim etmek için birkaç bölüme ayırmak istiyoruz:

1- Şüf'a hakkı kimlerin hakkıdır?

2- Kendisinde şüf'a hakkı sabit olan mallar nelerdir?

3- Şüf a hakkının sabit olmasına sebep olan hâdise veya hâdiseler ne­lerdir?

4- Şefi', "bir malı şüf a hakkıyla satın almak isterse ne zaman alacaktır ve neye göre bedel ödeyecektir?

5- Birden fazla şefi' varsa satılan malın şefi'ler arasında bölüşülmesi nasıl olacaktır?

Şimdi bu maddeleri teker teker ele alalım:

1. Şüf'a hakkının kimler için sabit olduğu konusunda iki esas görüş vardır:

a) Şüf'a hakkı, bölüşülmemiş ortak malda ve bölüşmeyen ortak için­dir. Yani, müşâan ortak olan bir araziden, ortaklardan birisi kendi hissesini satarsa, diğer ortaklar bu hisseyi şüf'a yoluyla almak hakkına sahiptirler. Fakat ortak mal bölüşülmüş, hudutlarjıyj Şafiî vc MailKflere aittir. Bundan sonra gelecek olan iki hadis bu görüşün delilidir. O hadiselerde; Rasülullah (s.a) Efendimizin, şüf'a hakkını taksim edilmemiş mal için isbat ettiği, hudut ve yolları tesbit edilen arazide ise şüf anın olmadığına işaret ettiği belirtilmektedir. Biraz sonra ter-cemeleri geleceği için hadiseleri buraya almıyoruz Aynı konuda, Saîd b. Mü-seyyeb'ten mürsel bir hadis rivayet edilmiştir. Artıned b. Hanbel, bu hadisin şüf'a konusunda rivayet edilen hadislerin en sağlamı olduğunu söyler.

b) Hanefîlere göre; ortaktan başka, bitişik komşu da şüf'a hakkına sa­hiptir. Yani ortak yoksa, şüf'a hakkı bitişik komşuya intikal eder. Hanefîlere göre şüf'a hakkına sahip olanların sırası söyledik.

1) Bizzat malın kendisine ortak olan kişi,

2) Satılan malın, hakkında (sulama ve yol gibi) ortak olan kişi,

3) Bitişik komşu.

Bu sıradakilerden önceki, sonrakinin hakkını düşürür. Fakat, önceki kişi hakkından vazgeçerse hak bir sonrakine geçer. Meselâ; iki ortaktan bi­risi, ortak olan tarladaki hissesini satsa, şüf'a hakkı diğer ortağa aittir. Di­ğer ortak bu hakkından vazgeçerse hak, varsa hukukta ortak olana yani yol veya sulama kanalında ortak olana geçer. O da şüf'a hakkını kullanmazsa, o zaman hak bitişik komşunundur.

Şüf'a hakkının ortak için sabit oluşunu ifade eden delillere yukarıda işaret ettik. Biraz sonra gelecek olan 3516, 3517, 3518 nolu hadisler de komşu için şüf'a hakkının sabit olduğunun delilleridirler. O hadislerde Hz. Peygamber (s.a); komşunun, komşunun ev veya arazisine herkesten daha müstehak ol­duğunu haber vermektedir. Ayrıca şüf'a hakkının meşru kılınmasındaki hik­met; malı satın alan bir yabancıdan gelmesi muhtemel olan rahatsızlığı önle­mektir. Bu rahatsızlık, ortak için olduğu kadar, komşu için de söz konusudur. Çünkü, kötü komşunun komşuya vereceği zarar, ortağına vereceği za­rardan hiç de aşağı değildir.

2- Satılmaları sebebiyle şüf a hakkı sabit olan mallar konusu da âlimler arasında ihtilaflıdır. Bazı mallarda şüf anın sabit oluşunda görüş birliği ol­duğu halde bazılarında görüş ayrılıkları vardır. Şimdi de bu konuyu ele alalım:

a) Şüf'a hakkı sadece ev, tarla, bahçe gibi gayrimenkul (taşınmaz) mal­lar için sözkonusudur. Müşterek yollarda da şüf'a caridir. Arsa hesaba kar turnadan sırf bina satılırsa bunda şüf'a yoktur.

Bu görüş, Hanefîlere aittir. Üzerinde durduğumuz hadis, bu görüşün delilidir. Ayrıca, şüf anın sübutunda gözetilen hikmet, taşınmaz mallar için mevzuu bahistir.

b) Mâlikîlere göre; ev ve arazinin yanı sıra tarladaki ortak kuyu ve sergi mahallerinde de şüf'a sabittir. Meyveler konusunda ise İmam Mâlik'ten iki görüş vardır. Mâlik'e göre; yolda ve evin arsasında şüf'a yoktur.

İmam Şafiî de; kuyu, yol ve arsa konusunda İmam Mâlik ile birlikte­dir. Meyve konusunda ise farklı görüşü benimsemiştir.

c) İster menkul olsun ister gayrimenkul, satılan her türlü ortak malda şüf'a hakkı geçerlidir. Kadı Iyaz bu görüşün şâz olduğunu söyler.

3- Şüf a hakkını doğuran sebep nedir?

Tüm âlimler, satış yoluyla şüf'a hakkının sabit olduğunda hemfikirdir­ler. Yani bir mal satılırsa, o mal üzerinde şüf'a hakkı doğar. Ayrıca İmam Mâlik ve Şafiî'ye göre; mehir ve cinayet ersi gibi bir bedel mukabilindeki tüm intikallerde şüf a caridir. Yani bir kimse, meselâ bir tarlasını mehir ola-

rak verse, o tarladaki şefi' malı alabilir. İmam Mâlik'ten nakledilen diğer bir görüşe göre ise, ister her türlü süf a sebebidir.

Hanefîlere göre satış dışındaki bir yolla şüf'a hakkı sabit olmaz.

4- Şüf'a hakkı, mal satıldığı anda doğar. Dolayısıyla şefi', şüf'a hakkı­nın kendisine ait olduğu bir malın satldığını duyduğu zaman, görüşünü or­taya koymalıdır. Yani malı almak istiyorsa bu isteğini hemen söylemelidir.

Hanefîlere göre şefi'in şüf'ayı talebi üç merhalede tamamlanır:

a) Talebu'l-müvâsebe: Malın satıldığını duyar duymaz, şüf'a yoluyla o malı alacağını söylemesidir. Eğer o esnada yanında kimse varsa o isteğine onları şahit tutar. Yoksa kendi kendine söyler. Bundan maksat, ileride me­sele hâkime intikal ettiği zaman, gerekirse şüf'ayı taleb ettiğine yemin ede­bilmesidir.

b) Talebu't-takrîr ve'1-işhâd: Mal henüz satıcıda ise onun yanında, alı­cıya teslim edilmişse alıcının yanında veya satılan gayrimenkulun yanında ve şahitler huzurunda şüf'a talebinde bulunmasıdır. İlk talebi şahitler huzu­runda olmuşsa, bu ikinci talebe ihtiyaç duyulmaz.

c) Talebü'l-hasâme ve't-temlîk: Şefi'in, mahkemede şüf'a davası aç­masıdır.

İlk iki talebin geciktirilmesi şüf'a hakkını düşürür. Bu son talebin ge­ciktirilmesi ise Ebû Hanîfe'ye ve Ebû Yusuf'a göre hakkı düşürmez. İmam Muhammed'e göre bir ay zarfında dava açılmazsa hak düşer.

Şefi', satılmış olan malı alırken satıldığı fiata alır. Daha düşük veya da­ha fazla bir fiat istenemez. Satıcı müşteriden paranın bir kısmını düşürmüş-se bu şefi'den de düşer.

İlk satış vadeli olmuşsa, Hanefîler ve Şâfiîlere göre şefi' muhayyerdir. İsterse peşin ödeme yapar, isterse bu vade ile satın alır. Mâlik'e göre ise, şefi' zenginse veya zengin bir kefil getirebilirse aynı vade ile alır.

5- Şefi' birden fazla olursa; eğer derece itibariyle birbirinden farklı ise­ler, şüf a hakkı öncekine aittir. Yani, hem ortak hem de komşu varsa şüf'a hakkı ortağa aittir. Ama şefi'ler -birden fazla ortağın bulunması gibi- aynı seviyede iseler mal şefi'ler arasında bölüştürülür. Bu bölüşmede:

a) Şafiî, Mâlikî ve Medine ehlinin cumhuruna göre; mal ortaklar ara­sında hisselerine göre paylaştırılır. Meselâ, hissesi üçte bir olan malın üçte birini, dörtte bir olan dörtte birini alır. Herkes aldığı kadarının parasını verir.

b) Hanefîlere göre; satılan mal, hisselerine bakılmaksızın şefi'ler ara­sında eşit olarak paylaştırılır. Hisselerin azlığına veya çokluğuna bakılmaz.

Şüf'a hakkını kullanmayacağını söyleyen bir şefi' bilâhare sözünden dö­nüp şüf'a talebinde bulunamaz. Artık hakkı bitmiştir.

Şüf anın hükmü ile ilgili bir iki meseleye daha temas edip konuya son vermek istiyorum:

Şüf'a hakkında mirasın cereyan edip etmediği ihtilaflıdır. Yani şefi' ölür­se, şüf'a hakkı vârislere geçer mi?

Hanefîlere göre şüf'a hakkı miras olarak vârise intikal etmez. Çünkü haklar miras olmazlar.

Âlimler, şefi'in malı olması halinde parayı kime ödemesi gerektiği ko­nusunda da ihtilâf etmişlerdir. İmam Mâlik ve Şafiî'ye göre, müşteriye öder. İbn Ebî Leylâ, satıcıya ödeyeceğini söyler.[549]

 

3514... Câbir b. Abdillah (r.a) şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a); şüf'ayı, taksim edilmeyen herşeyde[550]  (geçerli) kıldı. Hudutlar belirlendiği ve yollar ayrıldığı zaman şuf a yoktur.[551]

 
Açıklama

 

Önceki hadisi izah ederken de işaret ettiğimiz gibi, bu hadisin zahiri, şüf'a hakkının sadece taksim edilmemiş ortak malda olduğuna delildir. Kastalanî ve Hattâbî gibi âlimler buna işaret etmişler­dir. Câbir (r.a) in; "Hudutlar belirlendiği ve yollar ayrıldığı zaman şüf'a yoktur" sözü bu hükmü ifadede daha kesin ve daha açıktır.

Avnü'l-Ma'bûd'da; komşu için de şüf'amn sabit olduğunu söyleyen Hanefîlerin, "Bu son cümle Câbir'e aittir, Hz. Peygamber'den nakledilmemiştir" dedikleri kaydedilir. Fakat bu isnad pek yerinde olmasa gerektir. Çünkü Ha-neftlerin meşhur âlimlerinden Tahavî'nin Saîd b. Müseyyeb'ten rivayet etti­ği bir hadiste bu cümle bizzat Hz. Peygamber'e isnad edilmektedir.

Bezlü'I-Mechûd'da; Hanefîlerin bu hadisi anlayış biçimlen şöyle ifade edilmektedir:

"Şüf'a yoktur" sözünün manası, sınırlar belirlenip yollar ayrıldıktan sonra ortaklıktan dolayı şüf'a yoktur şeklinde anlaşılmalıdır. Çünkü Hanefîlere göre şüf'a üç şey sebebiyle sabit olur. Bunlar: Malın kendisindeki or­taklık, malın hukukundaki ortaklık ve komşuluk. Mal taksim edilip hudut­lar belirlendiğinde ve yollar ayrıldığında birinci ve ikinci sebeplerden dolayı şüf'a kalmaz. Çünkü mal ortak olmaktan çıkmıştır. Ama üçüncü sebepten dolayı olan şüf'a hakkı sabit ve bakidir. Bu ilende gelecek olan başka bir hadiste açıkça, belirtilmektedir. Buna göre; "Sınırlar çizildiği ve yollar ayrıl­dığı zaman şüf'a yoktur" sözünün manası "Ortaklıktan dolayı sabit olan şüf'a hakkı yoktur, demek olur..."

Şüf'a hakkının sabit olmasına vesile olan şeyler önceki hadisin şerhinde geçmiştir. Tekrarına gerek duymuyoruz.[552]

 

3515... Ebû Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre, Hz. Pey­gamber (s.a.) şöyle buyurmuştur:

"Tarla taksim edildiği ve sınırları ayrıldığı zaman onda şüf'a olmaz."[553]

 
Açıklama

 

Bu hadis, mana itibariyle öncekinin aynısıdır. Orada söyle-nenler, bu hadis için de geçerlidir.[554]

 

3516... Ebû Râfi' (r.a), Rasûlullah (s.a)'ı şöyle derken işitmiştir:

"Komşu, (bir mala) yakınlığı sebebiyle (herkesten) daha çok hak sahibidir. "[555]

 
Açıklama

 

Hadis-i şerif, komşuluğun şüf'a sebebi olduğu görüşünde olanların delillerindendir. Karşı görüşte olanlar ise; hadîsin isnadında ızdırab olduğunu söyleyerek itiraz ederler. Sahih olduğu kabul edil­diği takdirde ise değişik te'villerde bulunurlar. Bu te'villeri şu iki maddede toplamak mümkündür:

1- Hadiste, komşunun şüf'aya hak sahibi olduğuna dair bir açıklık yok­tur. Bunun şüfaya ait olması muhtemel olduğu gibi, iyilik ve ihsanla ilgili olması da muhtemeldir. Çünkü iyilik ve yardıma en lâyık olan komşudur. Nitekim Rasûlullah (s.a); "Benim iki komşum var, hangisine hediye vere­yim?" diye soran birisine: "Evi ve kapısı daha yakın olana" karşılığını ver­miştir.

2- Hadisteki "câr" kelimesi ortak manasına olabilir. O zaman hadisler arasında çelişki de olmaz. Önceki ve bu hadis aynı manayı ifade eder. "el-câr" kelimesinin komşu manasında kullanılma ihtimali; ortağın ortağa komşu olmalarından dolayıdır. Nitekim bu manadan dolayı, kadına da "câr" denildiği vakidir. Nitekim el-A'şâ bir beytinde, karısını kastederek, "Ey komşumuz, benden ayrıl çünkü sen boşsun" de­miştir.

Komşu için şüf'a hakkının sabit olduğunu söyleyen Hanefîler, yukarı­daki iddiaları şu şekilde cevaplamışlardır:

1- Hadisin ıztırab iddiasına maruz kalan isnaddan daha başka isnadlarla gelen rivayetleri de vardır.

2- Bundan sonra gelecek olan rivayette Hz. Peygamber (s.a); komşu­nun komşuya şefi' olabileceğini açıkça ifade buyurmuştur. Câbir b. Abdul­lah'tan gelen bu rivayet şu şekildedir: "Komşu, komşunun şüf'asına herkesten daha çok hak sahibidir. Eğer komşu gaipse, yollan bir olduğu zaman o ge­linceye kadar bekler." Aynı hadisi Tahavî, değişik birkaç isnad ile daha ri­vayet etmiştir.

3- Hadisteki "el-câr" kelimesi, komşu manasınadır. Ortak manasına kullanılmış olamaz. Ahmed b. Davud'un, Amr b. eş-Şerîd'den rivayet ettiği şu haber buna açık olarak delâlet etmektedir:

Misver b. Mahreme bana gelip, elini omuzuma koydu.

Gel beraberce Sa'd'e gidelim, dedi.

Sa'd b. Ebî Vakkâs'ın evine gittik. Oraya Ebû Râfi' (r.a) de geldi. Misver'e:

Şu Sa'd'e, arsasındaki iki evimi satın almasını emretmez (tavsiye et­mez) misin?! dedi.

Sa'd:

Vallahi, 400 dinardan zerre kadar fazla vermem, dedi. Ebû Râfi':

Sübhanallah! Ben onu peşin parayla 500 dinara aldım. Eğer Rasûlullah'ın; "Komşu, yakınlığı sebebiyle daha nüstehaktır" buyurduğunu duy­mamış olsaydım onu sana satmazdım, dedi.

Görüldüğü gibi bu haber, açıkça hadisteki "el-câr"m, komşu manası­na olduğunu gösterir. Kadına "câr" denilmesi de aleyhimize delil değildir. Çünkü kadına "câr" deniliyorsa, kocasına yakınlığından dolayı denilir. Eti, kemiği onunla .ortak olduğu için "câr" denilmemiştir.

Fehd b. Süleyman'ın, Şerîd b. Süveyd'den rivayet ettiği şu haber de Hanefîlere delildir:

"Rasûlullah'a; ya Rasûlullah, ortağı olmayıp sadece komşusu olan bir arazi satıldı (ne olacak)? dedim. "Komşu, yakınlığı sebebiyle daha çok hak sahibidir" buyurdu." Görüldüğü gibi, Efendimiz bu sözü, şüf'a ile ilgili bir soruya cevap olarak söylemiştir.[556]

 

3517... Semüre (r.a)'den, Rasûlullah (s.a)'in şöyle buyurduğu ri­vayet edilmiştir:

"Evin komşusu, komşunun evine -veya tarlasına- (tarlanın kom­şusu, komşunun tarlasına) daha müstahaktır."[557]

 
Açıklama

 

Tirmizî hadisin hasen- sahih olduğunu söyler.

Hadis, açık bir surette komşu için şüf'a hakkının sabit ol­duğuna delâlet etmektedir. Komşu için şüf'anm olmadığını söyleyenler Ha-sen'in Semüre'den ya hiç hadis işitmediğini ya da sadece akîka hadisini işit­tiğini söylerler. Şayet hadis sabitse, "Bu komşudan maksadın ortak olan kom­şu olabileceğini" iddia ederler. Tabiî bu bir te'vildir. Hadisin sarih manası dururken te'vile gitmeye gerek yoktur.[558]

 

3518... Câbir b. Abdullah (r.a) Rasûlullah (s.a)'ın şöyle buyur­duğunu rivayet etmiştir:

“Komşu komşunun şüf'asına daha müstehaktır. Yollan bir ol­duğu zaman komşu gaipse beklenir."[559]

 
Açıklama

 

Tirmizî,   hadisin hasen garib  olduğunu  söyler.   Bezlü'l-Mechud da, hadisin ravısı Abdülmelık in sıka bir ravı oldu­ğu belirtilerek çeşitli âlimlerin onun hakkındaki sitayişkâr ifadeleri nakledilir.

Hadiste; komşunun gaib olması halinde, gelinceye kadar şüf a hakkı­nın baki kaldığına işaret edilmiştir. İbn Reslân, bu sözün çocuk büyüyünceye kadar şüf a hakkının devam ettiğine de ihtimali olduğunu söyler. Yine bu ifade şefi'in gaib olması halinde bu gaiblik uzasa bile şüf'a hakkının de­vam ettiğine delil sayılmıştır.

Hadisin sonunda da, "Yollan bir olduğu zaman" kaydı yer almıştır. Neylü'l-Evtâr'da; bu ifadeden mutlak olarak şüf anın sabit olmayacağı, ştifanın sübutu için yolların bir olması gerektiğinin anlaşılacağı söylenir. Neyi sahibi, bu konudaki hadisleri müşterek olarak değerlendirir ve, "Eğer kom­şuların yollan bir ise, komşuluğun şüf'a sebebi sayılacağını, değilse sayılmayacağını" söyler. Böylece birbirine muhalif görülen hadisleri te'lif etmiş olur.    Konuyu özet olarak ifade edecek olursak şöyle diyebiliriz:

Âlimler, şüf'a konusunda ihtilâf etmişlerdir. Evzaî, Leys, Mâlik, Şafiî, Ahmed, İshak ve Ebû Sevr'e göre; sadece malı bölüşmemiş olan ortak şüf'a hakkına sahiptir. Komşunun şüf'a hakkı yoktur. Nehaî, Şüreyh, Sevrî, Katâde, Hasenü'I-Basrî, Hammâd b. Süleyman, Ebû Hanîfe, Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre; arazide, evde ve bahçede şüf'a hakkı sırayla; malın kendi­sinde ortak olana, sonra malın hukukunda ortak olana, sonra da komşuya aittir.[560]

[548] Müslim, müsâkat 135; Nesâî, büyü 80, 108; Ahmed b. Hanbel, III, 316.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/72.

[549] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/72-75.

[550] Bu cümle bazı nüshalarda; "Taksim edilmeyen her malda..." şek­lindedir.

[551] Buharî, büyü, 96, 97, şirket 8, şüf'a 1; Tirmizî, ahkâm 33; İbn Mâce, şüf'a 3; Nesâî, büyü 109; Mâlik, şüf'a 1, 4; Ahmed b. Hanbel, III, 296, 399.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/75-76.

[552] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/76.

[553] İbn Mâce, şüf'a 3.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/76-77.

[554] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/77.

[555] Buharı, şüf'a 2; Nesâî, büyü 109; İbn Mâce, şüf'a 2, 3; Tirmizî, ahkâm 33; Ahmed b. Hanbel, IV, 389, 390.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/77.

[556] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/77-78.

[557] Tirmizî, ahkâm, 31, 32.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/79.

[558] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/79.

[559] Tirmizî, ahkâm 32; Nesâî, büyü 109; İbn Mâce, şüf'a 6; Ahmed b. Hanbel, VI, 10.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/79.

[560] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/79-80.