๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 13 Mayıs 2012, 04:38:20



Konu Başlığı: Şehidler Yıkanır mı?
Gönderen: Zehibe üzerinde 13 Mayıs 2012, 04:38:20
26-27. Şehid(ler) Yıkanır (Mı?)


 

3133... Cabir'den demiştir ki:

(Bir savaş esnasında müslümanlardan) birinin göğsüne veya bogazına bir ok atıldı (aldığı yarayla) hemen öldü. Bunun üzerine elbisesiyle beraber, olduğu gibi (yıkanmadan) gömüldü. Biz de Rasûlullal (s.a) ile beraberdik.[258]

 
Açıklama

 

Allah yolunda savaşırken ölen bir kimsenin yıkanmadan elbisesiyle gömüleceğini söyleyenlerin delilini teşkil eden, bu hadisi şerifte sözkonusu edilen hadisenin hangi tarihte, hangi savaşta olduğu ve aldığı yaranın tesiriyle şehid olan sahabinin kimliği konusunda hadis sarihleri bir açıklama yapmamışlardır.

Metnin sonunda bulunan "Biz de Rasûlullah (s.a)'in yanında idik" cüm­lesi şehid olan zatın üzerindeki elbiseyle yıkanmadan toprağa verilişinin Rasûl-ü Ekremin emriyle olduğunu ve dolayısıyla bu hadisin merfu olduğunu ifa­de etmektedir.

Şehid kelimesinin feilün vezninde ismi fail anlamına gelen bir sıfat-ı mü-şebbehe olması ihtimali vardır. Bu ihtimale göre "şehid" kelimesi, şahid an­lamına gelir. Ölürken Allah'ın rahmetini bizzat gördüğü ve Rabbi katında diri olduğu için bu ismi almıştır.

Bu kelimenin ism-i mef'ul anlamında kullanılmış olan feilün vezninde bir sıfatı müşebbehe olması ihtimali de vardır.

Bu ihtimale göre, cennetlik olduğuna melekler tarafından şahidlik edil­diği için bu ismi almıştır. Gerçekten melekler ona ikram için onun cenazesi­ne gelirler ve o kişinin cennetlik olduğuna şahidlik ederler.

Şafiî âlimlerine göre; şehid, düşmanla savaşırken ve savaş devam eder­ken ölen kimsedir. Savaş halinde ölen bir kimsenin şehid sayılabilmesi için düşman tarafından öldürülmüş olmasıyla, yanlışlık eseri olarak bir müslü-manın silahıyla veya kendi silahının geri tepmesiyle ölmüş olması arasında bir fark olmadığı gibi, attan düşerek ölmesiyle, müslümanların ya da düş­manın hayvanlarından birinin tekmesi veya çiğnenmesiyle ölmesi arasında da bir fark yoktur.

Keza kendisine isabet eden bir ok ya da mermi ile ölen bir müslüman, bu okun bir müslüman tarafından mı yoksa kâfir tarafından mı atıldığı bi­linmesi yine şehid sayıldığı gibi, harp devam ederken, savaş meydanında Ölü olarak bulunan bir müslüman ölüm sebebi bilinemese yine şehid sayılır. Bu hususta üzerinde kan bulunması ile bulunmaması arasında da bir fark yoktur.

Savaş meydanında aldığı bir yarayla derhal ölen bir kimse, şehid oldu­ğu gibi, biraz yaşadıktan sonra, hayatını kaybeden kişi de şehid sayılır. Al­dığı yaradan bir süre sonra ölen kimsenin şehid sayılabilmesi hususunda, al­dığı yaradan sonra bir şeyler yiyip içmiş olmasıyla, yiyip içmemiş olması ara­sında da bir fark olmadığı gibi, ölen müslümanın kadın, erkek, hür, köle, çocuk, salih ya da fasik olup olmaması da sözkonusu değildir.

Savaş sona erdikten sonra, savaş meydanında yarı canlı olarak bulunan bir kimsenin hareketleri, eğer can çekiştiren bir kimsenin hareketleri ise, bu kimse ittifakla şehid sayılır. Fakat hareketleri iyileşme ve canlanma belirti­leri taşıyorsa, ölünce bu kimsenin şehid sayılmayacağı ittifakla kabul edil­miştir.

Şehidler yıkanmadan elbiseleriyle gömülürler.

Maliki alimleri ile Hanbeli alimleri de, şehidlik mevzuunda aynen Şafiîler gibi düşünmektedirler.

Ancak Hanbetilere göre; savaş ülkesinde kendi kendine eceliyle veya kendi kılıcının geri tepmesiyle ölen kimselerle, savaş meydanında üzerinde kan iz­leri olmadan, ölü olarak bulunan, kimselerle, yaralı olarak bulunduktan sonra başka bir yere taşınıp ta orada yiyip içen, yahut uyuyan veya abdest bozan, ya da konuşan veya aksıran veya örfen uzun sayılabilecek bir süre yaşayan, sonra ölen bir kimse, şehid sayılırsa da, yıkanmadan ve elbisesiyle birlikte gömülemez. Bu kimsenin toprağa verilmeden önce yıkanması, üzerine na­maz kılınması farzdır. Yine Hanbelilere göre, savaş haricinde düşmanın eli­ne geçerek, hedef yapılarak öldürülen bir kimse şehid sayıldığı gibi, zulme uğrayarak ölen kimse de şehiddir.[259]

Hanefilerc göre; şehid, Allah yolunda yapılan bir muharebe esnasında öldürülen, veya eşkiyalar ya da yol kesiciler ile savaşırken haksız yere öldü­rülen, baliğ ve tahir bulunan herhangi bir müslimdir. Bu hem dünya, hem de ahiret ahkamı itibariyle şehid olduğundan kendisine "şehid-i hükmi" de­nir. Bir de "şehid-i hakiki" vardır ki, bu da garik (suda boğulan), harik (ya­nan) veya garib olarak ölen veya tahsil yolunda veya, zatü'1-cenb gibi bir hastalık neticesinde terk-i hayat eden, herhangi bir müslümandır. Bunlar şe­hid sevabına nail olacakları cihetle yalnız ahiret ahkâmınca şehid sayılırlar. Fakat dünya ahkâmınca şehid sayılmazlar.[260]

Şehidler:

1. Dünya şehidi,

2. Ahiret şehidi,

3. Hem dünya, hem ahiret şehidi olmak üzere üç kısma ayrılır. Bunla­rın üçüncüsüne kâmil şehid denir. Birincisi, sadece dünyevi hüküm itibariy­le, ikincisi de yalnız ahirette verilecek ecir itibariyle şehidler kısmına katıl­mıştır. Şehid-i kamil ile dünya şehidinin yıkanmadan üzerlerine namazları kılınabilmesi için altı şart vardır: a) Akıl b) Buluğ c) Hades-i ekberden (cünüblükten) temizlik, d) Haksız yere öldürülmek e) Ölüm muharebe dışında meydana gelmiş ise onun kasden yapılmış olması, mürtes olmamak yani al­dığı darbeden sonra tedavi, yeme, içme gibi şeylerle araya fasıla girmiş olmamak.[261] Ahiret şehidi ise her halükarda yıkanır.[262]

 

3134... Ibn Abbas'dan demiştir ki:

Rasûlullah (s.a) Uhud şehidlerinin (silahı, zırh gibi) demir(ler)in ve (kürk gibi) deri(den yapılmış madde)lerin üzerlerinden soyularak kanları ve elbiseleriyle defn edilmelerim emretti."[263]

 
Açıklama

 

Bu hadis-i şerifte Allah yolunda savaşırken vefat eden bir kimsenin, yıkanmadan kanıyla birlikte gömüleceğini söyleyenlerin delilidir. Allah yolunda savaşırken vefat eden kimselerin yıkanmadan üzer­lerindeki kanla gömülmelerinin hikmetini Rasûl-ü Zişan Efendimiz şöyle açık­lamıştır: "Onları yıkamayınız. Çünkü (onların Allah yolunda savaşırken al­dıkları) her yara ve (bu yaralardan akan) her kan kıyamet gününde misk gi­bi kokacaktır.”[264] Yine mevzumuzu teşki1 eden bu Ebû Dâvûd hadisinde ifa­de edilen diğer bir husus da, Rasûl-ü Zişan Efendimizin Uhud şehitleri def­nedilmeden önce üzerlerinde bulunan deriden ve demirden mamul eşyaların soyulup çıkartılmasını emretmesidir.

Hanefî âlimleri, bu hadise ve îmam Ali (k.v)'İn "Şehidin üzerinden sa­rık, mest, fes gibi giysiler çıkartılır" mealindeki sözünü esas alarak; "şehi­din üzerinde sadece kefen vazifesi görecek giysiler bırakılır, diğerleri çıkartı­lır. Kürk, sarık, silah gibi eşyalar ise süslenmek, soğuktan ya da düşmandan korunmak için dirilere lazım olan ihtiyaç maddeleridir. Ölülerin buna ihti­yacı yoktur" demişlerdir.

Şâfiîler ise bu mevzuda "Onları giysileriyle ve kanlarıyla beraber def­nediniz. Çünkü kıyamet gününde damarlarından kan renginde, fakat misk gibi kokan bir kan fışkırır olduğu halde dirileceklerdir " hadisine dayanarak şehidlerin üzerinden sözü gecen eşyalardan hiç birini çıkarmazlar[265] demişlerdir. Ha­nefî âlimlerinden îbn Abidin, Hanefî âlimlerinin bu mevzudaki görüşünü şöyle özetliyor: "Kefen olmaya yaramayan şeyler, gocuk, pamuk dolgulu elbise, külah, mest, silah ve zırh gibi eşyadır. Don bunlardan değildir. En muvafık kavle göre, o çıkarılmaz. Nitekim Hindiyye'de de Hinduvani'den naklen böyle denilmiştir."[266]

 

3135... Enes b. Malik’(in) haber verdiğine göre, Uhud şehidleri yıkanmadan ve üzerlerine namaz kılınmadan kanlarıyla gömülmüşler­dir."[267]

 
Açıklama

 

Bu hadis-i şerif, harp meydanında savaşırken şehid olan bir kimsenin, cünub bile olsa yıkanmadan ve üzerine namaz kı­lınmadan defnedileceğini söyleyen Maliki âlimleri ile Şafiî âlimlerinden bir kısmının ve Ata, Nehai, Süleyman b. Musa, el-Leys, Yahya el-Ensarî, İbnü'l-Münzir, Ebû Sevr gibi mütekaddiminden olan ilim adamlarının delilidir. Bu görüşte olan âlimler bu mevzudaki görüşlerine ayrıca Cabir (r.a)'den riva­yet edilen "Peygamber (s.a) Bedir şehidlerini yıkanmadan ve üzerlerine na­maz kılınmadan, kanlarıyla defnedilmesini emretti"[268] Hanbeli âlimlerine göre, şehid, yıkanmadan ve üzerine namaz kılınmadan defnedilir. Fakat, eğer cünüb iken şehid olmuşsa yıkanır. Şafiî ulemasından bazıları da bu mevzu­da Hanbeliler gibi düşünmektedirler. Delilleri ise, lbn İshak'ın el-Meğazi İsimli eserinde nakletmiş olduğu şu hadis-i şeriftir: "Hanzala b. er-Rahib Uhud'-da şehid edilmişti. Bunun üzerine Peygamber (s.a) "Hanzalamn bu hali ne­dir? Ben onu melekler yıkarken gördüm" buyurdu. Orada bulunanlar da "O karısıyla cima etmişti. Sonra savaş ilanını işitince yıkanmadan savaşa çıkmıştı” cevabını verdiler. Sözü geçen alimlere göre, cünüblük-ten dola, ı yıkanmak farz olduğundan ve ölmekle cünüblük zail olmayaca­ğından dolayı, cünüb iken şehid olan bir kimseyi kabre koymadan önce yı­kamak da farzdır.

O şehidin üzerine namaz kılınıp kılınmayacağı mevzuunda İmam Ahmed'den iki görüş rivayet edilmiştir.Bu görüşlerin en sahih olanı, kılınmaya-cağına dair olan görüştür. el-Hallal ise İmam Ahmed'in diğer görüşünü ter­cih ederek kılınacağını söylemiştir.

Hanbeli âlimlerinden îbn Kudame, el-Muğni isimli eserinde İmam Ah-med (r.a)'in bu mevzudaki görüşüne temas ederek şu neticeye ulaşıyor: "îmam Ahmed'in bu mevzudaki görüşünü şehid üzerine namaz kılmak farz değil­dir, müstehabdır" şeklinde özetlemek mümkündür.

îbn Müseyyeb ile Hasan-ı Basri'ye göre ise, şehid yıkanır ve üzerine na­maz kılınır. Çünkü cenazeyi yıkamak ademoğluna bir ikramdır. Şehid ise bu keramete daha layıktır.

imam Ebû Hanİfe ile ashabına ve imam Sevri, el-Müzenî, Hasan-ı Bas-ri İbn Müseyyeb gibi bazı imamlara göre ise, şehid yıkanmadan üzerine na­maz kılındıktan sonra defnedilir. Ancak imam Ebû Hanife (r.a); Eğer şehid cünub iken ölmüş veya sabi yahut da deli idiyse üzerine namaz kılmadan önce yıkanması icabeder. Delilleri ise Beyhaki'nin mürsel ve bu mevzuda rivayet edilen hadislerin en sahihi kaydıyla Ebû Malik el-Ğıfari'den rivayet ettiği "Peygamber (s.a) Uhut şehidleri üzerine onar onar yetmiş defa namaz kılmıştır" mealindeki hadisi şeriftir.

el-Hılafiyyat isimli eserde açıklandığına göre, İmam Şâfü bu hadisi ku­surlu bulmuş ve "zaten Uhud şehidlerinin tümü yetmiş kişiden ibaretti. Hz. Peygamber onların namazını onar kişilik gruplar halinde kıldırdıysa, nasıl olmuşta yetmiş defa namaz kılmış" diyerek bu görüşü reddetmiştir. Menhel yazarı da bu mevzuda İmam Şafiî (r.a)'in görüşünü tercih etmiştir.[269]

Hanefî ulemasından el-Kâsânî'nin Bedayiü's-Sanayi isimli eserinde açık­landığına göre, Beyhaki'nin Hz. Peygamberin Uhud şehitleri üzerine yetmiş defa namaz kıldığına dair rivayet ettiği hadis sahihtir. Cabir (r.aî'in Hz. Pey­gamberin Uhud şehidleri üzerine namaz kılmadığına dair rivayet ettiği hadis zayıftır. Çünkü o gün Cabir (r.a)'in babası da şehid olmuştu. Onu Medine'­ye nasıl götürebileceğini anlayabilmek için Medine'ye gitmişti. Hz. Peygam­ber şehitlerin namazını Hz. Cabir Medine'de iken kıldığından, Hz. Cabir'in bundan haberi olmadı. Bu yüzden de orada bulunup da Rasûl-ü Ekrem'in Uhut şehitleri üzerine Cenaze namazı kıldığım görenler, gördüklerini nak­lettiler, görmeyenler de kıhnmadığını zannettiler.[270]

Bu mevzuda Halebi Münye şerhinde şöyle der: "Hz. Peygamberin Uhut şehitlerinin üzerine namaz kıldığına dair rivayet edilmiş olan hadislerden her-birinin sıhhat derecesine yükselmediğini kabul etsek bile, hasen derecesin­den aşağıya düşmez.[271]

 

3136... Enes b. Malik'den -mana olarak- (rivayet edildiğine gö­re), Rasûlullah (s.a) (Uhud savaşı sona erdikten sonra bazı) organları kesilmiş halde (yatan) Hamza'nın (cesedi) yanına vardı. (Hz. Ham-za'yı o halde görünce) "Eğer (Hamzanın kardeşi) Safiyye içinde bir üzüntü hissetmeyecek olsaydı, Hamza'yı kurtlar, kuşlar yesin de kı­yamet günü onların karınlarından hasredilsin diye (defnetmeden) bırakırdım" buyurdu. Elbise azdı. (Buna karşılık) ölü çoktu, (da bu yüzden) Bir, iki üç şehid (birden) bir elbise içerisine kondular. (Ravi) Kuteybe (bu hadise şu sözleri de) ilave etti: "Sonra bir kabre defne­dildiler. Rasûlullah (s.a) -Kur'ân'ı -(ezberlemiş olma) bakımından bun­ların hangisi daha ileridedir? diye soruyor. Kur'ân'ı ezberlemiş olma yönünde daha ileride olanı Kıbleye doğru Öne geçiriyordu."[272]

 
Açıklama

 

Bu hadisi şerifte müslümanların ellerinde ve üzerlerinde ke-fen olmaya elverişli, yeteri kadar elbise veya kumaş bulun­madığından Hz. Peygamber, şehidlerin bir kısmını ikişer üçer kişilik grup­lar halinde bir kefen içine koyarak defnettiği ifade buyurulmaktadır.

Bezlü'I-Mechud yazarının ifade ettiğine göre, Rasûl-ü Ekrem'in iki ve­ya üç şehidi bir kefene koyması, büyükçe bir kefeni ikiye ya da üçe bölüp her parçaya bir şehidi sarması şeklinde olabileceği gibi, zaruretten dolayı iki veya üç şehidi birden bir kefene sarması şeklinde de olabilir. Ancak Aliyyü' Kari'nin açıklamasına göre, birden fazla şehidin bir kefen içerisine konma sının caiz olabilmesi için, tenlerinin birbirine temas etmemesi gerekir. Bir kefeı içerisine konan birden fazla şehidin vücutlarının birbirine teması önleneme yeceğinden et-Tîbî metinde geçen "iki veya üç şehid bir elbise içerisini kondular'* cümlesini bir kabre kondular şeklinde te'vil etmiştir. Hanefî âlim lerinden İbn Abidin de zaruretten dolayı birden fazla cenazeyi bir kabre koy­mak caizdir. Ancak bu kabrin iki kabir hükmüne gelmesi için aralarına top­rak yığılır veya kerpiç konulur demiştir. Buhârî sarihlerinden Bedrüddin el-Aynî ile el-Kastâlânî de bu meseleyi genişçe açıklamışlardır. ez-Zürkanî ise el-Muvaıta üzerine yazdığı şerhte, birden fazla cenazeyi bir kabre koymanın caiz olduğunu, kesin bir dille ifade etmiştir. Hattâbî ise, zaruret sebebiyle birden fazla ölünün bir kabre konması caiz olduğu gibi bir kefene konması­nın da caiz olduğunu ifade etmiş, fakat metinde geçen "iki veya üç şehid bir elbise içerisine kondular" cümlesine, "şehidlerden her birisi ayrı bir el­bise içerisinde olduğu halde bir kabre konmuştur." manasını vermiştir. Ni­tekim kabre koyarken Kur'ân'ı daha iyi bileni kıbleye daha yakın koymak istemesi de onların ayrı ayrı kefenlere sarılı olduklarını gösterir. Çünkü, eğer onları bir kefene koymuş olsaydı, onların Kur'ân'ı hangisinin daha iyi bildi­ğini anlamak için sorduğu bu soruyu kabre koyarken değil, kefene koyar­ken sorardı. Cenazesinin defni ölünün yaşayanlar üzerindeki haklarından biri olduğu halde, Hz. Peygamberin onu defnetmek istememesi Hz. Hamza'nın tüm vücudunun Allah yolunda harcanmasını ve bu sayede ecir ve faziletinin doruk noktaya ulaşmasını temin etmek gayesine matuftur. Rasûl-ü Zişan Efen­dimiz, işte bu düşünceyle Hz. Hamza*nın hak yolunda serilen cesedinin çe­şitli hayvanlar tarafından yenilip kıyamet gününde, o hayvanların karınla­rından haşredilmesini temenni etmiş, ayrıca müşriklerin yaptıkları işkence­lerin ona hiçbir zarar vermediğini de göstermek istemiştir. Fakat onun bu şekilde bırakılmasının halası Safiyye'yi üzeceğini bildiği için bundan vazgeç­miştir.

Hz. Peygamberin amcası ve sütkardeşi Hz. Hamza, Hz. Peygamberin Peygamberliğinin üçüncü senesinde müslüman olmuş, en tehlikeli anlarda Hz. Peygamberi ve diğer müslümanları müşriklerden korumuştur. Bedir sa­vaşında destanlaşan kahramanlıklar göstermiş ve Uhud savaşında Vahşi'nin kurduğu pusuya düşerek şehid olmuştur. Buhârî'nin rivayetinde Hz. Ham-za'nm şehadeti şöyle anlatılıyor: "Ubeydullah b. Adiy b. Hıyar'dan rivayet edildiğine göre, Ubeydullah (Hazreti Hamza'nın katili) Vahşiye. - Bize Ham­za'nın katlini anlatır mısın?- diye sordu. O da: Evet diyerek şöyle anlattı: Hamza, Bedir harbinde Tuayme b. Adiy b. Hıyar'ı öldürmüştü. Efendim olan Cübeyr b. Mut'im bana: Eğer amcam Tuayme'ye bedel Hamza'yı öldürürsen sen hürsün, dedi. Vahşi der ki: Ayneyn yılı halk Medine'ye sefe­re çıkınca Ayneyn Uhud dağı canibinde bir dağdır. Bununla Uhud arasında bir vadi vardır. Ben de halk ile beraber harbe çıktım. Harb nizamında sıra­landığımızda (Kureyş tarafından) Siba çıktı. Cenk edecek mübariz istedi. Buna karşı Abdülmuttalib'in oğlu Hamza çıktı. Ey Siba, "muhalefet etmek mi is­tersin? dedi. Vahşi der ki: Sonra Hamza, Siba üzerine yürüdü. Herif dünkü gün gibi (yok) oldu. (Vahşi sözüne devam ederek) dedi ki: Bu sırada ben Ham-za'yi vurmak için bir taş arkasına gizlendim ve bana yaklaşınca harbemi (kı­sa mızrağımı) ona attım ve mızrağımı Hamza'nm kasığına yerleştirdim. Mızrak Hamza'nın ta iki uyluk üstünün arasından çıkmıştı. İşte bu.mızrak Hamza'-yı olduğu yere çökertti (öldü). Mekkeliler harbden dönerken ben de onlarla beraber geri döndüm. Ve Mekke'de İslâm dini yayılıncaya kadar orada otur­dum. (Mekke'nin fethi üzerine) Taife kaçıp gitmiştim. O sırada Taifliler (top­tan müslüman olduklarını arzetmek üzere) Rasûlullah (s.a)'e bir heyet gön­derdiler. Bana da (korkma git) Rasûlullah elçiyi ürkütmez dediler.

Ben de heyetle beraber yola çıktım. Ta Rasûlullah (s.a)'in huzuruna kadar vardım. Rasûlullah beni görünce:

Sen Vahşi inisin? buyurdu. Ben:

Evet dedim. Rasûlullah, iki defa;

Hamza'yi sen mi katletmiştin? buyurdu.

Bu iş size erişen haber veçhile oldu, dedim. Rasûlullah.

Yüzünü benden saklamaya gücün yeter mi? buyurdu. Vahşi dedi ki/ Ben de hemen huzardan çıktım. Rasûlullah vefat edip de (Ebû Bekir zama­nında) Museylemetü'l-Kezzab çıkınca (kendi kendime) tam sırasıdır, muhak­kak ben Müseyleme'ye karşı çıkarım. Umarım ki, ben Müseyleme'yi tepele­rim de bu hizmetimle Hamza'ya karşı irtikab ettiğim cinayeti karşılarım! de­dim. Ve Müseyleme üzerine sevk olunan ordu ile hareket ettim. Bu muhare­bede galib, mağlub olan oldu. Bir de ne göreyim? Yıkık bir duvarın karaltı­sında bir kişinin (Müseyleme'nin) durduğunu gördüm. Herifi sanki esmer bir deve (benzi kül gibi) başının saçı dağınık bir halde. Vahşi der ki: Hemen (Hamza'yı vurduğum) harbemi attım. Onun iki memesi arasına yerleştirdim. (Bir halde ki:) Harbem herifin ta iki küreği arasından çıktı. Bunun üzerine ensardan bir kişi maktule doğru koştu ve başına bir kılıç darbesi indirdi.[273]

Bezzar ve Taberânî'nin Hz. Ebû Hüreyre'den zayıf bir senedle rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte açıklandığına göre, "Hz. Peygamber, Hz. Ham-za'nın cesedini burun ve kulakları kesik bir halde görünce - Eğer geride ka­lanlar üzülmeseydi seni kabre koymaz bu halinde bırakırdım da nihayet kı­yamet günü seni yiyen muhtelif hayvanların karınlarından haşredilirdin- demiş ve sonra kâfirlerin Hz. Hamza'ya yaptıkları muamelenin aynısını on­lardan yetmiş kişiye yapacağına dair yemin etmiş, fakat bu esnada "Eğeı bir topluluğa azab edecekseniz, size yapılan azabın eşiyle azab edin. Ams sabredersen, andolsun ki o sabredenler için daha iyidir."[274] âyet-i kerimesi inmiş de bu sözünü yerine getirmekten vazgeçip yeminine keffaret vermiş."[275]

 
Bazı Hükümler

 

1. Zaruretten dolayı, birden fazla kimseyi bir kefene koymak caizdir.

2. Zaruretten dolayı, birden fazla cenazeyi bir kabre defnetmek caizdir.

3. Kur'ân hafızalarının fazileti çok büyüktür.[276]

 

3137... Enes (r.a)'den (rivayet edildiğine göre), Peygamber (s.a) Hamza'nın organları kesilmiş bir halde (yatan cesedinin) yanına var­mış ve ondan başka (Uhud) şehidleri(nin hiçbiri) üzerine namaz kılmamıştır.[277]

 
Açıklama

 

Darekutnî metinde geçen "Ondan başka Uhud şehidlerinin hiçbiri üzerine namaz kılmadı'' sözünün zayıf olduğunu, aksini ifade eden rivayetlerin buna tercih edildiğini ifade etmiştir. Yine Hafız Darekuöıî'nin açıklamasına göre, Tirmizî Kitabü'l-ilel isimli eserinde bu ha­disin senedini sıhhat derecesini tmam Buhârî'ye sorduğunu îırıam Buhârî'-nin de ravi Usame'nin bu rivayetinde yanılmış olduğunu söylediğini ifade etmiştir.

Bilindiği gibi Musannif Ebû Dâvûd bu mevzuda Hz. Zeyd b. Üsame'den üç hadis rivayet etmiştir. Bunlardan birincisi Hz. Peygamberin Uhud şehidlerinden istisnasız hiçbirinin üzerine namaz kılmadığını ifade eden 3135 numaralı hadis-i şerif ikincisi, Hz. Peygamberin Uhud şehidleri üzerine na­maz kılıp kılmadığına temas etmeyen 3136 numaralı hadis-i şerif, biri de mev-zumuzu teşkil eden bu 3137 numaralı hadis-i şeriftir. Hafız İbn Hacer bu rivayetlerden 3136 numaralı hadisi bir numara sonra mealini sunacağımız

3138 numaralı hadis-i şerife muvafık olduğu için 3135 ve 3137 numaralı ha­dislere tercih etmiştir. Çünkü 3138 numaralı hadisi şerif basendir.

Biz mezheb imamlarının bu mevzudaki görüşlerini 3135 numaralı hadi­sin şerhinde açıkladığımız için burada tekrara lüzum görmüyoruz.[278]

 

3138... Cabir b. Abdullah (şunları) anlatmıştır: Rasûlullah (s.a) Uhud şehidlerinden iki kişiyi bir kabire yerleştiriyordu. Ve (bize) "Bun­ların hangisi Kur'ân'ı daha çok öğrenmiş?" diye soruyordu. (Bu) iki (şer) kişiden birine işaret edilince, onu kabirde (kıble tarafına doğru) öne geçiriyordu ve "Kıyamet günü ben bunlara şahitlik edeceğim" bu-yuruyordu ve (şehidlerin) yıkanmadan kanlarıyla defnedilmelerini em­rediyordu.[279]

 

3139... Şu (bir numara önceki) hadis-i şerif mana olarak el-Leys'den de (rivayet olunmuştur. Ancak bir öncekinden farklı olarak Leys) Uhud şehidlerinden iki kişiyi bir elbise içerisine yerleştirdi" demiştir.[280]

 
Açıklama

 

Her ne kadar bu hadis-i şerifin zahirinden, Rasûl-ü Zişan Efendimizin, Uhud savaşı şehidlerini ikişer ikişer bir elbise­ye sardığı anlaşılıyorsa da, buradaki bir elbise sözüyle kefen değil, kabir kasdedilmiş olabilir. Çünkü 3136 numaralı hadisi şerifin şerhinde de açıkladığı­mız gibi- eğer Rasûl-ü Zişan Efendimiz bu şehidlerin ikisini birden bir kefe­ne koymuş olsaydı bu iki şehidden Kur'ân-i Kerim'i daha iyi bileni, kabrin kıble tarafına doğru öne almak için sorduğu "bunların hangisi Kur'ân-ı Ke­rim'i daha fazla bilir?" sorusunu, kabre koyarken değil, kefene koyarken sorardı. Bu soruyu kefene koyarken değil de kabre koyarken sorması, onla­rı ayrı ayrı kefenlediğini, fakat ikisini birden bir kabre koyduğunu Kur'ân-ı Kerim'i daha iyi bileni de kıbleye doğru öne geçirdiğini gösterir.[281]

[258] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/533.

[259] Menhel, VIII,288,289.

[260] Bitmen Ömer Nasuhi, Hukuku İslâmiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu 111,351.

[261] M. Zihni, Nimet-i İslâm, 489, 490.

[262] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/533-535.

[263] Ibn Mace, cenaiz 28; Muvatta, cihad 37.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/535-536.

[264] Ahmed b. Hanbel, 111,299.

[265] Bezlü'l-Mechud, XIV,102.

[266] Davudoglu Ahmed, İbn Abidin, 111,519.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/536.

[267] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/537.

[268]  lbn Mace, cenaiz 28; Buhârî, cenaiz 73.

[269] Menhel VIII.290.

[270] Bezlü'l-Mechud, XIV,103.

[271] Davudoğlu, A. İbn Abidin, 111,519.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/537-538.

[272] Tirmizî, cenaiz 31; Ahmed b. Hanbel 111,128.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/539.

[273] Miras Kâmil, Tecrid-i Sarih X,217 vd. Hadis no: 1585 Buhârî, el-Meğazi 23.

[274] Nahl, (16) 126.

[275] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/539-542.

[276] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/542.

[277] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/542.

[278] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/542-543.

[279] Buhârî, cenaız 75, 78, meğazi 26; Tirmizî; cenaiz 46; Nesâî, cenaiz 62; İbn Mace, cenaiz 28.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/543.

[280] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/543.

[281] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 11/544.


Konu Başlığı: Ynt: Şehidler Yıkanır mı?
Gönderen: Ramazan. üzerinde 20 Ağustos 2015, 13:00:44
Es Selamün Aleyküm ... ALLAH c.c. yolunda savaşarak ölen her müslüman şehittir . Şehitler yıkanmadan üzerlerindeki kanla gömülürlerr. Çünkü o kan ahirette çook güzel bir kokuya bürünecektir . Benim en çok istediğim şeylerden birisidir . ALLAH c.c. yolunda savaşırken şehit olarak bu dünyadan göçmek ..

 Güzel , açık , kaynakları belirtilmiş bir konu olmuş . ALLAH c.c. razı olsun .


Konu Başlığı: Ynt: Şehidler Yıkanır mı?
Gönderen: Ceren üzerinde 20 Ağustos 2015, 16:37:28
Aleykümselam.Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim.Ibn Abbas,"Rasûlullah (s.a) Uhud şehidlerinin (silahı, zırh gibi) demir(ler)in ve (kürk gibi) deri(den yapılmış madde)lerin üzerlerinden soyularak kanları ve elbiseleriyle defn edilmelerim emretti."demiştir.Rabbim binler rahmet eylesin tüm şehitlerimize...


Konu Başlığı: Ynt: Şehidler Yıkanır mı?
Gönderen: İkraNuR üzerinde 20 Ağustos 2015, 18:20:24
Ve aleykumusselam ve rahmetullah
Sehitler Allah (c.c.) yolunda savasdiklari icin yikanmadan gomulebilirler.
Allah (c.c.) razi olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Şehidler Yıkanır mı?
Gönderen: Sefil üzerinde 23 Ağustos 2015, 19:10:24
Esselamu aleykum; Allah yolunda ölenlerin sehid hükmünde olduğu ve bunun gereklerini öğreniyoruz bu paylaşımdan Cenabı hak bizlere de sehid olmayı nasip eylesin insaallah ...
Allah razi olsun


Konu Başlığı: Ynt: Şehidler Yıkanır mı?
Gönderen: ❣ Muhammed ❣ üzerinde 27 Ağustos 2015, 17:54:58
Ve Alleykümselam Ve Rahmetullah Ve Berekatuh...Şehidlik mertebesi Rabbim katında öenmli bir makamdır.Rabbim c.c bu makama ermeyi nasip eylesin İnşaAllah.Allah c.c razı olsun İnşaAllah...


Konu Başlığı: Ynt: Şehidler Yıkanır mı?
Gönderen: Pelinay üzerinde 17 Mart 2016, 20:16:06
Ve aleykumusselam ve rahmetullah.sehitler yikanmadan defnedilirler ki o akan kanlari ahirette onlara şahitlik etsin diye.
Hadislerled e tekrardan okumus olsuk.Allah razi olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Şehidler Yıkanır mı?
Gönderen: Edanur üzerinde 17 Mart 2016, 21:15:38
Aleykumusselam
Allah yolunda olenlere sehid den.Sehitler yikanmaz lar.Sehit kanlariyla gomulurler.
Allah c.c razi olsun


Konu Başlığı: Ynt: Şehidler Yıkanır mı?
Gönderen: Mehmed. üzerinde 17 Mart 2016, 22:56:43
Ve aleykümüsselam ve rahmetüllah.  Rabbim paylaşım için razı olsun. Şehitler yıkanmadan defnedilebilirlermiş demekki.


Konu Başlığı: Ynt: Şehidler Yıkanır mı?
Gönderen: Selma 8 üzerinde 03 Haziran 2016, 15:40:40
Esselamü aleyküm
Şwhitler yikanmadan gòmûlebilir sakinca yokturr bilmiyordum öğrendim
Allah cc razi olsun


Konu Başlığı: Ynt: Şehidler Yıkanır mı?
Gönderen: Damla üzerinde 03 Haziran 2016, 16:11:43
#Esselamu aleykum..Şehitler yıkanmaz..Çünkü ahirette ona şahitlik yapar..Vesilenizle bunu da öğrenmiş oldum..İnşAllah biz de Allah a.c. yolunda savaşıp şehit olanlardan oluruz..Tabii inşAllah bir daha savaş çıkmaz..Rabbim razı olsun..#


Konu Başlığı: Ynt: Şehidler Yıkanır mı?
Gönderen: Rüveyha üzerinde 15 Haziran 2016, 22:57:41
Ve aleykumusselam.Şehidlik makamı herkese nasip olmuyor.Rabbim  bizlere bu makamı nasip eylesin İnşaAllah