๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Süneni Ebu Davud => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 25 Nisan 2012, 14:34:13



Konu Başlığı: Organların Diyeti
Gönderen: Zehibe üzerinde 25 Nisan 2012, 14:34:13
18. Organların Diyeti


 

4556...  Ebû Musa (el-Eş'arî) (r.a) den; Rasûlullah fs.a.v) şöyle buyur­muştur:

"Parmaklar eşittir. (Onların) herbirinin (diyeti) onar devedir."[158]

 

4557... Ebû Mûse'l-Eş'âri (r.a) den; Şöyle dedi:

Rasûlullah (s.a.v): "Parmaklar eşittir" buyurdu. "Onar onar mı?" de­dim. "Evet" buyurdu.[159]

Ebû Davud der ki:

Bu hadisi Muhammed b. Ca'fer Şu be'den o da Galib'ten nakletti. Galib: "Meşrûk b. Evs'ten işittim" dedi. Yine bu hadisi İsmail; "Bana Gâlib et-Temmar Ebû Velîd'in isnadı ile rivayet etti." dedi. Hamala b. Ebu Safiyye de Galib'ten ismail'in isnadı ile rivayet etti.[160]

 

4558...  İbn Abbas (r.a) den;

Rasûlullah (s.a.v); baş parmakla küçük parmağı kastederek; "Bu ve bu eşittir" buyurdu.[161]

 

4559...  İbn Abbas (r.a) dan; Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Parmaklar (in diyeti) eşittir. Dişler (in diyeti) eşittir. Ön diş ve azı dişi (n diyeti) eşittir. Şu ve şu (baş parmakla serçe parmak) eşittir."[162]

Ebû Davııd şöyle der:

Bu hadisi Nadr b. Şumeyl Şubeden, Ahdüssamed'in (rivayetinin) ma­nâsıyla rivayet etti.

Ebû Dâvûd dedi ki: Bize bunu Dârimi, Nadr (b. Şumeyl) den rivayet etti.[163]

 

4560...  İbn Abbas (r.a) dan: Rasûlullah (s.a.v):

"Dişler (in diyeti) eşittir, parmaklar (m diyeti) eşittir" buyurdu.[164]

 

4561...  İbn Abbas (r.a) dan; şöyle demiştir:

Rasûlullah (s.a.v) ellerin ve ayakların parmaklarını (n diyetlerini) eşit tuttu.[165]                                                                                     

 

4562...  Amr b. Şuayb, babası vasıtasıyla dedesinden şöyle rivayet etti: Rasûlullah (s.a.v) sırtını Ka'beye dayamış bir vaziyette irad buyurdu­ğu hutbesinde: "Parmaklarda onar (deve diyet) vardır" buyurdu.[166]

 

4563...  Amr b. Şuayb, babası kanalıyla dedesinden, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Dişlerde beşer (deve diyet) vardır."[167]

 
Açıklama

 

Bu babda şimdiye kadar geçen hadislerin hepsinde, güzellik ve faydalan farklı olmasına rağmen par­makların ve dişlerin diyetlerinin eşit olduğu bildirilmektedir. Herhangi bir parmağa bir cinayet vukuu halinde onun diyeti, tam diyetin onda biri olan on devedir. Bu hüküm bakımından en değerli parmak olan baş parmak ile en az değerli olan başka bir parmak arasında fark yoktur.

Hadisler dişlerin de eşit olduğuna delâlet etmektedir. 4563 nolu hadis­te her dişin diyetinin beş deve olduğu beyan edilmektedir.

Hattâbi dişler arasında bir üstünlüğün söz konusu olmadığında ulemâ­nın ittifak halinde olduğuna dikkat çekerek şöyle der:

"Ulemânın büyük çoğunluğu ittifak ettiler ki; dişler arasında üstünlük yoktur. Her dişin diyeti beş devedir. Her bir parmağın diyeti on devedir. Baş parmakla serçe parmak arasında fark yoktur. Bu konuda ellerle ayak­lar arasında da fark yoktur. Nasıl ki büyükle küçük, zayıfla şişman, güç­lü ile zayıf tam diyet konusunda eşit iseler, parmaklarda da diyet eşittir. Şayet bu konuda güzellik ve menfeat söz konusu olsaydı işler karışırdı..."

Hattâbi bunun yanı sıra Saîd b. Müseyyeb'in şu görüşüne de işaret et­mektedir: "Baş parmağın diyeti onbeş, işaret parmağınınki on, orta parmağınki on, yüzük parmağınınki dokuz, serçe parmağınınki de altı deve idi diyordu. Ebû Amr b. Hazm'ın yanında, Rasûlullah'ın her parmağın eşit olduğuna dâir olan mektubunu bulunca o hükmü aldı."

Said b. Müseyyeb de daha önce dişler konusunda aynı şeyleri söylü­yordu. Öndeki dişler için beş, azı dişleri için tek bir deve diyete hükme­diyordu. Muaviye'den duyduğu bir haber üzerine o görüşten dönmüş, diş­lerin eşit olduğunu hükmetmeye başlamıştır.

Saîd b. Müseyyeb bu görüşünde Hz. Ömer (r.a) in hükmüne istinâd ediyordu. Çünkü Hz. Ömer, önceleri parmakları farklı görüyordu. Kendi­sine Hz. Peygamber'in haberi gelince görüşü değişti.

Said b. Müseyyeb, Hz. Muaviye'nin görüşü ile ilgili olarak şöyle der:

"Şayet ağzın tümüne bir cinayet işlenirse, Hz. Ömer'in hükmüne gö­re diyet az olur. Muaviyenin hükmüne göre ise diyet artardı. Ben olsay­dım, azı dişleri için ikişer deve takdir ederdim."

Hattâbi'nin de dediği gibi cumhuru ulemâ her bir parmak için tam di­yetin onda birinin, herbir diş için de yirmide birinin verileceği görüşünde birleşmişlerdir. Bu, diyetin ödeneceği malın birimine göre ayarlanır. Par­maklardaki boğumlarda da aynı kıstas uygulanır. Yani üç boğumlu bir parmağın bir boğumu kesilirse, bir parmak diyetinin üçte biri yani tam di­yetin otuzda biri diyet takdir edilir.

Diğer organların diyetine ait hükümler bundan sonraki hadislerde ele alınacaktır. Bunda esas, organın vücuttaki sayısıdır. Meselâ vücutta çift olan bir organın diyeti tanı diyetin yansı, dil gibi tek olan bir organın di­yeti tam diyet, göz kapağı gibi dört tane olan organların diyeti de dörtte bir tam diyettir.

Şüphesiz, amden öldürmelerde kısas cereyan ettiği gibi, amden yarala­malarda da kısas cereyan eder. Ancak azalarda kısasın uygulanabilmesi için, öldürmede kısasın uygulanması için gereken şartlara ilâveten şu şart­ların da bulunması gerekir:

1- Yaranın iyileşmesi gerekir.

2- Cinayete uğrayan kişinin emir ve rızası olmalıdır.

3- Cani ve yaralı hür olmalıdırlar.

4- Cinayete mâruz kalan organ ile, caninin aynı organı arasında eşitlik olmalıdır.

5- Kısasta, organlar arasında denkliğe tam olarak riâyet mümkün ol­malıdır,                                                   

Daha önce kısas için geçen genel şartlar ve bu şartlar bulunmazsa or­ganlarda da kısas uygulanmaz, yerine diyet uygulanır.[168]

 

4564... Ebü Davud şöyle der:

(Şu rivayeti) Seyhan'dan yazdığım kitabımda bulduğum halde kendi­sinden işitmedim. Onu bize güvenilir bir dostumuz olan Ebûbekir haber verdi. O şöyle dedi: Bize Şeyban haber verdi, bize Muhammed -yani îbn Raşid- Süleyman'dan- yani İbn Musa'dan- haber verdi. O, Amr b. Şuayb'dan, Amr de babası vasıtasıyla dedesinden şöyle rivayet etti:

"Rasûlullah (s.â.v) hatâen öldürmenin diyetini köylülere dört yüz dinar altın veya ona mukabil gümüş olarak takdir ederdi. Onu takdir ederken deve fiyatlarını esas alırdı. Deve pahalanınca diyeti (altın ve gümüş ola­rak) artırır, ucuzladiğırida da azaltırdı. Rasûlullah zamanında (deve fiyat­ları) dört yüz dinarla sekizyüz dinar arasında oynuyordu. Onun gümüşten karşılığı da sekizbin dirhemdi.

Rasûlullah (s.a.v) sığır sahiplerine (tam diyeti) ikiyüz sığır olarak tak­dir etti. Diyeti koyundan ödeyenler de iki bin koyun verirler.

Rasûlullah (sav) "Diyet, maktulün varisleri arasında, yakınlık de­recesine göre mirastır. Artan olursa (farz sahiplerinden artarsa) o asa-beye aittir." buyurdu.

Rasûlullah (s.a.v) burunda; tamamı kesildiği zaman tam diyet, ucu ve­ya bir tarafı kesildiğinde yarım diyete hükmetti ki o da; elli deve veya onun mukabili altın yahut gümüş yada yüz sığır veya bin koyundur. El ke­sildiğinde yarım diyete, ayak kesildiğinde yarım diyete me'mûme (et ke­silip beyin ile kemik arasındaki zarı meydana çıkaran yaralama, buna âm­me de denilir) de otuz üç tam ve üçte bir deve veya onun kıymetinde al­tın, gümüş, sığır yada koyuna, câife (karın boşluğuna kadar ulaşan yara) de de aynısına hükmetti. Parmaklarda herbir parmak için on deve, dişler­de de herbir diş için beş deve diyet vardır.

Rasûlullah (s.a.v) kadının diyetinin, (farz sahiplen olan) varislerinden artandan başka miras alamayan asabesi ayasında ortak olduğuna hükmet­ti. (Bir kadın bir cinayet işlerse, cinayetin diyetini asabesi öder.) Eğer bir kadın Öldürülürse onun diyeti varisleri arasında taksim edilir. Onlar, katillerini[169] (kısas olarak) öldürür (Ölümünü isleyebilirler.

Rasûlullah (s.a.v): "Maktulün vârisi yoksa bile katil on (un mirasın­dan veya diyetin) den birşey alamaz. Onun varisi, insanların kendisi­ne en yakın olanıdır. Katil, (öldürdüğü kişiden) hiçbir şeye varis ola­maz" buyurdu.[170]

Muhammed (b. Raşid) şöyle dedi:

Bunun tamamını bana Süleyman b. Musa Amr b. Şuayb'tan, o baba­sından o da kendi babası vasıtasıyla Rasûlullah'tan haber verdi. Ebû Davud der ki: Muhammed b. Raşid Dimeşk (Şam) lıdır. Katilden, Basraya kaçmıştır.[171]

 
Açıklama

 

Bu haber hayli uzun olduğu ve değişik hükümleri ihtiva ettiği için, diğerlerinden ayırarak müstakü-len ele almayı uygun bulduk.

Ebû Davud bu hadisi bizzat râvinin ağzından duymadığını, ondan elde ettiği kitabında yazılı olarak bulduğunu bununla birlikte onu güvenilir bir dostun yine Seyhan'dan yaptığı rivayet ile elindeki yazılı nüshanın rivayetini böylelikle yeni bir semâ1 (dinlemek) ile pekiştirdiğini belirterek, bu rivayetinin güvenilirliğini ifâde eden beyanlarda da bulun­muştur. Ebû Davud'un bu tutumu hem kendisinin, hem sair muhaddis-lerin rivayetteki titizlikleri hakkında açık bir fikir vermektedir.

Hadis Önce, bir cana kıymanın bedeli olan tam diyetin miktarı ile ilgi­li bazı gelişmeleri ele almıştır. Bu konu daha önce işlendiği için biz bura­da o mes'ele üzerinde durmayacağız. Hadisin temas ettiği diğer bir konu parmaklar ve dişlerin diyetidir. Biz bunun üzerinde de durmayacağız. Çünkü bundan Önceki hadiste o mes'elenin de izahı yapılmıştı. Burada söz konusu edip. izaha çalışacağımız noktaları maddeler halinde takdim etmeyi düşünüyoruz:

1- Bir kimse Öldürüldüğünde, ona mukabil alınacak diyet maktulün va­risleri arasında, mirastan alacakları hisseye göre taksim edilir. Artanı da asabe alır.

Ölen birisinin akrabalık sebebiyle kendisine varis olan kişiler üç gu­rupta mütalaa edilir. Bunlar: Ashab-ı ferâiz, asabe ve zevi't- erhamdir.

Ashab-i feraiz (farz sahipleri); mirastan alacakları pay Kur'an-ı Ke-rim'de tesbit edilen akrabalardır. Kari-koca, baba-anne, nine, kızkardeş v.s.

Asabe: Mirastan alacakları pay belli olmayan farz sahiplerinin hisse­sinden artanı alan kardeş v.s.

Zevi'l-Erham: Teyze, hala, dayı, gibi ikinci derecede mirasçı olan ak­rabalar. Bunlar, ancak yukarıdaki iki guruptan mirasçının bulunmaması halinde varis olabilirler, aksi halde alamazlar.

Hadis-i Şerifte efendimiz, maktulün diyetinin önce farz sahiplerine hisseleri nisbetinde verilip, artan olursa asabeye intikal edeceğini bildir­mektedir. Bu, normal miras taksiminde uygulanan usûlün aynıdır.

2- Burunun diyeti, tam diyettir. Yani bir kimsenin burnunu kökten ke­sen kişi, kısas mümkün olmaz veya cinayete uğrayan kişi kısas istemez­se, sanki onu öldürmüş gibi tam diyet ödemek zorundadır. Bu hüküm, bundan önceki hadisi izah ederken işaret ettiğimiz genel prensibe uygun­dur. Çünkü burun vücutta tek organdır, cinayeti-den dolayı tam diyet ge­rekir. Nitekim hadisin devamında bir eli kesmenin diyetinin de yarım di­yet olduğu beyân edilmektedir.

Burunun tamamının kesilmesi durumunda tam diyetin gereği konusun­da ulemâ arasında ihtilâf yoktur. Burun direğinin kesilmesi halinde, ule­mânın çoğuna göre üçte bir diyet gerekir. Bu görüş Zeyd b. Sabit, Mücahid Mekhûlden rivayet edilmiştir. Ahmed b. Hanbel de aynı görüştedir.

3- İki elden her birinin diyeti, tam diyetin yansıdır. İkisinin diyeti tam­dır. Bu konuda da ihtilâf yoktur. Ancak elin çolak olması halinde diyeti­nin ne olacağı konusu âlimler arasında ihtilaflıdır.

Hz. Ömer (r.a) den, çolak elin diyetinin, tam diyetin üçte biri olduğu rivayet edilmiştir. Bu görüş aynı zamanda Mücâhid, Ahmet b. Hanbel ve İshak b. Râhûye'ye de aittir.

Hanefi imamları ile İmâm Şafiî'ye göre ise çolak el için hükümet-i adi (ehli vukuf tarafından belirlenecek bir miktar) gerekir.

Sağlam ele vurulup da çolak edilmesi durumunda ise tam bir el diyeti gerekir.

4- Başta bulunup da, kafa kemiği ile beyin arasındaki zara kadar ula­şan yaranın diyeti tam diyetin üçte biridir. Bu yaraya, memûme veya âm­me denilir. Câife denilen ve karına ulaşan yaranın diyeti aynıdır. Bu ya­raya sebep olan silah vücudun bir yerinden girip öbür tarafından çıkarsa üçte iki diyet gerekir.

5- Bir kadın cinayet işlerse, diyeti âkılesi tarafından Ödenir. Âkılesi de, asabe denilen akrabasıdır. Asabe'nin ne demek olduğu birinci maddede açıklandı.

Bu cümle, babanın ve dedenin âkıleye dahil olmadığına delil kabul edilmiştir. Çünkü onlar bazan altında bir hisse alırlar.

6- Bir kimse, kendisinin vârisi olduğu bir yakınını öldürürse onun mi­rasından mahrum olur. Katle iştirak etmeyen diğer uzak akrabaları mira­sı alırlar.

7- Diyet aynen miras gibidir. Diğer miras nasıl taksim edilirse, diyet de aynı şekilde taksim edilir.

Bu hadiste iki tür yaralama (me'mûme ve câife) söz konusu edilmiş di­ğer yaralara temas edilmemiştir. Bunların dışındaki bazı yaralar için, Ha­nefî" mezhebine göre verilmesi gereken diyet şöyledir:

Deri kesilip kemik görünürse bu yaralamanın diyeti tam diyetin yirmi­de biri, kemik kırılır yerinden oynarsa diyetin onda biri verilir. Kemiğe kadar ulaşmayan yaralamalarda hükümet-i adi gerekir. Uzmanlar ne gibi bir ceza takdir ederlerse o uygulanır. Çünkü bunlar için takdir edilmiş bir diyet yoktur.[172]

 

4565... Amr b. Şuayb, babası vasıtasıyla dedesinden, Rasûlullah (s.a.v) in şöyle buyurduğunu rivayet etti:

"Amde benzeyen öldürmenin diyeti, tcammüdcn öldürmenin diye­ti gibi muğallaza (katı) dır. Onda, sahibi (katil) öldürülmez."[173]

(Ebû Davud şöyle) dedi: Halil bize İbn Raşid'den naklen, (Rasûîul-lah'in) şu sözleri (ni) de ilâve etti:

"Bu, şeytanın insanlar arasına sıçramasıdır. Hiçbir kin ve silah ol­madan körü körüne farkına varılmadan akan kandır."[174]

 
Açıklama

 

Bilindiği gibi amde benzeyen öldürme, silah  sayılmayan bir âletle döve döve öldürmedir. Bu tür öldürmenin diyeti muğallazadir. Konu bundan önceki babda detaylı ola­rak geçmişti.

Hz. Peygamber (s.a.v) bu hadiste, amde benzeyen öldürmeden dolayı kısas gerekmediğini açıkça beyan buyurmuştur. Rasûlullah'jn bu tasrihi­ne sebep, şibh-i amd, amde benzediği için kısasın gerekebileceği yolun­daki şüpheleri defetmektir.

Musannif Ebû Davud, Halil b. Ziyâd el-Muhânbî'nin İbn Raşid'den naklettiği bir ziyadede, Rasûlullah'ın şibh-i amd yoluyla öldürmenin vu­kuunu anlatan bir sözüne işaret etmiştir. Buna göre; amde benzeyen öl­dürme silâhla ve düşmanlık eseri işlenen bir cinayet değildir. Şeytanın in­sanlar arasındaki bir faaliyetidir. Bu Öldürme şeklinin esası açıklığa çıka­maz. Katilin halel-i rûhiyesi ve öldürüş şekli bilinmez. Böyle bir durum­da da katil Öldürülmez.

Bu hadisin, üzerinde durduğumuz konu ile hiçbir irtibatını göremedik. Musannifin bu hadisi niçin buraya aldığını da bilmiyoruz.[175]

 

4566...  Abdullah b. Amr (r.a) den; Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Mudıhalarda (kemiğe varan yaralarda) diyet beş devedir."[176]

 
Açıklama

 

Mûdiha; terceme esnasında da işaret edildiği gibi, kafa derisi ve altındaki zarın yarılıp, kemiğin açığa çıkması halindeki yaraya verilen isimdir. Bu türdeki bir yaranın diyeti beş deve yani tam diyetin yirmide birisidir. Yaranın büyük ve küçük olması arasında fark yoktur. İki ayrı yerde böyle bir yara olursa diyet ikiye kat­lanır.

İmâm Mâlik, burundaki bir mûdıhayı kabul etmemekte, Şafiî ise kabul etmektedir. Baş ve yüzün dışındaki mûdıhalarda hükümet-i adi (bilirkişi takdiri) gerekir.[177]

 

4567... Rasûlullah (s.a.v) yerinden çıkmayan (ama görme hassasını kaybeden) gözde üçte bir diyete hükmetti.[178]

 
Açıklama

 

Hadis-i Şerif, metinde de görüldüğü gibi bir cinavete mgruz ka}m da görme özelliğini kaybeden ama yerinden çıkmayan gözün diyetini konu edinmektedir. Hadise göre böyle bir cinayetin diyeti, üçte birdir. Avnu'l-Ma'bûd müellifi bu "üçte bir" i, gözün diyetinin üçte biri diye kayıtlamıştır.

İbn Melek1 in nakline göre, Ishak hadisin zahirine göre hükmetmiş ve böyle durumlarda üçte bir diyete hükmetmiştir.

Ulemânın cumhuruna göre ise hükümet-i adi gerekir. Bu hükmün ha­dis ile te'lifi şöyledir: Hükümet-i adi, üçte bir diyet kadardır.

Hükümet-i adi; bilindiği gibi ehl-i vukufun takdir edeceği meblağdır. Bir köle sağlam olarak değerlendirilir, sonra da gözü yerinde olmak şar­tıyla görme Özelliğini kaybetmiş bir vaziyette değerlendirilir. Aradaki fark, hükümet-i adidir.

Göz yerinde kalmak şartıyla, görme duyusunu kaybeden göze, tam bir aöz diyeti deşil de daha az bir ceza takdir edilmesine sebep, gozun gör­me özelliğiniWbetmesine rağmen, yüzün güzelliğini muhafaza etmesi­dir. Çünkü gözün menfaati tamamen yok olmamış, yarısı gitmiştir. Onun için böyle bir cinayetin cezası daha hafiftir.[179]

 [158] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/292.

[159] Bu iki hadise benzer rivayetler: Nesâi. kasâme 45; İbn Mâce,-diyet 19; Tirmizî, diyât 4. Muvatta. ukul I; Ahmed, I, 289. 2: 207.

[160] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/292-293.

[161] Buharî. diyât 20: Tirmizî, diyât 4; Ncsâî, kasâme 45; İbn Mâce, diyet 18; Ahmed, 1,227, 339.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/293.

[162] Tirmizi. diyet 4; İbn Mâce. diyet 18.

[163] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/293-294.

[164] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/294.

[165] Buhari, diyât20: Tirmizî, diyat 4; Nesâî. kasâme 45; İbn Mâce, diyât 18.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/294.

[166] Nesâi, Kasâme 45; İbn Mace, diyet 18.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/294.

[167] Nesâî, kasâme 45.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/294-295.

[168] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/295-296.

[169] Bazı nüshalarda: "kadının katili" mânâsına gelecek hiçimde "katilehâ" şeklindedir. Bu da­ha uygundur.

[170] İbn Mace. diyet 6.

[171] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/296-298.

[172] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/298-300.

[173] Ahmed. 11,217.

[174] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/300-301.

[175] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/301.

[176] Nesâî, kasâme 45; Tirmizî. diyât 3; İbn Mâce. diyât 19; Ahmed. II, 179. 189, 207, 215.

Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/301-302.

[177] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/302.

[178] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/302.

[179] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/302-303.